بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی

ABD, KÜRT ULUSUNA DEVLETLESME YOLUNU ACMISTIR!

Kürtdistan sorunu, bir dünya sorunudur. KUKM yüzyillardir sürmesine ve halkimizin agir bir bedel ödemesine karsin zafere ulasamadi. Bunun ic nedenleri oldugu kadar dis nedenleride vardir. Hatta dis nedenler cogu zaman yenilmesinde belirleyici etken oldu.

KUKM, uluslararasi dost ve müttefik güc bulamazken, Kürdistan´i egemenliginde bulunduran devletler bir bütün olarak dünyadaki irili ufakli gücler tarafindan desteklendi. Bu konu da Kürt önderligin büyük hatasi oldu mu meselesi masaya yatirildiginda cevap hayirdir. Kürt önderligin tüm cabalari uluslararasi güclerin sömürgeci devletleri desteklemesini engeleyemedi. Bu, Kürt önderligin zaafi degildir. Kürdistana dayatilan statükonun uluslararasi güclerin cikarina uygun olduklari icindir.

Bilinir ki, her hangi bir ulusun kurtulus mücadelesinin zafere ulasmasi icin uluslararasi destek güclere ihtiyaci vardir. Bu nedenle Kürt önderligi KUKM´nin zaferi icin dünyadaki tüm güc odaklarini tek tek ele alip degerlendirmek zorundadir. Düsmansa ona göre bir politika belirlemek, dost ve müttefik bir güc ise olanaklarindan yararlanmak icin ona göre bir politika belirlemek zorundadir.

ABD´nin Iraka saldiriyla dünyada yeni bir saflasmayi beraberinde getirmistir. Yeni kosullarin geregi olarak yeni mütttefikler ve ittifaklar olusmaktadir. Kürtler, „anti-emperyalist“ ilkeyi politika edinerek kendini, olusan ve olusacak ittifaklarin disinda tutarak yasatamaz.

Kürdistan sorununda emrivaki olarak birlikte hareket eden düsman kardesleri oynayan Türkiye, ?ran, Suriye ve diger Arap devletleri ABD´nin BOP karsisinda bir safta birlesmeye calismaktadir. ABD´ye karsi sesleri giderek dahada gürlesmektedir. Cepheden bir catismayi göze almasalarda altan alta dis bilemektedirler. Güclü devletlerin desteklerine ihtiyac duymaktadirlar. Bu nedenle AB, Rusya ve Cin´e daha yakin bir politika izlemektedirler. Kendi geleceklerini burada görmektedirler.

Bu kosullarda Kürtlerin önünde iki alternatif bulunmuyor. Tek alternatifleri var. Bir tarafta ABD ve müttefikleri, diger yanda AB, Rusya, Cin, bölge gerici ve fasist ülkeler. Kürtler, bu her iki secenekle karsi karsiya. Kürtlerin önünde bunlardan hangisini seceyim diye bir sansi yok. Cünkü Kürtlerin payina ABD düsmüstür. Iyi de olmustur. Eger bunun kiymetini bilir degerlendirebilirlerse tabii. Eger tarih sahnesine devlet olarak cikmak istiyorlarsa bu büyük bir firsattir. Bunu gizlemenin, baskasi ne der kaygisini tasimanin, utangac bir politikanin vereni olmanin hic yeri degil. Cünkü milli cikarimiz bunu zorunlu kilmaktadir.

Mevcut verili olgulara uygun milli bir politika olusturmak zorundayiz. Bu politikaya uygun mütefiklerimizi secmek ve ittifakimizi olusturmak zorundayiz.

Kürt ulusu, bugün önemli bir firsat yakalamistir. Dünya hegemonya mücadelesi veren dünya super gücün safina düsmüstür. Kürt ulus düsmanlarinin feryadi da buradan kaynaklanmaktadir Daha evel sirtini dayadiklari dünya super güclerden her türlü destegi alan sömürgeci devletler, KUKM´ni dizginlemeyi basarmislardi. Bugün fakli bir sürec yasanmaktadir. ABD, Kürt ulusunun devletlesme yolunu acmistir.

