Ana içeriğe atla

Sayin İbrahim Güçlü ile Irak ve Güney Kürdistan Gelişmeleri Üzerine/Aso Zagrosi

KÜRDİSTAN DEVLETİ’NİN KURULUŞU İÇİN ŞARTLAR OLGUNLAŞMIŞ DURUMDA. PKK DIŞINDAKİ TÜM KÜRTLER KÜRT DEVLETİNİN KURULUŞUNDAN YANA…

Soru: 10 Haziran 2014 tarihinde İŞİD olarak bildiğimiz “Ad-Davla Al-Islāmiyya fi al-'Irāq wa-sh-Shām” adlı oluşum tarihi Kürdistan şehri Musul’u elegeçirerek tümden dünyanın gündemine oturdu. Ardından örgüt Irak Sünnilerin yerleşik olduğu bir dizi şehri denetim altına aldı. İŞİD’in bu ani çıkışı ile ilgili bir hayli komplo teorileri ortaya atıldı...

Sizin bu konuya ilişkin düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz.

IŞİD TERÖRİST, YIKICI, IRKÇI MEZHEPÇİ, BİR KOALİSYON HAREKETİ…

Cevap: “Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)” 2005 yılında El Kaide’nin bir kolu olarak Irak’ta kuruldu. Kurulduğu günden itibaren Irak’ın suni bölgelerinde yıkıcı, terörist, faşist, ırkçı eylemlerine devam etti.

Ama o tarihlerde IŞİD’ın eylemleri lokalikti. Suni Araplarla bütünleşmiş durumda olmayan, marjinal bir örgüttü. Ama şu bir gerçekti ki, Irak’ın sosyal, siyasal, ekonomik, ruhsal, dinsel ve mezhepsel psikolojisi de IŞİD gibi bir örgütü yaratmaya ve beslemeye elverişliydi ve elverişlidir.

IŞİD, Suriye’de iç savaşın başlamasıyla kendi varlığını bir dönem sonra somutça his ettirmeye başladı. Önce Şam ve Baas yönetimine karşı savaşarak varlığını ortaya koydu. Suriye’de Baas ve Şam sömürgeci faşist rejimine karşı savaşırken, hegemonik ve egemenlik alanı yaratmayı stratejik hedef olarak önüne koydu. Zaman içinde bu konuda başarılı oldu. Suriye’nin belirli bölgelerinde egemenlik kurdu.

Belirli bir tarihten sonra da El Kaide onunla yollarını ayırdı. O da böyle bir fırsat kolluyordu. Çünkü IŞİD rüştü'nü ispat etmiş, ayakları üzerinde duran, Arap Devletlerinin bir kısmından mali, askeri, siyasi desteği alan bir örgüt haline gelmişti.

Stratejik hedefi olan Irak ve Şam’da suni mezhepçi, faşist, yıkıcı, terörist bir devlet kurmak için alanını genişletmek istiyordu. Bunun için de stratejik hedefini adım adım genişletmesi gerekiyordu.

Tam bu momentte, Irak’ta suni Araplarla Maliki hükümeti ilişkileri çatışma noktasına gelmeye başlamıştı. Onlar da Maliki’ye karşı sivil direnişten öteye silahlı bir direnişe geçmenin hazırlıkları içindeydiler. Bu eski baasçılar, Arap aşiretleri için de böyleydi. Bu nedenle karşılıklı bir arayış vardı. Bu arayış tehlikeli bir koalisyona dönüştü. Bu ittifak güçleri birleşerek aynı stratejik hedefe doğru yürümeye başladı.

IŞİD bu koalisyonun oluşmasından sonra da, daha büyük hedeflere doğru yürümeye başladı. Musul’a ve diğer Irak Arap kentlerine saldırı bu büyük hedeflere yürümenin somut ifadesiydi.

Soru: Kürdistan Başkanı Kek Mesud Barzani ve diğer bazı yetkililer İŞİD’in Musul’a yönelik çalışmaları konusunda Irak Merkezi iktidarını uyardıklarını, fakat kendilerini dinlemediklerini söylüyorlar. Ayrıca ABD yakın dost gördükleri devlet başkanların ve başbakanların(Almanya Başbakanı Merkel gibi) telefonlarını dahi dinliyor. Nasıl oluyor da İŞİD’in girişimlerinden habersiz oluyor?

