Ana içeriğe atla

Özgünlüğümüz yada orjinalitemiz yokmu?(1)

  Geçenlerde Newroz Com yazarlarından sayın Hasan. H Yıldırım Kürdistan’ın hâlâ sömürge statüsünde bulunmasının nedeni Kürdistan’ın “orjinalite”sine bağlayan “özgünlüğümüz” adı altında bir makale yazdı..Bu makale sayın Ayhan Çiftçi’nin Rizgari Online’de yayınlanan “Gerçekten nedir Özgünlüğümüz” adlı makalesine kaynaklık yada kendisinin ifadesiyle “vesile” oldu..Sayın Çiftçi hemen makalesinin girişinde “bu teori bilimsel bulgu ve metodlardan ziyade, siyasetin kolaycı düşünme biçimine dayanmaktadır” diyor. Daha sonra sayın Çiftçi özgünlük teorisinin “resmi çevrelerin sorunların izahı için kullandıkları bir yaklaşım.......... bu konuda kalıpların oluştuğunu ve ülke ve millet isimleri değiştirilerek her coğrafyanın sorununa cevap için kullanmak mümkündür” diyor..Yine yazısında sayın Çiftçi “Kürdlerin Özgünlük teorisi bir düşünce kalıbıdır” ve “bu teorinin yanlış olduğunu” , “ deniz yollarının yaygın kullanımından sonra 1500 yıldan beri Kürdistan’ın çok stratejik olmaktan çıktığını”, “petrol da Türkler hariç tüm komşularımızda var” diyererek önemsiz olduğunu söyluyor.Ama sayın Çiftçi Kürdlerin “devletsizliği” ve “Kürd dilinin yasaklanışını” iki özgül durum olarak belirtmek zorunda kalıyor..Sayın Çiftçi var olan durumunun esas sorumlusunun Kürdler olduğunu, bir kaç birim hariç şehirleşmediklerini, kalelerini dağların yamaçlarında kurduklarını,Kürdlerin musluman oluşlarını en isabetli karar olduğunu yoksa Ermeni ve Asurilerin akibetine uğrayacaklarını söyluyor.Sayın Çiftçi’nin “özgünlük” üzerine yaptığı tahlil ve yoruma bakınca bu özgünlük kavramını tanımlama gereğini duyuyorum...Özgün kavramı, fransızca, ingilizce ve almanca dillerinde “original”, italyanca “originale” anlamına geliyor.. Yani, kendine özgü olan, benzerlerinden ayrı ve üstün olanı ve örnek değeri olanı dilegetirir..Özgünlük ise originaliteye, özgün olanın niteliğine denk düşüyor.. Türkçede orijinallik deyimi de var...Her ülke ve halkın kendisine göre bir özgünlüğü var. Çünkü, her ülke ve halkın bir kültürü, girdiği tarihsel ve aktüel ilişkileri, bulunduğu kendine göre bir coğrafyası var.. Bu anlamda halkların tarihsel evrimleşmesine bakıldığında özgün bir durum görmek olanaklıdır.. Bu duruma kimse bir ambargo koyamaz ve çeşitli halkların kendilerini tanımlama haklarını elerinde alamazlar.. Zaten farklı halkları, farklı halk yapan kendilerine has özellikleridir.. Yoksa özgünlük olmasaydı tüm dünya halkları tek bir halk olurdu... Ayrıca böyle renksiz bir dünya da pek iyi bir şey olmazdı.. Bu sözünü ettiğim bazda her halk kendine özgüdür.. Bunun için “birinci sınıf bir araştırmaya”da gerek yok.. Çünkü, çağlar boyunca tüm sosyal bilimler bu alanda ciddi araştırmalar yapmışlardır ve bizim yeni dünyalar icat etme diye bir durumumuz olamaz.. Ayrıca Kürdlerin