Ana içeriğe atla

Türk özrü ve Kürd yanıtı - Berivan Aymaz

Roboski katliamı ile birlikte Kürd ve Türk kamuoyu bir kez daha "özür" olgusu ile tanıştı. Türk devlet yetkilileri talimatını verdikleri bu katliam nedeni ile ısrarla „özür dilemekten" imtina ederken, kendini „Türk bir aileye mensup, eli kalem tutan Müslüman bir kadın" olarak tanıtan Yeni Şafak Gazetesi yazarı Hilal Kaplan, 1 Ocak 2011 tarihli yazısında Roboski'de katledilen 35 Kürt gencinin ailelerinden ve tüm Kürdlerden özür dilemiş.

Hilal Kaplan'ın yazısındaki „Kürt kardeşlerim" ve „yasınız yasımızdır" gibi apolitik ve popülist söylemleri bir yana bırakılırsa, fail kollektifin bir üyesi olarak mağdur kollektiften özür dilemesi politik bir sorumluluk girişimi olarak belirmektedir.

Özür olgusunun Türkler ile Kürdlerin ilişkisinde özellikle politik çözümün „konuşulmaya" başlandığı süreçte daha yoğun gündeme geleceğini de dikkate alırsak, Hilal Kaplan'ın yazısına yanıt verilmesi gereğinin önemi de ortaya çıkmaktadır.

„Suç, özür/af ve bireysel/kollektif sorumluluk" gibi konular Holocaust'tan beri tartışılmaya devam ediliyor. Soykırımdan sağ kurtulanlar bu suçun afedilemezliğini savunurlar ve dilenen özrün suçu/suçluyu aklama, af'ın da suçu/fail'i unutturma tehlikesi içerdiğini vurgularlar. „Af toplama kamplarında öldü!" diye özetler Vladimir Jankelevitch bu yaklaşımı. Bu görüş sahipleri „asla afetmemeyi" görev ve „asla uzlaşmamayı da" hak olarak savunurlar. Hitler faşizmine karşı direniş hareketinde yer almış ve daha sonra Ausschwitz ve Buchenwald kamplarında tutulan Jean Amery Holocaust mağdurlarının sergileyebilecekleri tek ahlaki tavrın „ressentiment!" olduğunu ifade eder.

Af'ı politik bir konsept olarak tanımlayan Hannah Arendt ise mağdur topluluğun ancak afederek geçmişte uğradığı zülmün sonuçlarından kurtulup özgürleşebileceğini ve politik tavrını ancak yeni ufuklarda sergileyebileceğini dile getirir. Zira Arendt'in bu söylemlerinden esinlenerek afetmeyi bir olgunluk ve gereklilik olarak savunanlar önemli bir noktayı gözden kaçırmamalı: Arendt'e göre sadece cezalandırılabilecek suçlar afedilebilir, cezalandırılması imkansız olan soykırım gibi „radikal kötülük" aftan mahrumdur.

Işgal altındaki Kürdistan'da süregiden „kötülük" zincirinin bir halkası olan Roboski katliamı Kürdlerin uğradığı ilk saldırı olmadığı gibi Kürdlere karşı işlenen son suç da değildir.

Kürdistan'ın işgali ve Kürdlere karşı inkar-imha politikası devam ettiği sürece, dilenen özürler sonuçsuz bir politik sorumluluk girişimi olmaktan öteye sadece kulaklarda hoş bir sada olarak kalır.

Kürdlere karşı politik sorumluluğunu yerine getirmek isteyenler, tarihsel tecrübelerin mağdur ile fail topluluklar arasında paylaşılamaz ve kaderlerinin ortaklaşamamazlığının bilinci ile Kürd halkının acısına ve öfkesine saygı duymalılar!

Kürd halkı özgürleştiğinde kendisine karşı işlenen suçları tanımlayacak ve geçmişin hesabını da mutlaka soracaktır. O zaman kendilerinden dilenen özüre bir yanıt arayışına gireceklerdir. Primo Levi'nin sözleri ile „uçurumun en derinine dokunup bir daha geri dönemeyenleri, sesleri ebediyen kesilenleri" hatırlayarak...

Elde ettikleri statü ve kollektif hafızaları onların yanıtlarını belirleyecektir. Bu yanıt belki "af ediyoruz" olacaktır, belki!..

Eğer o zamana kadar edindikleri tarihsel tecrübelerinde birikmiş olan onlarca kırım, sayısız infaz, işkence, tecavüz ve kendilerine dayatılmış Türkçe dilindeki „af" çoktan ölmediyse.

Ancak Kürdlere yönelik işlenen suçlar devam ederken failin veya fail topluluk üyelerinin özrünü kabullenme sözkonusu olamaz!

Cengiz Çandar'a "mini" not:

19'u çocuk 35 Kürd gencinin kazan bombaları ile vahşice parçalanmasını "yüz kızartıcı mini bir katliam" olarak tanımlamak ancak yüzü kızarmayan mini adamlara mahsus olmalı!

http://rojevakurdistan.com/index.php/component/content/article/45-guence...

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.