MALİKİ OTORİTER ZİHNİYETİNDEN DOLAYI ZAFER SARHOŞLUĞU İÇİNDEYDİ…

Cevap: Kürdistan Başkan’ı Mesut Barzani’nin IŞİD ve diğer birçok temel konuda Irak Maliki Yönetimini uzun zamandır uyarmakta olduğu bilinmekte. Kürdiatan Başkanı, bu konuda, uluslararası basına da açıklamalarda bulundu.

Buna rağmen, Maliki eski üniter, Arap ulusçusu, tekçi ve otoriter devleti devam ettirmekten yana olduğu için, zafer sarhoşluğu içinde, bütün kesimleri ve özellikle de Suni Arapları yönetimden uzaklaştırmıştı. Suni Arapların yönetimden uzaklaşmaları, haklarının gasp edilmesi, liderlerinin tutuklanması ve yüksek cezalara çarptırılmaları, öldürülmeleri, Suni Arapları çılgına çevirmişti. Onlar da kontrol edilmez duruma gelmişlerdi.

Bu nedenle, Maliki gelişmelerden haberdar olmasına rağmen, bunları engelleyecek güçte değildi.

Amerika’nın IŞİD’ın planları hakkında bilgi sahibi olmaması mümkün değildi. ABD, IŞİD’i Suriye’de yakından izlemekte olduğu için, olacakları, muhtemel gelişmeleri, IŞİD’ın genel planı hakkında bilgi sahibiydi.

ABD, hem askerlerini Irak’tan çekmişti. Hem de Obama Orta Doğu’dan elini ettiğini çekmişti. İç sorunları ve Uzak Doğu ile ilgileniyordu. Bu nedenle, ABD’nin de bu gelişmeleri zamanında engellemesi olanaklı değildi. Üstelik bu konuda ne-comcular ciddi eleştiriler ve uyarılar yapmalarına rağmen, Obama Yönetimi tedbirler almamakta ısrarlıydı..

Soru: İngiltere ve Fransa’nın Kürdistan’ı ve bölgeyi kendi aralarında Sykes - Picot-Antlaşması ile bölüşmelerinin 2016 yılında 100. Yılına giriyoruz. Bu antlaşmadan en çok zarar gören, ülkeleri yeniden parçalanan ve jenosidlere uğrayan Kürdlerdir. İŞİD 10 Haziran’da sınırları hiçe saydı ve Sykes-Picot Antlaşmasını yırtıp attı. Bu antlaşmanın 100.yılına doğru gittiğimiz bu süreçte ondan en çok zarar gören Kürdler ne yapıyor?

KERKÜK KONTROL VE MUSUL KAŞATMA ALTINDA; BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN DEVLETİ HAZIRLIĞI YAPILMAKTADIR…

Cevap: Kürdistan’ın Güneyindeki Kürtler, Kürdistan Federe Devlet yöneticileri ve Devlet Başkanı Mesut Barzani iyi bir siyaset yürütüyor. Durumu iyi kontrol ediyor.

Kürdistan’ın bütün bölgelerinde güvenlik konusunda sıkı tedbirler, sonuç alıcı tedbirler alınıyor. Kerkük’ün kontrol altına alınması en temel ve önemli bir gelişme. Referandumla gerçekleşmeyen, de facto askeri kontrolla gerçekleşerek, Kerkük Kürdistan’a katılmış oldu. Bu gerçek diğer bölgeler, ilçeler için de geçerli. Musul’un bir kesimi kontrol altında.

Tarihi Kürt şehri Musul’da denetimin ele geçirilmesi ve Musul’un IŞİD’den temizlenmesi için, kuşatma yapılmaktadır.

Musul, Telafar ve diğer şehirlerden göç etmek zorunda kalan bir milyona yakın Arap, Türkmen ve Kürtlerin Kürdistan Federe Devleti’nin yönetimindeki şehirlerde barınması için kapılar açılmış durumda.

