Ana içeriğe atla

Çözüm merkezi Ankara ise.. Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun dünkü basın toplantısında iki nokta önemliydi. Biri, İmarlı'nın rolünün geri plana itilme çabası, diğeri de Türkiye'nin Çin politikasının başarılı olduğu. Ne İmralı, ne de Beijing'den esen rüzgarlar aynı iyimser tabloyu çizmiyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun dün Ankara'da gazetecilerle yaptığı basın toplantısında iki nokta çok dikkatimi çekti. Bunların en başında geleni, Öcalan'ın 15 Ağustos'ta yapacağı açıklama ile ilgili bölümüydü. Davutoğlu, doğrusuna dikkat çekmiş. Kürt Sorunu ve PKK terörü konusunda çözüm merkezinin Ankara olduğunu açıklamış. Başkası düşünülemezdi. Eğer bir yere varılacak ise, hükümet ve Milli Güvenlik Kurulu çerçevesinde alınacak kararlarla gerçekleşecektir. Ağırlık, Ankara'da olmalı ve Ankara'dan çıkacak sinyaller gidişi yönlendirmeli. Benim Davutoğlu'nun bu yaklaşımında eksik gördüğüm nokta, Ankara'nın ağırlığını ne zaman ortaya koyacağıyla ilgili. Dün bu köşe'deki yazımda da sözünü etmiştim. Öcalan'ın 15 Ağustos açıklamasından önce harekete geçilmez ve Ankara'nın yol haritası ortaya konmazsa, ister istemez İmralı ön almış olacak ve Ankara, sanki ona tepki göstermekle yetiniyormuş gibi bir konuma düşecektir. Davutoğlu'ndan herşeyi açıkça anlatmasını, paylaşmasını gayet tabi bekleyemezdik. Ancak Öcalan'ın yapacağı açıklamayı da küçümsememek gerekir. İmralı'nın açılımı, sorunu daha da zora sokabilir veya kolaylaştırabilir. Türkiye'yi rahatlatabilir veya gerilimi arttırabilir. Unutmayalım ki, Öcalan İmralı'da tutulsa dahi, hem Kürt kökenli vatandaşlarımızın bir bölümü, hem de PKK üstünde önemli prestiji vardır. Davutoğlu somut verilerle ortaya çıkmadı, ancak yine de bazı hazırlıkların yapıldığının işaretlerini verdi. Yeter ki, zamanlama iyi ayarlansın ve atılacak adımlarda geri kalınmasın. Eğer gerçekten “tarihi bir süreçten“ geçiliyor ise, bu süreci iyi yönetmek gerekiyor. Kamuoyu “birşeyler olacağı“ yönünde hazırlandı. Şimdi “olmadı, biz vazgeçtik“ denemez. Zira gerçekten, tüm işaretler bir şeyler olacakmış, bazı adımlar atılacakmış gibi geliyor. Bu fırsat yanlış yönetişim nedeniyle kaçırılmamalı. * * * ÇİN'İ BÖYLESİNE KIZDIRMAYA DEĞDİ Mİ? Davutoğlu'nun değindiği diğer bir konu da Çin'deki olaylardı. Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin bu olayları çok iyi yönettiğini söyledi. Beijing'den gelen haberler ise farklı bir manzara çiziyor. Başbakan Erdoğan zaman zaman öylesine sert ve ölçüsüz tepkiler gösteriyor ki, eminim sonradan kendi kendine pişman oluyordur. Ancak, pişmanlığını hiç göstermez. Aksine, üstüne üstüne gider. “Ben ne dediğimi bilen ve sözünün arkasında duran bir insanım“ der. Eskiden böyle değildi. Hiç kompleks duymadan geri adım atar ve bundan dolayı da utamazdı. Son dönemlerde, “dediği dedik bir lider“ imajı çiziyor. Talihsiz açıklamalarından sonuncusu Çin'deki Uygur azınlığın, Han'larla çatışmasını “soykırım“ olarak nitelemesi oldu. Çin'de yaşananlar artık açıklığa kavuştu. Uygur'lara karşı sokak gösterisi gibi başlatılan, ardından kanlı bir sindirme hareketine dönüşen gösteriler ve polisin gereksiz güç kullanımının kabul edilir, göz yumulur yanı yoktu. Türkiye Cumhuriyeti'nin de bu olaylar karşısında sessiz kalması düşünülemezdi. Ancak önce Sanayi Bakanı'nın “boykot“ çağrısı, ardından Başbakan'ın her geçen gün tepkisini arttırması ve sonunda damgayı vurması: Soykırım... Bu , son derece ağır suçlama yetmemiş gibi bir de “Olayları BM Güvenlik Konseyine taşıyacağımız“ açıklaması gelince, Beijing ayaklandı. Olayı bu noktalara götürmeye hiç gerek yoktu. Hele, “Boykot“ çağrıları, “Soykırım“ suçlaması ve Güvenlik Konseyini harekete geçirme sinyali, uzun yıllardır ilk defa Türiye ile ilişkilerini arttırmaya başlayan Çin'i şaşırttı. Şu sıralarda, son olaylar nedeniyle Beijing'i en çok rahatsız eden ülkelerden biri Türkiye'dir. Uygurlarla soydaş olmamız nedeniyle, Çin'in antenleri yükselmiş ve ayrılıkçı Uygur hareketinin Ankara'dan destek aldığı kokuları yayılmaya başlamıştır. Çok besit bir soru sormak sitiyorum. Henüz olayların nereye gittiği ve nasıl gelişeceği tam anlamıyla belirlenmeden, Çin gibi birbir tahrik ile karşı karşıya kalabilecek bir süper güç'ü “soykırım“ yapmakla suçlamak doğru mudur? Devlet adamlığına, Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarına uyar mı? Ankara, bu tepkilerle ne kazandı? Bence hiçbir şey kazanmadı, aksine kaybetti. Başbakanımız, kelimelerini daha iyi seçerek tepki vermiş olsaydı, Türkiye çok daha fazla kazanırdı. Şimdi merak ediyorum, yarın Ermeniler, Türkiye'nin Soykırımla suçlanması ve cezalandırılması için BM'yı ayaklandırmaya kalktığında acaba Beijing ne yapacak? Kıbrıs'ta çözüm veya PKK soruinuyla ilgili gelişmelerde Çin nasıl bir tutum takınacak? Soydaşlarımıza sahip çıkmak güzeldir, ancak ölçüsünü kaçırıverdiniz mi, ne onlara, ne de kendinize bir yarar sağlayabilirsiniz.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.