Ana içeriğe atla
Submitted by Hasan H. YILDIRIM on 10 May 2013

1987 yılında, JITEM (Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele) adı altında bir terör örgütü kuruluyor. Aslında bu birimin kökleri, ta 1938 yılına kadar uzanıyor.

O dönemde Kürdler, Dersim'de Türk egemenlik sistemine karşı ayaklanmış ve savaşıyorlar. Bunu engelemek için; asan, kesen, yakıp yıkan bir terör Örgütü’ne ihtiyaç duyuluyor. Önlerine görev olarak; “ajan-mühbir“ devşirmek, “eşkiya“ dedikleri Kürd milli kurtuluşçularını ortadan kaldırmak vs. geniş yetkilerle donatılıyor.

Dersim'de Kürdlere karşı gerçekleştirilen soykırım bu terör örgütü tarafından gerçekleştiriliyor. 1987 yılı sonrası tıpkı JİTEM'in yaptığı gibi.

İşte Ahmet Cem Ersever'in, “patronuydum“ dediği teşkilat böylesine kana bulaşmış bir terör örgütüydü.

Bu terör örgütü, esrarengiz olarak kaybetirilen sayısız Kürd'ün katledilmesinin mimarıdır. Dahası Kürdistan'da meçhule yazılan her toplu katliam, her bireysel cinayet ve her provakasyonun altında bu kanlı örgütün imzası vardır.

1992 yılında, Zaxo'daki bombalı katliamın sorumlusu da bu örgüttür.

Ersever'in suç trafiği yükseldikçe, ünü de artıyordu. Türk egemenlik sisteminin suç prensi oluveriyordu. Denetim dışı, başına buyruk, otorite tanımayan biri haline geliyordu. İstihbarat topluyor, ajan devşiriyor. Mekan basıyor, insan alıyor. Kulak, burun, baş kesiyor, deri yüzüyor, torbalara dolduruyor ve bir yol kenarına bırakıyordu, korku salıyordu. Çoğunu da ya asit kuyularında eritiyor, ya da kalorifer dairesinde yakıyor, kül ediyordu.

İşlediği suçların haddi hesabı yoktu. Defteri de tutulmadı, meçhullere yazıldı. Suç imparatoru olup çıktı. Fakat kurulan sistemin zamanı geldiğinde, kırılacak bir dişlisi olduğunu unutmuştu.

Sürelidir ve her başlangıcın bir sonu, her yükselişin bir düşüşü vardır. Ersever de, bundan nasibini almaktan gecikmiyecekti. Efendileri için tehlikeli olmaya başlamıştı.

Aslında kural gereğiydi ki; ağacın kural dışı uzanan dalı budanırdı.

Devletin de, yerleşik kurallarının işlemesi için, deşifre olmuş tetikçilerinin tasviye edilmesi kural gereğiydi ve olan da buydu.

Ahmet Cem Ersever, ordu ve doğal olarak Jitem ile Kürdistan sorunu konusunda izlenecek yöntem konusunda ters düştü. Bunun üzerine patronları tarafından kalemi kırıldı.

Veli Küçük'ün talimatiyle Ersever hakkında, önce Aydınlık dergisi'nden manipülatif haberler yapıldı. Bu görev Ergenekoncu Soner Yalçın'a verildi. Ersever kamuoyunda teşhir edildi ve arkasından ekibi ile birlikte infaz edildi. İnfaz senaryosunu yazan Doğu Perinçek, emrini veren Veli Küçük'tür.

Ersever ve tetikçileri, birer birer kesilip biçildiler. Su testisi, su yolunda kırılır kuralı bir kez daha doğrulanmıştı. Kırılan sadece Ersever değildi.

Kürdistan sorunu konusunda devlet kendi içinde bir çatışma halindeydi. 21’inci yüzyılın canalıcı bir gerçeği olan milli mesele; ezerek, öldürerek, kaybetirerek, yakarak, yıkarak, asimile ederek, insanları yerinden yurdundan sürerek, şiddet yöntemiyle çözemeyeceğidir.

Adnan Kahveci, Özdemir Sabancı, Eşref Bitlisli, İsmail Selen, Temel Cingöz, Bahtiyar Aydın... vs. Türk ordu mensubu ve sivil yöneticinin devletin çekirdek kadrosu tarafından katledilmesinin nedeni, bu gerçeğin bu kişiler tarafından dile getirilmesiydi.