Bütün bunlarla birlikte Kürdistan’ın Bağımsız Bir devlet olması için hazırlıklar, siyasi ve diplomatik temaslar, psikolojik ve ekonomik hazırlıklar yapılmakta.

Aslında bu süreç çoktan başlamıştı. Kürdistan Başkanı’nın IŞİD’in Musul’un bir bölümünü ele geçirmesinden önce Avrupa ülkelerinde yaptığı gezide bu konu konuşuldu.

Bilindiği gibi, Kürdistan Yönetimi, mevcut federal devletin ihtiyaçlara cevap vermediğini, buna karşılık konfederal bir devlet yapılanması önermesine sahipti. Bunun için de Bağımsız Arap ve Kürt Devletlerinin kurulmasını şart olduğu ortadaydı.

KÜRTLER, ARAPLARLA BİRLİKTE YAŞAMALARININ OLANAKLI OLMADIĞINI DÜNYAYA ANLATMALILAR, REFERANDUM YOLUYLA BAĞIMSIZLIKLARINI İLAN ETMELERİ İÇİN HAZIRLI OLMALILAR…

Soru: Geçenlerde Irak savaşına katılan Amerikalı bir subay George Bush’un Irak’ı Güney Kore olarak gördüğü ve 60 yıl alanda kalacaklarını söylediğini, fakat Başkan Obama’nın Irak’ı Vietnam olarak gördüğü ve askeri güçleri çektiğini yazıyordu. ABD’nin alandan ayrılmasından sonra (2011) Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin ilk işi Sünnileri devletin üst kademelerinden uzaklaştırmak oldu. Cumhurbaşkanı yardımcısı kaçtı, Maliye Bakanı zindana atıldı ve bir çok Sünni ordu ve devlet kurumlarından uzaklaştırıldı. Nuri Maliki Kürdlere karşı Dicle Askeri güçlerini gönderdi, Kürdistan bütçesini kesti ve Pêşmergelerin maaşlarını dahi göndermedi. Irak Anayasa’sında Kürdlere ilişkin esas maddelerden, ( Kerkük ve diğer işgal altındaki bölgelerin geleceğine dair madde de dahil) hiç birini uygulamaya sokmadı.

Nuri El Maliki Bağdat merkezli tam bir Şii diktatörlüğü kurdu. Aktüel durumda yaşanan çatışmalar konusunda Kürdler nasıl bir tavır almalılar?

ORTA DOĞU’DA IRKÇI, YIKICI, İŞGALCİ, TEOKRATİK, OTORİTER ZİHNİYETLİ GÜÇLERİN TIRMANIŞA GEÇMESİNİN SORUMLUSUS ABD’NİN OBAMA POLİTİKASIDIR…

Cevap: Orta Doğu’yu, sadece Irak ve Suriye’de değil, tüm Orta Doğu Devletlerinde bu karmaşanın ortaya çıkması, otoriter, ırkçı, işgalci, yıkıcı, teröristlerin yükselişe geçişi; ABD’nin Obama politikasından kaynaklanmaktadır.

ABD, “Büyük Orta Doğu Projesi” iddiasıyla bölgede demokratik rejimlerin inşası gibi bir stratejiyi önüne koydu. Bu projesini Irak’ta tam hayata geçirmeden, Irak’ı terk etti. Irak karma karışık hale geldi. Son trajik gelişmeleri de dünya izlemektedir.

Bu durumda, Suni Araplar Şii Araplarla bir ortak devlet içinde yaşamak istemiyorlar. Ayrı devletlerini kurmak istiyorlar.

Bu parametreler içinde, Kürtler neden Araplarla ortak devlet içinde yaşamaya kendilerini mahkum etsinler. Arapların başına bela olan barbar ve vahşi güçlerle yaşamak zorunda kalsınlar.

Bu nedenle, Kürtler Bağımsız bir devlet kurmak ve kaderlerini Araplardan bağımsız bir şekilde tayin etmek için bir çalışma ve çaba içine girmelidirler.

