Ana içeriğe atla

Kerkûkname(1)

Kerkükname(1) Güney Kürdistanlılar 2006 yılının ortalarından itibaren 2007 yılını „Kerkük Yılı“ yada „Kader yılı“ ilan ettiler.. Güney Kürdistan basın çevresi bir araya gelerek Kerkük ve Kerkük’ün geleceĝi için ortak bir tutum tespit ettiler.. Bugün Güney Kürdistan basınına bakıldıĝı zaman, tüm basın ve yayın organları aynı amblem altında Kerkük’e ve Kerkük’ün kaderini belirleyecek Anayasa’nın 140.maddesine ilişkin geniş haber ve yorumları yayınlıyorlar..Biz Kuzeyli Kürdlere nasıl siyasal alanda bir daĝınıklık içindeysek, Kürd halkını siyasal önderlik bırakmışsak Kerkük’e ilişkin aynı keşmekeşlik sürüyor.. Bugüne kadar bir yada iki Kürd basın çevresi yanyana gelip ortak bir tutum ve işbirliĝini gerçekleştirmedi.. Ama, buna raĝmen çeşitli Kürd çevreleri bu konuda kısmen de olsa sesini yükseltmeye çalışıyorlar.. Ben de kendi çapımda ve olanaklarım el verdiĝi ölçüde Kerkük’ün „Kürd ve Kürdistani kimliĝi“ nin Kuzey Kürdlerinin saflarında daha da bilince çıkarılması için bulduĝum veya ulaşabildiĝim verileri Kuzey Kürdlerine aktarmaya çalışacaĝım.. Biz Kuzey Kürdleri „Kerkük’ün Kürd „ kimliĝine ilişkin yazılan yüzlerce kitaptan ancak bir yada iki tanesine ulaşmış durumdayız.. Ama, yaşamını ve varlıĝını Kürd düşmanlıĝı üzerine inşa eden Türk devleti ve onun kiralık kalemşörleri son yıllarda Kerkük’ün tarihini, kimliĝini, kültürel- politik yapılanmasını ve etnik kompozisyonunu çarpıtmak için onlarca kitap, binlerce makele yayınladılar... Kerkük’e ilişkin korkunç ve pervasızca bir dezinformasyon olayı yaşanmaktadır. Bir de Kerkük’ü „Arap Yurdu“ ilan ve bu konuda yıllardan beri tarihi gerçekleri çarpıtan bir Arap dünyası var. Kısacası, Irak devletinin 1920‘de kurulmasıyla birlikte ve özellikle 1968 yılında yapılan askeri darbeyle sonra nufüs yerleştirmek amacıyla Kerkük’ün demografik yapılanmasını deĝiştirip kendilerine „yurt“ yapmaya çalışan Araplarla; tarih içinde işgal amacıyla gelmiş ve daha sonra Osmanlılar ve Sefeviler döneminde askeri amaçla bölgeye yerleştirilen Türkmenlerin durumundan hareketle Kerkük’ü „Türk Yurdu“ ilan Türkler tüm güçleriyle Kerkük’ü „gerçek ve tarihi“ sahiplerinden koparmak istiyorlar..  Türkler ve Arapların büyük imkânlarla Kerkük’e ve Kürdlere karşı sürdürdükleri dezinformasyon ve tarihi geçekleri çarpıtma savaşına karşı kronolojik sırayı dikkate almaksızın „Kerkükname“ adı altında Kerkük’e ilişkin bulduĝum tüm verileri aktarmaya çalışaĝım... Türk devleti, tüm kurum ve kuruluşlarıyla Kürd ve Kürdistan düşmanlıĝı üzerine bina edilmiştir. Bu gerçek, genel olarak tüm dünyaca ve özel olarak ta biz Kuzeyli Kürdler tarafından bir çok acı tecrübe ve soykırımlardan sonra bilinmektedir... Türk Devleti Güney Kürdistan’daki de facto devlet yapılanmasının ortaya çıkmaması için elinde bulunan tüm kartları oynadı. Ama, onların Kürdler için ön gördüĝü eski statüko parçalandı, Kürdler bölgede ve hatta uluslararası alanda puan toplamaya ve siyasal aktörler olarak ortaya çıkmaya başladılar... Kürdlere ilişkin tüm temel konularda tüm devleti hezimete uĝradı... Türk devleti yok saymaya çalıştıĝı Kürdler, bölgede ileri adımlar atmaya başladıkça paniklenmeye başladı ve Amerikanın „ Kürdler ve Türkler arasındaki tercihini Kürdlerden yana koyduĝu“ kabûsuna kapılmaya