Ana içeriğe atla

Beşikçi ile Güncel Bir Söyleşi

Kenan Kırkaya (DIHA)

En son "Kürdistan" dediği için ceza alan Sosyolog İsmail Beşikçi, Kürt siyasetçilerini, "Özerk Kürdistan" projesine yeterince sahip çıkmamakla eleştirdi. Öcalan'ın, devletle yürüttüğü görüşmelere bir heyetle girmesini ve bunun için şartlarının düzeltilmesini isteyen Beşikçi, hükümetin ve devletin çözüm niyetinin olmadığını, süreci zamana yayarak asimilasyonu gerçekleştirmek istediğine işaret ederek, "AKP'nin bölgede güçlü çıkması çözümü biraz daha erteler" dedi.

İsmi Kürt sorunu ilgili yürüttüğü çalışmalarla özdeşleşen ve bu nedenle ağır bedeller ödeyen Sosyolog İsmail Beşikçi, son yıllarda zaman zaman Kürt hareketine yönelik bazı eleştirilerle de gündeme geldi. Sosyolog Beşikçi, her geçen gün yakıcılığını daha fazla hissettiren Kürt sorununda yaşanan gelişmelere ilişkin DİHA'nın sorularını yanıtladı.

Kürt sorunun geldiği aşamayı nasıl tanımlıyorsunuz?

Bugün, 40-50 sene öncesine göre, durum çok ileridir. Fiili kazanımlar söz konusudur. Ama, bugüne kadar ödenen çok ağır bedeller dikkate alındığında, kazanımların çok küçük olduğu da söylenebilir.

Kürtlerin kaderi hakkında kim ya da kimler hangi hakla karar veriyor?

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, 1920'lerde kurulan Cemiyet-Akvam-Milletler Cemiyeti döneminde, Kürtler ve Kürdistan bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmıştır. O günlerden beri, Kürtlerin geleceğini, hep başkaları, Kürtlere hasım olan güçler belirlemektedir. Bölünme, parçalanma ve paylaşılma tam anlamıyla emperyalist bir politikadır. Dönemin emperyal güçleri, Büyük Britanya ve Fransa, Ortadoğu'daki Türk, Arap ve Fars yönetimleriyle işbirliği yaparak, Kürtlerin ve Kürdistan'ın bölünmesini, parçalanmasını ve paylaşılmasını sağladılar. Bu dönemde Sovyetler Birliği'nin politikası da anti-Kürt bir politikadır. Moskova'nın politikası, Londra'nın ve Paris'in politikalarından farklı değildir. Bu politika, ulusların kendi geleceklerini belirleme temel ilkesini ihlal eden, çürüten bir politikadır.

İngiltere'nin Kürtlerin başına ördüğü tarihi bir lanetten bahsediyorsunuz? Kürtler niye bu statüsüzlüğe mahkum edildi sizce?

Bunun temel nedeni petroldür. Kerkük'te, 1908'de petrol bulunmuştur. İngiltere, bu bakımdan burayı kendi denetimi altında tutmayı planlamaktadır. Bu, Güney Kürdistan'ın, yeni kurulan Irak mandası (sömürgesi) sınırları içinde tutulmasını gerekli kılmaktadır. Aynı bölge üzerinde, Kemalistler de hak iddia etmektedir. Bir süre, İngiltere ile Kemalistler arasında diplomatik çelişkiler yaşanır. Çelişki sonunda şöyle çözümlenir kanısındayım. Kemalistler, İngiltere'ye şöyle demiş olabilir: "Biz Musul'daki haklarımızdan vazgeçiyoruz, siz de bunun karşılığında, Kürtlerden gelecek özerklik istemlerine karşı durun." Şunu yakından biliyoruz. İngiltere bütün sömürgelerinde özerk yönetimler kurmuştur. Bu, İngiltere'nin sömürge yönetiminin önemli bir özelliğidir. Büyük Britanya'nın özerk yönetimler kurmadığı tek alan Kürdistan'dır. Milletler Cemiyeti'nin, İngiltere'ye bağlı Irak, Ürdün, Filistin, Fransa'ya bağlı Suriye, Lübnan gibi mandalar (sömürgeler) kurarken, neden bir Kürdistan mandası kurmadığı üzerinde düşünülmesi gereken bir sorundur. Milletler Cemiyeti, ondan sonra kurulan Birleşmiş Milletler, Kürtleri hiçbir zaman dinlemedi. Değil bağımsız bir Kürdistan, sömürge Kürdistan'ı bile düşünmedi.

