Skip to main content
Submitted by Mehmet Müfit on 13 January 2015

GÜNEYLİ SİYASİ LİDERLERE KARŞI GELİŞTİRİLEN APOLİTİK YAKLAŞIMLAR!

7 Ocak’ta, ünlü Fransiz mizah gazetesi «Charlie Hebdo»ya karşi Paris’te geliştirilen aşağilik katliam sonucunda oluşan muazzam tepkiyle şekillenen ve milyonlarca insani sokağa döken «ulusal birlik» espirisi, biz Kürtlerin durumunu büyük bir ironi içinde bir daha düşünmemize yol açti.

Güney Kürdistan’da, ayni islamci-faşist katiller sürüsü tarafindan gerçekleştirilen barbarliklar karşisinda ne yapiliyor? Hangi ulusal birlik anlayişi ve espirisiyle hareket ediliyor?

Epey zamandir gözlemliyorum Güneyli yöneticilere karşi geliştirilen ve çoğu zaman rencide etmeyi, gözden düşürmeyi, teşhir etmeyi amaçlayan söylevleri. Eleştiriler karşitliğa ve düşmanliğa dönüştürülerek yapilmaktadir. Oysaki, karşitlik, önyarginin ve yikiciliğin kaynaği haline gelmekle hiç bir yapici gelişmeye yol açmaz, aksine bilinçleri körelten bir rol oynar.

Her şeyden önce Güney Kürdistan, ülkemizin bir parçasidir, karşitimiz değil, millet ve ülke bütünlüğümüzün bir parçasidir. O bakima daha ihtiyatli, daha yapici ve daha ölçülü olmayi gerektiriyor eleştiriler. Bu ayni zamanda, vatanseverliğin zorunlu kildiği sorumluluk gereği ihtiyatli ve yapici olmayi gerektiriyor.

Eleştiri olmadan ilerlemenin olmayacağini hepimiz biliyoruz. Elbette eleştiri olacaktir. Hatta bazen sert eleştiriler de olacaktir. Bir çoklarinin yaptiği gibi, Güneydeki gelişmelere ve olaylara göz kapatip hiç bir şey olmamiş gibi davranamayacağimiza göre, eleştiri olacaktir tabi. Tapinmanin ve kutsamanin yanliş olduğunu bir çoklarimiz bilince çikarmiş bulunuyor. Olumsuzluklarin ve hatalarin, Güney Kürdistan’daki muazzam kazanimlara zarar verdiğini, zayiflattiğini yine hepimiz biliyor ve görüyoruz. Bundan dolayi da, eleştiri yapma sorumluluğu kendisini dayatiyor.

Ne var ki, olumsuzluklari, hatalari, doğru görülmeyen siyasi yaklaşimlari, hemfikir olunmayan açiklamalari sorumluluklar çerçevesinde, yapici ve ilerletici eleştiri yerine teşhir etmeye, rencide edip gözden düşürmeye, karşitlik ve düşmanlik yapmaya dönüştürülemez. Üstelik, Güney Kürtleri bu gün Da’eş gibi bir caniler gruhuna karşi mücadelede insanliğin bayraktarligini yapiyor. Bütün dünya insanliği, Güney Kürdistan’in ön cephede yürüttüğü savaşi büyük bir saygiyla anarken ve sahiplenirken, «bizim» birtakim Kuzeyli vatandaşlarimiz, bütün uğraşlarinin merkezine adeta Güneyli siyasi önderliklerin teşhir edilerek rencide edilmesi icraatini koymuşlardir!

Bunlar, bu vatandaşlar, Güneyde hayati bir savaşin verilmekte olduğunu görmüyorlar, duymuyorlar! Teşhir edip düşmanlik yaptiklari siyasi önderlerin Kürdistan’in kurtuluşu için, Kürt halkinin katliamini engellemek için bu savaşin başinda olduklarini unutuyorlar! Böylesi fiili bir durumda ne yapilmasi gerekiyor? Vatanseverlik duygulari ve milli bilinçle birlik espirisi içinde hareket edilip bir tek cephede ve safta olmak gerekmiyor mu? Da’eş barbarliğina karşi, Güney Kürtleri esasinda «varlik-yokluk» savaşi içindedirler. Buna karşilik yapilan, teşhir ve düşmanliktir. Siyaset adina ortaya konulan apolitik anlayişlar ve yapilan temelsiz basit «elestiriler» sonderece zararli bir rol oynamakta ve bilinçleri köreltmektedir. «Soran» Kürtleri bunu «siyaseta nav bazarî» diye tabir etmektedirler.