Bu durum Kürdistan´i egemenligine alan devletleri zor durumda birakmistir. Göz göre göre Kürdistan ellerinin arasinda kayip girmektedir. Bu da onlari deliye dönmesine yetmektedir. Eskidende akili degillerdi ya. Ama bugün durum farkli. Eskiden KUKM karsisinda ABD dahil bir bütün olarak dünya süper güclerin desteklerini alabiliyorlardi. Bugün bu sansi yitirmisler. Zaten dünya´da cogu devletlerin dogusu bu tür kosullarin ürünüdür.

Bugün dünya´da 280´nin üzerinde devlet mevcuttur. Bunlarin cogu 1900´lerden sonra kurulmustur. Bu devletlerin kurulusu incelendiginde herbirinin arkasinda dünya hegemonya mücadelesi veren bir devlet veya devletler grubunun oldugu görülür. Dis destek alinmadan hic bir devlet kurulamamistir. Bunun en bariz örnegi TC, Irak ve Suriye devletlerinin kurulusudur. Irak ve Suriye Devletleri bir yana, TC Devletinin kurulusuna bakalim.

Ekim devrimi ve Kemalist hareket birbirini kosullandirdi. Birbirlerine karsi önemli destek gücleri oldu. Kemalist hareketin basariya ulasmasinin en büyük nedeni Rusya´da Carlik sisteminin yikilmasi ve yerine Sovyet iktidarinin kurulmasidir. Böylelikle Dogu cephesinde kendini garantiye alan Kemalist gücler tüm gücleriyle Batiya yüklendi. Sovyet iktidarinin desteginide alan Kemalist gücler zafere ulasti.
Kemalist hareketin zafere ulusmasi ayni zamanda Sovyet iktidarinida rahatlatti. Emperyalist kusatmayi engeledi. Bu da Sovyet iktidari icin önemli bir durumdu.

Bu karsilikli kosullandirme, destek ve yardim Sovyet yönetimi ile Kemalist iktidari birbirine yakinlastirmistir. Fakat tarihten gelen Rus-Türk rekabet, savas ve düsmanligini asmaya yetmemistir. Kuskusuz bu durum Sovyet ve Kemalist iktidarlari farkli yönelislere yöneltmede belirleyici olmasada önemli bir rol oynamistir. Dahasi Kemalist iktidarlar Rus düsmanligini daima sicak tutmustur.

Türk-Rus rakabet ve savaslari Türk toplumunun bilincinde güclü bir Rus düsmanligini yer edinmesine yol acmistir. Lenin ve Stalinli SSCB´nin Kemalist iktidarlara sunduklari her türlü destek ve yardimda Türk´ün Rus düsmanligini dizginlemeye yetmemistir.

SSCB´nin tüm cabalari bir ise yaramamistir. Sözde kapitalist-emperyalist cepheyi parcalama adi altinda Kemalistlere sunduklari her imkan kendilerine bir mermi olarak dünmüstür. Halkin tanimiyla koynunda yilan beslemistir. Ikinci dünya savasinda Hitler Almanyasina her türlü destegi veren Kemalist iktidar, SSCB´ni cok zor durumda birakmistir. Savas sonrasi kurulan Batinin askeri pakti NATO´ya 1952 yilinda resmen girerek SSCB ile kara sinirina sahip NATO üyesi ülke olmustur. Böylece NATO´nun SSCB´ne karsi kanat ülkesi olarak görev üslenmistir.

Bu dönemde Türkiye, SSCB´ne karsi ABD´nin sadik bir müttefigi olarak her denileni yapan ülke ünvanini kazanmistir. Ic politikasinida anti-komünizm üzeri insa etmis, fasist Kemalist iktidarlara karsi gelisen her muhalefet, “komünistlik” olarak sifatlandirilmis ve ezilmistir.

Sovyet Blokunun cükmesiyle bagimsizligini kazanan Türki cumhuriyetleri TC devletine cüreklenmis Türk irkcilarinin Turan hayalini deprestirdi. Eller ugusturuldu. Kendilerini Türki cumhuriyetlerinin hamisi ilan etti. TC devlet modelinin bu Türki cumhuriyetler icin model olacagi tezi yüksek sesle seslendirmeye baslandi. Türkiye´nin stratelik öneminin Bati nezdinde bir kat daha artigina kendini inandirmaya basladi.