Soru: Geçenlerde General David Petraeus yaptığı bir açıklama da eğer Amerika hava saldırılarıyla İŞİD’ı vurursa “Şii milislerine hizmet eder” diyordu. Diğer yandan İŞİD, Sünni mezhebi ideoloji olarak kullanan Arap ırkçısı bir yapılanmadır. Eski Baasçıların yoğun bir şekilde bu hareketin içinde yer alması bu gerçekliğin açık bir ifadesidir. Bazı Kürd çevreleri “bu savaş bizim savaşımız değildir” diyorlar. Eğer İŞİD vb yapılar bölgede dikiş tuttururlarsa Kürdistan ile doğrudan komşu olacaklar. Ayrıca Sünni Araplar, Musul, Kerkük ve diğer işgal altındaki Kürd bölgelerini kendi toprakları olarak görüyorlar. Yarın çıkacak olacak çatışmalarda Türkiye dahil bir dizi Arap ülkesi onların yanında olacaktır. Kürdistan yönetimi yarınları da düşünerek şimdi nasıl bir tavır takınabilir?

Beyaz Saray son günlerde doğrudan Kürdistan Başkanı Kek Mesud Barzani, Irak Sünni ve Şii yöneticileriyle ilişkiye geçerek „teröre karşı ortak mücadele“ ve „Bağdat yönetimini Şii, Sünni ve Kürd ekseninde“ yeniden yapılanmasını istiyor.

Eğer Kürdler Amerika’nın bu istemini kabul etseler hangi taleplerle Bağdat’ta gitmeliler?

KÜRTLER YENİ BİR DEVLET, KONFEDERAL DEVLET PROJESİ İLE BAĞDAT’A GİTMELİLER…

Cevap: Mevcut savaş doğrudan Kürtlerle Arapların bir savaşı değildir. Suni Araplarla Şii Arapların bir savaşıdır. Ama buna rağmen, Kürtlerin de geleceğini de tehdit eden, ilgilendiren bir savaştır.

Bundan dolayı da, Kürdistan Federe Devlet yönetimi işi sıkı tutmakta, ona göre bir strateji belirlemiş durumdadır. Strateji: Kürdistan’ın bütün bölgelerinde kontrolü ve güvenliği sağlamak, IŞİD’e karşı bir taaruz savaşı içinde olmamak, meşru müdaafaya devam etmek.

IŞİD’ın saldırması karşısında Kürdistan silahlı güçlerin IŞİD ile savaşması kaçınılmaz olur. Bu nedenle bir seferberlik, gönüllü askerlik kampanyası başlamış durumdadır. Kürdistan’ın diğer parçalarından da gençler, orta yaşlılar ve hatta yaşlılar Kürdistan’ı savunmak için pêşmergeye katılım talebinde bulunmaktadırlar.

IŞİD’ın il planda Kürtlerle savaşmayacaklarını açıklamaları, hem Kürtlerin askeri güçleriyle karşı karşıya gelmek istememelerinden ve hem de Kürdistan’da hiçbir zaman kontrolü sağlayamayacaklarını düşünmüş olmalarından; kendi Suni Devlet sınırlarını Arap Bölgesi ile sınırlamış olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu nedenle, Kerkük’ü kendi şehirleri olarak ilan etmeleri çok kolay değil. Hatta mümkün de değil.

Türkiye’nin Kürtlerin bağımsız devlet olmalarına karşı çıkmaları bu koşullarda mümkün görünmüyor. Çünkü Türkiye’nin Orta Doğu’da Kürdistan Federe Devleti dışında bir müttefiki yok. Ayrıca Türkiye, Kürdistan petrolüne bağımlı hale gelmiş durumda.

Bu nedenle, Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik, IŞİD’ın Musul’a saldırdığı ilk günden itibaren, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etmelerinin, kendi devletlerini kurmalarının hakları olduğunu açıkladı.

Kürtler, Bağdat’a Konfederal Devlet projesi ile gitmelidirler. 2005 yılından bu yana ortaya çıkan tecrübeleri ve gelişmeleri gözeterek, Konfederal Devletin yapılanmasında ısrarlı olmalıdırlar.

