Skip to main content
Submitted by Davut Kurun on 25 July 2009

MARSİLYADA BİR DERSİMLİ 1938—1986 =2=

DAVUT KURUN

Alp dağlarının eteklerindeki köyler ve küçük kasabalar Fransız direniş güçlerinin denetiminde idi ki bu dağlarda üstlenen savaşçıların çoğu Fransız komünist partisinin taraftarlarıydı. Bir müdet Avingon yöresinde kalan Haydar daha doğuya Province ilinin dağlarına gitti. birkaç yeni katılmış partizanla birlikte Haydar orda askeri eğitim aldı.Haydar yeni gördüğü silahlara ve patlayıcılara çok meraklıydı ve kısa zamanda verilen bilgileri eksiksiz kavrayıp uygulayabilir hale geldi. Nişancılıkta zaten üstüne kimse yoktu. Tuzaklama sistemlerini hayret ve hayranlıkla ögreniyordu. Dersimde bu basit sistemleri uygulayamamanın üzüntüsü kahrediyordu kendisini.
Haziran 1943 de Nazi güçleri, İtalya Fransa sınırındaki geçiş noktalarını güvenlik altına almak için bir operasyona başladılar. Partizan güçleri Nazi güçlerine iyi bir karşılık vermek için bunun iyi bir fırsat olacağına karar vermişlerdi.Ali Haydar yüz kişiye yakın bir partizan gurubu ile Moutie ve cıvarlarındaki vadiye gönderildi. Sen bernard geçidinden Almanların geçişini engelliyeceklerdi.
Haydarın gittigi bölgede de bir o kadar partizan güçleri vardı. Bu güçlerin içinde kadınlarda vardı. Haydar bu kadınların varlığını anlamaktan zorlanıyordu ve bunların savaş kapasitesini düşürdüğüne, yük olduklarına inanıyordu. Bu dağlarda hızlı hareket, tırmanma, saklanma vs haydar için hiç sorun değildi, dağ keçileriyle yarışıyordu. Arkadaşlarının onun dağcılık eğitimi aldığına inanıyorlardı. Bir çok arkadaşı, dağa tırmanma, mühümat taşıma,geceleme, yemek gibi dağ yaşamına adapte olamıyordu. Tartıştıkları konular haydarın garibine gidiyordu, ve gereksiz görüyordu. Sıcak su ve çay kahve bile tartışılıyordu ki haydara kalsa bunların hepsini yasaklayacaktı. Bazıları iki haftalığına geliyor, çatışma anı dahi olsa gitme günü geldiğinde gitmek için huzursuzluk çıkarıyorlardı. Haydarı bu tür tartışmalara hiç girmedi.
Haziran ayının sonunda, yine bir alman konvoyunun partizan denetimindeki köylerde baskın yapacağı haberi geldi. Pier olarak bilinen partizan komutanı, görev dağılımı yaptı. Her zaman olduğu gibi, yollara tuzak kurulacak, tepeler tutulup yaylım atesine tutulacak alman güçleri.Haydar Pier le konuşmak istedi. İlk defa bir eylem için öneri ve görüşleri söylüyordu. Haydarın itirazı, uzak tepelerdeki ateş etkisizdi, bunu bilen nazi güçleri hiç telaşa kapılmadan ve kayıp vermeden düzenli bir şekilde geri çekiliyorlardı. Önerisi tuzağa düşen Nazi gü çlerinin imhası idi ve daha yakın mesafede mevzilenmekti. Böyle bir görevi kendisinin yerine getirebileceğini de ekledi. Pier birkaç arkadaşı ile sabaha kadar tartıştılar ve sonunda Haydarın önerisini kabul ettiler. Pier büyük sorumluluk gerektiren bu eylemi bizat kendisi yönetecek, haydar onun yardımcısı olacaktı.
Ertesi gün 80 kişilik partizan gücü bölgeye gitti. Mayın ve patlayıcıların yerleştirildiği yolun karşı yamacandaki kayaları ve kum torbalarını siper ederek bir gün beklediler. Bir sabah on iki araçlık bir alman askeri birligi vadiye girdi. Arkasında Motorsikletli güçleri olan kovboy tuzaklı yola girer girmez büyük bir patlama oldu , üç dürt kamyon havaya uçtu. Hızla kamyonlardan inen Almanlarla partizan güçleri arasında kulakları sağır eden cehenemi bir çatışma başladı. Motorsikletli güçlerin bir kısmı dereye doğru inerken bir kısmı gerisin geriye kaçıyorlardı . Haydar, atış menzilinden çıkıp burnun dibine , dereye inen motorlu Almanların her han mevzilerine yaklaşıp büyük bir tehlike yaratabilirler diye, bağırıp durdu. Sonunda kendi insiyatifi ile yanındaki dört kişiyi alarak mevzisinde çıkıp dereye hakim bir yere kadar süründü. Gerçekten almanlar mevzilere doğru sürünüyorlardı. Haydar yanındakilerle birlikte bunları yaylım atesine tuttu, almanlar hemen dereye doğru koş
arak inmeye başlarken bazıları vurularak düştü, kaçabilen dereden aşağı kaçıp gittiler. Nazilerde panik vardı. Sağa sola ateş ederek kaçısıyorlardı. Bir saatlik bir çatışmada partizan güçlerinde bir ölü iki yaralı, Almanlarda ise18 ölü ve birçok yaralı vardı. Partizanlar bir ölü iki yaralısını alarak güvenlikli yere çekildiler. Hmmm

