Ana içeriğe atla

Ordu Cumhuriyetinin başı

 Başbuğ'un ABD ziyaretinde Kürt sorunu Mayıs 2009'da, gazeteci Hasan Cemal'in Karayılan ile yaptığı röportajın yayınlanmasından sonra, TC Cumhurbaşkanı Gül'ün Kürt sorunu konusundaki açıklamaları çeşitli kesimlerde farklı şekilde tepkilere yol açmıştı. Bundan kısa bir süre sonra TC Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ haziran 2009 başında ABD'ye resmi bir ziyarette bulunmuş ve TC'nin karakterine ilişkin önemli açıklamalarda bulunmuştur. Başbuğ ağustos 2008'de, Erdoğan ve Gül tarafından TC'nin 26. Genelkurmay başkanı olarak 2 yıllığına atanmıştı. Osmanlı'nın son döneminde İttihad-ı Terraki tarafından yaratılan özel savaş birimi TC'nin kuruluşunda da fiili olarak yer almış ve günümüze kadar TC'nin yönetiminde yer almıştır. TC ordusu, 1980'li yıllarda başlayan son ulusal Kürt kurtuluş hareketine karşı kirli savaşta özel savaş ekibini daha da güçlendirmiş ve özel savaş için yetiştirilen subaylar 2000'li yıllardan sonra ordu yönetiminde kilit görevlere getirilmeye başlanmıştır. Böylece, TSK Ordu Cumhuriyetinde iktidar içindeki konumunu ince yöntemlerle dahada sağlamlaştırmıştır. 2008 ağustosunda oluşturulan TSK komuta kademesi tamamen özel harpçı subaylardan oluşmaktadır. Genelkurmay başkanı Başbuğ, İttidad-ı Terraki özel harp biriminin kurulduğu Manastır eyaleti kökenli bir aileden gelmektedir. Komuta kademesinde görev yapan generaller İstanbul, İzmir, Ankara, Afyon, Konya, Samsun ve Trabzon doğumlusur. Yani, bir Ordu Cumhuriyeti olan TC'nin korumasıyla görevlendirilen generallerin arasına ruhlarına satsalar da Kürtler alınmamaktadır. 2010'da görev süresi dolacak Başbuğ'un yerine İzmir doğumlu Işık Koşaner, 2013'te ise Ankara doğumlu Necdet Özel 4 yıllığına Genelkurmay başkanlığını devr alacaklardır. Böylece, özel savaş ekibi 2017 yılına kadar TSK'nın ve TC'nin yönetimini elinde tutmayı garanti altına almıştır. Başbuğ'un görev süresini tamamlamadan önce TC'nin gerçek sahibi ordunun ipleri ele alması ve konumunu sağlamlaşturmak için planlar yaptığı basına yansıyınca darbe tartışmaları tekrar gündeme gelmiştir. TC kurulduğundan beri iktidarı Ordudan almaya kalkan Adnan Menderes ve Turgut Özal değişik yöntemlerle elimine edilmiş, 3'ü açık ve 2'si örtülü olmak üzere 5 darbe ile ordunun iktidar içindeki konumu korunmuştur. AKP iktidara ortak olduktan sonra, AKP iktidardaki konumunu nisan 2007'de yapılan darbeye rağmen daha da pekiştirerek yerini terk etmeyerek direnince Başbuğ komutasındaki ordu duruma el koymak ve ortağı kovmak için özel bir birim oluşturmuştur. Kanaatimce, iletişim ve istihbarat alanındaki gelişmeler ile AKP örgütü yeterince hesaba katılmadığı için bu çalışmalar Taraf gazetesine yansımış ve TSK'nın darbe hazırlıkları kısmi olarak günyüzüne çıkmıştır. TC AB'ye üyelik yolunda hayli ilerlemesine rağmen, AB'nin kurucu üyelerinden Fransa ve Almanya'nın Türkiye'nin üyeliği konusundaki muhalefetlerinin nötralize edilmediği koşullarda yapılacak bir darbe TC'nin asırlardır hayal ettiği ve girmeye çalıştığı AB'ye elveda demesi anlamına gelecektir. Hele Türkiye'de bir darbenin ABD'de Bush dönemini sona erdiği ve ABD'nin Obama ile çok kutuplu bir dünyaya hazırlandığı bir dönemde uluslar arası düzlemde yeterince destek