Soru: Güney Kürdistan yöneticileri sık sık Kürdistan’ın bağımsızlığından söz ediyorlar. Son dönemlerde Irak Ordusunun İŞİD güçlerinin karşısında aldığı yenilgilerden sonra boşaltığı Kerkük vb yerlere Pêşmerge güçleri yerleşti. Niçin Pêşmerge güçleri Hemrin’den başlayarak tüm Kürdistani bölgeleri denetim altına almıyor? Yoksa Güney Kürdleri yeniden Irak Anayasasının tatbikini mi bekleyecekler?

PÊŞMERGELER KÜRDİSTAN’IN GENELİNDE KONTROLÜ SAĞLAMAYI PLANLAMAKTADIR…

Cevap: Kürdistan Yönetimi Kürdistan’ın tüm bölgelerinde KONTROLÜ ELE GEÇİRMEYİ PLANLAMAKTADIR. Ama bunu adım adım meşruiyet parametrelerini yaratarak yapmak istemektedir.

Gelinen aşama itibariyle mevcut Anayasa (Toplumsal Sözleşme) fiilen ortadan kalkmış durumdadır. Bu nedenle Kürtlerin mevcut anayasanın hükümlerinin uygulanmasını istemesi ve beklemesi, doğru bir şey olmaz.

Irak için yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Çünkü Irak’ta yeni bir devlet yapılanmasına ihtiyaç var. Bu devlet de Konfederal Devlet olacaktır.

Konfederal Devlet olmadığı zaman da, Irak üç devlete bölünecek. O zaman da her devlet kendi anayasasını yapacaktır. Gerçi o durumda Suni ve Şii Arap Devletleri bir anayasaya ihtiyaç duyarlar mı, doğrusu çok emin değilim. Çünkü onların demokratik ve hukuk devletine ihtiyaçları olmayacak. En azından bilinen bir şey var ki, Suni Devletin Anayasası, Şeriat Anayasası olacaktır.

Soru: Türkiye ile bir dizi ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler içinde olan Güney Kürdistan yönetimi Bağımsız Kürdistan’ı ilan edebilir mi? Böyle bir durumda Kuzey Kürdlerine hiç bir hak tanımayan Türkiye Güney Kürdlerin bağımsızlığına karşı tavrı ne olur? Geçenlerde Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani’nin başında bulunduğu bir KDP ve YNK delagasyonu İran yetkilileriyle görüştü. İran yetkilileri tüm görüşme boyunca “Kürd-Şii İttifakını” işlediler. Acaba günümüzde İkinci Çaldıran mümkün mü? Eğer mümkün ise somut olarak Kürd güçleri nasıl hareket edecekler?

GÜNEY KÜRDİSTAN DEVLET İLAN EDEBİLİR. PKK DIŞINDAKİ TÜM KÜRTLER KÜRT DEVLETİNİN KURULUŞUNDAN YANA. TÜRKİYE KARŞI ÇIKMAZ. İRAN KARŞI ÇIKAR. AMA REEL DURUMDA İRAN’IN YAPACAĞI BİR ŞEY YOKTUR…

Cevap: IŞİD’ın Musul’da egemenliği ele geçirmesi, Irak’ın geleceğini haklı olarak gündeme taşıdı. Irak’ın üçe bölüneceğini tartışma konusu yaptı. Bu durum tartışılırken, Kürdistan Federe Devleti’nin konumu daha da önemli oldu.

IŞİD’ın Kürdistan Bölgesi’ne saldırmayacağını ilk planda açıklaması, Kürdistan Federe Devleti’nin konumunu güçlü ve itibarlı düzeye taşıdı. Irak merkezi yönetime bağlı silahlı güçlerin çatışmaya girmeden savaş alanını terk etmeleri, merkezi yönetimin itibarını sıfırladı.

IŞİD’ın Kürdistan dışında özellikle de Suni Arap Bölgelerinde egemenlik kurmak istediği kesinlik kazandı. Yani Suni Arap IŞİD Devleti’nin kuruluşundan yana bir plana sahip olduğu açığa çıktı. Buna karşılık Kürdistan Federe Devleti’nin de yeni bir pozisyon alması kaçınılmaz oldu.

