Ana içeriğe atla

Kürtleri Türk ve Kürt Milliyetçiliğinden Korumak?

 Kimi aydınlarımız, son zamanlarda, hiçbir ayırım gözetmeden, her türlü milliyetçiliğe karşi bir kampanya sürdürüyor. Ama hiçbiri, milliyetçiliğin ne olduğunu, hangi türüne karşi çiktiklarini açıklamaya gerek görmüyor. Her koşulda milliyetçiliğin lanetlenmesi gerektiğini tekrarlayıp duruyorlar. Onlar için, milliyetçilik, insanlığın baş belasıdır. Bu beladan kurtulmak için onunla mücadele etmek gerekir. Aksine bir davranış ya bilgisizliktir ya da milliyetçi fanatizmdir. Değerli dostum Sayın Baskın Oran’ın, dolaylı da olsa, bu kervana katılması bana büyük acı verdi. Sayın Oran, geçenlerde ziyaret ettiği DTP grubunda milliyetçilik karşitı tutumunu şu hayırhah sözlerle dile getirdi: “...Biz sizi Türk milliyetçiliğine karşi desteklemeye geldik. Yalnız, bir milliyetçiliğin bir günden bir güne bir başka milliyetçilikten farkı yokmuş. Biz sizi aynı zamanda Kürt milliyetçiliğine karşi desteklemeye geldik.” Sayın Oran bu açıklamayı yaparken, bilerek ya da bilmeyerek, Kürtlerin ulusal demokratik talepleriyle asimilasyoncu, saldırgan, irredantist, şoven Türk milliyetçiliğini aynı kefeye koyuyordu. Oysa, sayın Oran başta olmak üzere, milliyetçiliği mahkum eden değerli aydınlarımızın, öncelikle, muhataplarına milliyetçiliğin ne olduğunu, hangi süreçlerden geçtiğini ve hangilerine karşi çikmak gerektiğini açıklamaları gerekirdi. Bunu yapmayarak kafa karışıklığına yol açtıkları yadsınamaz. Bu karmaşa içinde, 70 yıl süreyle varlığı inkar edilen, dili yasaklanan, yaşadıkları coğrafyadaki kasaba, köy, dağ, dere ve tepe isimleri değiştirilen, kendi çocuklarina bile Kürtçe ad koymaları engellenen Kürtlerin kimi öncü aydınları, bu haksızlıkların giderilmesini isterken, "acaba ben milliyetçilik mi yapıyorum?" endişesine düştükleri gözlerden kaçmıyor. Kürtlerin haklarını savunurken "demokrat olma" vasfını kaybetme korkusuna kapılan bu gençlerin TV kanallarını dolaşarak milliyetçiliğe lanet okumalarını ve yeminle milliyetçi olmadıklarını kanıtlamaya çalismalarini izlemek bana hüzün veriyor. Bu acı tablo karşisında, toplumun vicdanı olmayı hak eden değerli aydınlarımızın milliyetçiliğe saldırırken, düşman belledikleri bu kavramın ne olduğunu ve karşi çikmalarinin nedenlerini açıklamalarının ahlaki bir borç olduğunu düşünüyorum. Kafa karışıklığının son bulması gerekDemokrasi mücadelesinin sağlıklı bir zemine oturması için de milliyetçiliğe ilişkin kafa karışıklığının son bulması gerekir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, milliyetçilik bir burjuva ideolojisidir. Tek ve statik bir kavram değildir. Farklı süreçlere ve farklı sosyal gelişmelere tekabül eden değişik milliyetçilikler vardır. Karşi çikilmasi gerekenlerle desteklenmesi, hatta teşvik edilmesi gerekenleri ayırmak gerekir. Millet ve milliyetçilik burjuvaziyle birlikte toplumların yaşamına giren iki kavramdır. Batı burjuvazisi, feodalizmden kapitalizme geçerken önce, ayrı dil, kültür ve gelenekleri olan feodal