Fakat gelismeler hicte söylenen gibi olmadi. Türki cumhuriyetleri bir yanda “Bagimsiz Devletler Toplulugu” bünyesinde yerini alirken, diger yanda ABD, TC devlet araciligina ihtiyac duymadan Türki cumhuriyetlerle direk iliski kurmayi saglamisti. TC devletide bu baglamda obsayita düsmüstü. Turan hayalide bir kez daha suya düsüyordu.
Sovyet Blokunun dagilmasi, dünyada ittifak ve mütefiklerin yeniden sekilenmesinde yol acmistir. Türkiye, olup bittenler karsisinda bir bunalim yasamistir. Tabir caizse Türkiye mevcut karmasada efendisiz kalma korkusunu yasamistir. Bilindigi gibi Türkiye icte ve distaki politikasini “tehdit algilamasi” üzerine kurmustur. Sovyet Blokunun dagilmasiyla Rusya tehdit olmaktan cikarken, ABD´nin Ortadogu politikasiylada “stratejik mütefik” olmak konumundan cikti. ABD´nin BOP´ni kendisi icin tekdit olarak algiladi. Bu durum Türkiye´yi yeni mütefik arayisina sevk etmistir. Tek basina kalma korkusunu yasayan Türkiye, AB ülkeleri, Rusya, Cin ve anti-ABD konumunda olan bölge devletleriyle iliskilerini gelistirmeye baslamistir.

Türkiye, Sovyet Blogunun dagilmasindan sonra tehdit algilamasi siralamasinda bir degisiklige gitti. 1992 yilinda “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”nde öncelikli tehdit algilamasinda komünizm tehdit olmaktan cikarilmis, birinci tehdit olarak
“bölücülük” tespit edilmistir. 28 Subat 1997 tarihinde de ikinci tehdit olarak “irtica”yi tespit etmistir. Bu tespitleri daha sonra ABD´yi vuran 11 Eylül 2001 tarihindeki eylem sonrasi ABD´nin tehdit tespitleriylede örtüsmüs olacakti.

ABD, 11 Eylül 2001 sald?r?lar?ndan sonra, yeni tehdit tan?m?n? terör olarak adland?rm??t?r. Bu nedenlede NATO´nun konumu yeniden belirlenmistir. Türkiye´ye bicilen rolde eskiden SSCB´ne karsi kanat ülke olarak görev üslenirken yeni konsepte göre “Terörizme Karsi” “Cephe ülke” rolü verilmeye calisilmistir. “Terörizme karsi”, “Acil Tepki Gücü” ya da “Istanbul Isbirligi Insiyatifi” perspektifine göre Türkiye, operasyonlarin merkezi üssü haline getirilme düsünülmüstür. NATO tarafindan her hangi bir durum tehdit olarak görülmesi halinde direk olarak müdahale edilmesi Türkiye´de konumlandirilacak birliklerle yapilmasi öngörülmeye calisilmistir. Bu operasyonlar icin TBMM´nin her hangi bir kararina gerek duyulmayacakti. ABD tarafindan gündeme getirilen bu plan,Türkiye tarafindan reddedildi.

Ortadogu ve Avrasya ABD icin yasam alanlaridir. ABD, burada hakimiyet saglamayi kendi geleceginin garantisi saymaktadir. Her ne pahasina olursa olsun burada hakimiyet kurmak istemektedir. Bu politik yaklasim ve girisimde bölge sömürgeci devletleri olmak üzere Rusya, Cin, AB ve ABD karsiti diger dünya devlerinin isine gelmemektedir. Bu da ABD´nin isini zorlastirmaktadir. Bu rekabet ve catismada ABD ve Türkiye cikarlari ayni safta olmayi zorlastirmaktadir. Türkiye´nin ABD alternatifi gelistirmeye calistigi cok yönlü müttefik ve ittifak arayisida buradan kaynaklanmaktadir. Bunun nedenide Türkiye´nin ABD´nin velevki basarisi halinde bagimsiz bir Kürt devletinin ortaya cikabilecegi korkusudur. Türkiye´yi ABD´den uzaklastiran ve ABD karsiti cepheye sevkeden neden budur. Bu durum uzlasmaz bir durumdur. Kürtler, bu celiskiyi dogru görür ve bunu derinlestirme politikasinin geregini yaparsa kazanan olurlar.