Ersever de bunlardan biriydi.

Ersever'in, kurduğu imparatorluğun tetikçileride vardı. Bunların başında, jandarma subayı Aytekin Özden geliyordu.

Aytekin Özden, 1954 Muş doğumlu. Kafkas güçmeni. 1974 yılında Harp okulu mezunu. Jandarma istikamcısı. Özel eğitimli, istihbaratçı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin güvendiği ve görevlendirdiği bir tetikçi.

1978 yılında, Mardin 22'nci Sınır Tuğay'ında görevli. Ersever de, aynı bölgede görevli.

Birlikte, sayısız operasyonda yer alırlar. Sonra bu ikili, jandarma istihbaratta birlikte çalışırlar. Biribirlerine çok benzerler. Kürdçe öğrenirler, yöre halkı gibi giyinirler. Onlardan biri gibi görünürler, ama onların köküne kibrit suyu dökmek için her iğrençliği yapmaktan çekinmezler.

Aytekin Özden, Qamışlo katliamına katılan katil sürüsünün bir elemanı ve Ahmet Cem Ersever'in yardımcısı. Kürdistan'da meçhule yazılan her katliamda imzası olan bir katil.

Qamışlo katliamının mimarı, o dönem 7. Kolordu komutanı olan Hulusi Sayın'dır. Elazığ doğumludur. Yaşamının büyük bölümü, Kürdistan'da geçmiştir. Kürd milletine karşı savaşmıştır ve Kürd millet katilidir.

Ölümü üzerindeki esrar perdesi, uyuşturucu yol arkadaşları tarafından kaldırıldı. Kürdistan'da görev yapmış üst düzey her Türk askeri, uyuşturucu ticaretine bulaşmıştır. 7. Kolordu Komutanlığı yapmış herkes, birinci derecede uyuşturucu tüccarıdır.

Hulusi Sayın, bunlardan biridir. İlegal yollardan Kürdistan'ın Doğu ve Güney'ine gidip, bağlantıyı kuracak kadar işin içindedir. Emekliye ayrıldıktan sonra da, işi sürdürmek istemiştir. Yaptığı kurulan sistemin doğasına aykırıdır. İşin kuralı; emekliye ayrılanlar, doğal olarak mevkilerini seleflerine bıraktıkları gibi, uyuşturucu bağlantılarını da devrederler.

Hulusi Sayın, bunu yapmak istememiştir. Uyarılır. Meşhur İstanbul-Florya Beyti lokantasına yemeğe çağrılır. Yemek bahanedir.

Masada dört kişi vardır. Mehmet Ağar, Hüseyin Baybaşin ve Hulusi Sayın.

Ağar, bir kez daha Sayın'ı uyarır; ‘’Bak paşam! Yükünü aldın, küpünü doldurdun, bir kenara çekil, keyfine bak, ye iç. Yerini gençlere bırak,” der.

Hulusi Sayın; “Hayır...!” der cevaben.

Hüseyin Baybaşin, çok sonraları; “Paşamın kalemi, o masada kırıldı,“ diye açıklama yapar.

Hulusi Sayın, uyuşturucu bağlantılarını devretmeyince, yol arkadaşları tarafından ölüm kararı çıkartılır. Bu iş, tetikçileri olan DHKP/C'ye ihale edilir. Hazırlıklar tamanlanır, gün belirlenir.

O gün; bir ordu sayısındaki korumalarının tümü, ya izne çıkartılır, ya da rapor verilerek kendisinden uzaklaştırılır. Hulusi Sayın, çıplak olarak orta yerde bırakılır. Dışardan evine döndüğünde evinin önünde tetikçiler tarafından öldürülür.

Bu eylemle efendilerin önü açılır, tetikçilerin havası yükselir. Emir veren de, alanda, tetik çekende memnundur.

***

Qamışlo katliamında yer alanlar sadece sömürgecilerin asli elemanları olan askeri tim elamanları değildir elbette. Bunun yanında, milli hainler de yer almıştır.

Mehmet Emin Öztürk, Nezir Akalb, Bahri Akalb, Selaattin Akalb, Kemal Kaya, İskan Kaya, Hüseyin Altınışık, Nusrettin Bertan, Abdurrahman Ay, Sevêş Gündüz, Salih Dil, Seri Doğan, Derviş Öztürk, Nezir Yıldırım.

