Ana içeriğe atla
Submitted by Aso Zagrosi.. on 2 June 2009

30 Mayis günü Almanya'nın Köln kentinde “Kürd Kadınlar Platformu“ ile “Navend ji bo Lekolînên Kurdî“ birlikte “Cinsler Arası Demokrasi“ adlı bir toplantı örgütlediler.
Navend ve Kürd Kadınlar Platformu aylardan beri toplantının erkeklere açık olduğunu duyarmalarına rağmen katılımcıların ezici çoğunluğu kadınlardan oluşuyordu.
Toplantıya katılan erkeklerin bir çoğu ya gazeteci yada toplantıya katılan kadınlardan bazılarının eşleriydiler. Daha doğrusu bu erkeklerin bir çoğu bu iki özelliği kendilerinde toplayabiliyorlardı. Yani gazeteci/koca erkekler...
Kısacası erkeklerimizin sayısı parmakla sayılacak kadar azdı.
Külislerde zaman buldukca hikayelerini anlatırlardı.
Herkes gibi onların herbirinin de bir hikayesi vardı. Zaman darlığı, toplantı gündeminin yoğunluğu daha fazla konuşmanın önünde engeldi.
Zaten bir çok sohbetler yarı da kaldı.
Aslında erkeklerin yoğun olduğu bir toplantıda kaçamak yapmak göze çarpmamak daha kolaydır. Fakat Köln toplantısında erkeklerin sayısı zaten azdı, kaçamak yapsan dahi kelaynaklar gibi ortada kalıyordun.
Toplantının sahip olduğu bu kompozisyon bana erkeklerin örgütlediği toplantılardaki kadınların azlığını hatırlattı. Bu toplantı bana sanki devranın değişebileceğini müjdeliyordu.

30 Mayis günü yapılan toplantıyı örgütleyenler adına Berivan Aymaz gelen misafirleri selamlayan ve Almanya'ya endeksli Kürd kadınlarına dair bir konuşma yaptı. Toplantıya tebliğ sunan ve tartışmacı olarak davet edilen Wadi adlı Alman kurumundan Arvid Vormann adlı erkek hariç diğerleri hepsi Kürd kadınlarıydı.
Gülmay Ertunç Kürdistan'da Kadın çalışmaları üzerine, Maluk Caferi Doğu Kürdistan Kadınları üzerine, Sema Latife Güçlü, otonom kadın örgütlerinin gerekliliği üzerine ve Arvin Vormann, Wadi'nin Güney Kürdistan'daki kadın çalışmaları üzerine birer tebliğ sundular.
Tebliğlerin ardından bir yuvarlak masa toplantısı yapıldı. Bu yuvarlak masa tartışmasına Cinur Ghadiri, Pervaneh Ghorishi, Xecê, Gülseren Demirel, Ferha Xelil ve Sevgi Alpsen Binbir katıldılar.
Yuvarlak masa toplantısına katılanlar, Kürd kültürü, Kürdler ve integrasyon, cinsler arası demokrasi, farklı alanlarda kadın kadın aktiviteleri ve sorunları gibi bir dizi hususta soru ve cevaplara dayalı düşüncelerini açıkladılar.
Tüm bu konuşma ve tartışmalar Jomana Djoumma ve Berivan Aymaz tarafından Almanca'dan Kürdçeye, Kürdçe'den Almancaya ve Türkçe'den Almanca'ya çevrildi.
Bu iki bayan arkadaşın yaptıkları moderasyon ve ve tercumeler tek kelime ile harikaydı.
Toplantıya davet edilen bayanların hepsi kendi dallarında uzman olan insanlardı. Fakat zaman darlığından dolayı herkes kısa cevap ve girişlerle konuşmalarını sonlamak zorunda kaldı.
Keşke bir kaç güne yayılan ve herkesin kendi dalında sorunun üzerine yoğunlaşma şansı olsaydı.
Çok daha enteresan olacaktı.
Erkeklerimiz tüm toplantı boyunca yerlerinde üslü üslü oturdular. Tek bir erkek elini kaldırıp bir soru sormadı ve bir görüş bildirmedi.
Ben bizim erkekleri ilk defa bu halde/posizyonda gördüm.
Yani bizim erkeklere bir hal olmuştu.
Sanki sinirleri alınmıştı.