Türkiye, ABD ve Israil´in mevcut Ortadogu politikalarindan rahatsizdir. Kendi ulusal cikarlarini ABD ve Israil´den cok Iran, Suriye, Rusya, Cin ve AB ile iliskilerini gelistirmesinden bulmaktadir. Bu da ABD ve Türkiye arasindaki cikar catismasini giderek derinlesmesine yol acmaktadir. Ne ABD, ne Türkiye direk olarak birbirlerini karsisina almak istememektedir. Ne ABD, Türkiye´yi kaybetmek istememektedir, ne de Türkiye, ABD´siz kalmayi göze alabilmektedir. Fakat ABD ilede cikarlarinin catistiginida her vesileyle dile getirmektedir. Bu nedenle Avrasya ve Avrupa´ya yakinlasma politikasi gütmektedir. Kendi gelecegini buralarda görmektedir. Bu baglamda ABD, Türkiye´nin AB´ne tam üyeligini destekliyor tezi yanilsamali bir tez oldugu ortadadir.

AB´nin Türkiye´ye iliskin politikasi henüz tam anlamiyla oturmus degildir. Mevcut gidisata bakildiginda AB´nin Türkiye´yi kendi icine almayacagidir. Türkiye´ye AB´ye tam üye olmayan imtiyazli üyelik statükosu öngörmektedir. Bunun daha ötesini düsünmüyor. AB´ye üye devletler bu düsüncede olmasinin yanisira, halk Türkiye´yi AB´de bünyesinde görmek istememektedir. AB üye devletler, Türkiye´yi hep oyalama politikasi sürdürmektedirler. Ne icine almayi, ne de kendilerinden uzaklastirmayi düsünmektedir. Bu nedenle tam üyelik statüsü vermek istemedikleri Türkiye´ye bunu söyleme cesaretini gösterememekte, cünkü Türkiye´yi ABD´ye kaptirmak istememektedirler.

Türkiye, bunu görmektedir. Ama Türkiye, kendi gelecegini AB´ye tam üyelikte görmektedir. Cünkü AB`nin Ortadogu politikasi Türkiye politikasi ile cakismaktadir. Buna karsin ABD´nin Ortadogu politikasiyla catismaktadir. Bu durum Türkiye´yi cok secenekli dis politika arayisina sevketmektedir. Bir taraftan zora dayali „toprak bütünlügü“nü korumak icin ABD´nin terörist devletler olarak ilan ettigi Iran ve Suriye ile ortak olarak bir politika olusturmaya calismakta ve birlik yapilmaktadir. ABD karsiti gelisen her ittifaka sicak bakmakta, ya icinde yer almakta, ya da dayanismaktadir. Bunu, ABD ve Israil´in Kürt politikasi karsiti olarak yapmaktadir. Bu da dogal olarak Türkiye-ABD ve Türkiye-Israil iliskilerinin gerilmesine yol acmaktadir.
Bunun dogal sonucu Türkiye, dünyada kurulan her anti-ABD ittifaka sempatiyle bakmakta, ya icinde yer almakta, ya da desteklemektedir. Bunun en bariz örnegi, 1990’lar?n ortalar?nda Rusya, Cin ve baz? Türk Cumhuriyetleri’nin olusturdu?u Sangay ?sbirli?i Örgütüne karsi ilgili tavriydi. Bu birlige ABD´yi bu alanda dengeleyecek bir güc alarak bakilmaktadir. Türkiye´de bu örgütü kendi ulusal cikarlarina gördügünde buna sempatiyle bakmaktadir. Diger yanda Rusya, Iran, Cin ve Türkiye´nin Avrasya eksenli bir birlik calismasi var. Türkiye bu birlige cok sicak bakmaktadir.Rusya Federasyonu devlet baskani Putin´in Türkiye´ye gelme planida bu kapsamda önem kazanmaktadir. Rusya´da gelecegini ABD karsiti olusturulacak Avrasya biliginden görmektedir.

