Skip to main content

BU SAVAŞA DA, BU BARIŞA DA HAYIR.


Savaş, politik amaçları şidet yöntemi ile gerçekleştirmedir. Bugün Kürdistanda sürdürülen savaşın ne politik bir amacı , nede savaşın kazanımlarına, zaferine dair bir umut kalmıştır. Savaş kürdistan tüplumunun canlı dinamiklerini yok etmiştir. Kürt toplumu katliamlar, tutuklamalar, sürgünler işkenceler yoluyla sindirilmek istenmesine rağmen, dünyada eşine az rastlanan bir direnc göstermiştir, savaşan PKK ye dünyada benzeri olmayan bir destek sunmuştur. Dünya dengelerini alt-üst eden Ekim devrimi toplumun yüzde ondördünün desteği ile gerçekleşmiştir, Viyetnam savaaşı toplumun yüzde 40 desteği ile kazanılmıştır. Bu örgnekler çoğaltılınca görülecektir ki Kürdistan halkının savaşa verdiği desteğin örneği yoktur. Kuzey kürdistanda, sadece halkın değil, muhalif güçlerin bile dolaylı veya kehren desteği , korucuların bile gizli desteği gözönünde tutulursa toplumun yüzde 80 desteğini alan PKK siyasi önderligi- ki somut olarak A.Öcalan- savaşı çıkmaza sürüklemiş, ve bugün Kürtler ve Kürsdistan adına hiç bir talep ileri sürmeden sisteme entegre olma çabası içine girmişlerdir.
O halde bu savaş bitirilmelidir. Barış denen yeni dönemi kürdistandaki bu umutsuluk üzerine kurulmak isteniyor. Her savaş mutlaka bir andlaşma ile bir barış ile sonuçlanmaz. Kendi tarihiminzde bunun örnekleri çoktur. Kürtler bir çok kereler ayaklandılar, savaştılar, ama her savaş mutlaka bir antlaşma ile sonuclanmamıştır. Kürtler askeri olarak yenilmelerine rağmen siyasi olarak hiç bir zaman teslim olmadılar, kendilerinin yenilgilerini sürekli kölelige dönüştürecek, geleceklerini bağlayacak bir antlaşmaya yanaşmadılar. Bugün ise ortada bir askeri yenilgi olmamasına rağmen barış adı altında TC den af dileme derekesinde, müzakere ve andlaşmadan bahsediliyor..
Kafa karıştırmak, manüpüle etmek, yanlış ikilemler tartıştırmak v.s adına herşey yapılıyor. Her kelimenin baışan demokrasi kelimesi koyarak uyduruk yanlış anlamlar algılamalar yaratmak. Demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, demokratik özerklik, demokratik halklar federasyonu demokrasi ha demokrasi.
Her şeyden önce bizimin demokratik olmayan türk ulusunu, faşist sömürgeci niteliklerini ezmeden demokratikleştimemiz mümkün değil, buna ne gücümüz nede yetkimiz nede hakımız vardır. Her şeyden önce Türk ulusunun demokratikleşmesi, türk ulusunun demokratik güçlerinin işidir. İkinci olarak bizim demokrasiden anladığımız Devletin siyasi yapısı ile ilgilidir, siyasi demokrasidir, sosyal demokrasi değil. Ücüncü olarak TC demokratik bir yapıya kavuşsa bile, anayasa ve yasalarını demokratikleştirse bile, Kürdistan sorunu çözülmez. Türkiyenin demokratikleşmesi Kürdistan sorununun çözümünü kolaylaştırabilir, ama sorunu otomatikmen çözmez. Dünyanın en büyük sömürgecileri dünde bugünde dünyanın demokratik ülkeleri dediğimiz Batılı Devletlerdir. Bunun örneklerini kendi tarihimizde ve kendi bölgemizde de verelibiliriz. Örneğin, 1961 Anayasası, Türk halkı açısında nispeten demoratikti, Anayasa, siyasi parti yasası, sendikal, basın yayın kişi hak ve özgürlükleri bakımında demokratikleşme yaşandi, ama Kürdistanda zulüm ve katliamlar, Kürt dili ve kültürü hakındaki yasaklanmalar, dahada arttı. Sömürgeci baskı daha da dayanılmaz boyutlara ulaştı. Demek ki, demokratikleşme ile ulusal sorunun illiyet bağı yoktur. Biri hukuk ve hak sorunu, diğeri siyasi bir sorumdur. Dolayısı bugün türkiyenin demokratikleşmesinin, demokratik ulus talebinin kürdistan sorunuyla bir ilgisi yoktur. Demokrasi bir aldatmaca olarak kulanılıyor. Kürtler Türk Demokrasisinde ancak türk olarak yararlanabilirler. Yani dün olduğu gibi. Yeni bir şey yok.