Tüm toplantı boyunca 2 yada 3 bayanın dışında kimse Türkçe konuşma yapmadı. Tüm konuşmalar ya Kürdçe yada Almanca yapıldı.
Toplantıya katılanların bazıları Türkçe konuşmalara tepki gösterdiler. Sanıyorum bu tepkinin biraz sertleşmesinin altında Van'dan getirilen bir Video filmindeki, Atatürk büstü, Türk bayrağı ve Kürd çocuklarına Türkçe müzik söyletme görüntüleri de etkili oldu.
Sonuçta ortak bir modus vivendi bulundu.
Diyaspora Kürdlerinin hasasiyetleri farklı bir şekilde olsada kendisini dışa vurdu.
Her halde önümüzdeki süreçlerde buna benzer reaksiyonları çok duyacağız.
Bu toplantıda Navend Başkanı Metin İncesi “erklerin namusu“nu kurtardı.
Ben Metin eskiden beri tanıyorum. Navend'in onlarca toplantısına katıldım. Metin'in fazla çalıştığını görmedim.
Ama, 30 Mayis günü Metin İncesu tüm toplantı boyunca kesintisiz çalıştı. O, o gün çalışmaya yemin etmişti. Hatta, soğuk büfenin zamansız bir şekilde kadınların talanına uğramasına engel oldu ve tüm katılımcıların eşit bir zamanda sıraya girerek yemek yemesini sağladı.
Soğuk mezeler başıboş olunca, başında sopalı/kepçeli biri olmayınca, yüz kişiyi beklerken sayı 200 fırlayınca, kuyruk uzadıkca uzadı.
Sonuçta sona kalan dona kaldı..
Böyle zamanlarda arka arkaya kuyruğa girmek adaletsizliktir, eşitsizliktir. Böyle hallerde eğer yemeğin başında dağıtan biri yoksa katılımcıları peşpeşe sıraya koyma yerine, maratonlarda olduğu gibi yanyana sıraya koymak en adil olanıdır.
Eşitlikten söz ettim. Yuvarlak Masa Toplantısı esnasında tercume yapan Jomana Djoumma ikide bir Almanca'dan “Geschlechter Demokratie“ yi “Demokrasiya di navbera jin û mêran de“ diye Kürdçe'ye çeviriyor.
Xecê hemen atıldı. Bu çok uzun “gender“ demokrasi söyle gitsin demeye başladı.
Bu arada Jomana Djoumma yine ayni almanca kavramı “Demokrasiya di navbera jin û mêran de“ diye tercume etmeye başladı. Xecênin “Gender“ demokrasisi her aklına geldiğinde Demokrasiya di navbera jin û mêran de“ pardon Gender Democraty“ demeye başlıyordu.
Yani Gender'in kuyruğuda yemek kuyruğu kadar uzamaya başladı.
Sonuç olarak Kürd Kadınlar Platformu ve Navend Ji bo Lekolinên Kurdi'nin ortaklaşa örgütledikleri “Gender Demokrasisi“ adlı toplantı çok olumlu geçti. Toplantının örgütleyicileri, tebliğ sunanları ve katılımcıları kadınlardı.
Kadınlar haklı olarak erkek milletini biraz haşladılar.
Toplantının sunduğu tablo benim hoşuma gitti.
Konuştuğum bir çok katılıcının tavrı bu yöndeydi. Kürd Kadınlar Platformu Bizim bildiğimiz bir örgütlenme türü değil.
Onların ne merkezi komitesi var, ne politbüroları.
Onların ne yazılı bir programları ve ne de tüzükleri var.
Elbette bunları birbirlerine bağlıyan yazılı olmayan bir hukukları var ve işliyor.
15 yıldır yollarına devam ediyorlar. Her seferinde birileri bir sonraki yılın toplantısını örgütlemek için gönülü kendisini öneriyor.
Zaten Kürd Kadınlar Platformu gönülü çalışma zeminidir.
Kadınlar 30 Mayis toplantısından sonra iki gün erkeklerden ırak kendi toplantılarını yaptılar. Toplantıları bugün sonra erdi. Kadınların kendi özel toplantılarını yaptıkları yer ve yattıkları yer rahibelerin yeriydi.
Erkekler giremiyorlardı.