Haydarın bu çatışmadan sonra yıldızı parladı. Bu çatışmanın mimarı ve uygulayıcısı o idi.Fransızlar alman işgalinden bu yana en büyük savaşını burada vermiş ve Nazileri yenilgiye uğratmıştı. Haber bütün Fransadana büyük yankı buldu. Fransızlarda Almanları yenebilir düşüncesi , Fransızlara büyük bir güven verdi. Basında sık sık Pier ile Haydarın ismine yer verirdi. Eylül 43 de haydar bir partizan birligine komutan yapıldı. O yaz boyunca haydar birkaç büyük eylemde yaptı. D ark börgesindeki bir Nazi garnizonunu sürekle taçiz ederek bölgeyi boşaltmasını sağladı. Nazilere yaptığı ani baskınlarla, kayıp vermeden, onlara kayıplar veriyordu. Birliği, Fransız direniş güçleri içinde, dağ şartlarına dayanan,savaşkan, risk alan, düşmanın sürekli peşine düştüğü ama her çatışmada yenilgi ile kaçtığı, bir bırlık olmuştu.
Haydarın birliğinde yedi kadın savaşçı vardı ve bunlar Haydarın ayırımcılık yaptığından şikayetçi idiler. Aslında eve gitselerdi haydar sevinirdi, ama gitmiyorlar ve sürekli sikayet ediyorlardı, kendilerine sürekli pasif görevler verildiğini, çatışma anında uzak yerelere gönderdiğini, çatışmaya girmemeleri için, düşünceleri sorulmuyor, mutfak ve levazım işlerinde çalıştırılıyorlar vs. bu kadınların içinde Marilo diye biri vardıkı huzursuzluğu had safhaya çıkarmış Haydarı daha üst kademelere yazılı şikayet etmişti. Haydar komutanı Pier den bu şikayetlerin sıralandığı bir yazı aldı, küplere bindi. Derhal marilo yu yanına çağırdı. Fransızcası epeyce gelişmişti ama yine de meramını tam anlatamıyordu. İki yardımcısı ile birlikte konuştular. Marilo şikayet dilekçesinde belirttiği şeyleri Haydarın yüzüne de söyledi. Komünist saflarda bu olmaz diyordu. Haydar burnunda soluyarak, _ ben ne fransızım ne komünist. Ben zalımlere karşı savaşan biriyim. Ben zulüm yapan, suçsuz insanla
rı öldüren, kadın ve çocukları yakan zalimlere karşı savaşıyorum. Kadınlar ve çocuklar öldürülmesin diyorum, sizin ölmenizi istemiyorum. Bu kadar burada sizden daha iyi savaşan erkek varken siz neden illede savaşmak istiyorsunuz, anlamıyorum._ mealinde kısa bir konuşma yaptı. Marilo ikna olmadı, bir erkek kadar savaşabileceğini, onlar kadar dağda yürüyebileceğini, onlardan daha iyi tırmanabileceğini vs söyledi durdu.
Ondan sonra kadınlarda çatışmaya katıldılar. Haydar kadınların başarısı karşısında şaşırmıştı, onların cesaretine hayran olmuştu.1944 baharında Haydır marilo yı üc yardımcısında biri yaptı. Planlama istihbarat, eğitim, vs konularda sık sık görüşüp tartışırlardı. Marilo çok zekiydi, pariste idari bilimleri okumuş, komünist partisinin aktif bir üyesiydi.Haydar onun zekasına hayran olmuş, zaman zaman çağırıp görüş sorardı.
Marılo da Haydarı daha yakında tanımış, bazı özelliklerine hayran olmuştu. Korkusuz, pratik zakasıyla en karmasık sonuları basit ama radikal bir şekilde çözerdi, önderlik özellikleri vardı, arkadaşlarını korur kollar, en zor görevleri kendisi üstlenirdi. Ama garibine giden davranışları da vardı. Cuma günleri mümkün oldukça çatışmalara girmezdi, her Cuma bir taşın üstüne, bezleri yağa batırıp bir kayanın başına koyar, çakmakla tutuşturur seyrederdi. Kürtçe bir şeyler mırıldanırdı. Hersabah ellerini göge açıp mırıldanırda. Allaha yalvardırğını biliyordu ama komünist saflarda bu davranışlar garibine giderdi. Bir Cuma günü, yanlız başına bir kayanın arkasında türkü söyleyip ağladığını görmüştü, ki o anda bu iriyarı hiç kimseye açılmayan adamı mutlaka daha yakından tanımak onun için bir tutku olmuştu. Marilo daki bu tutku aşka dönüştü. Ali Haydar da Mariloya karşı bir yakınlığı vardı, ama içi köz doluydu, orda sevginin yeşermesi çok zordu. Sevdikleri aşkları bu hiç sönmeyen
içini hep yakan bu ateşte yokolup gitmişti ve marilonun hislerine karşılık vermiyordu.