Bunun Kürtlerden kaynaklı boyutları var mı?

Kürtlerin ve Kürdistan'ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması Ortadoğu tarihini, yakından ilgilendiren çok önemli bir olgudur. Elbette burada, Kürtlerin yaşadığı zaafları da dikkate almak gerekmektedir. Kürtlere hasım güçler, Kürtlerin bu zaaflarından yararlanarak böyle bir olguyu yaşama geçirmişlerdir. Birleşmiş Milletler, devletlerin çıkarlarını gözetti. Devletler tarafından baskı altında tutulan milletlerin, halkların taleplerine hep kulaklarını tıkadı.

Kürtler, maruz kaldıkları bu tarihsel haksızlığın sizce yeterince farkındalar mıdır?

Kürtlerin ve Kürdistan'ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması, bir insanın iskeletinin parçalanması, beyninin dağılması gibi bir sonuç yaratmıştır. Ama Kürtlerin, bunun bilincinde oldukları kanısında değilim.

Kürt sorununda çözüm meselesinden bahsediliyor. Sizce çözüm aşamasına geldik mi?

Cezayir Ulusal Kurtuluş Mücadelesi 6-7 yıl sürmüştü (1954-1961) Vietnam Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, 1960'larda , 6-7 yıl sürmüştü. Afrika'da, Portekiz sömürgeleri, Gine Bissau'da, Angola'da, Mozambik'de 1960'larda, 1970'lerde 2-3 yıl sürmüştü. 1920'lerde Türk-Yunan Savaşı, üç yıl kadar sürmüştü. Kürt mücadelesi 27 yıldır sürüyor. Kaldı ki; bunun daha önceleri de var. 19. yüzyılda başlayan mücadeleler, 20. yüzyılın ilk yarısında ve daha sonrasında da sürmüştü. Çözüm, çoktan geldi, geçti. Neden çözüm olmuyor, konusunu Kürtler ciddi bir şekilde düşünmelidir.

Çözüm için neler yapılması gerekiyor?

Çözümden önce, sorunun temel niteliği üzerinde düşünmek önemli olmalıdır. Bunu için ifade özgürlüğünün genişletilmesini savunmak önemlidir. Çözümün bugüne kadar neden gerçekleşmediği üzerinde durmak gerekir. Bu konudaki düşüncem şudur; Devletin-hükümetin, şöyle bir beklenti içinde olduğu kanısındayım. "Temel politikamız asimilasyon. Zaman ise, bizim lehimize çalışıyor. Zaman geçtikçe, asimilasyon derinleşecek, yaygınlaşacak. Bu bakımdan çözüm doğrultusunda birkaç adım atıp, Kürtlerde beklenti yaratmak doğru değil. Yapacağız, edeceğiz… diyerek, zaman kazanmak, oyalamak daha doğru. Kürtlerin yaşadığı alanlarda, dinsel akımları, dinsel kurumları geliştirerek temel sorunu sulandırmak, çarpıtmak daha yararlı…" Devlet ve hükümet böyle yaklaşıyor. Devletin, hükümetin bu beklentisini boşa çıkarmak Kürtlerin önemli bir görevi olmalı. Bunun yolu da Kürt diline daha kararlı bir şekilde sarılmaktır.

Dil Kürtlerde temel bir talep olarak öne çıkıyor, hükümetin bu konudaki yaklaşımı belli. Kürtler yeterince bu talebe sahip çıkıyorlar mı?