Erkek arkadaşlardan biri çocuğu için feminist/rahibe diyarına gidiyor, cesaret edip içeri giremiyor.
Bu birazda erkek kahvehanelerine kadınların girme cesaretini gösterip girmemelerine benziyor.
Bu arada bizim feministlerin, rahibelerin yurdunda kalmaları benim akılma acayip şeyler getirdi.
Ya bizim feminisler rahibeleri yoldan çıkarırlarsa?
O zaman papazlar hemen bizimle dayanışmaya girerler!!!
Bu sadece bir gözlemcinin düşünceleri.
Diğer arkadaşlarda değerlendirecekler. Kurdsat ve Kurdistan Tv'de ordaydı.

Sonuç olarak 15. kuruluş yıl dönümünde Kürd Kadınlar Platformu'nu kutlarım. 15.ci kuruluş yıldönümünde onlara destek çıkan Navend'e de teşekkürler.

Silav û Rêz

Aso Zagrosi

SN. Aso Zagrosi! Bu toplanti konusunda assagida verdiginiz informasyonu okudugumda. Her ne kadarda kadinlarin erkekleri bu kez davet edildigini yazmistinizsa ben erkeklerin ragbet göstermiyeceklerini tahmin etmistim. Tahminim dogruymus o zaman ön yargicilik yapip yazmadim. Kurtlerin her ne kadar en buyuk sorunu ulkelerinin dört parcaya bölunmus bir sömurge olmasi isede Kadinlarin yasadigi katmerli sömuru ve zulum en basta gelen sorunlarimizdan biridir. Benim anladigim kadariyla ve edindigim tecrube erkekler tarafindan bu sorun asla ön planda birakin cözumu icin bir caba gösterme tartismaya bile yanasmaya egilim yok. Kurt kadinini kurt erkekleri genelde dinlemiyor ve muhattap bile almiyor. Ufak tefek istisnalar belki vardir ama onlarda yeterli degil. Kurdistanin ufak bir parcasinin kismi kurtulusu kadinlara yaramadi. O yuzden önce Kurdistani kurtaralim ondan sonra kadinlarin sorunlri hal olur sözlerinin bir hikaye oldugu kanitlanmistir. Verdiginiz bilgiler ve informasyon biraz magazin vari olmus. Orada feminist kurt kadinlarinin rahibeleri bile yoldan cikarabilecegini dusunuyorsunuz ve papazlardan destek alabileceginizi hayal ediyorsunuz. Verdiginiz diger örnek bir baba cocugunu görmek icin rahibe manastirina girmiyor. Evet iste kurt erkegi ve kadini böyle ayri dunyalarda ve sartlarda yasiyor. Kurt kadinin dunyasini anlamak simdililk kurt erkeklerin isine gelmiyor. Bana kalirsa gölge etmeyin baska ihsan istemez. Selamlar

Navend ve Kürt Kadın Platformunun Köln Konferansı Gönderen: rizgarionline Tarih: 04.06.2009 Saat: 12:04 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/ Merkezi, Almanya'nın Bonn kentinde bulunan Kürt Araştırmalar Merkezi Navend, 15. kuruluş yıldönümünü kutlayan Kürt Kadın Platformu'yla birlikte geniş katılımlı bir konferans gerçekleştirdi. Kürdistan'ın 4 parçası ve avrupanın değişik merkezlerinden konferansa katılan konuşmacılar, Kürt kadınlarının farklı boyut ve mekanlardaki sorunları üzerine dinleyicileri bilgilendirdiler. Cumartesi günü Almanya'nın Köln şehri Caritas binasında gerçekleşen konferansa; Malouk Caferi-Cenevre, Arvid Vormann-Berlin, Sema Latife Güçlü-Hamburg, Sevgi Alpsen Binbir-İzmir, Gülseren Demirel- Münih, Cinur Ghaderi-Düsseldorf, Pervaneh Gorishi-Frankfurt, Ferha Khalil-Langenhagen, ve Hatice Yaşar-Süleymaniye'den konuşmacı olarak katıldılar. Navend ve Kürt Kadın Platformunun Köln Konferansı Rizgar Online/Merkezi Almanya'nın Bonn kentinde bulunan Kürt Araştırmalar Merkezi Navend, 15.ci kuruluş yıldönümünü kutlayan Kürt Kadın Platformu'yla birlikte