ABD´da bos durmamaktadir. Rusya´yi Güneyde kusatmanin calismalari sürmektedir. Gürcistan, Ermenistan ve Azerbeycan´i NATO´ya alma calismalari sürmektedir. Buralarda önemli derecede askeri üslere sahip olduguda bilinmektedir. ABD´nin Kafkasya´ya yerlesmesi bir anlamiyla Ortadogu´da yaratacagi istikrara baglidir. ABD, bunun yolunun Irak, Suriye ve Iran´in hizaya getirilmesinden gectigini görmektedir. ABD´nin bu politikasi ve geregini adim adim uygulamaya koymasindan Türkiye´nin son derece rahatsiz oldugu bilinmektedir.
Türkiye, ABD´nin bu politikasindan bagimsiz ulusal bir Kürt devletinin dogacagi endisesini her halükarda seslendirmektedir. Bu da Türkiye´nin en korktugu seydir. Böyle bir olusum hem Türkiye´nin zora dayali “toprak bütünlügü”nü parcalar, hem Türkiye´nin Kafkaslarla sinir iliskisini keser. Bu durum ne Türkiye´nin, ne Rusya´nin istedigi bir seydir. Su an Rusya ve Türkiye´nin birlikte engelemek istedikleride budur.
Anlasilan tarih yeniden tekerür ediyor. Dün Lenin´li, Stalin´li SSCB ve Kemalist iktidarlarin birlikte engeledigi Bagimsiz Kürt devletini, bugün yeni Rus Carlari ve Türk fasistleri engelemeye calismaktadirlar. Bu nedenle KUKM, sömürgeci bölge devletlerinin yanisira karsilarinda dün SSCB´ni gördü, bugünde Rusya´yi bulmaktadir.

Sovyet Blokunun dahilmasiyla Türkiye, stratejik konumunu pazarlayarak Bati ile Ortaasya ve Kaskaslar arasinda köprü ülke rolüne soyundu. Bu ABD´nin politikasiyla örtüsmedi. Bu nedenle Türkiye umdugunu bulamadi. Fakat bu celiskiden AB büyükleri yararlanmak istiyor ve Türkiye´ye büyük deger biciyorlar. ABD´yi Ortadoguda, Ortaasya´da ve Kafkasya´da dengeleyebilmek icin Türkiye´ye oynuyorlar.

Türkiye, ABD´nin Ortadogu politikasini kendi ulusal cikarlarina zarar verdigi düsüncesindedir. Bu nedenle Mart´2003 yilinda ABD´nin Irak´a saldirisina pek sicak bakmadi. ABD´nin Saddam rejimine karsi kuzeyden bir cephe acmak icin topraklarini kullanditrmadi. Saddam rejiminin yikilmasindan sonrada Irak´ta ABD karsiti muhalefeti her halükarda el altinda destekledi. Bu nedenle Türk askerinin basina biri Süleymaniye, biride Telafer olmak üeze iki defa cuval gecirilmesine yol acti. ABD tarafindan gerceklestirilen Felluce operasyonunu Türk Basbakani Tayyip Erdogan tarafindan „soykirim“ olarak tanimlanmasi ve bunun akibinde Musul civarinda bes Türk özel timcinin öldürülmesi Türkiye ile ABD arasinda zaten varolan gerginlik giderek gerilmeye baslandi.

Fakat bu durum her iki ülke arasinda varolan güclü baglari bir bütün olarak kisa zamanda kopmasina yol acmayacktir. ABD icin Türkiye´nin önemi tartismaya yer birakmayacak kadar büyüktür. Bu nedenle Türkiye´nin „Kürt hasasiyeti“ni gözönünde bulundurmaya devam edecektir. Fakat ABD, elindeki Kürt kartinida en iyi bir sekilde kullanacaktir. Cünkü Kürtler bugün artik Ortadoguda egemen olmak isteyen bir güc icin ciddiye alinacak kadar bölgenin bir aktörü konumundadirlar. Kürtler ve Türklerin ulusal cikarlari uzlasmaz oldugu bilindigi bugün bu ortamda ABD müttefik gördügü bu iki gücün cikarlarini nereye kadar hassasiyet gösterecegi sürec gösterecektir.