Lokman Çetin’in, katliam öncesi Qamışlo’da olduğu ve istihbarat topladığı kesinlik kazanmıştır. Yaptığımız araştırmalarla operasyon timinde yer alması kesinlik kazanmasada ihtimal dahilindedir. Katliamın olduğu sıralarda; Qamışlo'da olması, KAWA'cıları takip etmesi, bu ihtimali kuvvetlendirmektedir.

Galibo ve Çetin ailelerin ilişkileri eskiye dayanır. 1980 askeri darbesi öncesine kadar uzanır. Bu ilişkinin arka planı var. Her iki ailenin ortak bir düşmanları var. Bu düşman, KAWA Örgütü’dür. Onları bir araya getiren KAWA'ya duydukları kin ve düşmanlıktır.

Her iki ailenin, Qamışlo katliamında rol aldıkları bugün ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu hizmetlerinden dolayı, devlet bu her iki ailenin önünü açmıştır. Birçok kirli oyunda kendilerine rol verilmiştir. Onlar da, bu ara da ceplerinide doldurmayı unutmamışlardır.

Bu iki aile, iki yönlü bir oyun içinde oynatıldılar. Bir kısım insanlarını Tetikçi örgüt içinde görevlendirdiler. Bir kısmını da, devletin militer örgütlemelerine verdiler. Bu konumlarından yaralanan bu iki ihanetçi aile, başta birçok KAWA taraftarı insanı olmak üzere, sayısız Kürd yurtseverini katlettiler.

Lokman Çetin, KAWA Örgütü’nün Dîyarbakır askeri birimi tarafından öldürülen Xazro'lu Niyazi Çetin ağanın oğlu ve DDKD/KİP Sekreteri Ömer Çetin'in de kardeşidir.

12 Aralık 1980 Qamıışlo katliamında oynadığı rolden dolayı, Jitem'de kadrolu eleman olarak görevlendirilmiş ve kendi grubunu oluşturması yetkisiyle mükafatlandırılmıştır.

Yeşil” olarak bilinen Mahmut Yıldırım'a bağlı olarak çalışmıştır.

Lokman Çetin, o günden sonra, artık devletin eli silahlı kiralık bir katilidir. Karanlık güçlerin, Kürd milletine karşı kullandığı bir haindir. Birçok olayın icraatcısı ve arkasındaki adamdır.

1981'de, Şerif Kurt ve Recep Paçacı adlı iki KAWA'cıyı oğlu ile birlikte Diyarbakır'da öldüren bir katildir. Devletin kiralık bir tetikçisi olan Lokman Çetin'in icraatları, kuşkusuz bunlarla da sınırlı değildir.

Sahi bu satılık katil başta “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım, Emekli Hava Tuğgeneral Kaya Karacan'ın çifte tabancalı oğlu Nafiz Karacan ve diğer tetikçilerle Kürdistan'da; birlikte kaç operasyona katıldılar, kaç can aldılar, kaç ocak sündürdüler?

Bu sorunun cevabı bilinmiyor. Ama şurası kesin ki, “meçhul”lere yazılan binleri bulan yurtsever Kürd'ün katledilmesinde tetikçilik yapmıştır.

Yine kimileri ortaya çıkıp, gönüllü avukatlık yaparak; “Çetin ailesinin yurtsever geçmiş tarihi,” deyip, olayların üzerini mi örtecekler?

Bu rollere ne adına soyunulursa soyunulsun, soyunanların kirli kimliğine işaret eder.

***

Mehmet Emin Öztürk (Hawro), Galip Akalb'ın yakın akrabasıdır.

Galip Akalb öldürülmeden önce Hawro, KAWA Örgütü’nün sempatizanıdır. Sonra KAWA'dan ayrılır ve ailesiyle birlikte hareket eder. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra devlet tarafından kullanılır.

İnsanları ihbar eder, yakalatır, işkence yapar ve akibinde bıraktıracağım diyerek ailelerinden para alır. Birlikte çalıştığı asker ve polis şefleriyle kurulan bu tezgahtan epeyce para kazanır.

Bolu'da Ahmet Cem Ersever'in yanında askerlik yapar. Nuseybin'in Topaçlı köyünde yaşamakta ve köy korucubaşıdır. Jitemim kadrolu elemanıdır.