özgün olması “Kürdlerin bir düşünme kalıbı” değil, tarihsel ve toplumsal bir realitenin ifadesidir. Yoksa bazı Kürd siyasilerinin evlerinde oturup oluşturdukları realite ötesi bir kaçma yeri veya sığınak değil.. Çünkü, Kürdlerin kendilerine has özgünlüğü çağlar boyunca farklı tarihçiler, gezginler ve siyasal güçler tarafından görülmüş ve tespit edilmiştir.. Bir çok yabancı bilim adamı ve araştırmacı sadece Kürdlerin ulusal olarak özgünlüğü değil, sosyolojik yapılanmasını iredelerken dahi Ortadoğu halkları içinde Kürdlerin kendine has özgün durumundan söz ediyorlar.. Örneğin kadın ve erkek ilişkisi, dinsel çeşitliği vs...Sayın Çiftçi, “ Kürdistan’ın jeopolitik ve Stratejik özgünlĝüne” inanmıyor ve “herkesin vatanı kendisine göre jeo-politik ve stratejik bir konumda deĝilmidir?” diye soruyor..Ve ekliyor “ deniz yollarının yaygın kullanımından sonra 1500 yıldan beri Kürdistan’ın çok stratejik olmaktan çıktığını”, “petrol da Türkler hariç tüm komşularımızda var” diyererek önemsiz olduğunu söyluyor.Sayın Çiftçi bir çok konuda yanılgı içindedir.Birincisi, dünyanın tüm ülkeleri aynı oranda bir jeopolitik pozisyona sahip deĝiller... Çünkü her ülke veya bölge kendine has bir gelişim ve ilişkiler aĝı içindedir.. Her ülkenin “politika ve coĝrafyası arasındaki iletişim” farklıdır. Her ülkenin toprakları üzerindeki çelişki ve çatışmalar” ve “ o alan üzerinde hesaplaşan güçler farklı ve istem ve talepleri” deĝişiktir.. Buna o ülkenin “fiziki coĝrafayasını”, “insani coĝrafyasını” ve “ yeraltı ve yerüstü kaynaklarını” da eklemek gerekir.Yukarıda özetlemeye çalıştıĝım tüm birleşkenlere bir göz atıldıĝı zaman dünyadaki tüm ülkelerin aynı “jeopolitik” ve “jeostratejik” öneme sahip olmadıklarını hemen görülebilinir. “Jeostratejik “ diyorum, çünkü uluslararası arenada devletlerin ve siyasal aktorlerin çıkarlarını kendisine amaç edinmış bir alandır .Sayın Çiftçi’nin “deniz ulaşımı”ndan dolayı 1500 yıldan beri Kürdistan’nın stratejik önemini yitirdiĝini söylemesi yanlıştır. Çünkü, deniz ulaşımının tarihi daha eskilere uzanıyor.. 1500 gibi bir zaman dilimini düşündüĝümüz de Istanbul’un Türkler tarafından işgal edilmesinden sonra Ispanya’nın Hindistan’a varmak için Colombo’nun Amerika’da Hindistan’m araması macerasına götürdü.. Daha sonraki dönemlerde yine deniz ulaşımı kara yollarının yanında parelel ve ek bir görev gördü... Yoksa kara yollarının önemini ortadan kaldırmadı.. Bir ülkenin stratejik olup olmamasını deniz yollarına baĝlamak pek mantıklı deĝildir.. Böyle bir şey olsaydı tüm adalar en stratejik ülkeler olurdu..Kürdistan’a gelince çaĝlar boyunca bu ülke dünyanın tüm bölgesel ve uluslararası büyük güçlerin savaş alanı ve geçiş yeri oldu.. Yaklaşık olarak 2550 yıldan beri yine Kürdistan büyük güçlerin savaş alanı haline geldi... Önce Persler ve Yunanlar, daha sonra