1944 başlarında Nazıler, güney Fransada ki kamplarda tutulan Yahudi ve komünist esirleri Almanyaya taşıma kararı verilmişti. Fransız direnişçiler bunu nasıl engelliyebileceklerini tartışıyorlardı.. Ali haydarın da düşüncesi soruldu. Ama Haydar karar için gerekli olan verilerden yoksundu. Onun için tek cümle ile düşüncesini söyledi. Ya kampları basma yada nakil yollarında Nazileri basıp esirleri kurtarma önerisi yaptı. Bunun için de verilere ihtiyaç vardı. Fransızlar istibarat topluyorlardı, ne zaman nerede nekadar güçle nakil yapılacak diye. Ali haydar ise bizzat görmediği bir istihbarat bilgisi ile planlama yapamıyor, bizat görmek için de taa Ahlene kadar gitmesi gerekiyordu. Almanlar esirleri gecici olarak Ahlene nakletmişlerdi. Birliginde Ahleni iyi tanıyan insanları aradı. Marilo ahlenli idi, orda büyümüş, anne ve babası da halen orda oturuyorlardı ve bu görevi üstlenmek istiyordu.
Haydar yanında iki bayan bir erkek alarak Ahlene gitti. Marilo onlara hemen kalacak bir ev ayarladı. Marilo nun anne ve babası Haydarı mutlaka tanımak istyiorlardı, ertesi gün akşam Marilo sadece Haydarı alarak eve gittiler. Haydar şato gibi olan bu evin büyüklüğüne ve güzelliğine hayran olmuştu. Marilo ona evi gezdirdi, kendi odasını gösterdi. Akşam anne ve babasıyla direniş üzerine konuştular, fransanın geleceği üzerine sorular sordular, ama Ali Haydarın bu konularla fazla ilgili değildi, komünist de değildi. Marilo siyasi konulara fazla girilmemesini söylemesine rağmen, bu garip adamı çözemiyorlar, merak ediyorlardı. Fransız değil ama Fransa için savaşıyor, komünist değil ama onların en ünlü komutanlarındandır..Marilo Haydarın verebileceği cevabı kendisi kestirmede verdi, o sadece haksızlıklara karşı savaşan enternasiyonalist bir askerdir, Marilonın anne ve babası bu garip adamı çok sevdiler. Haydar gerekli bilgileri topladıktan sonra yerine döndü. Üssü basmak çok r
iskli idi, önerisi, trenle taşınacaklarına göre, , ahlenin seksen kilometre kuzeyindeki yamaçta, kurtarma eylemi yapmak. Burada tren hem yavaşlıyor, hem çevre köyler yardımcı olma durumları var. Haydar bu eylemin sorumluluğunu ve komutanlığını aldı ve hazırlıklarına başladı. Çok detaylı bir planlama yaptı. O makinist olarak çalışcakları belirleyip diger güvenilmeyen makinistleri marsilyadaki partililer aracılığıyla başka işlerle görevlendirdi. Nakilden iki gün önce birliğini gizlice bölgeye soktu ve eylemin yapılacağı vadide hazırlığını tamamladı. Haydar ahlendeki gelişmelerden anında haberdar ediliyordu. Sekiz vagonun hazırlandığını, ön ve arkadaki vagona tahminen kırk alman askerin bineceği, ortadaki yük vagonlarına esirlerin doldurulacağını, tahminen 150 kişi olacaklarını, makinisitin tanıdık ve güvenilir olduğunu ama yanındka iki alman makinistin daha olacağı bilgisi ulaşmıştı. Trenin hareket ettigi haberi gelir gelmez, partizan birliği mevzilerine yerlerşti. Takri
ben bir saat olmadan, önde ve arkada yolcu vagonu ortasında altı yük vagono olan tren vadide yokuşu tırmanmaya başladı.. Haydar ateş emri verir vermez tren ön ve arka vagonu yaylım atesine tutuldu. Bir iki dakika sonra tren durdu. Makinist trene sakladığı tabancayla iki alman makinistini vurup hızla kendisini partizancıların arasına atmıştı. Nazi güçleri başlarını bile kaldıramıyorlardı, yaylım atesinden, kısa bir süre sonra, almanlar beyaz bayrak çıkarıp teslim oldular. Esirler büyük bir sevinçle çığlık atıyorlardı, yaşasın Fransa naralarıyla kurtarıcılarına sarılıyorlardı. Esir alınan alman Askerleri ile kurtarılan tutsaklar kamyonlarla güvenlikli yerlere taşındılar. Marilo sevincinden Haydara sarılmış ağlıyordu. Haydar, esirlerin içinden oliveri tanıdı, marilonun ellerini belinden sıyırarak ona doğru gitti. Oliverde onu tanıdı, koşup Haydarı kucakladı, senin hakında çok güzel seyler duydum dedi. Gözlerinde sevinç yaşları gelince haydar yapılacak işlerimiz va
r, gel yardım et, dedi ve gidip arabaya bindiler. Marilo arkasındaki koltuga oturmuştu.