Şöyle bir gözlem önemlidir. Diyarbakır'da, Batman'da, Van'da, Hakkari'de, Doğubayazıt'ta, Tatvan'da vs. sokakta, evlerinin önünde oynayan çocukları izlemek gerekir. Çocuklar oyun oynarken, birbirleriyle yarışırken, birbirleriyle kavga ederlerken, hangi dili kullanıyorlar… Bu, Kürtçe değilse, Kürtçenin geleceğinin tehlike içinde olduğu söylenebilir. Bu da Kürtlerin dillerine yetirince sahip çıkmadığı gösteriyor… Ayrıca, Afrika'ya bir defa daha bakmakta yarar var. Afrika, dönemin emperyal ve sömürgeci devletleri, Büyük Britanya, Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, İspanya, Portekiz arasında 1885'de bölündü, paylaşıldı. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce, Afrika'da sadece iki bağımsız devlet vardı. Habeşistan ve Liberya. Bugün 53 bağımsız devlet var. İki ay kadar önce, Sudan'da yapılan referandum sonucu sayı 54 olacak. Afrika'da sömürgeler, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, bu sınırlarla bağımsızlık kazandı. 1885'e karşı tek durum, Güney Sudan'ın ayrılması oldu. Afrika'da, sadece Cezayir'de ve Portekiz sömürgeleri, Gine Bissau'da, Angola'da ve Mozambik'de, silahlı mücadele sonucu bağımsızlık elde edildi. Geriye kalan bütün sömürgelerde, emperyal ve sömürgeci devletlerle, sömürge ülkeler arasında gerçekleşen anayasal görüşmeler sonucu bağımsızlık elde edildi. Kürtler, Kürt toplumu olmaktan doğan haklarını savunuyor. Bu hakları kazanmak için mücadele ediyor. Şunca mücadeleye, fedakar ve vefakar bir mücadeleye, kitlesel bir mücadeleye rağmen, bu hakların kazanılamamış olması, üzerinde durulması gereken başlı başına bir sorundur.

Kürt sorununun çözümünde PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın pozisyonu hep tartışıldı. Şimdi devlet görüşüyor. Sizce Öcalan'ın şartlarının iyileştirilmesi gerekmiyor mu? Ya da bu görüşmeler hangi koşullarda yapılmalıdır?

Devletin, hükümetin, PKK Başkanı Abdullah Öcalan'la görüşmesi iyi bir gelişme. Ama bu görüşmede bilinmeyen pek çok konu var. Devlet-hükümet, Öcalan'la bir heyet olarak görüşüyor. Heyette kaç kişi var, kimler var bilmiyoruz. Öcalan ise, tek kişi. Görüşme sırasında heyettekiler birbirlerine danışabilirler. Öcalan'ın da yanında danışabileceği, konuşabileceği arkadaşları olmalı. Burada bir sakatlık var. Öcalan'ın görüşmeye tek kişi olarak katılması olumlu değil kanısındayım. Bu görüşmeler, müzakereler, PKK sorununun çözümü için gerekir. Kürtlerin Kürt toplumu olmaktan doğan haklarının yaşama geçmesi için böyle görüşmelere gerek yoktur. Devlet-hükümet, bunları tek taraflı iradesiyle yaşama geçirebilir. Öcalan'ın yaşam koşullarının iyileştirilmesi elbette gereklidir. Ama bunun görüşmelerin gerçekleşme şartına bağlanması doğru değil. Yaşam koşullarının iyileştirilmesi bütün tutuklular/hükümlüler için söz konusudur.

Zaman zaman Kürt hareketine ve Öcalan'a karşı bazı eleştirileriniz oluyor, siz bunları yüz yüze görüşmek ister miydiniz?

Kürtlerle, Kürt sorunu konusunda, yüz yüze sohbet etmek elbette iyidir.

AKP'yi çözüm için şans olarak görüyor musunuz? Siz referanduma destek verdiniz. AKP'nin "tek vatan, tek millet" söylemlerinden sonra ne düşündünüz?

