Ana içeriğe atla
Submitted by Hasan H. YILDIRIM on 20 November 2013

KFD Başkanı Mesud Barzani'nin Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın resmi konuğu olarak Diyarbekir'e gelmesi ile birçok şeyin yanısıra lider ve “lider kültü” de tartışıldı. Bu vesileyle Barzani karşıtı güçler eski ezberlerini tekrarladı. “Hainliği” seslendirildi. Bunun yabancısı değiliz. Her zaman yaptıkları bir iş. Yabancılık çektiğim bu koruya kimi Kürd milliyetçi/yurtseverlerinde katılmış olmalarıydı. Kürd millet düşmanı kesimleri anlamak mümkün ama Kürd milliyetçi/ yurtseverlerin yaklaşımına ki her kişi ve çevrenin farklı gerekçeleri olduğunu bilmekle beraber bir anlam yüklemek benim açımdan kolay değil.

Lider bir yerde toplumun sözcüsüdür. Bunu yaparken kimini memnun eder, kimide muhalefete sürükler. Bu da, bir yerde olması gerekendir. Demokrasinin gereğidir de. Fakat burada “lidere karşıyım,” sonucu çıkmaz. Aslına bakılırsa burada asolunan liderden öte liderin yaptığına bir karşı koyuş var ve kendisi daha iyi yapması için liderliğe soyunma var. Bunun yolu budur. Ama biz de olan bu değildir. Sorumsuzca şu denilebiliyor: “Liderlere karşıyım.”(!) Eee ne olacak? Toplum nasıl yönetilecek? Peki sormazlar mı alternatifin ne? Cevap yok!

Tamam “lider kültü”ne karşı çıkalım ama bu, insanlığın vardığı bu aşamada lider olmasın demeyide haklı kılmıyor Dahası var ve bu kişilerin niyetinden bağımsız kendini dayatan hayatın gerçekliğidir, bu. İstensede istenmesede olan biten budur.

Lider kültü” veya diğer bir tanımlama ile “kişiyi putlaştırma” toplumdan topluma değişsede liderin toplumsal gelişmelerde oynadığı rol öneminden bir şey kaybetirmiyor. Lider bir yerde o toplumun o süreçteki otoritesidir. Günümüzde hiçbir toplum lidersiz değildir. Lider bir yerde toplumun merkezileşmenin adresidirde.

Her ne kadar demokratik-merkeziyetçilik masaya geldiğinde çoğunlukla “demokratik” yan tercih edilir ifade edilsede aslında dünya insanlığın geldiği aşamada liderin rolüyle “merkeziyetçiliğin” ağır bastığı görülür. Bu kişinin niyetiyle izah edilecek bir durum değildir. İnsanlığın bugünkü vardığı seviyeyle alakalıdır.

Ben lidere karşıyım,” demekle olmuyor bu işler. Lidere düşmanlık etmeklede sorunlar aşılmıyor. Aşılır dendiği an alternatif sunulur. Kimi bunu lider değilde, liderlik kurumu ile cevap verir. Burada değişen bir durum yok. Bir yerine birkaç kişi getirilme olur ki bu da toplumun lidersiz olamayacağı anlamına gelir. Dünyadaki hiçbir toplum bunu aşmış değildir.

KAWA Örgüt yapısından gelenler bilir. Bu konu biz de daha önceleride çok tartışıldı ve yanlış yönelmelere yelken açılmasına yol açtı. Kimi arkadaş çok “demokratik” görünüm kisvesi altında “başkan,” “sekreter” olmamalı diye bir tez geliştirdi ve 1992 KAWA Kongre'sinde onayda aldı. Ama ayağı hava da bir karar olarak kaldı. Çünkü eşyanın tabiatına aykırıydı. KAWA Örgütü'nün kausa süreklemesine yol açan bir neden de o oldu. Nedeni ortadaydı. Toplumumuzun gelişmişlik düzeyi ve aldığımız karar bir uyumsuzluk halindeydi. Bunun hikayeside vardır.

Kongre sonrası Xelşo'dan Duhok'a geliyoruz. Akre yakınlarında Asuri bir kişinin işletiği “Kürdistan” resturantı var. Orada yemek yedik. Gece yarısıydı. Hareket etmeye hazırlanırken resturant sahibi gelip bir ricada bulundu. KDP'li iki peşmerge var. İlerki kontrol noktasına bırakın dedi. Daha evvel KDP ve YNK yöneticileri bu konu da bizi uyarmışlardı. Seyir halinde olduğunuzda sakın yolcu almayın. Bu bizden biri olsa bile demişlerdi. Buna rağmen lokanta sahininin ben bunları tanıyorum, kefilim demesiyle iki peşmergeyi arabaya aldık. Araba hareket etti. Peşmergeler bizimkilerle tartışmaya girdiler. İlk soruları “hangi örgütensiniz?” oldu. Bizimkiler KAWA'cıyız dediler. Bu kez “başkanınız kim?” diye sordular. Bizimkiler kongre havasıyla “demokrasi,” “merkeziyetçilik,” vs. ile kendilerinin bile içini dolduramadığı bir söylem tuturdular. İki peşmerge anlatılanlardan hiçbir şey almadı. Onlar habire “serkonuz kim?” diye sorup durdular. Bizimkiler “serok”lara karşılar ya, hikayelerini bir daha anlattılar.