geniş katılımlı bir konferans gerçekleştirdi. Kürdistan'ın 4 parçası ve avrupanın değişik merkezlerinden konferansa katılan konuşmacılar, Kürt kadınlarının farklı boyut ve mekanlardaki sorunları üzerine dinleyicileri bilgilendirdiler. Cumartesi günü Almanya'nın Köln şehri Caritas binasında gerçekleşen konferansa; Malouk Caferi-Cenevre, Arvid Vormann-Berlin, Sema Latife Güçlü-Hamburg, Sevgi Alpsen Binbir-İzmir, Gülseren Demirel- Münih, Cinur Ghaderi-Düsseldorf, Pervaneh Gorishi-Frankfurt, Ferha Khalil-Langenhagen, ve Hatice Yaşar-Süleymaniye'den konuşmacı olarak katıldılar. Moderatörlüğü Navend'ten Berivan Aymaz ve Jomana Djoumma'nın başarılı bir şekilde gerçekleştirdiği konferansa çoğunluğu kadınların oluşturduğu 250 kişilik bir dinleyici kitlesi katılım gösterdi. Konferans süresi boyunca Kürt kadın sorunu, Van'daki YAKA-KOOP üyesi kadınların çalışmalarından, Alman Yeşiller Partisi'nin kadın sorununa bakışına, İran İslam rejiminin kadınlara ilişkin yasalarından, Federe Kürdistan Bölgesi'ndeki çokeşliliğe kadar geniş bir yelpazede sunuldu. Konferansta konuşmasını türkçe yapanlara gösterilen tepki, bundan sonra kürtçe bilmeyenlerin bu tür konferanslara davet edilmesinin zorlaşacağı sonucunu doğururken; aslen Ankara Kürterinden olan siyasetçi Hatice Yaşar'ın da tüm konuşmasını akıcı bir Soranice'yle yapması memnuniyetle karşılandı. Açılışını Kürt Araştırmalar Merkezi- Navend'ten Berivan Aymaz'ın yaptığı konferansta Aymaz, Kürt kadınlarının diasporadaki durumları, medya ve toplumda nasıl algılandıkları ile ilgili geniş bir bilgilendirmede bulunarak; yaşadıkları sorunları örnekler vererek anlattı. Aymaz, avrupada yaşayan Kürtlerin resmi istatistik ve verilerde Kürt olarak değil; Türk, Arap ve Fars olarak kayda geçtiklerini, dolayısıyla da sayı konusunda kesin bilgilere sahip olmamakla beraber bu rakamın Almanya'da 700.000 bin civarinda olduğunu belirtti. Kürt kadınları üzerine akademik ve ilmi düzeyde çalışmaların zorluğuna değinen Aymaz, Kürt öğrencilerinin çoğu zaman Kürt kadınları üzerine yapmak istedikleri tez çalışmalarının profesörler tarafından kabul edilmediğini, bunun politik bir konu olarak değerlendirildiğini savundu. Aymaz, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Ne yazık ki yurt dışında yaşayan Kürt kadınları, namus cinayeti gibi negatif konularla kamuoyunun dikkatine sunuluyor. Ve medya ya bu şekilde yansıyor. Kürtler ne zaman iyi birşeyler yaparsa, diasporadaki Türk medyasında Türk olarak yer alıyorlar. Ne zaman kötü birşeyler yapılsa, o zamanda Kürt olarak lanse ediliyorlar. Bu konuda Hatun Sürücü olayı iyi bir örnek. Sürücü, kardeşi tarafından öldürüldüğünde, alman medyasında Türk olarak verildi. Daha sonra bir Türk gazeteci tarafından kadının Kürt olduğu yazıldı ve namus cinayetlerinin Kürtlere ait bir sorun olduğu vurgulandı. Bundan sonra çoğu Alman medyasında da Sürücü, Kürt olarak verildi. Oysa diasporadaki Kürt kadınları arasında, toplumun değişik katmanlarında başarılı Kürt kadınları da var. Medyanın bunları da görmesini ümit ediyoruz. Diğer bir örnekse, SPD binasının basılması üzerine Der Speigel 3 Kürt kadının fotoğrafını yayınlayıp, altına da “Her Kürt şimdi bir bomba“ başlığıyla haberi duyurdu.