12 Eylül 2010 referandumunda, Türk siyasal hayatının temel sorunlarıyla ilgili maddeler vardı. Türkiye'yi kim yönetecek? Halk tarafından seçilmiş olan kurumlar mı, tayin edilmiş kurumlar mı? Ordunun, yüksek yargının, üniversitenin, Türkiye'nin yönetiminde söz sahip olmaları, belirleyici ve yönlendirici olmaları doğru değil. Bu konuda belirleyici ve yönlendirici olan, demokratik seçimler sonucu oluşturulmuş parlamento, parlamentodan güvenoyu alan hükümet olmalı. Referandum, ordunun ve yüksek yargının, siyasetteki etkilerini gerileten bir içeriğe sahipti. Bu bakımdan desteklenmesi gerekiyordu.
Yüksek yargının ve ordunun siyasetteki bu etkinliği en çok Kürtlere zarar veriyordu. Bu bakından referandumu Kürtlerin de desteklemesi gerekiyordu. Ama referandum sonucu boykotun belirli bir harita oluşturması da dikkate değer. Başbakan'ın, 'tek millet, tek dil, tek bayrak…' söylemini her zaman eleştirmek gerek. Ama, 'referandumda evet oyları çok çıktı da' Başbakan bundan cesaret alarak, ' tek millet, tek dil tek bayrak…söylemini sıklaştırdı' demek doğru değil.

Siz Kürtler için bir statü öneriyorsunuz, sizce Demokratik Özerklik ya da Demokratik Özerk Kürdistan bir statü değil midir?

Statü siz düşündüğünüz zaman, önerdiğiniz zaman gerçekleşmez. Bunun devlet tarafından, uluslararası toplum tarafından kabul edilmesi, tanınması gerekir. Demokratik Özerklik kavramı belirgin değil. Kürtlere bir statü sağlamıyor. Demokratik Özerk Kürdistan daha belirgin, açık bir kavramdır. Bunun gerçekleşmesinin bir statü getireceği söylenebilir. Özerk Kürdistan konusunda da şunu söylemek gerekir: Bu proje, 18-19 Aralık 2010'da Diyarbakır'da toplanan Demokratik Toplum Kongresi'nde açıklandı. Ertesi gün, kongreye katılan Türk yazarlar, basın mensupları, "bu bölücü bir projedir, Türkiye'nin bölünmesini getirir…" diye eleştirdiler. Bunun üzerine, Barış ve Demokrasi Partisi, "yanlış anlaşıldık, niyetimiz bölücülük değil,..." diye açıklama yaptı. Öcalan, Demokratik Toplum Kongresi'ni ve DTP'yi, BDP'yi, "projeyi iyi anlatamadınız…" diye eleştirdi. Bütün bunlar bu projeden geri adım atıldığını gösteriyor. Halbuki, Türk basınından, Türk yazarlarından gelen eleştirilere karşı projeyi kararlı bir şekilde savunmak gerekir. Ama, Kürt siyasetçilerin Özerk Kürdistan projesini kararlı bir şekilde savunmadıkları ortada…

Öz savunma güçleri çok tartışıldı sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

Bu konuda, örneğin Güney Kürdistan'da sorun nasıl çözüldü, ona bakmak gerekir. Filistin'de sorun nasıl çözüldü, ona bakmak gerekir. Güney Kürdistan'da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi oluştu. Peşmerge, özerk bölgenin güvenlik gücü, askeri gücü oldu. Filistin'de, 13 Eylül 1993'de, Oslo'da, İsrail Devlet Başkanı İzak Rabin ve Filistin Kurtuluş Örgütü Lideri Yaser Arafat arasında, Batı Şeria ve Gazze'de, 5 yıl sonra, Filistin Özerk Devleti'nin kurulması yönünde bir anlaşma yapıldı. Filistinli gerillalar, özerk yönetimin güvenlik gücü ve askeri gücü oldular.

Kürtlerin zaman zaman 'biz bölücü değiliz' sözlerinden rahatsızlık duyuyorsunuz, Kürtlerin bölünmüşlüğüne ilişkin ne söylemek istersiniz?

1920'lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürtler ve Kürdistan, bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmıştır. Ortadoğu'da, en kapsamlı, en kalıcı emperyalist politika, Kürtlere uygulanmış, Kürtlerin başına lanetli bir çorap geçirilmiştir. Bu, bir insanın iskeletinin parçalanması gibidir, beyninin dağılması gibidir. Bugün, örneğin, PKK'in üslendiği Qandil, bir gün Türkiye tarafından, ikinci gün İran tarafından bombalanmaktadır. Üçüncü gün her ikisi tarafından birlikte bombalanmaktadır. Irak Federal Hükümeti, bu konuda bir tepki göstermemekte, Suriye bu bombardımanı desteklemektedir. Rusya, ABD, AB bu bombardımanlara gözlerini kapatmaktadır. Bu bombardıman sırasında, köyler, evler, yakılmakta, yıkılmakta, hayvan sürüleri zarar görmektedir. Bu nedenlerle Federe Kürdistan Yönetimi buna tepki göstermekte, fakat sesini, etkili çevrelere duyuramamaktadır.