PKK Türkiyeye demokrasi getirme misyonunu bir tarafa, evela kendisi demokratikleşssin, kürdistan toplumu ve güçleri arasında demokrasiyi uygulasın. Galiba, “herkes kendi eksiğini ihtiyaç duyduğu şeyi dillendirir” lafı bu anlamda PKK içindir. Demokrasiye en çok kendileri muhtaçken, türkiyede demokratik ulus misyonunu üstlenme gibi
PKK “bağımsız sosyalist Kürdistan” talebinden “TC vatandaşlığı” na nasıl geldiği ayrı bir yazı konusudur. Bugün PKK dile getirdiği taleplerin Kürdistan sorunu ile ilgisi yoktur. Kürdistan sorunu ülke ve devlet sorunudur. Kendi kaderini tayin sorunudur. PKK, devletin sınırlarını, tartışma konusu yapmıyoruz. TC nin Tek bayrak, tek devlet, tek ulus ilkelerini kabul ediyoruz. “ devlet istemiyoruz , verseniz de kabul etmiyoruz” hata “demokratik özerklik te “ tartışma tezi olarak savunduk sadece ,, deme noktasındadırlarl
Buna karşı Türkiye başbakanı “kürt sorunu yoktur,” “inkar,asimilasyon artık yok, dilinizi de konuşuyorsunuz artık ne istiyorsunuz” “tek dil, tek bayrak, tek devlet prensiplerimizi tartışma konusu yapmaycağız”(Ceylanpınar konuşmasında)”imralıdaki bizim dediğimiz noktaya gelmiştir,” muhalefet partisindende “türk ulusu ile kürt milliyeti eş ve eşdeğer olarak gördürtemezsiniz” söylemleri gibi bir çok konuda gelişmelirin nereye varacağının işaretleridir.
Savaşın ve Barışın iki tarafı olur. Açıkca görüldüğü gibi Kürtler adına konuşan kimse yok. Türk hükümeti tek kalede kurallarını kendisinin koyduğu bir oyunu oynuyor.Savaşı kendi kurallarına çıkarlarına göre yürüttüler, barışı da kendi çıkarları için yapıyorlar. PKK ve DTP KCK iradelerini, Türk Başbakanının “bizim istediğimiz cizgidedir” dediği ve TC nin esiri olan Öcalana teslim ettiler. Yani bir tarafın özgür iradesi düşmanın elinde esirdir ve muhtaptır. Bu utanç verici durumu TC de ciddiye almıyor ve muhatap olarak kabul etmiyor, gizli servis aracılığı ile bir “enstrüman” olarak kulanıyor. Gizli servisle ilişki kurulamaz demek istemiyorum, gizli servis ilişkileri siyasi iradeye görürürse kurulur,, aksi halde siyasi bir tarafın muhatabı gizli servis olamaz. Siyasi iradeye taşınmayan gizli ilişkiler her zaman tehlikelidir. Ama açıkça görüldüğü gibi Pkk her ülkede istihbarat örgütleriyle ilişki kurmuştur, ama hiç bir ülkede siyasi arenaya taşınmamıştır bu ilişkiler. Bilinidiği gibi bu ilişkiler gecicidir konjektüreldir, hergün değişebilir. Çünkü bağlayıcı bir yönü yoktur. Kürdistan gibi dünyanın en karmaşık sorununu, dünya güçlerinin çıkarlarının çatıştığı bir sorunu, gizli ilişkiler seviyesinde çözmeye çalışmak kelimenin hafif haliyle ahmaklıktır. Uluslararasılaşan bu gibi sorunlar nasıl çözülürse Kürdistan sorunu da öyle çözülür. Bu tür sorunlar ya BM himayesinde yada güçlü ve yaptırım gücü olan devletlerin himayesinde, açık ve tarafların tam yetkili özgür siyasi temsilcileri arasında yapılır. PKK neden gizli servis ilişkilerini aşamıyor, neden bunca desteğe ve güce rağmen dünyada siyasi bir güç olarak kabul görmüyor, bunun