“ Aymaz, son olarak Kürt kadınlarının bu sorunları sadece diaspora da değil, kendi ülkelerinde de benzer şekilde yaşadıklarını belirtti. Gülmay Ertunç Ertunç, konuşmasına Kürdistan'daki kadın çalışmaları üzerine bilgiler vererek başladı. 1994 yılında kadınlar arasında bir dayanışma ve örgütlülük çalışmalarına başlayıp bunu 2002 yılında YAKA-KOOP adlı bir kooperatif kurarak bir oluşuma gittiklerini, bu kooperatifle birlikte kadınlar için çalışma ve sosyal etkinliklerde bulunma imkanlarını temin ettiklerini belirten Ertunç, fuarlara katılıp kadınların evlerinde ürettikleri malları pazarlama imkanına kavuştuklarını anlattı. Üretilen kadın el yapımı eşyaların, fuarlarda stand açarak sergilendiğini ve bu şekilde satabildiklerini belirtti. Bu oluşumla amaçlarının kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları, farklı şiddet uygulamaları konularında bilinçlenmeleri, el işleri projeleri, kadınlar arası dayanışmaya dönük bir platform olma amacını taşıdığını anlattı. Ertunç, oluşum sürecinde bazı kadınların bileziklerini satarak kooperatife maddi imkan oluşturduklarını ve ilginin de yüksek olduğunu dile getirdi. Bu kooperatifin ayrıca, kadınlara yönelik birtakım eğitim programları geliştirdiğini sözlerine ekleyen Ertunç, birde Van'daki kadın çalışmalarını anlatan 20 dakikalık bir film göstererek kooperatif bünyesindeki kadınların çalışmaları kendi anlatımlarıyla verildi. Filmdeki türkçe konuşmalara sinirlenen bazı dinleyiciler, filmde gösterilen çocuklara Türkçe şarkılar öğreten bölüm, salonda tepkilere neden oldu. Dinleyicilerin “Kürt çocuklarına neden türkçe melodiler öğretiyorsunuz?“ Kürt değilmisiniz? soru ve tepkileri karşısında, Ertunç şu açıklamayı yapmak zorunda kaldı “Bu film, avrupa birliğinin yardımıyla çekildi ve alt yazı olarak ta ingilizce vermek durumunda kaldık“ Ertunç, her ne kadar böyle bir savunma yaptıysa da, dinleyici kitlesi arasında bir homurdanma baş gösterdi. Bunun üzerine bütün konuşma, konferansın moderatörlerinden Jomana Djoumma tarafından Kürtçeye çevrildi. Ertunç, ülkede yaşadıkları baskılar üzerine ise şunları söyledi: “2002 yılına kadar, polis toplantılarımıza müdahale ederdi. Fakat şu an biz polisin herhangi bir müdahalesine müsaade etmiyoruz. Geçen yıllarda Kürt dilinde kadınlara yönelik bazı programlar geliştirdik. Fakat, devlet yetkilileri zorluklar çıkarıp, eğitim çalışmalarımızı ve toplantılarımızı Kürtçe yapmamızı engellediler.“ “Erkeklerin çalışmalarınıza yönelik tepkileri nasıl?“ sorusu üzerine Ertunç, şöyle yanıt verdi : “Erkeklerin tepkileri genelde olumsuz, ’Kadınlarımızı örgütlüyorlar' şeklinde tepki gösteriyorlar“. Bir turizm projesi geliştirdiklerini, Van kalesinin işletilmesi ihalesini 1 yılllığına devraldıklarını; eskiden erkeklerin içki içtikleri bir yer olan kale ve çevresinde, okuma-yazma ve sağlık kursları verdiklerini ve bunun da kalenin çehresini değiştirdiğini belirtti. Ertunç, ayrıca çocuklar için kreş çalışmalarının olduğunu da sözlerine ekledi. Malouk Caferi “Toplantı da ortak bir dilin kullanılmaması üzücü. Rejimi İslam Cumhuriyeti olan bir ülkeden geliyorum. İslam ve Şii yasaları, kadınlar için sözkonusu. Tüm yasalar kadın erkek eşitliği üzerine, ama islam ve şii mezhebi ayrılıklar oluşturuyor. İnsana karşı yasalar var. Kadına seçilme hakkı yok. Seçme hakkı yok. İran'da hiç bir hukuk yok. 4 kadınla evlenme hakkı var. Barbarca bir sistem. Bir erkek karısını öldürdüğünde adeta onurlandırılarak serbest bırakılıyor.