beylikleri bir arada tutan Kilisenin egemenliğine son verdi. Sonra da feodal düzeni ayakta tutan Kilise ve inancın yerine daha güçlü bir tutunum ögesi bulması ve buna bir ideolojik dayanak oluşturması gerekiyordu. Bu da millet antitesi ile milliyetçilik ideolojisiydi. Buna ilaveten köylülerin kul statüsünden kurtulması sağlandı ve eşit haklı vatandaşlığa dayalı laik burjuva düzeni kuruldu. Özgür ve eşit vatandaşlardan oluşan yeni toplumun adı millet (ulus) oldu . Milleti bir arada tutan da milliyetçilikti. Burjuvazi, gümrük duvarlarıyla çevrili ulusal pazarını da millet olma bilinciyle korudu. Böylece, feodal bölücülüğün antitezi olan millet, “ortak bir coğrafyada yaşayan, ortak bir dili, ortak bir tarih ve kültür mirası olan ve milli bir pazar etrafında bütünleşmiş özgür vatandaşlardan oluşan istikrarlı bir insan topluluğu” olarak tarihteki yerini aldı. İlk evrede tek dilli, tek kültürlü, ulus-devlet biçiminde örgütlendi. Feodal dönemden kalan dil, din ve kültür ayrılıkları yok sayılarak özümsenmeye bırakıldı. Bu evrede milliyetçilik, devlet erkinin tanrısal irade yerine ulusal iradeye bağlanmasında, laik hukukun oluşmasında, akılcı ve eleştirel bir yönetimin kurulmasında, bilimin gelişmesinde ve ekonomik kalkınmada etkili oldu.. Uzunca bir süre toplumsal gelişmeye katkı yaparak ilerici bir işlev gördü Karşit milliyetçiliklerNe var ki, kapitalizmin emperyalist aşamaya gelmesiyle birlikte milliyetçilik, üstün millet, üstün ırk teorilerine dayanak oldu ve sömürge imparatorluklarının kurulmasına aracılık eden gerici, saldırgan bir ideolojiye dönüştü. Bu süreçte totaliter faşist rejimlerin kurulmasına ve milyonlarca insanın ölümüne yol açan dünya paylaşim savaşlarına zemin hazırladı. Artık, yabancı düşmanlığının, sömürgeciliğin, savaş kışkırtıcılığının amili olan milliyetçilik ilerici niteliğini kaybetmiş savaşilması gereken lanetli bir ideoloji olmuştu. İkinci Dünya Savaşi’nın sonuna kadar dünyayı kasıp kavuran felaketlerde başlıca etkendi bu lanetli ideoloji. İkinci Dünya Savaşi’ndan sonra kapitalist ülkelerin ırkçı, saldırgan burjuva milliyetçiliği, sömürge halklarında karşit bir milliyetçiliği tetikledi. Bu yeni akım kurtuluş mücadelelerine dayanak sağlayan bir işlev gördü.. Asya’da, Afrika’da, Güney Amerika’da on yıllarca süren kurtuluş mücadelelerinin başarıya ulaşmasında belirleyici bir rol oynadı. Desteklenmesi gereken ilerici bir hareketti. Ancak, kurtuluştan sonra her şey değişti. Yeni devletlerde egemen konumdaki güçlü aşiretler diğerlerini baskı altına almaya, ezmeye hatta yok etmeye dönük toplu kıyımlara girişti. Böylece, kurtuluş savaşlarının ilerici milliyetçiliği aşiretler arası kanlı çatismalarin tetikleyicisi ve lanetlenmesi gereken gerici bir ideolojiye dönüştü. Ruanda, Sudan ve Kenya’da örneklerini gördüğümüz, yüz binlerce insanın vahşice öldürülmesine yol açan saldırgan aşiret milliyetçiliği bu dönüşümün canlı örnekleridir. Tek bir sürecin iki ayrı evresi olan bu iki milliyetçilik aynı kökten geldikleri