Nihayet peşmergeler sordu. “Kekolar KDP'nin Başkanı Mesud Barzani, YNK'nin Genel Sekreteri Mam Celal, İran-KDP Sekreteri kek Kasumlu, peki sizin serokunuzun ismi ne?” diye sordu. Bizimkiler yine eski hikayesi anlatacaklardıki Davut Kurun arkadaşımız: “Bizim serokun ismi kek KAWA'dır” dedi.

Peşmergeler cevabını almış oldular. Bu kez “nasıl biri?” diye sordular.

Davut bu kez: “Çok büyük bir adam,” dedi.

Peşmergeler: “Nasıl yani? Kek Mesudtan, Mam Celaldan, kek Kasumludan da mı büyük?”

Davut: “Aynen öyle,” dedi.

Peşmergeler bu kez: “Siz onu hiç gördünüz mü?” diye sordular.

Davut Kurun: “Yok valla. O çok büyük biri. O hepimizi görür, ama biz onu göremeyiz,” deyince peşmergeler bizim sanal sekreterimize hayran kaldılar.

Bu münferit bir olay değildir. Bizim gibi toplumların ruh halidir. İyidir kötüdür bir yana ama gerçekliğimizdir. Bu gerçekliğimizle “liderlere karşıyım,” histeriyle hareket etmekle çok şeyler ifade ettiklerini zanedenler hangi dünyada yaşıyorlar benim açımda bir muama.

Liderlere karşıyım” demek ayrı, liderlerin kimi söylem ve uygulamalarına karşıyız demek ayrıdır.

Elbette liderdir diye her söylediği ve her eylemi sorgusuz sualsiz kabul edilemez. Eleştirimiz yapacağız velakin onu ikna edemiyor ve toplum felakete sürükleniyorsa bunun yolu yeni bir lidere ihtiyaç doğmuştur demektir. Bu da isterim demekle olmuyor. Bunun gerçekleşmesi güç aranıyla orantılıdır. Şu bilinmeliki lider aynı zamanda iktidardır. İktidar biri istedi diye buyur al demekle el değiştirmiyor. Kuvvetlerin konumlanışı buna zemin hazırlıyor.

Bu yaklaşımın özelikle Mesud Barzani'nin Diyarbekir'e gelmesiyle yeniden gündemleştirilmesinide anlamış değilim. Ki bugüne kadar Mesud Barzani hiçbir yerde tüm Kürdlerin lideriyim gibi bir söylemide olmamıştır. Kendisini KDP ve KFD Başkanı olarak tanımlamıştır. Kürdistan'ın diğer parçalarınında lideriyim demediği gibi bu parçalardaki kurtuluşuda oradaki halk ve siyasi güçlerin işdir demiştir. Kendilerinede çözümden yardımcı olma görevi biçmiştir. Buradan hareketle ona yok gel bizim parçamızıda kurtar ve buna gelmediği içinde her türlü hakaret etmek ne kadar doğru?

Diyarbekir'e geliş sebebini bir bütün olarak bilmesekte ortaya çıkan ikili anlaşmayla şu veya bu şekilde vakıf olduk. Mesud Barzani KFD Başkanı olarak bu tür faaliyetini icra etmek zorundadır. Bundan bir yanlışlık yok. Düşmanla görüşülmez, resmi temaslarda bulunulmaz, ikili anlaşmalar yapılmaz diye bir kural da yok. Tüm dünya bunu yapıyor. Mesud Barzani bunu yapınca mı yanlış oluyor? Ne alakası var. Düşman cephesinin onun şahsında Kürdlere olan kinlerini kusmasını anladımda peki kendilerine Kürd milliyetçisi/yurtseveri diyenlerin anlaşılmaz saldırgan tutumlarına ne demeli?

Güney Kürd önderliğin Kürdistan'nın diğer parçalarına karşı tutumlarını sonuna kadar eleştirebiliriz. Bu hakkımız var ama işi onları ihanet etmekle suçlamaya kadar sıçratmak milli bir duruş değildir. Şunu da bilmek gerekir. Kimse esas gündemini orta yere sermez. Gücünün çözmeye yetiği sorunlarını gündeme alır ama asıl hedefine uygun olarakta plan ve projelerini oluorta herkesle paylaşmaz.

Nihayi hedef olarak Güney Kürdistan önderliğin neyi planladığını bilmiyoruz ama diğer parçalarlada şu veya bu şekil de ilgili olduklarınıda biliyoruz. Mesud Barzani'nin zaman zaman, “istemimiz dışında milletimiz ve ülkemiz bölündü. Kürd milletinin bağımsız devlet ve ülkesini birleştirme hakkı var” demesi ve buna benzer söylemleri biliniyor. Bir de dünyanın konjöktürü burada önem kazanıyor. Bazılarımızın unutuğu budur. Ki karar kılıcılar onlar olduğu gerçeği karşımızdayken. Şunu da biliyoruz. Birkaç yıl önce Mesud Barzani iki aya aşkın bir dünya turuna çıktı. Bağımsızlık ilan edilirse diğer devletlerin tutumlarını öğrenmek istedi. Ve kimseden bu konu da bir destek sözü almadan tekrar Kürdistan'a döndü. Şimdi burada buna rağmen niye bağımsızlık ilan edilmiyor demek ne kadar haklı?