1985 yılında bir köy kavgasında, Tılmınar köyünün 4 sakinini öldürmüştür. Bundan dolayı sadece 7 ay hapis yatmıştır. Jitem tarafindan karanlık bir oparasyonla serbest bırakılmıştır, müebet cezası almasına rağmen.

Apocu Tetikçi Örgütle ilişkileri çok iyidir. Eski eşi ve ondan olan çocukları, Avrupa'da Apocu örgüt adına ilticacıdırlar. Hem bulundukları devleti kandırmakta ve hem de Türk devleti adına istihbarat toplamaktadırlar.

Hawro, Güney-Batı Kürdistan'ında KAWA'cılar hakkında bilgi toplama işini organize eder ve aynı zamanda operasyon timinde yer alır.

Yıllar sonra, KAWA'cılara haber gönderir ve pişman olduğunu, vicdan azabı çektiğini, uykularınının kaçtığını ve kendisine ne ceza verilirse kabulü olduğunu bildirir. Görüşmek ister ama, KAWA'cılar, bu istemini kabul etmez.

***

Kemal Kaya (Serxoş Kemal), aslen Midyat-Serdes köyündendir. 1970'lerden sonra Nuseybin-Tılmınar köyüne yerleşir. Bu köy, Galip Akalb'nın köyüdür.

Galip Akalb öldürülünceye kadar Serxoş Kemal, KAWA örgüt sempatizanıdır. Ölümünden sonra, Galip Akalb'ın aile ve akrabalarının safına geçer.

Qamışlo katliamına katılır ve devlet kendisini maaşa bağlar. Tetikçi olarak kullanır. Köy korucu sisteminin oluşturulmasıyla eski köyüne dönerek orada köy korucubaşılığını yapar ve Özel Hareket Timlerinde kadroludur. Şu an, bu görevi sürdürmektedir ve Jitem üyesidir.

Çevrede sapık, tecavüzcü, katil, işkenceci, sadist biri olarak bilinir.

Kardeşi İskan Kaya da Jitem elemanıdır.

***

Hüseyin Altınışık (Feke Hüseyin), aslen Midyat-Heştreke köyündendir. Aynen Serxoş Kemal gibi o da, 1970'lerde Nuseybin-Tılmınar köyüne gelip yerleşir. Yoksul biridir. KDP sempatizanı olarak geçinir.

Galip Akalb'nın ölümümden sonra, ikili davranır ve yurtseverlerle ilişkisini devam ettirir. Bu, devlet ve Galip Akalb'ın ailesi tarafından kendisine verilen görev gereğidir. Kendisine para ve silah verilir. O da, öğrendiği bilgileri onlara bildirir.

12 Eylül 1980 sonrası KAWA'cılar Qamışlo'ya gittiğinde, o da arkalarında oraya gider ve ilişki kurar, onları takibe alır. Katliamın gerçekleştiği günün akşamında, yine KAWA'cıların bulunduğu evdedir. Evde kaç kişinin ve kimlerin kaldığını, silahsız olup olmadıklarını öğrenir ve bunu operasyon timine bildirir.

Feke Hüseyin'in, KAWA'cıların çevresinde dolanması, bazı KAWA'cıları rahatsız eder ve aralarında tartışma konusu olur. Bu tartışmada; bu adamın, güvenilmez biri, ispiyoncu olduğu söylenir ki; bunu, özelikle Apdurahman Coşkun dile getirir. Ama, Mehmet Emin Mutlu, bu düşünceye karşı çıkar ve Feke Hüseyin'in yoksul bir yurtsever olduğunu söyler.

Aralarındaki tartışma, sertleşmeye başlar. Bunun üzerine Abdurrahman Coşkun, evi terk eder. Aynı akşam; baskın olur, katliam gerçekleşir ve Abdurrahman orada olmadığı için, ölümden kurtulur.

Katliam; ihmalkarlık sonucu gerçekleşmiştir, tedbirli davranılmamıştır. Aynı tedbirsizlik, Lokman Çetin ve Nusrettin Bertan denilen kişilerin kendilerini takip olayında da baş göstermiştir.