“ Caferi, İran Kürdistanı'ndaki Kürt kadınlarının yaşam sorunları başlığı altında yaptığı konuşmasında, İran islam rejiminin kadınlara yönelik yasalarına değinerek şunları belirtti: “Kadınlar, Tahran da kadın hakları için bir etkinlik düzenlediklerinde, onlara yönelik muamele, siyasi suçlu muamelesidir. Eğer aynı eylemi Kürdistan'da yapsalar, o zaman da ayrılıkçı bir eylem muamelesi yapıp yargılanıyorlar. İran da da Kürdistan'ın diğer parçaları gibi Kürt kadınları üzerinde hem cinsel baskı, hemde ulusal baskı mevcut.“ Arvid Vormann Berlin'den konferansa konuşmacı olarak katılan Arvid Vormann ise, Güney Kürdistan'da yürütülen kadınlara ilişkin kampanya ve projelere üzerine bir bilgilendirme yaparak, yaşadığı bir takım enteresan gözlemleri aktardı ve nasıl olurda bir kadın kocasına “ben seni memnun edemiyorum, istersen başka bir kadın getir“ diyebilir, bunu anlamış değilim“ diyerek bu kendine özgü durumu gözler önüne serdi. Güney Kürdistan'da çalışmalarını sürdüren WADI e.V adlı oluşum adına konferansa katılan Vormann, kısa bir konuşmanın ardından sözü Sema Latife Güçlü'ye bıraktı. Sema Latife Güçlü Konuşmasına Kürtçe başlayıp Türkçe devam eden ve konferansa Hamburg'tan Kürt Otonom Kadın Hareketi adına katılan Sema Latife Güçlü ise, ilkin türkçe konuşmalara tepki gösteren dinleyicilere değinerek “buradaki atmosferden ürktüm, kim kendini nasıl ifade ediyorsa öyle ifade etsin“ şeklinde tepki göstererek, daha fazla tolerans gösterilmesini istedi. Güçlü, 90'lı yıllardan bu yana, tüm dünyada olduğu gibi Kürdistan'da da kadın hareketinde bir gelişim olduğunu belirtip; feminist örgütlenmeye dikkat çekti. Kadın örgütlenmelerinin daha çok partilere bağlı Kürdistani seksiyonlar şeklinde geliştiğini belirten Güçlü, ikinci olarak ta bağımsız ve otonom kadın örgütlenmelerinin de ortaya çıktığını vurguladı. Siyasi partilere bağlı çalışan kadın örgütlerinin, kadın sorunları, ihtiyaçları, istemleri için değil de; siyasi parti ideolojileri için çalıştıklarını dile getiren Güçlü, “kendi program ve politikalarını kendileri için yapmıyorlar“ tespitinde bulundu. Güçlü, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Partiler tarafından belirnen bir çerçevede, faaliyet yürütüyorlar. Kürdistan'da, günümüzde otonom bir kadın hareketine ihtiyaç vardır. Kadınların kendi özgün sorunlarını tespit edip, buna göre örgütlenmeleri lazım. Kararlarını da bizzat kendilerinin vermesi gerekir.“ PODYUM Konferansın ardından Sevgi Alpsen Binbir, Gülseren Demirel, Cinur Ghaderi, Pervaneh Gorishi, Ferha Khalil ve Hatice Yaşar'ın katıldıkları bir panel düzenlendi. Sevgi Alpsen Binbir Panel bölümünde söz alan Sevgi Alpsen Binbir, Türkiye metropollerinde ki Kürt kadınlarının yaşadıkları sorunlara değinen konuşmasında, metropollerde tek bir Kürt kadın profilinden bahsetmenin mümkün olmadığını, değişik sorunların bulunduğunu dile getirdi. Binbir:“ Mesela büyük şehrin varoşlarında yaşayan kürt kadınlarının dil problemi, bariz bir şekilde kendini hissettiriyor. Türkçe tam bilemedikleri için, bir çok hizmet gibi, belediye hizmetlerinden de istifade edemiyorlar. Örneğin, birçok yerde danışma hizmetleri veriliyor, fakat Kürt kadınları, kendilerini ifade edemedikleri için, buralara başvuramıyorlar. Diğer önemli meselelerden biri de, şüphesiz kadına uygulanan şiddettir. Kürt kadınları meydanlara çıkıp, etkinliklerde yer alıyorlar; fakat bu çabalar aynı oranda politik temsilde yerini bulmuyor. Kürt kadınları, hem kendi örgütlenmelerinde, hemde ortak örgütlenmelerde oldukça etkinler.