Ana içeriğe atla

Hocam, Kürtlerin uğratıldığı Kerkuk kuşatmasının arkasında bildiğimiz arap ligi ve ikinci dereceden sömürgeci devletlere ilaveten belirleyici olarak Fransa-İngiltere-Almanya triosunun EU payanda edilerek yığdığı ağırlık var. Biz buna istemezlik yada sıkı muhalefet de diyebiliriz. Fransa ve İngiltere, Lozan ve Ankara antlaşmasının ruhuna uygun hareket ediyorlar. Lozan ve Ankara anlaşmaları sadece muahede olmaktan öteye, 1920'li yıllarda bölgeyi dizayn etmiş bu iki ülkenin oluşturduğu statükonun temel dayanağıdır. Almanya bu anlaşmanın dışında olmakla, hatta bu anlaşma Almanya'nın yenilgisi üzerine inşa olunmuş bir statükoyu resmileştirmekle birlikte, bugün aradaki ihtilafın EU oluşumuyla giderilmiş olması, ek olarak Almanya'nın kadim bağımlısı Türkiye, ayrıca İran rejimi ile en iyi denebilecek derecede siyasi-ekonomik-askeri ilişkileri, Lozan ve Ankara anlaşmalarının tüm EU ülkelerine sağlayacağı yararların dışında Almanya'ya extradan etkinlik ve çıkar sağlamanın imkanlarını sunar durumdadır. Musul ve Kerkuk Lozan'la kürtlerden alınmış, bölge o günün egemenleri tarafından paylaşılırken araplarla sağlanan konsensüs gereği arapların denetimine bırakılmıştır. Görünürde arap denetimi esasta batılı petrol konsorsiumlarının denetimi olarak işlemiştir. Taki 1958 yılında BAAS petrolleri "millileştirip", batı kosorsiumlarının imtiyazlarını iptal ederek Irak'tan kovuncaya kadar. Irak BAAS yönetiminin "millileştirme" adı altında batı konsorsiumlarını kovarak petrol yataklarıyla birlikte yöreyi sahiplenmesi kürtler adına ikinci bir gaspın oluşması demektir. Kürt toprakları, dolayısıyla kürtlerin gaspedilen zenginlikleri yerel gaspçılar tarfından hepimizin çok iyi bildiğimiz vahşet örnekleri sergilenerek bugüne kadar kontrol edilebilmiştir. Musul ve Kerkuk petrollerini ele geçirebilmek için 1919'dan 1924'e kadar kürtlerin ingilizler tarafından uğratıldığı soykırım hatırlardadır. Bu dönem içerisinde 7 bin kürt köyü ingilizler tarafından haritadan silinerek bölge adeta insansızlaştırılmıştır. Bölgeye arap nüfusun yerleştirilmesi o tarihlere kadar uzanır. BAAS darbesini müteakiben Kerkük ve Musul'un tamamen arap kontrolüne girmesiyle kürtlerden zorla koparılmak istenen bu yöreler için Barzani'nin başlattığı mücadelenin 1958 yılına isbet ediyor oluşu tesadüfi değildir. [i]'Kerkuk'te bir tek kürt kalmasa Kerkuk yine Kürdistandır'[/i] sözü, o günlerin sözüdür. Bir organın bedenden koparılmasına verilen tepki gibi derinden gelen doğal ve haklı bir isyanı temsil eder. Kerkuk ve Musul kürtlerin toprağıdır ve kürtlerden gaspedilmiştir. Geriye alınması, kürtlerin milli ve vazgeçilmez haklarının istirdadı kapsamında, kürt vatanının sahiplenilmesi olarak günümüz kürt siyasetinde hala baş sırayı işgal ediyor. Irak'taki Amerikan varlığı BAAS hegemonyasını yıkarken batı konsorsiumlarına yeniden yol ve imkan sundu, ancak eski aktörler yöredeki varlıkları için "müktesep hak" iddiasını öne çıkaramadılar. Bölgenin yeni siyasi biçimlenmesi hukuken esastan yoksun müktesep hak iddiasının ancak silahla yaşama geçirilmesini zorunlu kılıyordu. Avrupa devletleri bunu göze alamadılar. Konuyu dağıtmamak