Bu eylemle haydarın nami sadece bölgesinde değil, pariste de duyulur oldu. Nazi güçleri ne pahasına olursa olsun bu birliği imha etmek istiyorlardı. Bu eylimden bir hafta sonra Naziler ani bir baskın yaptılar haydarın üslendigi yere. Alman esirler, bulunduğu yerden iki kilometre uzaklıktaki bir köyde tutulmuşlardı. Bütün gece şidetli çatışmalar oldu. Uçak helikopterle birlikte kara birlikleri inatçı bir ateş başlatmıştı. Her zaman saldırı durumunda olan Haydar savunma durumunda zorlanıyordu. Kadın birliğinin geri çekilmesini emretti, marilo itiraz etmeye çalıştı, emri kesindi. Dersim vadisindeki direnişini hep kafasında canlandırıyordu, kadınların bu sefer yakılmasını istemiyordu. Oliver askeri eğitim almadığı için onunda kampta gelip kendilerine katılanları alıp geri çekilmesini emretti. En son çok güvendiği 12, 13 kişi kalmışlardı. Bunlarda sabaha doğru hızlı bir şekilde geri çekildiler, birkaç hafif yaralı dışında kaybı yoktu. Hızla bölgeden uzaklaşıp daha sarp yerlere
çekilmişti. Ama Almanlar, esirleri kurtarmakla kalmamış, köydeki 7 köylüyü katletmiş , geri kalanları da alıp birlikte götürmüştü. Ali Haydarın içi yine yanmış, kadın ve çocukları bu zalimler neden öldürüyor, bu nasıl insanlık. İçi kan ağlıyordu.. Herkes onu kutlarken komünist parti yetkilileri basın kendisi ile görüşmek, kutlamak isterken o inzivaya çekilmişti. Sadece komutanı Pier ile görüşürdü iş için, birde Oliverle görüşürdü. Marilonun yardımından, onun yanından olmasından hoşnutluk duyardı, ama ona kesinlikle açılmak, dertlerini anlatmak istemiyordu. Marilo sağdan soldan, onun hakında doğru yanlış bir sürü bilgiye sahipti ama neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyordu. Bazen kendi dilinde mırıldamalarına sahit olurdu. Dersim katliamından kaçıp geldiği, orda iyi bir savaşçı olduğunu biliyordu. Ama evli miyidi, çocukları ve eşi nerdeler. Yada bekarmıydı. Bu adama aşıktı ama açılamıyor, adam fırsatta tanımıyordu. Çok dertli olduğunu, biliyor, ağladığı anlara şahit
olmuştu. Haydarın mutlaka çok iyi Fransızca konuşması gerektigine inanmıştı, bunun içinde çaktırmadan, yanlış kulandığı kelimeleri gramer hatalarını düzeltip yardımcı olmaya çalışıyordu.
Fransız direniş cephesi, Haydarın başında olduğu birliğin, Almanların birincil hedefi olduğunu bildiği için, kesinlikle zorunlu olmadıkça eylem yapmamasını, güvenlikli yerlerde korunması gerektigini bildirmişti. 1944 ve 1945 yılında büyük çaplı çatışmalara girmediler, birkaç küçük caplı çatışmalar da onların günlük yaşamlarında bir değişiklik yaratmıyordu. Birliklerinden bazıları evlerini ziyaret etmek için enfazla bir haftalığına ayrılırlardı, ama yardımcılarına hiç izin vermedi. Marilo da gitmek istiyordu, ama müsaade etmiyordu. Israrla neden izin vermediğini sorunca, - başına bir iş gelmesini istemiyorum- deyip kestirip attı. Marilo onun kendisini koruma duygusuyla böyle yaptığını, kendisine yakınlık duydugünü biliyordu ama neden açılmıyordu kendisine, neden kendisinin yakınlaşmasına müsaade etmiyordu, anlamıyordu bu garip adam,. Artık Haydar onun için, aklından çıkmayan, bütün gün çözmeye çalıştığı, sevdiği biri olmuştu.
İkinci dünya şavayı bitip direniş komutanları, Fransada yada bölgesinde sözsahibi olup, fransanın geleceğinde rol alırken, Haydar Marsilyaya dönme kararı aldı. Yine belirsiz bir geleceğe gitme kararı aldı. O geleceğini dersim vadilerine gömmüş, başka da bir gelecek beklemiyordu. Fransız komünist partisinin Fransa kahramanlık madalyası için önereceği birkaç kisiden biri olduğunu örgenince çok sert ve kesin bir dille redetti. Gerçi bu sefer zalimleri yenmenin huzuru vardı içinde ama yinede içindeki köz sönmiyordu, içini yakıyor, ve kimsede onu anlayamıyordu. Pier bu inatçı adamdan umudu kesince, oliver ile mariloya Haydarı kesinlikle yalnız bırakmamalırını, hissettirmeden yardımcı olmalarını, mümkünse dersimde başına nelerin geldiğini ögrenmelerini, partinin bu adamı sokaga bırakmıyacağını söyledi. Marilo ile oliver de Marsilya ya yerleşmeye karar verdiler. Haydar bu karara sevindi. Her üçü ayrı ayrı evler tuttular. Ama Haydar Marsilyadaki aşırı ilgiden rahatsız oldu. İl
