Direkt zum Inhalt

Kürd halkının olası bir çözümü özgürce tercih edebilmesi için adil ve demokratik koşullarının yaratılması gerekir. Yüzyıla yakın bir süredir uygulanan imha ve inkar siyasetleri Kürdistan meselesini iyice çetrefilli bir hale getirmiştir. Bu koşullarda Kürdistan meselesinin çözümü, kendi içinde değişik aşamaları barındıran, uluslararası boyutları da bulunan uzun ve zorlu bir süreci kapsayacaktır. Bu sürecin her aşamasında, Kürd halkının siyasal, kültürel ve ekonomik talepleri göz önünde bulundurulmalı, Kürt halkının siyasal, kültürel ve ekonomik talepleri için çaba gösteren meşru kurumları sürece dahil edilmelidir. Zira, Kürdlerin temsil edilmediği bir ortamda alınacak kararların Kürd halkı için bir bağlayıcılığı olmayacaktır..." Kürdistan meselesinin çözümünde atılması gerekli ön adımlar Bir süredir Kürdistan meselesine ilişkin Türk devlet yetkililerinden gelen resmi ve gayrıresmi beyanların yoğunlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Bu yılın başında “TRT Şeş“ adıyla tam gün yayın yapan Kürtçe bir televizyon yayınına başlanmasının ardından, Türk devletinin yakın bir zamanda “yeni“ bazı “açılımlar“ daha yapacağı konuşulmaktadır. Geçtiğimiz haftalarda Türk Cumhurbaşkanının, bunun Türkiye'nin birinci meselesi olduğu ve mutlaka çözülmesi, fırsatın kaçırılmaması gerektiği, yakında “iyi şeyler“olacağı yönündeki ifadeleri de bu bağlamda ele alınmaktadır. Türk başbakanı da son açıklamasında, bu konudaki çalışmaların tamamlanmak üzere olduğunu ve yakında kamuoyuna açıklama yapılacağını belirtti. Bu “yeni açılımlar“ın, “iyi şeyler“in ne olacağına dair henüz resmi bir açıklama bulunmamakla birlikte, özel Kürtçe TV ve radyo yayınlarına izin verilmesi, bazı üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin açılması, yerel yönetimlerin kimi yetkilerinin arttırılması, zorla değiştirilen yerleşim yerleri adlarının iade edilmesi gibi bir takım girişimlerden bahsedilmektedir. Bunlara paralel olarak yakın bir zamanda Kürdistan'ın güneyinde, Kürdistan Bölge Hükümeti'nin ev sahipliğinde bir “Kürd Konferansı“nın düzenleneceğine dair haberler de gündemdedir. Yine aynı şekilde, Türk devletinin de bilgisi dahilinde PKK'nin silah bırakmasına yönelik bazı görüşmelerin olduğu ileri sürülmektedir. Son olarak da Abdullah Öcalan'ın önümüzdeki haftalarda “çözüme dair bir yol haritası“ açıklayacağı belirtilmektedir. Bütün bunlar, şimdilerde detayları henüz belli olmamakla birlikte, uzun yıllardır çözümsüzlüğe mahkum edilmiş olan Kürdistan meselesinin şu ya da bu yönde çözümü için, bölge devletlerinin ve bazı uluslararası güçlerin de içinde yer aldığı bir hareketliliğe işaret etmektedir. Son 20 yıl içinde dünyada ve Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler, Kürdistan meselesinde eski statükoların aynen devamını da güçleştirmiştir. Her şeyden önce, onlarca yıldır özgürlüğü için ayakta olan Kürd halkının mücadele kararlılığı, tüm engelleme girişimlerine rağmen Kürdistan'ın güneyinde federe bir devlet yapılanmasının ortaya çıkması gibi faktörler, Türk devletinin geleneksel inkar siyasetinde ısrar etmesinin koşullarını iyice ortadan kaldırmıştır. Keza, Kürdistan'daki stratejik enerji kaynakları ve yollarının uluslararası alanda artan önemine bağlı olarak, başta ABD ve AB olmak üzere bazı uluslararası güçler de, Kürdistan meselesinin belirli bir “çözüm“e kavuşturulması üzerinde durmaktadırlar. Daha önce de vurguladığımız gibi, Kürd halkının mevcut durumunda iyileşmelere yol açan, yararına olan her gelişme mücadelenin ortak bir kazanımıdır. Son dönemlerde ortada dolaşan değişik senaryolar da, sonuçta bir şekilde mevcut durumun ilerisinde sayılabilecek vaatler içermektedir. Ancak bunların, kapsam ve içerikleri itibarıyla Kürdistan meselesini adil ve demokratik bir çözüme kavuşturma yolunda atılması gereken adımların oldukça uzağında durduğu görülmektedir. Türk devletinin daha çok hükümet kanadından gelen mesajlarında, sadece sınırlı bazı kültürel haklardan bahsedilmektedir. Kürtçenin ana dil olarak tanınmasına bile yanaşılmamaktadır. Kaldı ki, bunlar üzerinde bile ne Türk hükümeti içinde, ne de hükümetle militarist bürokrasi arasında tam bir mutabakat sözkonusudur. Diğer yandan, Kuzey Kurdistan'da büyük bir kitle desteğine sahip olan PKK ve DTP'de ise, Kürd ulusunun talepleri ve çözüm yolları konusunda bir kafa karışıklığı hali mevcuttur. Bugüne kadar yapılan bir çok açıklamada ne yazık ki, Kürd halkının taleplerini dile getirmekten ziyade, neleri talep etmediklerine vurgu yapan bir yaklaşım öne