Kürdistan Federe devleti, Kerkük gibi federe devlet yönetimi dışında kalan önemli Kürdistan Bölgelerini güvenceye almak için harekete geçti. Kürdistan askeri güçleri (pêşmergeler) Kerkük başta olmak üzere bu bölgelerde güvenliği sağladılar ve özellikle de Kerkük’ te, Irak merkezi federal yönetim silahlı güçlerinin terk etmesiyle doğan boşluğu haklı olarak doldurdular.

Kürdistan Federe Devlet yönetiminin Kerkük’te kontrolü askeri olarak da (çünkü idari ve siyasi olarak Kerkük Kürtlerin kontrolündeydi. Kürtler diğer etnik gruplarla birlikte Kerkük’ü yönetiyorlardı. Son seçimlerde bu durum çok net bir hale gelmişti) ele geçirmesiyle; haklı olarak Kürdistan’ın geleceği ve statüsü sorununu daha acil ve önemli bir konu haline getirdi. Bilindiği gibi, uzun zamandır. Kürdistan’ın Bağımsız Devlet olması, Arap ve Kürt Konfederal Devlet’in kuruluşu gibi çok temel konular da Kürdistan Federe Devlet Yönetiminin gündemindeydi.

*****

ABD ve müttefikleri, 2003 yılında, Irak’ta Baas ve Saddam Rejimini yıkmaya karar verdiler. Bu karar verildiği zaman, Kürdistan, federe ve demokratik bir yapıya sahipti. Seçimler yapan, hükümetlerini demokratik seçimlerle değiştiren bir konumdaydı. Güçlü bir silahlı pêşmerge gücüne sahipti. Silahlı güçleriyle ABD ve müttefiklerine somutça destek olacak konumda ve anlayıştaydı. Irak’ta demokratik yapılanmaya da örnek teşkil etmekteydi. Aynı zamanda da Irak içindeki en güvenlikli bölgeydi. Muhalif Arapların ve sermayedarlarının da sığındığı bir yerdi. Bu nedenle, ABD ve müttefiklerinin saldırıya uğramayacağı, ABD ve Müttefiklerinin uğraşmayacağı bir alan konumundaydı.

ABD ve müttefikleri Irak’ta rejimi yıktıkları zaman, sömürgeci faşist devlet aparatını da parçaladılar. Baas’ın silahlı güçleri dağıtıldı. Kürdistan’daki yapı diri kaldı ve Kürdistan’daki silahlı güçler ayakta kaldı. Kerkük’ de Kürdistan Federe Devleti’nin yönetimine geçti. Irak merkezi yönetiminin Kürtlerle savaşma gücü denilebilir ki sıfır noktadaydı.

Bu durumda Kürtlerin Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi an meselesiydi ve bunun için bütün koşullar olgunlaşmıştı. Ama Kürtler, emri vaki yapmadılar. Kerkük’ü bile terk ederek, Araplarla yeni bir devleti ve yaşamı nasıl birlikte kuracaklarını tartışmaya başladılar. Çetin ve karmaşık tartışmalardan sonra, Irak’ın Federal Devlet olması konusunda uzlaşma sağlandı.

Bunun için yeni bir anayasa yapıldı. Bu yeni anayasa yeni devlet yapısını, rejimi, haklar ve özgürlükleri netçe tanımlandı.

Yeni anayasa 2005 yılında referandumla yüksek bir oy oranıyla kabul edildi.

Yeni Anayasa’da Kerkük’ün Kürdistan Federe Bölgesine mi, Merkezi Federal Yönetime mi bağlanacağı konusunun da 2007 yılında yapılacak referandumla tespit edileceği belirlendi.