Türkiye, NATO ülkesi. ABD´den sonra en büyük orduya sahip. ABD´nin sadik bir müttefigi. Ortadogu politikalari cakismasada bu müttefiklik daha uzun bir zaman zorunlu olarak sürecege benzemektedir.

Türkiye´nin kumsulari ile iliskileri hic bir zaman iyi olmadi. Osmanlidan kalan sorunlarin yaratigi gerginlik zaman zaman savas arifesine geldi. Fakat Sovyet Blokunun dagilmasi ve son olarak ABD´nin Irak´i isgali ile Türkiye eski polikasini bir tarafa iterek yeni politik arayislara girdi. Suriye, Iran, Azerbeycan, Rusya ve Bulgaristan ile iliskileri hat safhaya vardi. Yunanistan ile iliskileri önemli ilerlemeler kaydetti. Tek problemli ülke Ermenistan olmaktadir. Ermenistan´in Azerbeycan´in „bir kisim topraklari“ni isgal etmesiyle birlikte Türkiye, Ermenistan´a ekonomik ambargo uyguladi ve bügünde sürmektedir. Uluslararasi baskilar ve diplomatik cabalar Türkiye´yi bu kararindan vazgecmesine yetmedi.

Türkiye, cok yönlü bir dis politika yürütüyor. Iran, Suriye, Yunanistan, Bulgaristan vs. komsu olan ülkelerle var olan sorunlarini cözmeye calisiyor. AB´ne girme cabasini veriyor. ABD ile bilinen sorunlarini cözmeye calisiyor. Rusya, Cin vs. devletlerle iliskisini gelistirerek bir cok olasili ittifak görüsmelerini sürdürüyor.

Türkiye´nin bu politikasi, ABD´yi rahatsiz ettigi biliniyor. Türkiye, ABD´nin BOP politikasini kendi ulusal cikarlarina karsi olarak algiliyor. Uzun bir süre ABD´nin Irak´a saldirisini engelemeye cabaladi. Bu politikasi Almanya, Fransa, Rusya ve ABD karsiti güclerin politikasiyla örtüstü. Türkiye, bunlara yakinlasti. Bugün Türkiye-AB arasinda yasanan balayi bu politikanin sonucudur.

Misir´in Sarm El Seyh kasabasinda 21-22 Kasim 2004 tarihleri arasinda düzenlenen Irak´a iliskin uluslararasi konferansta da Türkiye´nin tutumu ABD ve Ingiltere karsiti diger cephenin tutumuyla örtüstü. Bu cephenin ortak tavri, Irak ve Güney Kürdistan temelinde federasyon kurulmasi karsitliginda da kendini aciga vurdu.

Bu, ayni zamanda ABD karsiti güclerin Türkiye dahil bölge devletlerini kazanma cabasidirda. Fakat bu güclerin direk olarak ABD´yi karsilarina alamayislari Türkiye´nin ABD´nin güdümünde kalmasina yetti ve arti bile. Türkiye´nin tek basina ABD´ye meydan okumasi mümküm degildir

Türkiye, ABD´nin Irak´i isgal etmesini ve Saddam´in düsmesini engelemek icin olmadik yol ve yöntemlere basvurdu. BM dahil bir cok uluslararasi kurum ve kurulus nezdinde girisimlerde bulundu. Bir yandan Bagdat hükümetinin BM´le isbirligine iknaya calisirken, bir yandanda ABD isgalini önlemek icin Saddam´i ikna edip kendisine Türkiye´de siginma hakkini taniyacaklarina kadar isi vardirdi. Cünkü onlar biliyorlardi ki, olasili bir Irak isgali TC devletinin cikarina degildi. Bunun nedenide Güney Kürdistan´daki de fakto olarak varligini sürdüren Kürt Federel yapinin giderek uluslararasi arenada siyasal olarak kabul görecegi korkusuydu. Bunu engelemenin yoluda mümkünse Saddam iktidarinin sürdürülmesi, bu mümkün degilse, Saddam´a Türkiye dahil güvenlikli bir yer bulunmasi ve onsuz mevcut durum korunarak, BM ile uyum icinde Saddamsiz bir Bagdat iktidarinin olusturulmasi ile isgali önlemeye calisti.