nedenlerini düşmanın kötülüğünden arayacağına kendi konumunu gözden geçirmesi gerekiyor. Dünyada kabul görmeyen bir siyaset kürtleri nasıl temsil edebilir. Dolayısıyla düşmanda ciddiye almıyor. Muhatap almıyor. burada bir barış değil, PKK yi silahssızlaştırarak sisteme entegre etme projesi uygulanmak isteniyor. PKK kadroları Öcalanı aşamıyorlarsa, bu entegre projesine engel olamıyorlarsa, çaresiz ve daha fazlade imkanları yoksa, böyle bir uğursuz “barışın”da tarafı olmasınlar. Kürdistan halkının geleceğini ipotek altına alacak bir anlaşmaya imza atmasınlar, .Türk sistemine entegrasyonu sağlayan bir barışa hayır demek de hayırlıdır. A. Öcalan gerçek bir kürdistani önder ise, görüşmeleri özgür olan, parti ve halkın dinamizmini iyi bilen ve halka gerçekleri anltama imakanlarına sahip siyasi heyetlere bırakır, kendisi, kürdistan adına muhatap olan bu heyetlerle ilişki kurar, Mit ile değil.
Bu şavaş bitmeli ve türk mit ile de bir barış yapılmamalıdır. Kürdistan ulusal kurtuluş tarihinde türk gizli servislerinin oynadığı olumsuz örnekler çoktur. Şuna çok eminim ki hileleriyle ünlü Osmanlı, İttihatcıların kemalistlerin yanında yaya kalır. Bunlarda ne savaş ahlakı ne barış ahlakı vardır. Kürtler, hep savaşın da barışında, tarihten süzülüp gelen değerlerini benimsediler ve bunu ittihatçı kemalistlerden de bunu beklediler. Örneğin, verilen sözleri namus sayıp yerine getirmek, elçilere zeval vermemek, esire sivile çocuğa dokunmamak, gölgene sığınamı korumak gibi bir çok konuda kurallara uyarken, batı taklitçisi darbeci türk savaş güçleri hep kürtlerin bu değerlerini istirmar etmiş , devlet adına istibarat yetkililerini elçi olarak gönderip kürtleri kandırmış, bölmüş parçalamış ve sinsi fırsatçı bir şekilde ilk darbeyi vurmuştur. Kürdistan ulusal kurtuluş tarihinde, Kocgiri, Şeyh Sait, Ağrı Zilan, Hakari Dersim gibi bütün kürdistan hareketlerinde Karakol, Mim,Mit gibi gizli servislerini etkili bir şekilde kulanmış sahte vaatler, konjektürel barış ortamı yaratılmış ve ilk fırsatta askeri darbeyi vurmuştur. Konumuzu dağıtmamak için TC nin bu yöntemlerini ayrı bir yazıda ele alacağım.

Barış, af dileme gibi barış dilenerek kazanılmaz. Bu gün kürtlerin sürekli barış dilenmeleri, masaya sinik yenik bir şekilde barış masası yerine sanık sandelyesine oturtulmaları kürtler adına kabul edilemez. Burada suçlu ve gaspçı olan TC dir. Barış masasında kürt sorunu değil türk sorunu konuşulmalıdır. Bizim kürt sorunumuz yoktur, bizim türk sorumuz vardır. Sorunlu olan, başka halkların topraklarını zenginliklerini gaspedenler kürtler değil türklerdir. Sorgulanan Türklerdir ve yanlışlarından vazgeçmesi gereken türklerdir.Kürtlerin boynunda mazlumları ahı, ellerinde başka halkların kanı, ceplerinde başka ulusların zenginlikleri yoktur. Aksine bizim kanımız zenginliğimiz türklerin ellerindedir. O halde bu silik, edilgen, kendi adına karar verilen masada suçlu suçlu oturma, TC nin dayattığı “çizgiye gelme” hali kabul edilemez.