bulmasının zor olacağı açıktır. Yani günümüzde uluslar arası koşullar Türkiye'de askeri bir yönetimi 1980'e göre tolere etmede elverişsizlik arzetmekte ve AKP'ye direnç açısından olanaklar sağlamaktadır. Ama Erdoğan ve AKP orduya karşı demokrasiyi geliştirmekten çok Kürtlere karşı orduya daha çok olanak sağlayarak konumunu pekiştirmeyi tercih ediyor görünmektedir. Erdoğan ve AKP Osmanlı'nın mirasını devr aldığını ve bölgede emperyalist ve sömürgeci bir güç olduğunu ABD, AB ve bölgede hegomonya mücadelesi veren güçlere göstermek için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Böylece Erdoğan ve AKP TC ordusuna emperyalizm ve sömürgecilik konusunda daha etkili olabilecekleri mesajını da vermek istemektedir. Bu arada, Kürt ulusal kurtuluş hareketi TC'ye bir defa daha tek taraflı olarak ateşkesi uzatma kararı vermiştir. Ama TC ordusu ve idarecilerinin pratikleri Kürtlerin barışcı tavırlarının yine karşılıksız kalacağını göstermektedir. Çünkü, TC ikili bir politika uygulayarak Kürtleri ve Dünya kamuoyunu yanıltmayı esas alan bir politika uygulamakta ve Kürtlere uygulanan asimilaston politikalarını derinleştireceklerdir. Uluslar arası düzlemde darbe koşullarının yeterince oluşmadığı dikkate alındığında Başbuğ'un Erdoğan ile asgari müştereklerde anlaşarak iktidar krizini Kürtlerin aleyhine olacak şekilde aşacağını tahmin ediyorum.Yani Erdoğan orduya Kürdistan'da uygulanacak politikalar konusunda açık çek verecek ve Başbuğ'da Erdoğan'a Kemalizimin bazı ilkelerine saygılı olmaları kaydıyla evet diyecektir. Başbuğ bu konuda kendisine göre olmazsa olmazları ABD ziyareti sırasında dile getirmiştir. ABD'de yapılan açıklamalarda “Terör örgütü bir yandan silahlı teröristlarini muhafaza ederken, sadece ekonomik ve sosyo-kültürel alanlarda alınan tedbirlerle terörizmin bitirileceğini düşünmek bir hatadır. Bu çerçevede terörist örgütle, tamamen ortadan kaldırıncıya kadar savaşmakta kararlıyız... özgürlüğün keyfini çıkartmak, bireysel düzeyde tutulmalıdır.” diyerek TC'nin atabileceği adımların sınırlarını belirlemiştir. Başbuğ Washıngton'da “Türkiye'nin farklı ve nüfuzlu bir ülke olmasının temelinde, laik, demokratik ve istikrarlı bir ülke olmasının yattığını” belirten Başbuğ “laik yapısı ve modern hedefleriyle, yüzyıldan fazla dinamizmi ve demokrasi kültürüyle Türkiye, bölgesinde benzersiz bir ülke olarak durmaktadır” demiştir. Buna karşılık ABD Genelkurmay başkanı Mullen “İlker, PKK konusunda benim üzerimde çalışıyor. Bende Pakistan konusunda onun üzerinde çalışıyorum. Çünkü Türkiye'nin Pakistan ile çok iyi ilişkileri var. Ve Afganistan ile de çok iyi ilişkileri var” şeklinde açıklamada bulunmuştur. Neticede, olgular ABD bölge politikalarını belirlerken Türkiye ve TSK'nın hassasiyetlerini dikkate alacağını ve Kürtlerin rahatlıkla kurban edilebeliceklerini göstermektedir. Dolayısıyla, Kürtler politikalarını belirlerken Türkiye ile ABD ilişkilerini dikkate alarak politika belirlemeleri gerekmektedir. Zira emperyalist ve sömürgeci politikalar konularında tecrübeli olan TC'nin Kürtlere karşı daha avantajlı olduğu açıktır. Yani Kürtler karar almadan önce on defa daha fazla düşünerek karar vermelidir. Ahmet ALİM France, 27 haziran 2009

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.