*****

Ama ne yazık ki, Baas Rejiminin yıkılmasının üzerinden11 yıl geçmiş olmasına rağmen, demokratik federal bir sistem oluşturulmadı. Parlamenter sistem federal yapıya göre işletilmedi. Temsil, federal yapıya göre sağlanmadı. Kürtlerin, Suni Arapların ve diğer etnik grupların hakları sürekli tırpanlandı. Otoriter, üniter ulus devlet parametrelerine göre hareket edildi. Kürtler Kürdistan’da sınırlı bir şekilde egemenlik sahibi olmalarına rağmen, Suni Araplar temsilden uzaklaştırıldılar. Suni Araplar ve Güney’de Şii Araplar talep etmelerine rağmen, federe yapılanmalarına izin verilmedi.

Kerkük’te referandumun yapılması engellendi.

Irak merkezi yönetimi tam anlamıyla otoriter, faşizan bir yapı kazanmaya başladı.

Buna karşılık Kürtler, Irak’ın gerçek anlamda federal bir devlet olması için demokratik değerler çerçevesinde arayışlarını sürdürdü. Ama ne yazık ki, son aşamada mevcut federal yapının ihtiyaçlara cevap vermediğini, bu nedenle “Konfederal Devlet” yapılanması önermesi içinde oldular. Bu önermeyi de demokrasi değerleri içinde yaptılar. Bu önermeye göre, bağımsız Kürt ve Arap Devletleri kurulacak. Bu iki devlet, konfederal bir devlet olarak yapılanacak.

Suni Araplar ise, şiddet yoluyla sistemi değiştirmeye çalıştılar.

Gelinen aşamada, Maliki Yönetiminin federal sisteme ve demokrasiye uygun olmayan uygulamaları, Irak’ı bölünme aşamasına getirdi. Suni Araplar kendi devletlerini kurmak için harekete geçmiş durumdalar. Hem de bunu demokrasiyle, insan hak ve özgürlükleriyle alakası olmayan, kan dökücü, terörist ve yıkıcı bir yapı, IŞİD ile gerçekleştirmeye çalışıyorlar.

Suni Araplarla Şii Arapları bile bir devlet içinde yaşayamayacaklarına karar vermiş durumdalar.

Bu durumda Kürtlerin kendi kaderlerini bağımsız devlet kurma doğrultusunda tayin etmeleri hem bir hak ve hem de bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

Demokratik Kürdistan Yönetiminin faşist yapılarla birlikte olması da, insanlık ve Kürtler ve bölgedeki demokrasi açısından büyük bir kayıp olacaktır.

Kürtlerin, kendi bağımsız devletlerini ilan etmelerinin zamanıdır. Kürtler, insanlık, demokrasi için de hem gerekli ve hem de bir zorunludur.

Kürtler, Kürdistan’ın Güneyinde bu fırsatı kesinlikle kaçırmamalıdır. Bu karar, ahlaki olarak da sorgulanacak bir karar değildir. Müttefiklerini yalnız bırakma, terk etme anlamına da gelmez. Asıl olarak Kürtlerin müttefikleri, Kürtlerle birlikte olmamak için demokrasi ve hukuk dışı yolu seçmişlerdir. Bunun bedelini de kendileri ödemek zorundadırlar.

Orta Doğu’da üçüncü büyük millet olarak, devlet olma, en fazla Kürtlerin hakkıdır. Kürtler dışındaki tüm milletler, Farslar, Türkler ve Araplar devlet sahibidirler. Üstelik Türkler ve Araplar birden fazla devlete sahiptirler. Kürtler bugüne dek tarihi bir haksızlık ve dayatma, sömürge altı uygulamalarla karşı karşıyaydılar. Bu durumun değişmesinin koşulları en azından Kürdistan’ın Güney’inde olgunlaşmış durumdadır. Kürtler, Kürdistan’ın Güneyinde bu koşuları iyi değerlendirmeli, dünya da Kürtler destek olmalıdır.