k müracaat ettigi şarap toptancısında işe başladı, ama hem ücreti yüksek hem hakında gelemedigi idarecilik görevi verilmişti. Hak etmediği bir şeyi kabul edemiyeceğini söyliyerek işten ayrıldı. Bu arada her akşam marilo ile oliverle buluşuyorlardı. Her ikisi de bölgesinde komünist parti yöneticileriydi. Bazı belediyeler komünist partisinin elinde idi. Haydara yardım etmek istiyorlardı. Ama onlar bu öneriyi haydara söyliyemiyorlardı bile. Haydar, bu marilo nın yeteneklerine girişkenliğine hayrandı. Onu görmediği gün bir şeylerin eksik kaldığıhı hissediyordu. Birlikte yemege giderlerdi. Bazen hayadarın evinde, haydarın bağlama çalmasını ister, hatta bazı türkülere artık refakat de ederdi. Marsilya Haydarı sıkmıştı. Daha küçük bir yere yerleşmenin daha doğru olacağını mariloya söyleyince , hemen çok doğru ya Ahlen ya da Ahlenin bir köyüne ne dersin. Haydar şaşırarak sendemi geleceksin. Dedi. Marilo evet izin verirsen hep senin yanında olmak istiyorum çünkü seni seviyorum de
yiverdi.
Haydar,Marilonun kendisini sevdiğini biliyordu, ama ona karşılık veremiyeceğinden, mutsuz edeceğinden korkuyordu, içindeki ateş sönmüyordu. Ama diger taraftan, Mariloyu göremdiği günü kayıp sayıyor,, mutlaka yanında olmasını istiyordu. Marilonun bu ani çıkışı karşısında, gayri ihtiyarı Haydarın ağzından _/ bende seni seviyorum ama içimdeki ateş sönmüyor, seni bu dertlerle mutsuz etmek istemiyorum., ama bu bu koca dönyada senden başka da hiç kimsem yok.bana para mevki madalya teklif ediyorlar, ne yapayım,ne anlamı var, senin iki güzel sözün her şeye değer---sözleri ağzında döküldü. Marilo yerinden kalkarak Haydarın yanına oturtu, kollarıyla belini kavradı başını gögsüne bastırarak sessiz sessiz ağlamaya başladı. Haydar da artık duygularına yenik düşmüş, karışık duygular içinde, boğazını çıkmayan kelimeler tıkamış bir sekilde, oturuyordu, sadece ağlama diyebildi. Marilo mutluluktan ağlıyorum, yanlış alnlama. Dedi,
Ahlene taşınmaya, karar verdiler. Orda evlendiler. Ailenin tek çocüğu olan Mariloda, partideki işlerini sınırladı, haydarla beraber kendi yaşantılarını kurdu, babasının işlerini üstlendi. Marilonun anne ve babası Haydarı kendi çocukları gibi sevdiler ve işlerini ona devrettiler. Ama marilo ile Haydar şatoya taşınmadılar, Ahlende kendileri bir daire satın alıp orda kaldılar,, taaki marilonın anne ve babası 1954 arka arkaya ölünceye kadar. Ondan sonra şatoya taşındılar. Zamanla Haydar şarap üretiminde çok iyi bir üzman oldu, Şatonun bodrumlarında üretilen şaraplar çok kaliteli idi ve pahalı idi. Haydar ile Marilo nun iki erkek çocukları oldu, büyüğü Pier, küçüğü oliver. Büyüğü fotoğrafçılık örgendi ve zamanla Marsilyada kendi fotoğraf laboratuarını açtı, küçüğü mühendiliği okuyup Ahlen belediyesinden imar dairesinin müdürü oldu.
Marilo ile Haydarın evlilikleri sorunsüz bir şekilde sürüp gidiyordu, ama Haydarın garipleri de hep devam etti. Bazen kendi kendine Kürtçe mırıldanmalar, Cuma akşamı mum yakmalar, sömüneyi kesinlikle yakılmasını yasaklaması, hatta bir müüdet sonra sömüneyi kapatması, ellerini göge kaldırıp ağlamaklı yalvarışları, vs. Haydarın en çok sevdigi yüksek dağlara çıkmasıydu. Marilo da bu gezintilerden zevk almaya başlamıştı. Dağın en yüksek zirvesinde sessiz oturup kendi dünyandan, kendi duyğularınla dünyayı seyretmek, her ikisi için de büyük bir zevkti. Haydar geçmişinden hiç bahsetmiyordu. Birkaç kere Marilo bu konuda sohbet etmek isteyince, Haydar çok sert tepkiler verip kabuğuna çekilirdi. ---ne ögrenmek istiyorsun, zulüm vahşet her şey var.karımı çocuklarımı bile koruyamadım hepsini yaktılar. Sizin kahraman dediginiz bu korkak karısını çoçuklarını bile koruyamadı. Eş dost akraba komşu hepsini yaktılar. Türklerin bize yaptığı Nazilerin size yaptığının katbe katıdır. Neyi ögr
enmek istiyorsun, sendemi içimi yakan bu ateşten yanmak istiyorsun, rahat bırak beni, deyip kestirip atmıştı. Marilo bir daha Haydar ile bu konuyu konuşmadı. Ama ondan bağımsız sürekli Kürdistan ve Dersim hakında bilgiler topluyor, kitaplar okuyor, hatta iki kere de istanbula gidip Kürtlerle tanışma imkanı bulmuştu. Ama Haydar ile bu konuları konuşmuyordu , Haydar bu konunun üstünü betonlamak istiyordu ama başaramıyordu.