Bu nasıl gerçekleştirilmiştir? Dönemin emperyal devletleri, Büyük Britanya ve Fransa, Ortadoğu'daki, Türk, Arap ve Fars yönetimleriyle işbirliği yaparak bu durumu sağlamışlardır. Dönemin iki önemli emperyal devleti ve Ortadoğu'nun iki köklü devleti bu konuda işbirliği yapmışlardır. Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun devamı olduğu, İran'ın, İran İmparatorluğu'nun devamı olduğu açıktır. Kürtler ise, "Biz bölücü değiliz…" deyip duruyorlar. Halbuki, bölünen sensin, parçalanan, paylaşılan sensin… "Biz bölücü değiliz…" demek, 1920'lerde Kürtlerin başına getirilen bu felaketin bilincine varmamak demektir.

Önümüzde genel seçimler var? Bu seçimlerde Kürtlerin ne yapması lazım.

Seçimlerde, Kürtlerin bir arada olmalarında, kendi aralarında ittifak yapmalarında yarar vardır. Bu ittifak sinerji etkisi yaratır, Kürt oylarının artmasını, toplanmasını sağlar. BDP'nin, bazı Türk sol partileriyle kurduğu ittifak sürecinde, "bir artı bir eşit iki" etmeyebilir. Kürtlerin kendi aralarında geliştirdikleri ittifak ise, "bir artı bir eşit ikiden de fazla" oy toplayabilir.

BDP'nin seçimlerden güçlü çıkması nasıl etki yaratır çözüm için, ya da AKP gücünü bölgede artırırsa bu çatışmaya mı çözüme mi hizmet eder?

BDP'nin, genel olarak Kürtlerin seçimlerden güçlü çıkması, çözüme hizmet eder. AKP'nin bölgede güçlü çıkması çözümü biraz daha erteler. Sorunun çözümü konusunda adım atmama da haklı olduğunu düşünür. AKP sürekli 75 Kürt milletvekilinden söz ediyor, ama bunlar Kürtlük adına hiçbir şey yapmamıştır. Onlar ancak BDP'nin çalışmasını engellemeye çalışmıştır.

Son günlerde Ortadoğu'da bazı gelişmeler yaşanıyor bu yaşananları neye bağlıyorsunuz?

İnsanlar artık, sadece ekmek istemiyor. Ekmekle birlikte özgürlük de istiyor. Demokrasi istiyor. İnsanlar, dış ülkelere açılmak istiyor. Ortadoğu'da gelişen bu olayların temelinde, kitlelerin bu istemi vardır. Yolsuzluk, adam kayırma gibi konularda kitleler artık daha duyarlıdır. İnsanlar, bunca zengin doğal kaynaklara rağmen, halkın yoksulluğunu sorgulamaya başlıyor.

Bu tepkiler Kürdistan Bölgesi'ne yansımaya başladı. Süleymaniye'de yapılan protestoları nasıl karşılıyorsunuz?

Goran Hareketi'nin yolsuzluklardan söz ettiği, bununla mücadele etmek gerektiği anlayışı var. Bu kuşkusuz doğru bir tutumdur. Ama bunun yolu, Süleymaniye'de, Kürdistan Demokrat Partisi binalarına saldırmak değildir. Yolsuzluk gibi konularda muhalefet yapmak elbette önemlidir, gereklidir. Ama, bu çalışmalar, Kürtlere hasım istihbarat örgütlerinin yıkıcı faaliyetlerine zemin hazırlamamalıdır. Kürt Parlamentosu'na, Kürt hükümetine muhalefet yaparken, Barzaniler'e muhalefet yaparken bu da dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Kürdistan Bölgesel Yönetimi bugün, Kürtlerin ulaştığı tek statüdür. Bu statünün korunması, geliştirilmesi her Kürdün görevi olmalıdır.
Beşikçi ile Güncel Bir Söyleşi

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.