Kürt Devleti’nin kuruluşunu PKK dışındaki Kürtler açıkça desteklemektedirler. PKK, başından beri br devlet projesi olarak, Kürtlerin kendi kaderlerini bağımsız devlet modeli içinde yapılandırması ve tayin etmesinin ertelenmesinin/engellenmesinin bir entrümanıdır. Kürt ulus devletine şiddetle karşı olmaya devam etmektedir. Son günlerde, üstelik Kürdistan’ın Güney’inde Bağımsız Kürt Devleti’nin kuruluşunun gündemde olduğu koşullarda, PKK lideri Abdullah Öcalan, “40 yıldır Türkiye’nin bütünlüğünün devam etmesi ve Türkiye’nin bölünmemesi, Kürtlerin ayrılmaması ve devlet kurmamaları için savaştıklarını, bugünde bu tutumlarının devam ettiğini; buna rağmen AK Parti’nin bölücü Kürtleri ve Kürt ulus devletini kurmak isteyenleri desteklediğini”, Halkların Demokrasi Partis’nin 2. Olağanüstü Kongresine gönderdiği mesajında açıkladı.

Öcalan’a göre, PKK Kürtlerin devlet olmasına karşı, AK Parti Kürt Devleti’nin kurulmasını istiyor. Bu açıklamasıyla Öcalan, AK Partiye bile tahammülünün olmadığını, Kemalist elitle olan bağlarını da göstermiş oluyor.

Kürtler bu çabalarında demokratik değerleri, hak ve özgürlükleri terk etmemeliler. Hukuk dışı uygulamalara kaymamalılar. PKK’nın, Kürdistan’ın Güneyindeki güçlerle birlikte savaşma isteğine, olumlu bakılmamalı. Bu durum, Kürdistan’ın Güneyindeki Kürtlerin meşruiyetini sorgulatan bir durum olur.

Soru: İŞİD de facto sınırları ortadan kaldırırken Kürdler hala kendi aralarında duvar/sınır/hendekler örüyorlar. Güney Kürdistan kazanımları tüm dünya Kürdleri için Sykes-picot-Antlaşmasını çöpe atmak için tarihsel bir imkan sağladı. PKK, Güney Kürdistan Hükümeti ve parlamentosu oluştuğu zaman hemen karşısına “Botan ve Behdinan Savaş Hükümetini“ çıkardı. Bugün ise Batı Kürdistan’da “Kanton” ile Kürdlerin karşısına çıkıyor. Bu girişimleri nasıl yorumluyorsunuz?

Cevap: Bu sorunun cevabı bir önceki sorulara verdiğim cevapların kapsamındadır. Aynı konuları tekrarlamanın yararlı olmayacağını düşünüyorum.

Soru: Güney Kürdistan yönetimi Arap güçleriyle çatışmalar içine girerse yada Bağımsız Kürdistan’ı ilan ederse Kürdistan’ın diğer parçalardaki ve diasporadaki Kürdler somut olarak ne yapabilirler?

KÜRDİSTAN’IN GÜNEYİNDEKİ GELİŞMELER: MERKEZİ VE STRATEJİKTİR. BÜTÜN KÜRTLER ÇALIŞMALARINI BU STRATEJİK DURUMA GÖRE PLANLAMALI VE TASAVVUR ETMELİDİRLER…

Cevap: Kürdistan’ın Güneyi, tarihsel stratejik önemini ve bütün Kürtlere pusula olma niteliğini korumaya devam ediyor.

Kürdistan’ın Güney’indeki devlet yapılanması, Kürtlerin bölgedeki ve dünyadaki konumu daha ileri ve stratejik düzeye taşıyacaktır.

Bu nedenle bulunduğumuz aşamada bütün Kürtler, yönünü Kürdistan’ın Güneyi’ne çevirmeli, plan ve projelerini Kürdistan’ın Güney’ine göre yapmalıdırlar.

Kürdistan’ın Güneyi’nin devletleşmesi, bütün Kürtlerin önünü ve yolunu aydınlatacak. Kürtlerin devletleşmesini engelleyici planları ve oyunları boşa çıkaracaktır.

Kürt Diasporası da çalışmalarını bu stratejiye bağlı yürütmelidir.

Kürt Diasporası bulunduğu bütün ülkelerde lobi faaliyetlerini yoğunlaştırmalı; Konferanslar, Seminerler, toplantılar kanalıyla Kürtleri ve yabancı kamuoyunu aydınlatmalıdırlar.

Amed, 26 Haziran 2014

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.