1970 sonunda Haydarın büyük oğlu Pier, marsilyaya taşındı ve 1980 de de fotograf laboratuarı açtı. Aynı yıllarda Marsilyaya türkiyeden mülteciler akın etmeye başladı. Pier de kendisini yarı kürt olarak bu mültecilere yardım etmeye kararverdi iş oturum konusunda gönüllü danışmanlık yapıyordu. Bu arada bir çok dersimli tanıdı ve arkadaş oldu.
Hatta birgn babasına ,----Baba buraya birçok Dersimli gelmiş, neden tanışmak istemiyorsun, dedi ve Haydar ona da aynı tepkiyi gösterdi. Ve bir daha bu konuyu açmamasını söyledi. Ama içine bir süphe ve merak da düşmüştü. Kimdi bu dersimliler.
1985 kışında Birgün marsilyada Oğlünü ziyarete gitti. Akşam yemeğinden sonra bir kahveye gidip oturmak istediler. Pier, baba benim tanıdığım bir kahve var çok güzel kahve yapıyor deyerek babasını bir kahvehaneye götürdü. Garip bir yerdi. Pier şekersiz iki kahve ismarladı.. Haydar, ,__ oğlüm daha güzel kahveler varken niye beni buraya getirdin, dedi. Haklıydı,basit sandalye masa , trezen ve kirli zemin Haydarın garibine gitti. Üç dört masada yabancılar oturmuş oyun oynuyorlardı. Yandaki masada Zazaca kulağına birkaç kelime geldi, baktı, galiba yanlış duyduğuna yorumladı. Biraz sonra tekrar dört genç kendi aralarında Kürtçe konuşmaya başladılar. Haydarın beyni zonkladı. 47 yıl sonra, zazacı konuşanlarla karşılaşmıştı. Kimlerdi, ne arıyorlardı . kahvesini içemedi. Bir iki yudumdan sonra Piere kalk gidelim dedi ve çıktı. Pier başarmıştı, babasının kendi gerçeği ile kendi geçmişi ile yüzleşmesi gerekirdi. Bundan kaçmak bir çözüm değildi. İkisi ilerde başka bir kah
veye oturdular. Haydar neden götürdün beni oraya dedi. Pier, baba kendi geçmişinden kaçman için bir sebep yok, dersimliler gelmiş, belki arkrabamızda var neden kaçıyorsun, neden tanışmak istemiyorsun. Yardıma ihtiyaçları var neden yardım etmiyorsun, ben birçoklarına yardım da etti. Haydar sustu sadece, içinde Piere hak verdi, ama cesaret edemiyordu. Ertesi güün kendisi teklif etti Piere, bir daha gidelim oraya dedi. Bu sefer, aynı gençler okey oynuyorlardı. Pier bu sefer daha provakatif davramanarak direk o gençlerin masasına iki sandelye çekerek= bonjour mösyo diyerek oturdu, babasını da yanına oturttu. Gençler tedirgin oldular, oyunu bırakmak istediler, kendi aralarında dersim Kürtçesiyle söylenmeye başladılar, Haydar, gençlere, sima kamraye diye sordu. Gençler Türkçeye başladılar ve amca sen zazaca biliyormusun. Haydar bildiği Türkçeyi unutmuştu ama söyleneni anlamıştı. Ez tirki nezonen , ben Türkçe bilbiyorum dedi. Gençler, hala hala bir Fransız Türkçe bilmiyor
ama zazaca örgenmiş, ne garip deyerek kendi aralarında konuşmaya başladılar. Ama Haydar ısrarla siz nerelisiniz kimlerdesiniz. Gençler , amça bir dersimliyiz, ne yapacaksın kimlerden olduğumuzu sen kimleri tanıyorsun. Haydar bu gergin diyalogdan şunu çıkarmıştı. Gençler Türklerle savaşmış yenilmiş buraya kaçıp iltica etmişlerdi. Kürtçeleri iyi değildi, ama dersimli olduklarından şüphesi yoktu. Gençler ise bu yaşlı fransızın zazaca konuşmasından ve ilgisinden hoşlanmıştı. Kalkardende gençler yaşlı adamın içecek parasını vermesine müsaade etmediler, bir daha görüşme dileğiyle ayrıldılar. Haydar ikinci ücüncü gün yine gitti, gençlerin başlarında geçenleri, nasıl savaştıklarını ögrenmek istiyordu. Gençlerden biraz daha yaşlı olanında ismi Haydardı ve dağda bir yıl kalmış karakol basmış, iki kerede baskından kurtulmuştu. Dersimin Pertek köylerindendi. Digerleri dersimden elazığa taşınmış gençlerdi ama onlarda Türklerle savaşmışlardı. Oturumları, kimlikleri ve iş müsaadel
eri yoktu. Kaldıkları yer kötüydü. Haydar bu dört gençi Ahlene davet etti. Onlara Ahlendeki binasının dördüncü katını verdi. Belediyede çalışan küçük oğlu oliverle tanıştırdı ve onların oturum ve iş müsadelerini haletmelerini söyledi. Gençlerin on gün içinde bütün sorunları çözüldü, kartsejur aldılar, eve yerleştiler ve hemen işe başladılar. Akşamları yaşlı Fransız amca onları hep ziyaret ederdi.