başladı.. Biz Kürdler, „2007‘yi Kerkük yılı „ ilan ederken, Türk devleti 2007 yılını Güney Kürdlerine karşı düşmanlık, tehdit ve hatta askeri saldırı yılı ilan etti.. Türk devleti, Güney Kürdlerine ilişkin ön gördüĝü bir dizi temel planı boşa çıktıktan sonra, Güney Kürdistan’daki kazanımları sınırlamak amacıyla tümden Kerkük’e ve Kerkük’ün Kürdistan’a katılmamasına kanalize oldu.. Geçmişte hep Güney Kürdistan kazanımlarına düşmanlık için PKK bahanesine sarılıyordu.. Ama, artık Türk devletinin tüm kurumları açık bir şekilde amaçlarının „Kürd devletinin kuruluşunu engellemek“ ve „Kerkük’ün Kürd yönetimine katılmasının yolunu kesmek“ olduĝun deklere etmiş bulunuyorlar..Türk devletinin başını çeken tüm kesimler, eskiden beri kendilerine Kürdlere ve özellikle Güney Kürd liderlerine karşı her türlü hakaret ve aşaĝılamayı hak olarak bilmişler.. Son dönemlerde ise çevrelerin Kürdlere yönelik aşaĝılayıcı tutumları ve saldırıları futürsüz, pervasız bir hal almış, tüm insani ve etik deĝerleri hiçe sayan bir boyuta ulaşmış bulunmaktadır.. Bu saldırılar ve aşaĝılamalar öyle bir hal almış ki, MHP eski dönmelerinden ve yaşamını Kürdlerin etnik ve ulusal bir yapıdan çıkartıp, Türkiye devletine baĝlı uslu bireyler haline getirmek istiyen Taha Akyol dahi Kürdlere ilişkin bu „aşaĝılamaları Milli Güvenlik Kurulundan konuşun“ demek zorunda kaldı... Türk devleti tüm enerjisini „Kerkük’ün Anayasal sürecini engellemeye veya bu olmasa dahi ertelemeye“ kanalize etmiştir.. Seksen yıl boyunca farklı Iraklı rejimlerinin altında, sadece Türkmen olduklarından dolayı büyük baskılara maruz kalan insanlara bir gün olsun diye sahip çıkmayan Türk devleti, Güney Kürdistan’ın özgürleşmesiyle birlikte Baas rejiminin denetinden çıkan, özgürleşen ve Kürdistan idaresi sayesinden temel haklarına kavuşan Türkmenleri hatırladı..Türk devletinin Türkmenlere ilişkin tek bir amacı vardı: Onları Kürdistan Hükümetine ve Kürd kazanımlarına karşı ajan ve Truva Atı olarak kullanmaktı.. Bu amaç doĝrultusunda Ankara’da „Türkmen Cephesi“ kuruldu.. Baas rejiminin kanlı otoritesi döneminde tek bir gün muhalefetlik etmemiş ve hatta bir çokları eski Baasçı olan kesimler Türk devletinin saĝladıĝı ekonomik imkânlarla anti Kürd ve anti Kerkük temelinde konumlandılar..Bu ajan çevresi, eski Baasçılarla, El Qaide ve islamist çevrelerle birlikte Kerkük’te Kürdlere ve Kürd idaresine karşı her türlü düşmanlıĝı yapıyor.. Saddam’ın kanlı rejimi sırasında tek bir laf etmeyenler, bugün „eĝer Kerkük’te referandum olursa, Kerkük Kürd idaresine katılırsa biz karşı savaşırız“ diyebiliyorlar. Tabii ki tüm bu faaliyetlerin arkasında Türk devleti var..  Saddam rejimi döneminde yerinden ve yurdan zorla edilen Kerkük Awarelerinin bir kesimi Kerkük’e döndükten sonra Türk devleti elindeki tüm imkânları seferber ederek „Kürtler Kerkük’ü işgal ettiler“, „Kürtler Kerkük’ün demografik yapılanmasını deĝiştirdiler“, „ Kürtler Türkmenleri kırıyor, yerinden yurdundan ediyor“ diye baĝırmaya baĝırmaya başladı.. Aslında bu söylenenlerin hiç bir gerçek payı yok... Kerkük geri dönenler Suleymaniye’de ve Hewlêr’de çok kötü yaşam koşulları içinde olan , hiç bir ekonomik imkanı olmayan eski Kerkük Awarelerinin bir kesimiydi.. Bugün ekonomik durumu iyi olan bir çok Kerküklü Suleymaniye ve