TC Devleti, her yol ve yönteme basvurmakla birlikte ne Saddam´i, ne de ABD´yi ikna edebildi. Durum böyle oluncada, yeni bir politika belirledi. ABD´nin Irak isgali desteklenmeyecek, bu konuda her türlü zorluk cikarilacak ve ABD´ye yenilgiyi tatirmanin yolunu secti. Isgalden bu yana da bu politikanin sahibi oldu. Irak ve Güney Kürdistan´daki her terörrist örgüt ve eylemin arkasinda oldu. Bu nedenle ABD tarafindan kafalarina bilinen cuval gecirilmesi dahil bir cok uygulamaya ugradi.

ABD´nin Irak isgali Türkiye-ABD arasindaki stratejik isbirligini tartisma masasina yatirdi. ABD-Türkiye iliskileri önemli darbeler aldi. Bugünde eskide varolan sicak iliskinin varliginda bahsetmenin kosullari yok. Fakat her iki ülkede birbirine muhtac. Türkiye, ABD´ye el mecbur. Cünkü Türkiye, ekonomik ve askeri olarak ABD´ye bagimli. Dahasi Türkiye´nin ABD´nin para ve silahina ihtiyaci var. Bu nedenle Türkiye´nin cepheden ABD´ye karsi durmasinin imkani yok.

Ama bu durumun TC Devleti acisinda yaratigi olumsuz ortam uzun süre tahamül etmeyeceklerinin verileri var. Bu da TC Devletini yönünü baska güclere dogru cevirmesine yol aciyor. Bunun yanisira ABD´nin bir an evel bölgeyi terketmesini diliyor. Diliyor, cünkü baska da yapacagi bir seyleri yok.

Peki ABD bölgeyi terk eder mi? Etmeyecegini söylemek cok sey söylemek degildir. Bölge üstünde hakimiyetini saglamadan ABD bölgeyi terk etmeyecektir. Bu da cok uzun bir zaman alacaktir. Bunu saglamadan ABD´nin bölgeyi terketmesi demek bölge, dahasi dünya üstündeki hagemonya mücadelesinde yenilgiyi kabullenmesi demektir. Bugün böylesi bir durum yok. Uzun bir sürede olmayacaktir. ABD´ye bunu dayatacak ve kabullendirecek güc henüz ortalikta yoktur.

ABD, mevcut haliyle Irak´i terk edemez. ABD karsiti gücler, bunu cok istiyor. Cünkü böylesi bir durum ABD´nin beyaz havlu atmasi demektir. Bunun icinde bir bütün ABD karsiti gücler ve özelikle Kürdistan sorunu olan bölge devletleri kökten dinci teröristleri tüm gücleriyle destekliyorlar. ABD´nin BOP´dan rahatsiz olanlar Irak´ta kaosun devam etmesi ve hatta Saddam artiklari ve kökten dinci radikal islami terörizmin zaferini diliyorlar. Bu gücleri her konuda destekliyorlar.

ABD, bunu görüyor, gereken tedbiri aliyor ve uyguluyor. Felluce bunun örnegidir. Felluce´deki uygulamalara karsi cikabilirsiniz. Insani bulmayabilirsiniz. Fakat bu hic bir seyi degistirmez. ABD, suna inaniyor. Irak´ta zaferle cikmak icin istikrari saglamasi gerekiyor. Bunun icinde teröristleri yok etmesi gerekiyor. Bunu yapabilmesi icin teröristlerin üstlerine yönelmesi gerekiyor. ABD´nin eski Disisleri Bakani Henry A. Kissinger sunlari söylüyor.

„Irak'ta özellikle teröristlerin yuvasi haline gelmis bölgelerde güvenligin yeniden saglanmasi zorunludur. Asilerin yuvalarina dokunmadan gerilla savasinin üstesinden gelinemeyecektir.“

ABD yönetiminin mevcut yaklasimi budur. Bu anlayis geregi Felluce´den sonra Saddam artiklari Arap irkcilari ve radikal islami terörizmin yuvasi haline gelmis Musul´un akibeti Felluceden farkli olmayacaktir. ABD´nin Irak´ta basaraya ulasmasinin yolu bir yerde Musul´u teröristlerden temizlemesine baglidir.

