Ana içeriğe atla
Submitted by Hasan H. YILDIRIM on 29 May 2011

Suriye'de farklı milliyetler ve mezhepler bulunmaktadır. Suriye'nin nüfuzu 23 milyondur. Sünni Araplar nüfusun % 50'ini, Nuseyriler(Alevi Araplar) %15'ini teşkil etmektedir. Bunun yarısıra nüfusun % 13'ünü oluşturan Hiristiyan, % 9'ni Kürdler, % 7'sini Dürziler ve diğer etnik ve dini azınlıklarda nüfusun geri kalanını teşkil ederler. Alevi Araplar iktidarda bulunmaktadır. Hiristiyanlar bugüne kadar Baas iktidarının destekleyicileri olmuşlardır. Şu an tarafsız bir siyaset izlemektedirler. Sünni ağırlıklı bir iktidarda baskıya uğrayacakları endişesini taşımaktadırlar.

Dürziler zaman zaman iktidar ile sorun yaşasalarda genelikle iktidarın yanında yer aldılar. Şu an Baas iktidarı ile muhalefet güçlerin iktidar mücadelesinde bekle-gör tavrı sergiliyorlar.

Suriye devleti mafiyalaşmış terörist bir organizasyondur. En büyük gelir kaynağı Arap devletleri ve petrol şehlerinden zorla aldığı ranttır. Yanısıra Rusya'nın desteğidir.

Ordu, polis ve istihbaratı ele geçiren Aleviler, ekonomi üzerinde de söz sahibidirler. Bu nedenle bu ayrıcalıklı konumlarını sürdürebilmek için ayaklanma karşısında aktif olarak mücadele etmektedirler. Cumhuriyet muhafızları ve bazı militer yapılanmalarda örgütlü Aleviler ayaklanma sırasında katliamları yapan güç oldu.

Ordu şu an aktif güç değildir. Her ne kadar ordu üst kademesi Alevilerin elindeysede gövdesi Sünnilerden oluşmaktadır. Bu nedenle ayaklanan halka karşı orduyu kullanmaktan korkmaktadırlar. Çünkü süren katliamlar karşısında ordunun çözüleceği endişesini taşımaktadırlar.

Dünden bugüne yaptıklarıyla Baas iktidarının meşruiyeti Sünni Araplar açısında kalmadığı gibi Kürdler açısında ise zaten Suriye Arap iktidarları meşru değildir.

1923 yılında Lozan Antlaşması sonucu bölünen Kürdistan'ın Güneybatısı Suriye devlet sınırları içine alındı. Kürd millet egemenliği gasp edildi. Bu nedenle Kürd milleti nezdinde iktidarda kim olursa olsun Suriye devleti meşru değildir. İşgalci güçtür.

Tunus’la başlayan Mısır, Bahreyn, Libya, Yemen, Umman, Suudi Arabistan ve katar ile devam eden halk ayaklanmaları Suriye'yede sıçradı. Der’a ve Şam’da başlayan gösteriler Haseki, Halep, Arfin, Rakka, Qamışlo ve Deir ez-Zor gibi geniş bir alana yayıldı.

Baas iktidarını alaşağı edecek iki önemli dinamik güç Sünni Araplar ve Kürdlerdir.

Beşar Esed sonrası Süriye'de iktidar paylaşımı, etnik ve dini grupların sistem içindeki yeri konusunda farklı görüşler var. Her ne kadar kurulması istenen demokratik bir sistem de tüm etnik ve dini grubların temsil edilmesi dile getirilsede pratikte güçlü olanların hakimiyeti kurulacağı kimsenin şüphesi yok.

Ki bunlarda dinci Arap ırkçıları olan Sünni Araplardır. Şu an kendilerini iktidara hazırlayanlar bunlardır. Bu kesim de kendi içinde ılımlı ve muhafazakar olarak bölünmüş durumdadır. Öne çıkacak olanlar kuşkusuz uluslararası sistemle uyum içinde olanlar olacaktır. Zaten muhalefetin başını çeken güçlerin uluslararası sistem ile uyuşmanın yollarını aradıkları yaptıkları açıklamalarda görülüyor. Ama her halükarda Beşar Esed sonrası iktidara damgasını vuracak olanlar Sünni ağırlıklı olacaktır.

Beşar Esed iktidarına karşı olan ikinci güç Kürdlerdir. Organizeli olmadıkları gibi millet olmadan doğan haklarının dayatıcılarıda değildirler. En çok dile getirilen istem demokratik bir sistemde kendi haklarının tanınmasıdır. Fakat bu haklar nedir konusunda net bir hedefleri yoktur.

Kürdler 2003 yılında ABD'nin Saddam'ı alaşağı ettiği dönemlerde ayaklandılar. Fakat bu ayaklanma kanla bastırıldı.

