Skip to main content
Submitted by Hasan H. YILDIRIM on 16 November 2013

Kürdistan'ın diğer parçalarının Güney Kürd hükümetinden haklı olarak çok beklentileri var. Bu beklentilere cevap vermedikleri açık. Zorluklarını biliyoruz ama zorluklardan kaynaklanmayan sorumsuzluklarınıda biliyoruz. Güney Kürd önderliğin Kürdistan'ın diğer parçalarına ilişkin halıhazırda bir politikaları yok. Varolan diğer parçaları, kendi parçaları için pazarlayıp kendilerini güvenceye almaktır. Dünden bugüne olan biten bu. Bu konu da salt başına onları suçlamak elbette doğru değildir.

KFD Başkanı Mesud Barzani Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın resmi davetlisi olarak Diyarbekir'e geliyor. İyiki geliyor. Kuzeylilerin görevi Başkan Barzani'yi Kürdistan bayraklarıyla görkemli bir şekilde karşılamalarıdır. Gerisi Barzani'ye kalmıştır. Biz ne dersek diyelim, sözümüzün beş para etmiyeceği açık. Bir yerde gelin güvey olma konumundayız. Bu bir yerde Kuzeylilerin içinde olduğu konumlarının özetidir de.

Gücü olmayanların yaptırımı da olmaz. Hani derler ya, kelin ilacı olsa önce kendisi kullanır.

Kuzeylilerin kendisine faydası yok. Dahası Güneylilerin kapısında ihale kovalamakla meşkuller. Bilinir, para alan emir de alır. Emir aldığın kapıya akıl öğretmek tereciye tere satmak gibi bir şey olur.

Ha Kuzeyliler para kazanmasınlar mı? Ne demek? Daha çok kazansınlar. Fakat siyaset yapmak ayrı, para kazanmak ayrı. İkisi bir arada olmaz. Bizimkiler şu an Güneyde yaptıkları siyaset, nasıl bir ihane kapatabilirim hesabıdır. Bunu Güneylilerde görüyor. Ciddiye alınmıyacakları ortada.

Kuzeyliler, ne zaman Güneyliler tarafından ciddiye alınır? Güneylilerin ihtiyacına cevap olmaya başladıkları an. O an nedir, diye sorulacak olunursa Türk itlerine set oluşturdukları zaman. Güney'e havlama imkanını vermedikleri zaman. Bugün var mı böyle bir güç? Yok!

1993 yılında bir vesileyle Mesud Barzani ile bir sohbet toplantısında bulunmuştum. Güney-PKK savaşı sonrasıydı. O dönem Güneylilere Türkiye ile sıcak ilişkilerinden dolayı eleştiriler vardı. Güneyliler bundan çok rahatsız oluyorlardı. Mesud Barzani, sözkonusu toplantıda rahatsızlığını kendine has yaklaşımıyla şöyle dile getiriyordu;

Siz Kuzeyliler, bizi Türklerle olan ilişkilerimizden dolayı eleştiriyorsunuz. Kuşkusuz bu hakkınız var. Fakat eleştirinin bir anlamı olmalı. Yapıcı olmalı. Zorluklarımızı gözönünde bulundurularak yapılmalı.

Kürdistan coğrafyasından haberiniz var. Dışarıya açılan dört kapımız var. Biri gökyüzüne açılıyor. Allah kışın dondurucu soğuk, yazın kavurucu sıcak yağdırıyor. O kapıda ne şeker, ne un, ne ilaç, ne içecek, yiyecek, giyecek yağar. Geriye kalan kapıları Arap, Fars ve Türk zebanileri tutmuş. Fars'a yönelik ambargo var. Onlardan bize gelecek bir şey yok. Arap kapısı bize kapalı. Geriye bir kapı kalıyor. Türk'ün kapısı.

O kapıyı çalmak mecburiyetimiz var. O kapıya gidildiğinde önümüze kırmızı halı sermiyorlar. Bizi rencide etmek için ellerinde ne geliyorsa, onu yapıyorlar. Ama o kapıya mecburuz. Günlük temel ihtiyaçlarımızın temini için bunu sinemize çekiyoruz.

Bakın paramız var. Gelin ihtiyacımızı siz karşılayın, onlarla ilişkimizi keselim. Ne yapmamız gerektiğini siz söyleyin, biz yerine getirelim gibi bir konuşma yapmıştı.

Kimsenin vereceği bir cevabı olmamıştı.

Güneyin zorlukları sınırsız. Bildiklerimiz ve de bilmediklerimiz var. Bu nedenle işkembeden atıp Güney'i eleştirmek kolay, ama sadece kişisel tatmin aracı olur. Daha ötesi bir sorunumuza cevap olmaz. Sözüm şu çok anti-emperyalist arkadaşlaradır.

Sözde ile gerçek yaşam arasında ince bir çizgi var. Örnek olması için şahit olduğum bir olayı anlatayım.

Anti-emperyalist bir gelenek sahibiydik. Sene 1993. Ranya yakınlarında Dola Şewré'de askeri kampımız var. Her sabah, akşam saat 7'de ABD uçakları üstümüzde rutin uçuşlarını yapardı. İran ve özeliklede Saddam'a karşı Kürdleri koruma amaçlıydı.

Üstümüzde uçup giderlerdi. İstenirse elimizdeki silahlarla düşürmekte mümkündü. Ne aklımıza geldi, ne de yapılması gerekirdi. Aslında anti-emperyalist olmanın gereği farklı davranmayı gerektirirdi. Ama biz yapmadık. Çünkü onlar bizim “koruyucu melekler”imizdi.

Nihayetinde de İran Molla rejimi yakaladığı ilk boşlukta yanımızdaki İran-KDP-Reberati'nin kampını bir akşam bombaladı. Fırsat bu fırsat hesabıyla bizimde yönetim binamız bombalandı. Yerle bir edildi. Şans mı, tesadüf mü diyelim, o dönemde yönetim de olan arkadaşlar işleri gereği Duhok'ta bulunuyorlardı. Yoksa en aşağı Aso Zagrosi bugün aramızda olmayacaktı.

Dünden bu güne değişen bir şey yok.

Ne ülke coğrafyamızın, ne de Kuzey hareketin kimyası.

Coğrafyayı değiştirmek kimsenin elinde değil, ama Kuzey hareketin kimyasını değiştirmek mümkün.

Kuzeyliler bunu hangi beyin ve iradi müdahaleyle yapar, bir muama. Fakat Güney isterse bunda önemli bir rol oynayabilir. Fakat görünen odur ki, dünden bugüne Güney'in böyle bir derdi olmamıştır. Eğer olmuş olsaydı, KDP-Bakur'u adam ederdi. Etmediği bilinmektedir. Niye etmez ben bilmez, merkez bilir!!!?

Ederse ne olur? Kuzey'in potansiyelini yanıbaşında bulurlar. Bu az şey değildir. Kuzeylilerin Güney'e sempatileri dün de vardı, bu günde vardır. Ellimizde bir şey geldiğinde kendilerinden esirgemediğimizide bilirler. PKK'yi bunun dışında tutuyorum.

!991 ayaklanması ve kaçış döneminde başkaları bir yana KAWA Örgütü olarak hem Güneyde, hem de hem de dünyanın dört bir yanında üstümüze düşeni yaptık. Bugünde elimizden bir şey gelirse, yine yaparız.

Ama Güneylilerin yapabileceği çok şey var. Öncü olurlarsa ve bize yol açarlarsa Kuzeyliler üstüne düşeni yapar diye düşünüyorum.

Bazı somut yapılanlar var. Onları geçiyorum.

16 Kasım 2013

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.