“ Gülseren Demirel Alman Yeşiller partisini (Die Grüne) temsilen, Münih'ten panele katılan Demirel, önce Yeşiller Partisinin kadına bakışı konusuna değinerek, partilerinde örgütlenmelerin her kademesinde kadınların bulunduğunu, hatta ilk sıralarda yer aldığını savundu. Partilerinde, hem kadın hem de erkek temsilinin neredeyse aynı olduğunu belirten Demirel, Yeşiller Partisinin iki başkanının olduğunu, bunlardan birinin de mutlaka kadın olduğunu belirtti. Demirel, ayrıca demokrasinin savaşarak toplumu değiştirme işi olduğunu savunarak, bunun erkeklerin yada üsttekilerin vereceği bir durum olmadığını dile getirdi. Cinur Ghaderi (Psikolog) Ghaderi, kültürün her zaman değişen bir olgu olduğunu ve değişim sürecinde de zorlukların yaşandığını belirtti. Kültürün statik değil, dinamik bir olgu olduğunu belirten Ghaderi, kimliğin de çok önemli bir parçası olduğunu savundu. Hem ülkelerinde, hemde yurtdışında yaşayan Kürtlerin farklı korkularının olduğunu dile getiren Ghaderi, ülkede baskı ve zülüm hakim, yurtdışında da kültürünü, dilini kaybetme, yaşayamama korkusu mevcut. Ghaderi: “Bu nedenle, diyasporadaki Kürtlerin kültürlerine daha düşkün olduğunu belirtmek lazım. Kürt kültürüne göre, erkek aileyi korur, onun görevi ailenin namusunu ve aile değerlerini kurtarmaktır. Fakat bu yönlü düşünceler de yavaş yavaş değişiyor. Tabii ki bu arada, birinci, ikinci ve üçüncü kuşaklar arasındaki farklar da oldukça büyük. Pervaneh Ghorishi (Psikolog): “Diasporadaki Kürt kültürü, olduğundan farklı algılanıyor. Asimile ve erimekten korkuyorlar. Bir şeyi değiştirme isteği, eskinin yanlışlığını kabul etmektir. Yeni adımlar için kolay yollar seçiliyor ve eski adetler bırakılıyor. Ama her değişim ve ilerleme için, cesaret lazım. Diasporada yaşayan Kürtler, bazen ülkede yaşayanlardan daha muhafazakar davranabiliyorlar. 20- 30 sene evvel yurtdışına gelmişler. Bu arada geldikleri ülkelerde de çok değişiklik olmuş. Fakat, diasporadakilerin bundan pek de haberleri yok. Onlar, değişimden daha çok korkuyorlar. Her insanın birtakım korkuları var. Fakat buradaki Kürtlerin ve özellikle de kadınların, kimliklerini kaybetme korkuları var. Kadınların bu korkularından kurtulması lazım. „ Ferha Khalil Zoraki evlilikler ve namus cinayetlerine karşı bir inisiyatif geliştirdiklerini anlatan Khalil, bu inisiyatif hakkında bilgilendirmede bulundu. Öncelikle namus kavramının ne anlama geldiğinin, Kürt toplumunda açık bir şekilde tartışılması gerektiğini belirten Khalil, “namusun kadın mı, ülke mi, onur ve haysiyet mi? olduğunu açık bir şekilde tartışmak gerek. Bunlar büyük sorular. Üstelik kadın namus bile olsa, erkeğin değil kendi namusudur. Kendi namuslarını kendileri koruyabilirler. Ne yazık ki bu konular hala Kürtlerde tabu konular. Bu ve benzeri konular, toplumumuzda gizli ve kısık sesle konuşulur. Bütün dünya toplumları ilerliyor, bizim de ierlememiz lazım. Maalesef hala Kürdistan'da, kadınlar namus bahanesiyle öldürülüyorlar. Biz bu inisiyatifi kurduğumuzda erkeklerden bile destek aldık. Omuzlarındaki yük hafifliyor. Adeta böyle bir inisiyatif bekliyorlardı. Gelecekte bu konular daha hafif konular haline gelecek. Kim ister ki karısını veya kızını öldürsün? İki yıllık bir insiyatif olduğumuz halde kayda değer bir ilerleme kaydettik.