Kürdistan'ın Güneybatısı Suriye sömürgeci devletinin işgali altındadır. Kürdlerin ne milli, ne de insani hiçbir hakları yoktur. Çoğunluğu kendi ülkesinde muhacir statüsundedir. Devletin vatandaşı olmadıkları gibi devletin hizmetlerindende mahrum haldedirler. Taşınmaz mal varlığına sahip olamadıkları gibi bir şehirden bir başka şehire seyahat etme haklarından bile mahrumdurlar.

Karşılaştıkları tüm zorlukların aşılması ancak millet olmadan doğan haklarına kavuşmalariyla mümkündür. Bu da 1923 yılında dünyadaki karar kılıcı güçler tarafından Kürdistan'ı bölüp parçalanmasına ve herbir parçasının bir devlet sınırları içine alınmasına yol açan Lozan antlaşmasının aşılmasiyla mümkündür. Bunun ilk ayağı Kürdistan'ın Güneyi'nde atıldı.

1. Dünya savaşı sonrası Avrupalılar tarafından masa başında Ortadoğu ve Afrika'da sınırlarını çizdiği birçok devlet kurduruldu. Bu devletlerin hemen hemen hepsi diktatörlüklerle yönetilerek bugünlere gelindi. Bu kez bu devletlerin başındaki diktatörlükleri uzun süre destekleyen ABD ve Avrupalıların desteği ve halkın sokağa dökülmesi ile alaşağı edilmekte, sınırlar değiştirilmekte ve yeni devletler kurdurulmaktadır.

İsmi bağımsız devlet olarak konulmasada de fakto olarak KRG kuruldu. Kürd tarihinde önemli bir adımdır, ama tek başına Kürd milletinin kurtuluşu değildir. Uzun süre de yaşayabilmesi bir yerde diğer parçaların kurtulmasına bağlıdır.

Şu an Suriye'deki gelişmeler Kürdistan'ın Güneybatısını kurtarmaya yol açabilir. Bunu sadece oranın Kürdlerinin tek başına yapması ile mümkün değildir. Diğer parçalardaki ve özeliklede Güneydeki hükümet ve siyasi çevrelerin müdahalesine büyük ihtiyaç duymaktadır.

Fakat görünen o ki, diğer parçaların böyle bir müdahale etme politikaları yoktur. Bir taraf olarak mücadeleye katılması gereken Kürd siyasi çevreleri sanki üçüncü bir ülke siyasi güçleriymiş gibi diplomatik mesajlar yayınlamakla meşkuller. Hatta bunun ötesinde Irak devlet Başkanı ve YNK sekreteri Celal Talabani Suriye'deki gösterilerden sonra Suriye diktatörü Beşar Esed'e desteğimiz seninledir mesajını yolladı. Aklın alacağı bir durum değildir. Kimi de Baas iktidarından reform yap çağrısında bulunuyor.

Başını Sünni Arapların çektiği muhalefet, Baas rejimini değiştirmek için büyük bir uğraş veriyor. Halka ayaklanmayı süreklileştirin çağrısı bunun ifadesidir. Sorun Beşar Esed'in reform yapıp yapmama sürecini çoktan aşmıştır. Suriye'de etnik ve mezhepsel sorunların yanısıra faili devlet infazlar, haksız tutuklamalar, işkenceler, baskılar, yolsuzluklar, gelir adaletsizliği, işsizlik gibi sorunlar reformlarla çözülecek gibi değildir. Ancak bir sistem değişikliğiyle aşılabilir.

Güçler birbirlerini yenmek için konumlanmıştır. Baas iktidarını korumak azmini uygulamalarıyla ortaya koymuştur. İsyanı bastırmak için her yönteme baş vurmaktadır. Bu da uluslararası güçleri müdahale etmesinin yolunu açmaktadır.

Baas iktidarının suyu ısınıyor. Bir taraftan içteki süreklileşen isyan, diğer yandan uluslararası diplomatik, siyasi ve ekonomik yaptırımlar karşısında Baas iktidarı uzun bir süre dayanamayacağı yaygın bir görüştür. Her ne kadar uluslararası güçler tarafından Suriye'ye doğrudan müdahale edilmeyeceği açıklansada olayların tırmanması halinde bu olasalığın gündeme geleceğini beklemek gerekir. Libya benzeri olaylar yaşanabilir. Beşar Esed Baas diktatörlüğünün sonu olabilir. Bunun koşulları mevcuttur. Bu koşullarda Beşar Esed'ten reform yap önerisinden bulunmak Baas iktidarının devamını istemekle eş anlamlıdır.