Bu vatandaşlar, her firsatta o kadar ileri gidiyorlar ki, Güneylileri, Türk devletinin yada Iran’in işbirlikçileri olarak lanse etmekten sıkıntı duymamaktadırlar. Belliki bunlardan bazilari, Güneylilerin mevcut «komşulariyla» ilişkilerine siyasi darlik çerçevesinden baktiklarindan son derece sekter sonuçlar çikarmaktadirlar. Ilişkilerin mahiyetini anlamaya çalişmadiklarindan dolayi, «siyasi» bakişlarina karşitlik ve düşmanlik yüklemektedirler. Türk devleti ve İran, düşman devletlerdir; Kürdistan’da işgalci ve ilhakçidirlar yani sömürgecidirler. Bundan dolayi, Güney Kürdistan’in bu devletlerle olan diplomatik, ekonomik ve siyasi ilişkiler biçimi bazen bir dizi çelişki ve açik olmayan içerikler taşidiğindan olacak ki, yüzeysel ve siğ değerlendirmelere tabi tutulmaktadir.

Ama bu kesimler, anlaşilan Güney Kürdistan’in dişariya açilan «bin kapisinin» olmadiğini göremiyorlar. 6 milyon’a yakin insanin A’dan Z’ye kadar olan ihtiyacinin karşilanmasi gerektiğini, üzerine oturduklari, devraldiklari ekonomik, sosyal ve eğitsel bir sistemlerinin olmadiğini unutuyorlar. Her şey yeniden yaratiliyor ve kuruluyor. Saddam Hüseyin ve iktidarinin yikim ve katliamlar dişinda Kürdistan’a hiç bir şey birakmadiğini hepimiz biliyoruz. Güney Kürdistan’in devlet olarak ortaya çikiş mazisi 10 seneliktir. Üstelik bu devlet, bütün hükümranlik haklarini elde etmiş bagimsiz bir devlet değildir henüz. Bunu görmek ve bilmek oldukça önemlidir. Bu şu demektir; Güney Kürdistan, söz konusu devletlerle olan ilişkilerinde her şeyden önce eşit bir konumda değildir. İkincisi, başta «komşulari» olmak üzere çok yönjü uluslararasi ilişkilere ihtiyaci vardir. Özellikle, Iran ve Türk devletinin bütün köstekleyici, yikici ve düşman faaliyetine rağmen onlarla ilişkilerini korumak ve geliştirmek zorunluluğu vardir. Neyin pahasina? Bir dizi tavizler ve hatta Kürtlüğün onurunu zedeleyici tavirlarina rağmen bu ilişkilere ihtiyaç vardir. Kürtler de bütün diğer milletler gibi pragmatik olmak ve milli çikarlari neyi gerektiriyorsa onu yapmak zorundadirlar. Ben bunu, «Iran’i ve Türk devletini idare etme siyaseti» diye yorumlamiştim. Karmaşik ve grift olan bu durumun, onura dokunan yanlarindan dolayi çoğu zaman anlaşilmasinda zorlaniliyor. Ama esas olan Kürdistan’in çikarlari ve yükselişi hareketidir.

Herkesin yakinen bildiği bir örneği burada aktarmakta yarar var: 31 Mayis 2010 tarihinde vuku bulan «Mavi Marmara» olayini hatirlamaya çalişalim. Sözüm ona Bati-Şeria’daki Filistinlilere «humaniter» yardim yapma amaciyla Türk devleti «Mavi Marmara» gemisini İsrail devletinin bütün uyarilarina karşin hükümranlik sularina soktu. Olay biliniyor; gemide bulunan Türkler humaniter yardim için değil, İsrail’e karşi provakasyon yapmak için orada bulunuyorlardi ve sonuçta 9 Türk yaşamini yitirdi. Türk devleti, «yavuz hirsiz» misali büyük bir diplomatik gürültü çikardi. Türk otoriteleri tamamiyla haksiz olmalarina ve kendilerine yapilan onca hakarete ve rencide edilmeye rağmen İsrail sonunda Türklerden özür diledi. Niçin bunu yapti o? Sadece Israil’in yüksek çikarlari esas alindiği için.

O bakima, kafalarina uymadiğindan, yaptiklari siyasetten dolayi hiç kimse Güneylileri Türklerin ve İranlilarin «işbirlikçileri» olarak göremez. Güneyliler siyaset yapmaktadirlar. Yapilan siyasettir ve onlar hiç kimsenin işbirlikçileri değildir. Kaldiki, Güneylilerin her dediğine katilma, her yaptiklarina onay verme zorunluluğu yoktur. Bunu anlamayanlarin, anlamaya çalişmayanlarin bir hata içinde olduklarini görmeleri gerekiyor. Karşitlik ve düşmanlik yapma konumuna düşmeden eleştirilmeleri gereken yerde eleştirilmelidirler ama hiç bir zaman destek vermekten de geri kalinmamalidir.

Eleştiriyi diştalayan, körlük düzeyinde tapinmalar bir yere götürmez. Ama, eleştiri adina, apolitik tavirlar, karşitlik ve düşmanliğa da hayir. 11 Ocak 2015

Mehmet Müfit

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.