için bir cümleyle değineceğim, ABD-EU restleşmesinin, Türkiye'nin günaşırı sınırötesi hikayelerinin, İran'ın sınırda sürekli taciz harekatları düzenliyor olmasının, PKK serüvenlerinin altında yatan hikaye budur. Sonuçta, bölgede ekonomik ve siyasi anlamda yeni aktörler türemiş durumda. Kürdistan bölge yönetimi de yeni ve ağırlıklı aktörlerden biridir. Bölgeyi yeniden 1958 öncesi konumuyla elinde tutabilmenin imkanlarından yoksun bırakılan başta Almanya ve peykleri olmak üzere EU'nun hatırı sayılır devletlerinin bölgeye dair emellerinin sona erdiğini söylemek saflık olur. ABD'nin fiili kartlarına ilaveten EU'nun da Türkiye ve İran gibi bölgedeki tasarımlarını yaşama geçirmeye yarayan fiili güçleri var. Bir farklaki İran Musul oyununda EU ile karşıt poziyonda. Birçok konuda EU ile birlikte hareket eden Rusya da Musul konusunda EU ile farklı ama İran ile denk konumda. Dikkat edilirse buradan itibaren Musul ve Kerkuk'u birbirinden ayırıyorum. EU, Rusya ve İran'ın muhalefeti nedeniyle bölgede elini güçlendirecek yeni kartlar arıyor. Musul'da önemli bir süryani nüfus var. Lübnan'da da iktidar ortağı durumundalar. Eskiden İsrail yanlısı falanjistler içerisinde yer alıyorlardı. Hristiyan oluşları nedeniyle kiliseye ve Avrupa sağına cazip geliyorlar. Misyoner faaliyetleriyle "ehlileştirilmiş", sadakati sağlanmış bir grup. Musul'un, bir süryani devletçiği yada süryanilerin yönetimini ağırlıklı olarak ellerinde bulundurduğu federatif bir yapı olarak planlandığı, bölgede yeni bir İsrail'e zemin hazırlanmak istendiği 1958'den beri biliniyor. Aslında plan daha eski, kurulması planlanan ilk "İsrail" olarak süryani devletçiğini anmak hiçte yanlış olmaz. Simko bu hayali bitirdi. BAAS'ın girişimi önünde çaresiz kalan batı konsorsiumları Musul projesini B planı olarak hazırladılar. Kerkuk'ta hristiyan nüfusun olmayışı Musul'un tek başına hesaplanmasını beraberinde getirdi. Irak-İran savaşı döneminde batılı güçler açıkça taraf olmak konusunda uzunca bir zaman diplomasi yürüttüler. Dönemin İran lideri Humeyni'ye destek karşılığında yapılan gizli tekliflerden biri de Irak'ın işgal ederek dağıtılması sonucu Musul'da süryani ağırlıklı bir devlet kurulmasıydı. Bu teklif İran'ın bölgedeki çıkarlarına uzun vadede mahzur teşkil ettiği için Humeyni; [i]'Musul kürtlerindir'[/i] diyerek teklifi bütün dünyaya ilan edercesine reddetti. İran, yeni bir İsrail istemiyordu. İsrail'in hangi koşullarda ve hangi argümentler kullanılarak inşa edildiğini anımsayınız. Bir işgalin sonucunda, işgal edenler tarafından getirildiler. Zulme uğramış, dünyaya dağılmış halleri ve holokost.. Dönüp süryanilere bakınız.. Aradaki fark nedir? Arada fark var. Süryanilere kürtlerin gaspedilmiş topraklarında, kürtlere rağmen yer veriliyor. İngilizlerin, daha sonra arapların bu toprakları işgal ederek kürtleri tehcir ve soykırımla topraklarından etmeleri, bu toprakların daha düne kadar gerçek sahipleri olan kürtlere rağmen sanki sahipsizmiş ve isteyen istediğini yerleştirebilirmiş "hakkına" kavuşturuyor. Lübnan'da 500 bine yakın süryani var ve iktidar ortağıdırlar. Süryaniler için sun'i Lübnan, sun'i olduğu için bir türlü durulmayan Lübnan