için toptan yüceltilemez ya da toptan mahkum edilemez. Gerçekçi olan ilk evreyi desteklemek ikinciye karşi çikmaktir. Türkiye’de de Kurtuluş Savaşi yıllarının eşitlikçi milliyetçiliğiyle 1925’ten sonra izlenen tek kültürlü asimilasyoncu şoven Türk milliyetçiliği karşit iki ideoloji olarak gelişti. İlkinin desteklenmesi, ikincinin de demokratikleşmesi için mücadele etmek gerekir. Burjuva devrimleriyle birlikte millet antitesi oluşurken ortak bir dilin geliştirilip yaygınlaşmasına özen gösterildi. Diğer dillerin gelişmesi önlendi.. Örnegin, Fransa’da Korsikalı, Oksitan, Breton, vb., halkların dil ve kültürleri iki yüzyıl boyunca yasaklandı. İngiltere’de Galler ve İskoçlar ayni uygulamaya tabi tutuldu. Diğer ülkelerde de benzer uygulamalar oldu. Ne var ki, azınlıktaki halkların kimliklerini koruma ve etnik haklarını kullanma iradelerini yok etmek mümkün olmadığı için yüzyıllarca süren özümseme politikaları başarısız oldu. Antony Smith’in belirttiği gibi “ ...bir ulusal kimlik bir kere biçimlenip yerleştikten sonra, onu hafızalardan silmek, toptan soykırım dışında, artık imkansızdır.” Eşit haklı yurttaşlık ve çok kültürlü ulusİkinci Dünya Savaşi’ndan sonra, insan hak ve özgürlüklerinin önem kazanmasıyla birlikte, azınlıkların kimlik, dil, kültür ve anadilde eğitim haklarının tanınması demokrasiyle yönetilmenin koşulu oldu. Böylece, homojen ulus evresinden çok kültürlü ulus evresine geçildi. Şoven milliyetçiliğin yerini eşit haklı yurttaşlık aldı. Bugün Fransa’da devlet okullarında yerel diller ögretiliyor. Bölge üniversitelerinde de azınlık dil ve kültürlerini konu alan lisans ve lisansüstü eğitim yapılıyor. İngiltere’de devlet desteğiyle Galce ve İskoçça ögretilmekte, radyo-televizyon yayımları yapılmakta, gazeteler, dergiler çikartilmaktadir. Egemen burjuvaziyle bütünleşen azınlık burjuvazisi, ayrı bir ulusal pazar istemez ve mensup olduğu azınlığın ulusal demokratik mücadelesine de ilgisizdir. Burjuvazinin öncülük etmediği bir hareketin ayrılıkçı ve milliyetçi olması söz konusu değildir. Bu nedenle, azınlıktan kimi bireylerin bağımsızlık taleplerini ciddiye alarak, hareketi etnik milliyetçilikle suçlamak gerçekçi değildir. Bu azınlıkların hak talepleri milliyetçilik değil, ulusal demokratik harekettir. Capotorti’nin tanımladığı gibi, azınlıkların mücadelesi, ülkenin demokratikleşmesi perspektifi içinde “devlette egemen toplulukla eşit olma mücadelesidir”. Ancak, ekonomik bakımdan en fazla gelişmiş bir bölgenin azınlık burjuvazisi, kendi ulusal pazarına hakim olmak için milliyetçilik yaparak bağımsızlık isteyebilir. Örnegin, Bask bölgesinin zengin sanayi ve ticaret burjuvazisi, bölgenin özerk bir meclis tarafından yönetilmesine ve her türlü ulusal demokratik haklarının tanınmasına karşin, bağımsızlıkta ısrar etmektedir. Bu nedenle Bask hareketi milliyetçi ve séparatiste (ayrılıkçı) bir harekettir. Kürt burjuvazisiTürkiye’ye gelince, Kürt burjuvazisi devlet desteğiyle kapitalistleşen tarım burjuvazisi ile bağımlı ticaret