Bu durum TC Devletini derin derin düsünmesine yol acmistir. ABD´nin uzun bir süre bölge de kalmasi mevcut statükocu yönetimleri alasagi eder. Kürt ulusunu tarih sahnesine devlet olarak cikarir. Israil´in daha da güclenmesine yol acar. Kürdistan-Israil iliskileri yüksek düzeye varir. Bunlarda Kürt ve Yahudilerin ezeli düsmani bölge sömürgeci devletlerin isitmek istemedigi seylerdir.

Kürtler ve Israilliler geleceklerini ABD´nin Ortadogu´daki basarisina baglamislardir. Bu baglamda ABD´nin yenilgisi pesisira Kürtler ve Israil´in yenilgisinide getirecektir.

Kürt politik gücleri, bunu görmeli ve buna uygun bir teori ve pratik sergilemeli. Güney Kürt önderligin bu konu da bir sikintisi yoktur. Sikintisi olan Kuzey Kürt önderligidir. Kuzey Kürt önderligi zamanla yarismak zorundadir. Toparlanmak zorundadir. Politikasini ülke, ulus ve iktidar temelinde olusturmak zorundadir. TC Devletine karsi bir savas cephesi acmak zorundadir. Kuzeyde TC Devletini vuran silahli bir Kürt hareketi, hem Güney Kürt önderligini, hemde ABD´yi rahatlatacagi icin ABD´nin karsi cikacagini söylemek dogru degildir. Kuzeyin silahli Kürt hareketi, ABD politikasiyla celismez.

Denileyebilir ki, peki ABD´nin PKK´ye karsi tutumunu nasil yorumlamak gerekir? ABD´nin PKK´ye yaklasimini Kuzey Kürt hareketine yaklasimiyla karistirmamak gerekir. ABD, PKK´yi TC Devletinin KUKM´ne karsi olusturdugu bir örgüt olarak görüyor. Irak´i isgal öncesi A.Öcalan´i bosuna paketleyip TC Devletine teslim etmedi. BOP´nin TC Devlet politikasiyla catisacagini biliyordu. TC Devletinin A.Öcalan vasitasiyla sorun yaratacaginida. ABD, A.Öcalan engelini paketleyip TC Devletine teslim etmekle asiyordu. TC Devleti, bunu basta gördü mü, gördüyse niye bu oyuna geldi meselesi henüz acik degil. Büyük ihtimale ABD´nin emrivakisiyle karsi karsiya kalarak almak zorunda kalmistir.

Andicci Yalcin Kücük´ün „Biz A.Öcalan´i erken aldik“ cok sey ifade eder. Anlasilan jeton sonradan düsmüs. Ama her halükarda KUKM acisinda ABD tarafindan A.Öcalan´in paketlenip TC Devletine teslim edilmesi bir kazanimdir. Su anda ABD, Kandili TC´nin ileri bir karakolu olarak görmektedir. Buranin dagitilmasi hem KUKM acisindan bir kazanim, hem de ABD´nin cikarina uygundur. ABD, Kürtlerin tepkilerini cekmeksizin bu kontra odagi dagitacaktir. Zamani kullamaktadir.

Kuzeyin bagimsizlikci gücleri bunu görmeli, toparlanmali ve TC Devletine karsi savasmanin kosullarini yaratmalidir. Bunun kosullari her zamankinden daha fazla vardir.

Güney Kürdistan parcamiz devletlesiyor. ABD´nin Iran ve Suriye´ye saldirisi gündemde. Kürdistan´in bu parcalarininda kurtarilmasi uzak bir ihtimal degildir. Dahasi bu üc parcanin birlesmesi kisa zamanda gündeme gelebilir. Bu gelismeler Kuzey parcamizi olumlu etkiliyecektir. Kuzey halkimizi ayaga kalkmasini tetikleyecektir. Buna hazirlikli olunmalidir.

Kuzeyin bagimsizlikci gücleri zamanla yarisircasina güclerini birlestirmeli, öngütlenmeli ve düsmana karsi kendilerini konumlandirmalidir. Temenin bireysel ve grupsal kaygilar bir tarafa itilir ve bizi zafere tasiyacak politika ve örgütlenmede herkes üstüne düseni yapmasidir.

15 Ocak 2005

Şîroveyeke nû binivisêne

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.