“ Hatice Yaşar (Xecê) Panelin son konuşmasını Kürtçenin sorani lehçesiyle yapan ve Federe Kürdistan Bölgesinin Süleymaniye şehrinden panele katılan Hatice Yaşar, 18 yıldır Kürdistan'ın küçük bir parçasının özgür olduğunu, burada sömürge bir devletin askerlerinin olmadığını, ancak her tarafın adeta kuşatıldığını dile getirdi. Hatice Yaşar, şu çarpıcı değerlendirmelerde bulundu: “Burada Kürdistan hala Irak Anayasasına bağlı bir konumda. Kürtler, küçük bir adım atmak istediklerinde, malum dört devlet hemen tehditlere başvuruyorlar. Diyorlarki ’siz ayrılıkçısınız, asıl amacınız bağımsızlık'. Kürtler, her zaman sömürgeci bu devletleri ikna etmeye çalışırlar. Anayasalarında zaten insan hakları diye bir şey yok. Kürt kadınlarının durumu bu gerçekten bağımsız değil. 1992 yılından bu yana Güney Kürdistan da çokeşlilik yasaklanmıştır, ancak isteyenler gidip Musul veya Kerkük'te evleniyorlar. Eğer kadınlar zülüm görüyorlarsa ve seslerini çıkarmıyorlarsa, bu böyle sürüp gider. Gerçi bilinen nedenlerden dolayı, fırsat olmadı ki Kürt kadını Kürt erkeğine karşı demokrasi mücadelesi versin. Kürt parlamentosu ilan edilince, kadınlar çokeşliliğe karşı ayaklandılar, birtakım haklar istediler. Kanun değişikliği istediler. Kürt kadını aktif ama dışarıdan şiddetle desteğe ihtiyaç var. Maalesef Irak'ta sosyal demokrat bir hareket bile yok. Türk devleti, isimler koymuş, ’Kürt töresi' diye yansıtıyor. Haklarımızın yasallaşmasına karşılar. İnsan hakları yok Hukuk yok. Bunların Saddam'ın yasalarından ne farkı var. Kürtler, moderniteyi, demokrasiyi ve özgürlük değerlerini direkt tanımamışlar. Güney Kürdistan'a kuzeyden gelenler, orada Türkçe konuşuyorlar ve üstelik bunun savunmasını da yapıyorlar. Kürdistan'ın üç parçası da hiç bir zaman sivil bir yasa görmedi. Demokratik dünya yardımcı olmuyor. 200 yıldır Kürtler savaşıyor. ’Türk hassasiyeti', ’Şii hassasiyeti' diyorlar. Bizi, kendimizi savunmaya itiyorlar. Ne yazık ki Kürtler, böyle bir kıskaç içindeler. Hiç bir zaman dış destek olmadan bir ülkeye demokrasi gelmemiştir. Fakat dış devletler, maalesef Kürtlere bu yönlü bir destek sunmamışlar. Batı devletlerinden tutun da Lenin'e kadar, Kürtler hep feodal olarak tanınagelmişler. Feodalite, Kürtlerin kimliği olmuş adeta. Kürdistan'ın özel durumundan dolayı, her iki kimliğimiz de tehlike altındadır. Kürt ve kadın kimliklerimiz. Bu nedenle Kürt ve kadın kimliklerimiz henüz karşı karşıya gelmemişler. Yani Kürt kadını ile erkeği henüz karşı karşıya gelebilmiş değiller.“ Hatice Yaşar konuşmasının sonunda avrupada yaşayan Kürtlere çağrıda bulunarak, özgür Kurdistan'ın gelişimi ve ilerlemesi için en azından iki senede bir izinlerini burada geçirmelerini, destek sunmalarını istedi. RO/Yado Ciwan

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.