Romalılar, Bizanslar, Moĝollar, Tatarlar ve Osmanlılar Kürdistan’a saldırdılar.... Yani kısacası dünyanın tüm büyük güçleri Kürdistan’a sahip olmak ve doĝuya yada batıya açılmak için orada geçmek zorundaydılar... Bu anlamda Kürdistan tüm işgalci güçlerin en önemli durak yerlerindendi.. Tüm bu saldırılar esnasında Kürdistan harabeye dönüşüyordu, „Kürdistan’da yaratılan tüm deĝerler yokediliyor ve Kürdler yeniden sıfırdan başlamak zorunda“ kalıyordu..Kürdler her zaman dışardan gelen saldırılara karşı direndi.. Ama işgalden sonra yada Kürdistan’ın farklı güçler tarafından parçalanması neticesinde yine Kürdler kaldıkları bölgenin işgalcileriyle birlikte çalışmak zorunda kaldılar.. Kürdistan her zaman büyük imparatorlukların aralarındaki sınırda yer aldı... Partlarla Yunanlar ve Perslerle Romalılar arasındaki savaşların büyük çoĝunluĝu Kürdistan‘da oldu.. Büyük Iskender ve Pers orduları Hewler ovasında kapıştılar.. Roma Konsulu Crassus’la yine Persler Harran’da savaşa girdiler. Bu iki ülke M.S. 3. Yılda „Nuseybin Antlaşması“yla Kürdistanı ikiye böldüler.. Timur Lenk ve Holako savaşları bu ülkeyi harebeye çevirdiler. Bu ülkenin toprakları dönemine göre dünyanın tüm super güçlerinin ya doĝrudan veya dolaylı olarak savaş alanı haline geldi.. Osmanlı, Sefewi ve Rus savaşları büyük oranda Kürdistan topraklarında oldu ve Kürdistan zenginlikleri için yapıldı. Bu savaşlar bir hiç için yapılmıyordu. Kürdista’ın yeraltı ve yerüstü zenginlikleri için yapılıyordu.... Tarımdan hayvancılıĝa ve savaşlardan kullanılan madeni deĝerlere vs.vs. sahip Kürdistan tüm işgalçilerin aĝzını kamaştırıyordu..Sayın Çiftçi diyor ki „ tarihte bir kaç kez işgale uĝramış ülke yok“ .. Belki bu tespit doĝrudur.. Ama, Kürdistan gibi binlerce kere işgale uĝramış ülke yok.. Kürdistan gibi 2000 yıl boyunca savaş alanı olan ve yabancıların işgaline uĝrayan ülke yok.. Kürdistan gibi her dönem çaĝına uygun bir zenginliĝiyle ön plana çıkan ülkede yok.. Kürdistan gibi dört yada 5 devlet tarafından işgal edilmiş ve işgalciler kendi varlıĝını Kürdlerin yokluĝu üzerine bina etmiş ülkede yok.. Kürdistan gibi dünyanın tüm büyük güçlerinin ve Arap- islam dünyasının düşman olduĝu ülkede yok.. Çünkü Kürdistanı işgal eden devletler Kürdistan’ın zenginliklerini başkalarınada peşkeş çekiyorlardı/çekiyorlar.Bu işgallerin kaynaklandıĝı zemin Kürdistan’ın Jeo-politik ve stratejik konumudur... Çünkü Kürdistan’m elde etmek Kafkasları, Ortadoĝuyu ve Anatolie’yi konrol anlamınada geliyordu.. Yoksa geçmişte yapılan savaşlar bir çöl veya kurak bir arazi için yapılmamıştı.. Zaten Kürdistan çöl olsaydı Kürdlerde yaşamazdı, gelen ordularda açlıktan kırılırdı..Zaten petrol’un Kürdistan’da bulunması ise birinci dünya savaşı esnasında Ingiliz ve Fransızların Kürdistan’m „Syckes- Picco“ gizli antlaşmasıyla aralarında bölünmesine götürdü(1916).. Daha sonra bu bölüştürme başka biçim aldı... Ama, sonuç olarak gerçekleşti..Yani Kürdistan‘ın „ stratejik“, „jeopolitik“ durumunu „deniz yolu“ vasıtasıyla minimize etmek pek saĝlıklı bir yol deĝildir.. Yoksa biz „ Berlin- Baĝdat Demiryolunu“nun oluşturma nedenini açıklayamayız.