Bir hafta sonu, iki oğluda geldi ve dört genci eve yemege aldılar. Özellikle haydarın esiş marilo ile iki oğlu buna çok sevinmişlerdi. Haydarın geçmişi ile yüzleşmesini istiyorlardı.,kendileri de bilmek istiyorda.
Ama haydar, o akşam daha çok gençleri dinledi, ve daha çok silahları ile savaşları ile ilgili sorular sordular. Gençler ise daha çok siyasi konularda konuşuyorlardı. TKP M/L partisinden olduklarını, ne kadar şehir verdiklerini, cezaevlerindeki direnişlerden bahsettiler. Haydarın eşi ve çocukları da Fransız komünistipaüizi üyesidi ama dil so
runundan dolayı pek diyaloğ kuramıyorlardı. Gençlerden birkaç yaş daha büyük olan Haydar Kürtçe konuşabiliyordu ve Fransız amca terüme ediyordu, odaa gerekli görürse.
Gençlerin ısrarlı soruları karşısında Haydar kendisini tanıtmak zorunda kaldı. Kendisinin de dersimli olduğunu, savaştığını, ama kadınları ve çocukları koruyamadıkları için Türklerin hepsini öldürdüğünü, daha sonrada af çıkardığını , ama kendisinin dersimi terk
Edrek buraya geldiğini söylemekle yetindi. Daha fazla da konuşmak istemedi.
Haydarın mültecilere yardım ettigi, valinin bile önünde ayağa kalktığı, hemen otürüm alabildiğini ve iş verdiği bütün mülteciler arasında hızla yayıldı. Ta paristen telefon edip bu dört gencin kendilerine de yardım etmesini istiyorlardı. Haydarın büyük oğlu babasını çok iyi tanıdığı için, her olayda onu devreye sokmanın yanlış olduğunu ama kendisinin ve kardeşinin ellerinden geleni yaptığını söyledi gençlere. Birkaç kişiyede bu gençler Pierin yardımıyla Marsilyada kartlarını aldı ve çalışmaya başladı. Yalnız bir arkadaşı, varki durumu çok kötüydü. Süleyman isimli bu arkadaşı Holandada ilticası red olmuş, parise gelip iltica etmek istiyor, ama sansı çok azmış, Süleyman çocukları ile birlikte gelmiş, partiye ve mücadeleye çok katkıları olan birimiş ve bu gençler süleymana mutlaka yardım etmek istiyorlardı. Süleyman ile hergün telefonlaşıyorlardı. Birgün Süleyman trene atlayıp Ahlene gitti ve arkadaşlarını buldu.
Süleyman bu yaşlı adamla görüşmek için sabırsızlanıyordu, ama Haydar o günlerde kalp sorunu çıkmış biraz dinlenmesi gerekiyormuş. Ama Haydar birkaç gün sonra gençleri ziyaret etti, süleymanı gördü. Görür görmez gözlerini ondan hiç ayırmadı. Süleymanda amcaya sorular soramaya başladı. Süleyman akıcı Kürtçenin her iki lehcesini de konuşurdu. Haydar ertesi günde gençleri ziyaret etti. Süleymanın oturumunun olmadığını duyunca, hemen oleveri devreye koydu ve kendisine eşine oturum ve iş müsaadesi aldı.Haydar kıyaklık yapmak istemiyor ama türk devleti ile savaştığına inanırsa derhal yardım etmekten kaçınmazdı, Süleyman parise dönmeden önce Haydar amcaya misafir oldular, haydar ve eşi Süleymanın macerasını da ögrenmek istiyorlardı. Haydar daha dört yaşında iken babası dersim direnişinde şehit olduğunu, bütün akrabalarının öldürüldüğünü, annesinin onu ve kardeşlerini asker köye girmeden alıp ormana kaçtığını, kaçtığı yerden annesinin ve abisinin anlatımına göre köylüleri bir
eve toplayıp üstlerine benzin döktüklerini ve yaktıklarını gördüklerini söyedi.daha sonra o kışı kirvelerinde geçirdiklerini, daha sonraki yıl köylerine döndüklerini, abisinin biraz büyümesinden sonra Erzincana gidip işçi olarak çalıştığını, dahasonraki yıllarda erzincana taşındıklarını, annesinin genç yaşta erzincanda öldüğünü, daha sonraki yıllarda Türkiye sosyalist hareteke katıldıklarını, kendisi abisi ile birlikte karayollarında isçi olarak çalıştıklarını, vs kısa hayat hikayesini anlattı Süleyman. Haydar ilk defa kendi dert ortağını bulmuş gibi o gece dersim savaşı konusunda başında geçenleri anlattı ve bazı nasihatlarda bulundu. Süleymanın kafası karışmıştı.bahsettiği köyleri vadileri tanıyordu. Verdiği isimleri duymuştu. Tek tek isimleri sordu haydar amcaya,yerleri çocuklarının isimlerini kardeşlerini sordu. Yarım yamalak sorulara cevap veren Haydar amca süleymanın isabetli soruları karşısında şaşkına dönüyor, sen nereden tanıyorsun nereden biliyorsun şeklinde
karşı sorular soruyordu. Sonunda Süleyman, amca, senin cocukların isimleri suydu, kardeşlerin buydu, kayınların, kayınbiraderlerin, baban deden buydu değimli dedi. Haydar şaşkınlık içinde evet sen nereden biliyorsun deyince Hüngür hüngür ağlamaya başladı. Etrafındakilerin bütün cabalarına rağmen hıckırıkla ağlaması kesilmiyordu. Kaldırıp banyona götürüp elini yüzünü yıkatan Olevere sarılıp yine ağladı. Herkes şaşkın ve sessiz süleymanın sakınleşmesini beklediler. Haydar sakinleşince, yerinde kalktı, Haydar amcanın yanına çöktü ve tane tane konuşarak, ^
,____Senin çocukların ve eşin ölmedi, düşman köye girmeden senin eşin çocuklarını alıp ormana kaçtı. Senin küçük oğlün Süleyman benim, sen benim babamsın. Dedi.
Oturduğu koltukta yan dönüp yanında çöken Süleymanı dinleyen Haydarın beyninde bomba patlar gibi oldu, ağzından uzun bir waaaayyy Leeemmmiiiin kelimesi çıktı ve yere yığıldı. Yıllarıdır içini yakan köz kalbine ve beynine sıçramıştı. Haydar derhal hastaneye kaldırıldı, kalp krizi geçirmişti, kurtarılmıştı ama bir tarafı felçliydi ve dokdorlar hastanede kalmasını ve tedavi görmesi gerektiğini söylüyorlardı. Süleyman artık aileye dahil olmuştu ve hergün üvey annesi ve üvey kardeşleriyle babasını ziyaret ediyordu. Haydar yıllardır içine gömdüğü vatan hasretine artık dayanamıyordu, dersime gitmek istiyordu. Ama Doktorlar bırak dersime eve gitmesine bile müsaade etmiyorlardı. Hergün süleymanı saatlerce yanında tutar, tek tek cok ince detaylara ilişkin sorular sorardı. Haydarda babasından, üvey annesi ve kardeşlerinden dinlediklerini, benim okuduğum bu otuz dört sayfalık mektuba yazmış, babasının hastanede çektiği resimlerini de ekliyerek ankarada oturan ablasına ve abisine gön
dermiş, babamızı buldum acele gelin diye.
Ben bu hikayeyi okuduktan sonra, nazım beye dedesiyle iligili birçok soru sordum ama nazım bey dedesi hakında fazla bir bilgiye sahip değildi. Nazım beyi ertesi gün sabah erkenden Chambery garından dedesine gönderdim ve sabırsızlıkla yolunu gözlemeye başladım. Hikayenin devamını merak ediyordum.