Bu bir yana Suriye'deki durum reform yapmaya da elverişli değildir. Hem iktidardaki Baas'ın böyle bir potansiyelinin olmadığı, hem de iktidarda olan Alevi azınlığın işine gelmediği bilinen bir gerçektir. Suriye'de reform demek hem Baas ve hem de Alevi azınlığın iktidardan uzaklaşması demektir. Zaten Suriye'de Baas ve Alevi azınlık ayrılmaz ikili olmuşlardır. Yapılacak kısmi bir reform bu ikilinin sonunu hazırlayacağı biliniyor. Bu nedenle Baas iktidarı reform yapmayacaktır. Belki zaman kazanmak için reform vaadinde bulunabilir. Fakat sadece vaat olarak kalır. Ama hiçbir zaman uygulanmaya girişilmez. Bu bilinen gerçekliğe rağmen hele kimi Kürd çevrelerin Beşar Esed'en reform istemeleri Baas iktidarına verilen destek anlamına geldiği aşikardır. Bunu özelikle Türk egemenlik sisteminin Kürd milli mücadelesini tasviyesiyle görevlendirdiği Apocu kesimden gelmesi şaşırtıcı değildir.

Kürdler Beşar Esad yönetimi ile en üst düzeyde bir iliş kurmalılar ve kendi sorunlarını, demokratik teamüller çerçevesinde çözmeliler“ görüşündedirler.

Sömürgeci sistemlerin Kürd milletine karşı kullandığı Apocu hareket dağdan gönderdiği müdahale gruplarla halkı sömürgeci Esed diktatörlüğünden reform beklentisiyle pasifize etmeye çalışmaktadır.

Kürdistan'ın Kuzey parçasında “Demokratik çözüm çadır”larında Kürd milli davasını boğma kapanı alanına çevirirken Kürdistan'ın Güneybatısı'nda da aynı politikayı izlemektedirler. Sömürgecilerimiz Kürd katliamını sürdürürlerken onlar bu çadır denilen kapanlarda “kardeşlik” türkülerini koru halinde icra ediyorlar. Diğer yandanda elindeki silahlı güçleri ile halkı tehdit ederek sindirmeye çalışıyorlar.

Bu bir ralite. Bu realiteye karşın diğer Kürd siyasal güçlerin çoğunluğunun bunu görmek istememesi ve arkasında Türkiye'de 12 Haziran 2011 günü yapılacak seçimlerde A. Öcalan tarafından aday gösterilenleri destekleyeceklerini açıklamaları Kürd milli hareketinin dibe vuruşunun resmidir. Bir gün önce Apocu hakete “devletin Kürtlere karşı bir projesi” ve liderleri için “Türk Genelkurmayın emir eri” diyenler bir gün sonra ona biat ettiler. Bugünden sonra bu güçlerin kimliğinin sorgulanmaya ihtiyacı var. Bundan sonra bu çevreler Türk meclis kapısında Atatürk ilkelerine bağlılığını, ülkenin bölünmez bütünlüğünün savunuculuğunu rahatlıkla yapacaklar. Bunun Kürd millet nezdindeki tanımlanması ihanettir.

Bu çevrelerin duruşlarına bakıldığında Kürdlerin millet olmadan doğan haklarının savunucusu olmadıkları gerçeği tüm çıplaklığıyla karşımızda durmaktadır. Oysa mevcut koşullar Kürdleri devlet olarak tarih sahnesine çıkarmaya müsaittir. Bunun bir yoluda Esed Baas diktatörlüğünün yıkılmasından geçiyor. İzlenecek milli bir politika Baas işgali altındaki Kürdistan parçası kurtarılabilir.

Sorun bununlada sınırlı kalmaz. Suriye Baas iktidarının tasviyesi İran molla rejiminide sarsar. Suriye, Lübnan ve Filistin üzerindeki hegemonyasını tasviye eder. En büyük tetikçileri olan Hizbullahın tasviyesine yol açar.

Suriye'deki Baas iktidarının düşmesi en çok Hizbullahı etkileyecektir. Tasviye olmaktan kurtulamayacaktır. Bunun en büyük darbesi İran molla rejimine olacaktır. Böylesine siyasi sonuçları olan bir süreçte Kürdler adına Esed Baas iktidarından reform yap çağrısı yapmak Kürd milletinin bağımsızlığına ve birliğne giden süreç karşısında yer almak demektir.

Esed Baas iktidarının yapacağı reformlarla bu süreci boşa çıkarma politıkası Türk egemenlik sistemindir. Her kimki bu politikanın savunucusu olursa Kürd milli kurtuşunun karşısında yer alyor demektir.

Oysa Kürdlerin diğer milletlerle eşit olma hakkı ve özlemi vardır. Bu gerçekleşebilir. Yeter ki Kürdler bunun mücadelesini versinler.

Öteki yol “demokrasi içinde haklarımızı alma” adı altında mürteciliğe teslimiyettir. Mürteciliği yeniden ve yeniden test etmeyi Kürd milletine empoze edenler bir ihanet içindedirler.

...

Devam edecek...

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.