Şunu bilmek gerekir. Bir lider ile toplumun diğer bireylerin sorumluluk ve beklentileri farklıdır. Lider toplumun tüm bireylerin beklentilerine cevap olmayabilir ki bu eşyanın tabiatınada aykırıdır. Lider toplumun tüm bireylerinin beklentilerine cevap olmadığı içinde hata ve zaaflıdır sonucu çıkmaz ki lider her şey başarır diye bir kural ve kaide de yoktur. Başarı ve başarısızlığı o günkü elindeki imkanlarıyla sınırlıdır. Bu konuda da lider bunu niye yapmıyor/yapmadı demek kimseyi haklı kılmıyor. Bu yaklaşımla ki Mesud Barzani'nin tüm Kürdlerin lideriyim demediği, kendisini KDP ve KFD Başkanı olarak tanımladığı gerçeği gözönünde bulundurularak Diyarbekir ziyareti irdelendiğinde şuna cevap bulmamız gerekir. Dünyanın bu koşullarında Mesud Barzani ne söyleyebilirdi, ne yapabilirdi? Buna doğru cevap verebilirsek eleştirilerimiz yerini bulur. Bu değil de gözümü yumar, ağzımı açarım her şeyi deme hakkım var sorumsuzluğuyla davranılırsa obsayıta düşülür. Denilende dolaşıp durur söyleneni vurur.

Tüm bunlara rağmen Mesud Barzani'nin tüm söylemlerine katılmak mı gerekiyor? Elbette hayır! Her şeyden önce diğer parçalar sözkonusu olduğunda “silahlı mücadele dönemi bitti, sorun diyalogla çözülmeli” söylemi ve Kürd millet egemenliğini gasbeden ezen milletleri “kardeş” ilan etmesi kabullenilecek söylemler değildir. Sömürgecilerimiz varlığımızı henüz kabullenmiyorlar. Varlıklarını bizim yok olmamız üzerine inşa etmişler ve bu politikalarından da vaygeçmemişler. Kürd milletini kendi milletleri içinde eritme politikalarının tüm hızıyla sürdüğü bir dönemde “süreci destekliyoruz” beyanı ayrıca doğru değildir. Ki Mele Mustafa Barzani, Bağdat yönetimin anayasasına Kürdleri millet olarak yazdığı ve otonomiyi kabullendikleri bir koşul da silaha sarıldı. Ki kendisi silahlı mücadele koşullarında doğdu, büyüdü ve komutanlığını yaptı. Şimdi Kürdlerin varlığını bile tanımıyan TC devletini “dost” ve “çözümün dili diyalog,” “silahlı mücadele dönemi bitti” diye bize dayatmaya çalışması doğru değildir.

Yanlışlık nereden kaynaklanıyor. Biz kuzeyliler güney Kürd önderliğine üslenmek istemedikleri bir misyonu yüklemeye çalışıyoruz. Onlar da yok kardeşim, yanlış düşünüyorsunuz, o görev bizim değil sizindir demelerini anlamak istemiyoruz. Sorunun özü budur. Bu doğru algılanılırsa karşılıklı hak hukuk daha da beraklaşır. Ve herkesin yeri belli olur. Ogünden sonra da kimsenin kimsedende fazla bir beklentisi olmaz.

Her ne kadar bağımsız birleşik Kürdistan desekte Kürdistan'ın uzun yıllar parçalanmışlığı, farklı devlet sınırları içinde kalışı beraberinde bir çok handikabıda getirmiştir. Süreç nasıl işler bilemeyiz ama bizim idealimizdeki birleşik Kürdistan çok uzun yıllarada sarkabilir. Ortaya bir değil birkaç Kürd devleti doğabilir. Araplar tek bir millet olmalarına karşın 2o'yi aşkın Arap devleti var. Kürdler de bu süreci yaşayabilir.

20 Kasım 2013

"Bir kaç Kürd devleti kurulabilir" İşte benimde en korktuğum şey budur.Zaten arkadaşlar ile sohbet ederken bunu dile getiririm. Kürdleri dört parçada yüzyıldan beri bir türlü tutamıyan devletler bu sefer karşısındaki devletin Kürdlerine devlet kurdurtup birbirleri ile savaştırırlar. Yapımız buna müsaitmidir ? Hemde nasıl ! Aynı milletin kurduğu iki devletin sorunları hiç bitmemiştir.İki Almanya, İki Yemen, İki Vietnam, İki Kore v.s yani şu anda aklıma gelen aynı milletin iki devletleri bunlardır. Bu son iki yazın gerçekten demli çay kıvamında olmuştur eline sağlık.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.