Ana içeriğe atla

“Sayın” Hainler!

Çoğu insan gibi benim de şu “sayın” sözcüğüne karşı alerjim var. Ne kimseye sayın demeyi, ne de birilerinin bana sayın diye hitap etmesini sevmem. Bu yeni de değil. Hikayesi de var.

Mart 1987 yılında Türk devleti Kürdistan'ın güneyine karşı Kıbrıs hareketinden sonra en büyük bir hava operasyonu yaptı. İddia operasyonun Apoculara karşı olduğuydu. Ama işin gerçeği Güney yurtsever hareketlere göz dağıydı. Operasyonda sayısız yerleşim birimi zarar görmüş, hesapsız hayvan telef olmuş ve 40'a yakın kişi ya yaralamış, ya da ölmüştü.

Mesud Barzani, “Kürt kanı o kadar ucuz değil, hesabını sorarız” gibi sert bir açıklama yapmıştı.

O sıra Kırşehir E. Tipi cezaevindeydim. Konuyu siyasi hareketlere götürdüm. Ortak bir açıklamayla TC devleti Cumhurbaşkanı Kenan Evren nezdinde protesto edelim önerisinde bulundum. O sırada 20 siyasi mahkumduk. Önerimi sadece Hacı Demirkaya ve Süleyman Güler olumlu buldu. Diğerleri yanaşmadı. Üçümüz ortak bir metin hazırlamak için oturduk. Diğer iki arkadaş Türk sol hareketlerinden oldukları için ortak bir dil yakalayamadık. Bunun üzerine her birimiz kendi metnini yazacak ve birlikte göndermeye karar verdik. Hatırımda kaldığına göre el yazımla 9 sayfalık bir metin yazdım. Demem gerekeni dedim. Hakaret, tehdit gır gitti. Zatın isminin geçtiği çoğu yer de “bay” Evren olarak geçiyordu.

Biz mektubu gönderdikten kısa bir süre sonra o dönemin Cezaevleri Genel Müdürü Adil Yüksel'in talimatiyla hakkımızda soruşturma açıldı. Bunun üzerine Kayseri DGM savcısı ifademizi almak için cezaevine geldi.

Hikaye uzun. Neyse fazla uzatmayayım. Soruşturma, mahkeme ve sonuç olarak hakımızda biri Kayseri DGM'de “Komünizm ve Kürtçülük propagandası yapmaktan”, diğeri Kırşehir Ağır Ceza Mahkesinde “TC devlet Başkanı Kenan Evren'e gıyabında hakaret ve tehdit etmekten” açılan davalarda beşer sene ceza verildi. Anlatmak istediğim esas sorun bu değil. Sorun şu “sayın” meselesi.

Kayseri DGM savcısı soruşturma için Kırşehir cezaevine gelmişti. Beni bir odaya aldılar. Savcı karşısındaki sandalyayi işaret ederek “otur” dedi. Uzun bir sorgudan sonra; “Yıldırım merak ettiğim bir şey daha var. Yazdığın metinde Cumhurbaşkanımızın ismi geçtiği yerlerde 'sayın' değil 'bay' diye hitap ediyorsunuz. Bunun özel bir amacı var mıdır?”

Ben; “valla savcı bey, 'sayın' sözcüğüne karşı alerjim var. Onun için kullanmadım. Cumhurbaşkanınıza 'bayan' diye hitap edilemeyeceğine göre 'bay' diye hitap ettim. Özel bir anlamı yok” deyince savcı kendini tutamayıp katıla katıla gülmüştü.

Resmi ideolojilerin iğdiş etmediği bir şey bırakmadıkları gibi insanların insanlara hitap etme alanınıda kirletmiştir. Şu meşhur “sayın” hitabını gördüğümda memleketim Adıyaman'a ait kepazelik aklıma gelir. Adıyaman şehir merkezinin en eski yerleşiklerin birinden dinlemiştim. Yerlilerin çok yalan söylediğini, söylerkende karşıdakinin gözünün içine baktıklarını, karşıdakilerin kendilerinin yalan söylediğini bilmelerine rağmen kafa salayıp onaylamalarını beklediklerini ve bu durumun kendilerini çok hoş ettiğini anlatmıştı.

Şimdi kimi Kürd aydın ve siyasetcileri de bize Adıyamanlı kekoların ruh halini empoze etmeye çalışıyorlar. Xain'e “sayın” dememizi istiyorlar. Bu nedenle “ortak bir Kürt siyaset dili oluşturmak” için toplantılar bile tertipliyorlar.

Valla güneş balçıkla sıvanmaz. Xain'den “sayın” olmaz. Biz de Xain'e Xain denir. Bunun başka bir izah tarzı yok. Xain'e “sayın” diyenler aslında neden öyle davrandıklarını kendileride, biz de çok iyi biliyoruz.

İKBAL!

İkbal avcıları dört bir tarafımızı sarmış. Etmedikleri halt bırakmiyorlar. Kuşkusuz nedensiz değildir. İktidar nimetlerinden de yararlanabilirler. Amaçlarınada ulaşabilirler.

Fakat bu işin dün olduğu gibi bugün ve yarın ihanet çetelerinin işlediği ve işleyeceği her suça ortak olma boyutu da var. Umarım herkes işin bu boyutunuda düşünmüştür.

Tarih yaşanan an değildir. Bu işin yarınıda var. Söylenecek her söz, atılacak her adım kayıt altına alındığını herkes bilir.

Ben sözü fazla uzatmayacağım. Sadece şu “sayın” müptelaların gönlü kalmasın diye bugünlük Xainlere “sayın” diyeceğim. Ve onların dile getirdikleri birkaç cümleyi aşağıya alacağım. Ondan sonrası mı? Ateş serbest!

İşte size okalısından “sayın” Xainler ve xainnameler.

Sayın” Xain Abdullah Öcalan: “Misak'ı Milli'nin içerisinde şu anki bilinen Türkiye sınırları değil, Musul-Kerkük ve Suriye'deki Kürtler de dahildir.

Misak-ı Milli Kürt Türk birlikteliğini ifade ediyor. Kurtuluş savaşı Türkler ve Kürtlerin ortak savaşıdır.

Savaş olursa Kürdistan kopuşa gider. Biz ısrarla barışı savunuyoruz, barışı getirmeyenler sorumlu olur.”

Selahattin Demirtaş: “Açıkça söylüyorum. Ben bu devlet için canımı veririm Başbakan. Ama sen neyini verirsin Başbakana soruyorum.“

Osman Baydemir: “Belki de rabbimin bana nasip ettiği bu son konuşmamdır... Ben bir Kürt evladı olarak çıkıp derim ki askere sıkılan kurşun bundan böyle bana sıkılsın.”

Bu “sayın” Xainlerden Kürd millet hakları konusunda olumlu ilşer bekleyen, onlara “sayın” diyen bu ve benzeri söylemleriyle oynadıkları role milli kurtuluşcu payeler biçenler tarih karşısında suçludurlar.

Umarım bunun farkındadırlar.

Onlara sorarsanız politıka yapıyorlar.

Doğru da neyin politıkasını?

Ne zamandan beri Xaini süsleyip püsleyip payelendirmek yurtseverlerin politıkası oldu?

Yurtseverlerin görevi açık ve nettir.

Bunlardan biri de ihaneti teşhirdir.

Xain'e xain demektir.

Anlayana...!

7 Şubat 2011

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.