Feke Hüseyin, şu an Heştreke Köy Korucubaşıdır. Bölge halkına kan kusturmaktadır. Bölgede yapılan tüm operasyonlara katılmaktadır. Meçhule yazılmış, hesabı tutulmamış sayısızca Kürd katletmiştir.

***

Nusrettin Bertan, eski KAWA sempatizanıdır. Cahil bir köylüdür. Bıno Demir'in de kirvesidir.

Bino Demir, çevrede çok önceleri yurtsever biri olarak bilinmekteydi. YNK'nin bölgedeki en güvendiği adamlarından biriydi. Güney ve Güney-Batı ile kuzey Kürdistan arasında gidiş-gelişleri ayarlıyor ve YNK'nin Suriye'deki silahlarını, Güney'e aktaran kuryeydi.

1978'deki KDP YNK çatışmasında, kardeşi KDP'ye esir düşer. Bıno; kardeşini kurtarmak için, KDP yetkilileri ile görüşür. Kardeşinin serbest bırakılması karşılığında, elindeki YNK silahlarını kendilerine vereceğini söyler. Kamyonlarca uçaksavar ve kalanşivkof silahın bir kısmını satar, bir kısmını akrabalarına dağıtır. Geriye kalanları da; KDP, MHP ve devlete verir.

Bu arada kardeşini kurtardığı gibi, devlet ile ilişkilerini epeyce ilerletir. Yeğenleri; Botaş yolunda, iki Türk askerin silahına zorla el koyar. Olay, çevrede büyük yankı uyandırır. Bıno, devletle ilişkilerini daha da pekiştirmek için, fırsat bu fırsat deyip yeğenlerini ihbar eder.

Yeğenleri de; “madem sen bizi yakalatırdın, biz de seni yakalım,“ derler ve sorguda; olayı, Bıno'nun tertiplediğini söy-erler. Bıno, kısa bir dönem firar gezer. Sonrasında yakalanır, tutuklanır ve 20 sene hapis cezasıyla yargılanır.

Bıno, içerde devletle anlaşır. “Mahkeme heyetini satın aldı,“ süsü verilerek, serbest bırakılır. Kürd örgütlerine yakın olmaya çalışır ve bu, devletin de emridir.

KAWA'cılar, bu durumu öğrenir. Mehmet Emin Mutlu; Bıno'yu sorgular ve Bıno, denilenleri reddeder. “Beni sevmiyenlerin komplosudur bu,“ der ve kendisini savunur. Mehmet Emin Mutlu; Bıno'yu ikaz eder ve bulundukları ortamlardan uzak durmasını söyler.

Bıno, boş durmaz. KDP sorumlularından Ramazan Haşimoğlu ve KAWA'cı olan oğlu Sadun'un ölümüne sebebiyet verdiği haberleri ortalıkta dolaşılır. KAWA'cılar, Bıno hakkında araştırmalarını sürdürürler.

Bu tutum, Bıno'nun kirvesi Nusrettin Bertan'ı rahatsız eder ve Bıno'yu savunur, ama Mehmet Emin'i Mutlu'yu ikna edemez. KAWA'cılar, Bıno hakkında ölüm kararı alır ve pusu kurulur. Bir vesileyle Nusrettin olayı öğrenir ve Bıno'yu haberdar eder. Bıno; olay yerine gitmez ve kurtulur. KAWA'cılar, bunun üzerine Nusrettin'den şüphelenirler ve onu izlemeye alırlar.

Bir akşam; Mehmet Emin Mutlu, dört arkadaşıyla birlikte bir köye gider. Nusrettin arkadan Mehmet Emin Mutlu'ya tabanca ile ateş eder. Silah ateş almaz ve Nusrettin orada etkisiz hale getirilir. Nusrettin; kendisine değil, boşluğa sıktığını söyler, ama dedikleri inandırıcı değildir.

Mehmet Emin Mutlu, kendisi ile konuşur ve; “seni bu kez afettik, cahiliğine verdik. Bizimle olan ilişkini kesiyoruz ve sana bir zararımız olmıyacak. Git evinde otur. Kendini düzelt ve yurtsever saflarda yerini al,“ nasihatında bulunur.

Fakat Nusrettin, bunu gururuna yediremez. KAWA'cılara ve özellikle de Mehmet Emin Mutlu'ya karşı; kin besler, kinini büyütür ve sürdürür.