PKK KCK kadrolarının Türk devletinin bölme parçalama oyunlarına karşı, birlik çabaları, kendi içindeki yanlışa birlik uğruna tahamül etme çabalarını görüyor ve anlayışla karşılıyorum. Kürtler birlik olmalı, birbirlerinin “yanlışlarına” tahamül etmelidirler. Dikat edilmesi gereken düşman çizgine taşıyan yanlışlara düşmemektir..Eger içimizden birileri bizlerin birlik,düşmanın bölme planlarına karşı olma sorumluluğumuzu istismar ederek düşman çizgisine çekmeye çalışırsa, kürdistan davasına zarar verirse, böyle bir birliktelik yarar değil zarar gelir, koparıp atmak gerekir. Yakın tarihimizde bunun örnekleri çoktur. Özellikle PKK birligi sağlama adına birçok hatalar yapmıştır. Ancak PKK hatayı “muhatap Öcalandır, irademiz önalandır” demekle yaptı. Öcalan esirdir ve AKP cizgisini kabul etmiştir. Ve AKP nin barışını dikte ettirmeye çalışacaktır. Bu durum birlik ugruna gözyumulacak bir durum değildir. Böyle bir biı barış AKP türk islam cizgisindeki bir barış olacak ve Kürdistana tesilimiyet dayatılacaktır.
Zaman Kürdistani güçlerinin lehine gelişirken, ortadoğuda önemli bir güç olarak uluslararası arenaya çıkarken, Kuzey deki bu telaşlı gizli “barış görüşmeleri” neden şimdi gündeme alındı,
Amaç Kürdistan sorununu çözmek ise, Kürd ulusunun talebi açık ve nettir. Diger uluslar gibi kendi ülkesinde yani Kürdistan da bağımsız egemen bir devlet olmaktır. Türkler ve bölgemizdeki diger uluslar gibi kendi kaderini belirleme hakkı, yani devlet kurma hakı vardır. Bu hak kayıtsız şartsız kabulden sonra, kürdistan halkı kendi özgür iradesi ile diger güçlerle karşılıklı çıkarlar gözetilerek itifaklar yapabilir, federasyon konfederasyonlar kurabilir. Bütün bunlar halkların ulusların özgür iradesiyle olur. Hiç bir antlaşma barış adı altında demokrasi adı altında halkların ulusların özgür iradesine sınır koyamaz, koyarsa gayrı muşru ve yok hükmünde olur, bu ilkeler türk ulusu içinde kürt ulusu içinde geçerlidir. Taraflardan biri özgür değilse yapılacak antlaşma sakattır, yok hükmündedir. Oysa bugün Öcalan, esir ulusun esir lideri olarak, hakim ve zorbalarla antlaşmaya oturuyor, çıkacak sonuç başından belirlenmiştir.

Toptancı görüşlere rağbet etmem, ya hep ya hiç anlayışını doğru görmem. Kurdistan sorununun ara çözümleri de gündeme gelebilir. Bu ara çözümlerin de asgari ilkeleri cizgileri vardır. Dünya da bunun örnekleri çoktur.Avrupayı temel alırsa, çokca bilinen İspanya da katalan ile Bask ülkesi, Kuzey-İrlanda ,slovakya ile çek cumhuriyeti gibi örnekler alınabilir. Her özgür birlik kaçınılmaz olarak ayrılma hakını da kabul etmek zorundadır.ara çözümler hiç bir zaman ulusun haklarını yok sayamaz, tanır ama sınırlamalar getirir. Bu sınırlamaları da taraflar, halkoylamalarıyla yapabilir. Birligin önşartı birligi oluşturan devletlerin demokratik olmasıdır. Faşit ve ırkçı bir devlet ile demokratik bir devletin birliği sözkünusu olamaz.

Add new comment

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.