düşünülmüyor. Suriye'de 300 bin süryani var ve gerçek vatanları Suriye. Suriye'de ağırlıklı olarak yaşadıkları yöreler süryanilere vatan olarak düşünülmüyor. Neresi düşünülüyor? Musul. Niçin? Kürtler, vatanlarının peşkeş çekilmesinin nedenlerine eğilmek ve bu konuda yekvücut olmak zorundadırlar. Süryani soykırımının İsveç parlamentosunda görüşülüyor olmasını kürtlere yönelik bu planın eşliğinde değerlendirmek gerekiyor. Süryaniler bulundukları yöreleri çoğu da kiliselerin ve misyonerlerin telkinleriyle terkederek İsveç'te toplanmış durumdalar. İsveç'teki diğer göçmen gruplarıyla kıyaslandığında fazlaca bir önemi olmamasına rağmen süryanilere geçen hükümette bir bakanlık verilmişti. Bir önceki dönem bakan olan şahıs şimdi İsveç sosyal demokratlarının genel sekreteri. Süryani Seyfo'sunun kürtleri suçlar tarzda şeytan halkası olarak kürtlerin boynuna ilmiklenmek istenmesinin Almanya nezle olduğunda onun yerine hapşıran İsveç'ten güç alıyor oluşuna bu nedenle şaşırmamak gerekir. İsveç'in Türkiye'yi savunma, kürtlerin milli ve demokratik haklarını devlet olarak es geçme şampiyonu oluşunun da bu hesapta bir payı var. Almanya gibi İsveç'te kapitalistleşmesini geç tamamlamış ve paylaşımda herhangi bir ticari pazarı yada petrol bölgesini garantileyememiş ülkelerden biri. Kürtlere ve kürt varlığına rağmen bu hesap tutarmı? Ayrı bir meseledir. Ancak oynan oyunun altındaki niyet budur. Kürt aydını mahlasıyla sahnede gördüklerimize gelince.. Yarın arapların, türklerin, farsların işagalle tutunarak nüfus yerleştirdikleri bölgelerin asıl sahiplerine iadesi söz konusu olduğunda da aynı filmi yeniden izleyeceğiz. Asuri yada süryani densin, unutulmamlıdırki Musul'da işgalcilerin bakiyeleri olarak yerleştiler. Modern hukuk bir kez yerleşenin yerleştiği topraklardan kendi isteği dışında çıkarılmasını menediyor. İnsani tutum da budur ve sonuna kadar benimsiyorum. Ancak ülkenin kime ait olduğu, yerleşiklerin kimlerin ülkesinde yaşamakta oldukları sorunu da modern hukukun kapsamında açıklığa kavuşturulmuştur. Soykırıma uğratılmışlık şeklinde mazlum edebiyatı ve petrol şirketlerinin çıkarları kürtlerin ülkelerini ellerinden almaya cevaz vermiyor. Bugünkü lafzıyla bile cevaz vermiyor. Gelecekte de karşımıza çıkacak olan bu soruna siyasi ve hukuki boyutlarıyla bugünden hazırlıklı olmamız gerekiyor. Benzeri bir sorun Kürdistan'ın bir diğer parçasında, Kurdistan'a Sor'da aciliyet kesbederek yakıcı bir şekilde kendini ortaya koymuş durumda. Ermenilerin soykırıma uğratılmışlığı onlara işgal ve kürt topraklarını ilhak hakkını vermiyor. Orada oynanan oyun da petrolle ilgili olarak, petrol pazara ulaştırılacağı güzergahla ilgili olarak kürtlerin yaşamlarına ve topraklarına mal olmuş durumda. Yazımı konuyla ilgili yazan sizlere bir beğenimi ve şükranlarımı arzederek noktalamak istiyorum. Bağışlayacağınızı umarım. Sizler, kürt vicdanı olmayı seçen şahsiyetler, kürtlerin haklarını dile getirirken yurtsever olmaktan önce buram buram bir insancıllığı yükseltiyorsunuz. Avukatsız bir halkın tabii temsilcileri olmayı hakediyorsunuz. Nur olun.. Sevgi ve saygılarımla.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.