Devlet, Bıno Demir ve Akalb ailesiyle ile ilişkiye geçer. 12 Eylül 1980 tarihinden sonra KAWA'cıların Güney-Batı Kürdistan'a geçtiği öğrenilince, o da Qamışlo'ya gönderilir. KAWA'cıların yerini öğrenmek için, ilk olarak Mehmet Emim Mutlu'nun bacanağı olan Ferxo Fatimi'nin evine gider. Ferho Fatimi, o zaman Qamışlo'nun bir köyünde otururmakta. Fakat aslen Midyat-Halax köyündendir.

Nusrettin, Ferxo'dan Mehmet Emin Mutlu ve diğer KAWA'cıları sorar ve onlarla arkadaş olduğunu, onları görmek istediğini söyler. Ferxo, yerlerini bilmediğini söyler ve bu gelişmeyi, Mehmet Emin Mutlu'ya bildirir.

Mehmet Emin Mutlu, onun tehlikeli biri olduğunu ve yerlerini söylememesi konusunda kendisi uyarır. Fakat bu gelişmeleri dikkate almadıkları gibi gereken tedbirler zamanında alınmaz.

***

Nezir, Bahri ve Selahattin Akalb öldürülen Galip Akalb'ın kardeşleridirler. Üçü de Qamışlo katliamına katılırlar.

Bahri Akalb, sıkıyönetim döneminde çok kişiye işkence yapmıştır. Mehmet Emin Öztürk'ün sağ kolu olarak tanınır. Şu an Tepeüstü Köyünde Koruculuk yapmaktadır. Aynı zamanda özel timlerle oparasiyonlara katılmaktadır.

Selahattin Akalb, Jitem üyesi ve bu kitap hazırlandığında Adana'da ikametgah ediyordu.

***

Sevêş Gündüz, bölgede MİT'ci olarak bilinir. 12 Eylül 1980'den sonra oparasyonlara katılmıştır. İşkenceci ve ırz düşmanı biridir. Tepealtı Köyünde, bir akrabasına tecavuz eder ve bu olaydan sonra yurtdışına kaçar. PKK ile ilişki kurar. Onlarla çalışır. Gecelerinde kuluk takar. Şu an İsveç'te yaşamaktadır.

***

Qamışlo katliamına katılan üç katil cezalandırıldı.

Nusrettin Bertan; KAWA'cılar tarafından, Nezir ve Yusuf Akalb ise, Apocu Örgüte katılan eski KAWA'cı Sıraç Tan (Süleyman, Çiya) tarafından cezalandırıldı.

Sıraç Tan, Nuseybin'nin Bagsiyan köyünden. Daha genç yaşlarda KAWA Örgütü’nün saflarında yerini aldı ve militan bir insandı.

KAWA Örgütü’nün aldığı darbeler nedeniyle, toparlanamadı. Doğan boşluğu, Apocu örgüt doldurdu. Birçok örgütün militan ve taraftarları gibi Apocu örgütün saflarına katıldı.

Sıraç Tan'da bunlardan biri olur. Fakat onun amacı farklıydı.

Sıraç Tan'ın Apocu örgüte katılış tarihi 1988'dir. Pratik olarak kendini kabul ettiren Süleyman, Nuseybin bölgesine bir gerilla grubunun başında komutan olarak gönderilir. Süreç içinde; Nuseybin alanında bulunan Apocu Örgütün sorumlularının, Qamışlo katliamına katılan katillerle içiçe olduğuna şahit olur.

Bölgeye gelir gelmez; KAWA'cılarla ilişki kurmak istediğini, gönderdiği bir pusula ile bildirir. Nasıl hareket etmesi gerektiğine dair düşüncelerini sorar. Eski yoldaşları ile gizli olarak ilişki kurar. Temkinli davranır ve bölgenin de yabancısı değildir. Yetkilerini kullanarak, bölgeye kendine göre yön vermeye çalışır.

1991 tarihinde, Apocu örgüt- Hizbullah çatışmaları tüm hızıyla sürmekteydi. Tılmınar köyünde oturan bazı aileler, Hizbullah ile birlikte hareket etmekteydi. O süreçte; Apocu Örgüt ile Hizbullah arasında barış girişimleri başlamıştı.