burjuvazisinden oluşuyor. Bu sınıfın küçük bir "Kürt pazarı" için mücadele etmesi eşyanın doğasına aykırıdır. Millet olma mücadelesine ve milliyetçiliğe karşidır. Bask hareketiyle hiçbir benzerliği yoktur. Ortada bir Kürt milliyetçiliği olmadığı için, Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) korunması da söz konusu değil. Ancak, amaçlanan Kürt ulusal demokratik hareketine karşi çikmaksa, bu, Kürtleri korumasız bırakarak azgın Türk şovenizminin dişlileri arasına atmak olur. Unutmamak gerekir ki, Kürt ulusal demokratik hareketi saldırgan Türk şovenizmin panzehiri ve demokratikleşmenin tek güvencesidir. Saygıdeğer aydınlarımız Kürt dostlarını desteklemek istiyorlarsa, öncelikle demokrasiyi kazanmak için mücadele etmelidirler. Bu da, bireysel çabalarla olmaz, ancak, Kürtleri de kapsayan güçlü bir Türkiye demokrasi hareketini oluşturmak ve onu iktidara taşimak için mücadele etmekle gerçekleşebilir. (TZE/TK) * Tarık Ziya Ekinci. Kürt siyasetçi; eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili. ** Ara başlıklar bianet tarafından eklendi.  Bianet Akt: F.D

Degerli Dr.Tarik Ziya ekinci baba tarafindan akrabam olur. Iyi bir aydin doga kulturleri ve milliyet-dililerin savuncusudur. Iyi bir sosiyalist dogdugu ve buyudugu milletin iyi savuncusudur. Iyi bir sosiyalist ve aydin ezilen bir milliyetin ruh bicimidir. Iyi bir sosiyalist ve aydin kisi , yasami canli tutan hur milliyetlerin özgur yasam bicimidir. " Her kus kendi grubu ile ucar " Degerli Kak Mahmut Baksi nin sözu bana cok seyleri hatirlatiyor. Feyzi Acikgöz

şimdi bakın sömürgeciler ilk olarak onlara karşı mücadele eden insanların idolojisini ve büyük bedellerle yarattıkları inançlarının boş olduğunu savunur ve içini boşaltmaya çalışırlar.Böyle olunca ne olur idolojisi ve teorisi inançı olmayan bir mücadele yürütülebilir mi tabii ki yürütülemez.şimdi 85 yıldır kürtlerin büyük bedellerle yarattıkları ayrı ulus ayrı kültür ve ayrı dil ve bununla gerekirse kendi siyasi tercihini yapma(federalizm yada bağımsızlık)hakkının olamdığı ve bunun terörizm olduğu inandırılmya çalışıyorlar. oysa marx derki ezelin ulusun milliyetçiliği ilericidir. devletin amacı bu inançı yıkmaktır yani bizi teorisiz ideolojisiz bırakmak ve sorunu zamana yayarak kürt ulusunu asimile etmektir.işte bu manipülasyon politikalrının en son neferi baskın oran diye söylene kendini beğenmiş bir soytarıdır.kürtlerin ve liderlerinin,aydınlarının yapması gereken ideoljimizi korumakmıktır.ayrıca kürt olmak ayıp, günah ,yanlış kötü bir şey değildir biz bunu dillemdirmeli ve bununla gurur duymalıyız.son olarak bu kervana sırrı sakıkta katılmıştır son olarak habertürk adlı televizyon kanalında ne söylemiştir biliyormusunuz.KÜRT OLMAK BENİM İÇİN EKSİ BİR ÖZELLİKTİR.işte böyle kontralaşmış ve devletin manipulasyon politikalarına inanmış ucubeler bu halkın lideri diye sağ da solda konuşmaktır.ama tarih bunları yargılayacak ve hesap soracaktır. AMEDLİ KÜRT

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.