Hewlêr’de yaşıyor ve hâlâ dönmemişler. Bu durum Güney Kürdlerin ve özellikle Kerkük’e dönen Kürdlerin saflarında büyük rahatsızlıklar yaratmaktadır. Ayrıca Kerkük’e dönen Kerkük’ün gerçek sahipleri olan Awareler çadırlarda ve kötü koşullarda yaşarlarken, işgalcı Araplar hâlâ onların evlerinde kalıyorlar.. Bunun içindir ki Kürdler kitlesel bir patlamanın olmaması için Anayasa’nın 140. Maddesinin zamanında uyglanmasını istiyor.... Türkler ve Kerkükteki ajanları yapılan son mahali seçimlerde Kürdlerin 41 sandalyeden 26 sını elde etmelerini Kerkük Valisi, Kerkük il Meclisi Başkanlıĝını kazanmaları, güvenlik güçlerin saflarında bazı kilit noktalarda bulunmalarını „Kürdlerin Kerkük’ü işgalı“ olarak lanse ediyorlar.. Bu durumu ise Türkler, Kürdistan hükümetinin, Kürd partilerinin ve Kürdlerin Irak hükümetinde sahip oldukları mevki ve imkânlara baĝlıyor.. Aslında Kerkük’ün tarihsel etnik yapılanmasına bakıldıĝında, bugün yaşanan durumun hak sahibine hakkın dönmesi olayıdır. Geçenlerde Kerküklü Kürdlerinden Arıf Qurbanî’nin 1955 yılında Kerkük idaresinin yöneticilerinin etnik durumuyla ilgili bir yazısını okumuştum.. Sayın Qurbanî makalesini iki Arap yazar olan Muhamed Hadi Defteri ve Abdullah Hasan’ın 1955 yılından kaleme aldıkları „Kuzey Irak“ adlı kitaba dayandırıyor.. Sayin Qurbani „kitabın Arap ırkçılıĝı kokuduĝunu“ da söylüyor.. Kitabın yazarlarının verdiĝi bilgilere göre 1955 yılında Kerkük Valisi Reşid Necip, Pirde kazası kaymakamı, Ahmed Kerim, Melhe nahiyesi(bugün büyük oranda araplaştırlmış ve kaza haline getirilen Hawice) yöneticisi, Mehemed Said Ibrahim, Xurmatu Kazasının Kaymakamı, Abdulqadir Muhedin, Duqaq Nahiyesinin yöneticisi, Cemal Abdulqadir, Çemçemal Kazasının Kaymakamı, Omer Miran Qadir, Sengaw Nahiyesinin yöneticisi, Heme Reşid Heme Emin Beg, Kifri’nin Kaymakamı, Omer Mehemed Axa, Şirwane Nahiyesinin yöneticisi, Kamil Mehemed ve Pêbaz Nahiyesinin yöneticisi, Hebib Talabani’nin de içinde bulunduĝu tüm bu Kerkük yöneticileri Kürd asılıydılar.Yine aynı dönem Türkmenlerde Merkezi Kaza Kaymakamlıĝı, Akçeler Nahiyesi yöneticisi ve Qadir Kerem Nahiyesinin yöneticiliĝine sahiptiler.. Baĝdatlı bir Arap Qeretepe nahiyesinin yöneticiliĝine ve bir Hırıstiyan da Şiwan Kazasının kaymakamıydı.. Yani sonuç olarak o dönem Kerkük’ün 15 idari biriminden Vali dahil olmak üzere 10 tanesi Kürdlerin, 3 Türkmen, 1 Arap ve 1 Hırıstiyanlara aitti.. Son seçimlerde de yaklaşık olarak aynı şey ortaya çıktı.. Sayin Qurbani makalesinde haklı olarak „1955 yılında Baĝdat’ta ne Kürd Cumhurbaşkanı, ne Kürd Başbakan yardımcısı, ne Kürd Dışişler Bakanı, ne Kürdistan Hükümeti ve Başkanı, ne Kürd siyasal partileri vardı... Kürdleri bu görevlere getiren Kürdlerin Kerkük ve çevresindeki aritmetik çoĝunluĝuydu“ diyor.. Aynı dönemde Polis, eĝitim, Tapu Dairesi, Tarım ve eĝitim alanlarında yöneticilerin çoĝunluĝu Kürd asılıydılar... Türklerin bugün Kürdlerin kendi kimlikleriyle , kendi vatanlarında yönetici olmasına karşı duyduĝu tepkinin esas kaynaĝı ve realitesi 25 yada 30 milyon Kürdün yaşadıĝı Kuzey Kürdistanı kaybetme korkusudur..Yukarıda aktardıĝım verilerden görülüyor ki o dönem de „Kerkük Kürdtü“, bugünde Kürd ve yarında Kürd kalacaktır..  22.02.07 Aso Zagrosi       

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.