Süleyman, bunu fırsat bilerek planını yapar. Başında bulunduğu gerilla grubu ile birlikte; bir gece Galip Akalb'ın evine gider. Apocu örgütün Hizbullahçılara karşı barış düşüncelerini anlattır. Aslında bu, işin bahanesidir. Hizbullahçılarla tanışmak istediğini, kendilerini onların evine götürmelerini ister.

Amaç, Qamışlo katliamına katılanları evden çıkarmaktır. Galip Akalb'ın oğlu Yusuf ve kardeşi Nezir'i yanlarına alarak, evden çıkarlar. Bu iki katil, aynı zamanda da TC devletinin silahlarını taşıyan köy korucularıydılar. Onlar, silahlarını almak istemiştir. Süleyman; “buna gerek yok,” demiş ve silahsız olarak onları yanına almayı ikna etmiştir.

Evden çıktıktan sonra da; “köylüler bizi görmemeli,“ demiş ve köyün içinden değil, ama köyün dışından gitmeleri gerektiğini kendilerine söylemiş. Onlar da; “olur,“ demiş ve öyle giderler.

Köyden uzaklaştıktan sonra; “Bu Qamışlo Katliamının İntikamıdır!“ der ve ikisini de orada kurşuna dizer.

Silah sesleriyle birlikte; köylüler, dışarı çıkar. Silah sessinin geldiği tarafa giden köylüler; Yusuf'un öldüğünü, Nezir'in yaralı olduğunu görürler.

Nezir; “Olayı Memo Hoca'nın Arkadaşları Yaptı!“ der ve iki saat sonra da ölür.

Daha sonra; Galip Akalb'ın akrabası Sılemanê Sadık, Avrupa'ya gelir, Apocularla görüşür.Durum, Öclan'a bildirilir. O da; “buraya gelsin,“ der.

Bunun üzerine Sılemanê Sadık, Avrupa'dan Suriye'ye geçer. Öcalan ile görüşerek anlaşırlar.

Galip Akalb’ın kardeşi ve oğlunun PKK saflarına katılmış KAWA’cılar tarafından öldürüldüğünü öğrenen Abdullah Öcalan'ın emri üzerine; komutan Süleyman (Sıraç Tan) ve grubu hakkında ölüm emri verilir.

Gönderdiği müdahale grubu vasıtasıyla Sıraç Tan derdest edilerek Bekaa'ya götürülür. Sorgulanır. Korkunç işkencelerden geçirilir ve öldürülür.

Olaya katılan grubun diğer elemanları hakkında toptan ölüm emri verilir. Grup elemanları teker teker veya toplu olarak katledilir.

İdris Yıldız, olaya katılan biridir. Qamışlo katliamında sağ kurtulan Yusuf Yıldız’ın kardeşidir.

Komutan Süleyman (Sıraç Tan,) Nuseybin alanına geldiğinde kendisiyle ilişkiye geçer. Galip Akalb'ın kardeşi ve oğlunu öldüren grubun içinde yer alır. O sırada Nüseybin lisesinde öğrenci idi. Sıraç Tan’a kuryelik yapar.

1992 yılında öğrendiklerini gerilla grubuna bildirmek için dağa gider. Onunda içinde olduğu 6 kişilik grup bir mağarada toplu olarak imha edilir.

Galip Akalb’ın kardeşi ve oğlunu öldüren grup elemanlarından Ferhat Yıldırım tesadüf eseri kurtulur. Eski bir KUK’cudur. Apocu hareket içindeki kot adı Şiar'dı. Olaya katıldığı tespit edilince Abdullah Öcalan tarafından katledilmesi için alandaki yetkililere bir pusula gönderir. Tesadüf olarak pusula Şiar'ın eline geçer. Şiar, yanındaki yüklü para ile kaçar.

Apocu örgüt, Qamışlo katliamını gerçekleştirilmesinde rol alan Galip Akalb'ın çevresiyle daima ilişki içinde oldu ve kendilerine kol-kanat gerildi.

İsveç'te yaşayan Qamışlo katliamı katillerinden Şewêş ve Almanya'da ilticacı olan Mehmet Emin Öztürk'ün oğluna, sorumluluk verirdi.

Qamışlo katliamına katılanların sığınağı, Kürd-kıran örgütü olur.

Bunlar, devlete hizmetin adıdır.

Olay, Apocu örgütün neyin mücadelesini verdiğini, bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Devam edecek...

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.