(R. Luxemburg’un aynı adı taşıyan kitabına bakınız).Ayrıca Amerika gibi deniz ve hava yollarını elinde bulunduran bir gücün Ibrahim Xelil kapısından Güney Kürdistan’a ve Irak’a girmek istemesini de anlayamaz... Deniz yolundan dolayı, ne Kürdistan yeraltı ve yerüstü kaynakları yok oldu, ne petrol ve ne de dün, bugün ve önümüzdeki süreçte tüm Ortadoĝu’nun mahkum olduĝu ve olacaĝı Kürdistan Dicle ve Fırat suları degerini yitirir.. Bu anlatıklarım deniz yolunu küçümsemek için deĝildir... Ama, taşları yerine oturtmak gerekir.Sayın Çiftçi „Kürdlerin müslüman olmalarını tarihlerinde verdikleri en isabetli karar“ olarak görüyor yoksa „ Ermeni ve Asurilerin akibetine uĝrarlardı“ diyor..Birincisi, Kürdler gönülü bir şekilde islamı kabul etmemişleridir. Araplar islamı Kürdlere zorla ve kılıç zoruyla empoze etmişlerdir.. Çünkü, Arap orduları Kürdistan’a saldırmadan önce zaten Kürdler kendilerine has bir dizi dine sahiptiler... Zerdeştiler, Êzidiler, Museviler, Hıristiyanlar vs.vs.vs.. Islam öncesi Kürd toplumunun farklı dinsel grupları aynı şehrin farklı mahalelerini paylaşıyorlardı... Kürdistan’ın tüm büyük şehirleri, Musul, Kerkük ve Amed’in Hıristiyan, Zeduşti ve Musevi mahaleleri vardı.. Kürdistan bir çok dininde yayıldıĝı alan oldu... Bu durumda ister istemez Kürdleri hetorojen bir toplum haline getirmisti. Örneĝin Ermeni kralı Tiridat bir Kürd olmasına hıristiyanlıĝı seçtiĝinden dolayı Zerdeştilere karşıydı.. Kürdistan’da hırıstiyanlık alabildiĝine yayılmıştı.. Büyük Kürd dilbilimcisi ve tarih uzmanı Dr. Cemal Reşid „Aziz Thomas‘in Kürd olduĝunu“ söyluyor.. Nesturi kilisinin kurucusu Nestur MaraşIı bir „Iraniydi“ , Aziz Gregoire de öyle..(Rene Grousset,in adı geçen eseri) ... Hewler’de uzun süre yahudi bir beylik olarak varlıĝını sürdüren Kralice Helena’in( M.S 40 yılında ölüyor)ailesi sonradan hiristiyanliĝa geçiyor.. Hewler Musevilerinin „anadilleri Kürdçeydi“ (Dr. Cemal Reşid)  Devam edecek...DEVAMINI  OKUYUNUZYeniden Özgünlüğümüz Üzerine(9)Aso ZagrosiÖzgülügümüz veya Orjinalitemiz Yokmu?(8) Aso ZagrosiÖzgünlüğümüz veya Orjinalitemiz Yok mu?/(7)Aso ZagrosiÖzgünlüğümüz veya Orjinaletemiz Yok mu?(5)Özgünlüğümüz veya Örjinaliteniz Yok mu?(6)"Buldum, Buldum!!!/Hasan H. YıldırımÖzgünlüğümüz veya Orjinalitemiz Yok mu?(4)/Aso ZagrosiÖzgünlüğümüz veya Kürd realitesi/Şeref LaşerÖzgünlüğümüz/Hasan H. YıldırımÖzgünlüğümüz veya orjinalitemiz yok mu?(3)Aso ZagrosiÖzgünlüğümüz veya orjinalitemiz yok mu? (1) Aso ZagrosiÖzgünlüğümüz veya orjinalitemiz  yok mu?(2) Aso Zagros

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.