Devamı var.

نەناسراو (not verified)

Sun, 2009-07-26 14:35

Gelek spas keke davut.Emegine saglik.Bu kucuk istoriya,yani haydarin istoriyasi dersimin istoriyasi,fransiz halkinin direniscilerinin anti fasist istoriasi ile birlesti!kurdun mertligini,savasciligini koruyucu ve kendini one atma yonunu gozler unune seriyor.diger okurlari bilmem ama sahsen yaziyi bitirene kadar uc kez goz yaslarimi silmek icin daha dogrusu aglamak icin ara verdim.kaldiki asagi yukari hepimiz bir haydar degilmiyiz!onun kadaR CEKMESEKTE ONUN KADAR DUSMANA DARBE VURMUS OLMASAKTA! DEST XWES BIRAYE HEJA.

Anonymous (not verified)

Wed, 2009-07-29 17:46

Xalo yazini okudukca fizyolojin gozlerimin onunden gitmedi. Aslinda bu hikayede hepimizden bir alinti var gibi.Gercekten duygulu,yani nasil anlatsam kelime bulamiyorum.Bence klasik bir romanlasmali bu hikaye ve nesilden nesile okunmali.saygi ve selamlarimi iletiyorum.ZAZA

Davut,otantik bir gercek Dersimli hayatin hikayesidir anlattigin. Zaten Dersim/Dersimlilik dedigin bundan baska nedir ki? Anlatim tümüyle Ali Haydar'a mi ait tam anlasilmiyor. Eger öyleyse sorun yok.Ama Ali Haydar'in anlatimi/yazdiklari senin tarafindan yeniden düzenlendiyse hem bir hayli "anculi/oncili" kaldigini hem de dil teknigi sorunu oldugunu söylemeliyim. Sana bir hatirlatma: Ali Haydar'in Fransiz komünistleriyle birlikte Zalime karsi verdigi mücadeledeyle adinin Fransiz basininda yer aldigi geciyor yazida. Eger arsivlerden o zamanki Fransiz basinindan bir fotograf bulmayi basarbilirsen, bu,tarihteki bir gercek Dersim resmi olmakla kalmaz,Ali Hadar'in o sayici hayat hikayesini de ayaklari üzernde yürütmüs olursun. bu da gerceklestikten sonra,eger o Dersimlinin hayat hikayesi disiplin alani tümüyle edebiyat olan bir edebiyatci elinden gecerse eminim ki nefis bir yaratim cikar ortaya. sevgiler

Anonymous (not verified)

Wed, 2009-08-05 09:56

haydarin bu onurlu destansi gecmisiyle bizlere cok sey hatirlatin,cok sey ogretin,kurdistan halkinin ve ezilenlerin enternasyonal direnisine ve mucadelesine kalici bir kazanim saglamak icin bir roman haline getirip daha kalici ogretiler saglamaniz dilegiyle sonsuz tesekurler hocam,saygilar selamlar mehmet polat

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.