çıkmaktadır. Halbuki Kürd halkı, destek verdiği tüm siyasal hareket ve kurumlarından, kendi talep ve beklentilerine uygun sorumlu bir siyaset izlemelerini beklemektedir. Bu bakımdan, geçtiğimiz ay içinde DTP öncülüğünde Diyarbekir'de yapılan toplantıya farklı kesimlerin de davet edilmiş olması olumludur. Davetin toplantıya çok kısa bir zaman kala yapılmış olması, ön hazırlıklar ve gündemin belirlenmesine davet edilen kesimlerin dahil edilmemiş olması haklı olarak eleştirilen ve beklenen katılımın gerçekleşmediği bu toplantıda diğer Kürd çevrelerle diyaloga geçilmesi yönünde karar alınması da dikkate değerdir. Halkın talep ve beklentilerinin de etkisiyle atıldığını düşündüğümüz bu adım çerçevesinde geçtiğimiz günlerde “Demokratik Toplum Kongresi“ adına değişik kesimlere, önümüzdeki günlerde yapılacak bir çalışma toplantısına katılma davetinde bulunulmuştur. Her ne kadar toplantının gündemi “DTK'nin misyonu – Demokratik - ulusal birliğin sağlanması“, “çatışmasızlık süreci“ ve “kültürel haklar“ konularıyla sınırlanmış ve bir amacın da “Ağustos ayında açıklanması beklenen yol haritasına katkı sunmak“ olduğu belirtilmiş olsa da, bunun Kürdistan meselesini ilgilendiren konuları Kürtlerin kendi aralarında müzakere edecekleri bir zemin olarak değerlendirilmesi gerekir. Daha önce Kürdistan'ın güneyinde bir “Kürd Konferansı“nın düzenlenmesi bağlamında da belirttiğimiz üzere, böylesi toplantıların her çevrenin katılımına açık olması, ön hazırlıklarının iyi yapılması, herkesin demokratik bir şekilde görüşlerini ifade edebilmesinin sağlanması gibi hususlara hassasiyet gösterilmelidir. Kürtler dışında herkesin bir şeyler söylediği bir dönemde esas olarak Kürd halkının siyasal temsilcileri Kürdistan meselesinin adil bir şekilde çözümü yönünde somut projeler geliştirmeli, ortak bir zemin yakalamalıdırlar. Bu tür girişimlerin başarısı, Kürd halkının kendi geleceği üzerinde söz sahibi olmasının, Kürdistan Kurtuluş Mücadelesi'nin uluslararası alanda bir taraf olarak yer almasının da önünü açacaktır. Şunu özellikle belirtmek gerekir ki, Kürdistan meselesi kişilerin ya da örgütlerin keyfi olarak ortaya çıkardıkları bir mesele değildir. Meselenin kökeninde, zorla bir ulusun boyunduruk altına alınmış, bir ülkenin bölünmüş ve işgal edilmiş olması gerçekliği durmaktadır. Özgürlük talebiyle ortaya çıkan Kürd örgütlerinin varlığı bu gerçekliğin bir sonucudur. Ortadoğu'da en eski yerleşik halklardan biri olan Kürt halkı on yıllardan bu yana, dünyanın diğer halkları gibi temel ulusal-demokratik haklarının tanınmasını talep etmektedir. Kendi ülkesinde özgürce yaşamak, geleceği ve kendi işleri hakkında serbestce karar vermek, kendi kaynaklarını ülkenin ve halkının gelişimi yolunda kullanmak, kültürünü geliştirmek Kürd ulusunun da hakkıdır. Bu meşru talebinin adil, demokratik ve barışçıl yollardan çözümü yerine, baskı ve zor siyasetinde ısrar edilmesi, Kürdistan meselesini kanayan bir yara haline getirmiştir. Kürd halkının olası bir çözümü özgürce tercih edebilmesi için adil ve demokratik koşullarının yaratılması gerekir. Yüzyıla yakın bir süredir uygulanan imha ve inkar siyasetleri Kürdistan meselesini iyice çetrefilli bir hale getirmiştir. Bu koşullarda Kürdistan meselesinin çözümü, kendi içinde değişik aşamaları barındıran, uluslararası boyutları da bulunan uzun ve zorlu bir süreci kapsayacaktır. Bu sürecin her aşamasında, Kürd halkının siyasal, kültürel ve ekonomik talepleri göz önünde bulundurulmalı, Kürt halkının siyasal, kültürel ve ekonomik talepleri için çaba gösteren meşru kurumları sürece dahil edilmelidir. Zira, Kürdlerin temsil edilmediği bir ortamda alınacak kararların Kürd halkı için bir bağlayıcılığı olmayacaktır. Kürdistan meselesinin kalıcı bir şekilde çözümü için, öncelikle aşağıdaki adımların atılması gerekir. 1. Türk Devleti, başta BM Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi ile BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi olmak üzere, tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerde düzenlenen hakları tanıyıp gereğine uygun davranmalı, bu sözleşmelere Kürd halkı aleyhine koyduğu tüm çekinceleri kaldırmalıdır. 2. Başta 12 Eylül Anayasası olmak üzere, Kürd halkını ve onun demokratik haklarını inkar eden tüm hukuk mevzuatı değiştirilmeli, anti-demokratik kurumlar kaldırılmalı, Kürd ulusunun ve diğer tüm halkların varlığı, ulusal ve demokratik hakları tanınıp güvence altına alınmalıdır. 3. Kürd kültürü, dili, sanatı, müziği ve edebiyatı önündeki halen pek çok alanda devam eden yasal ve fiili engeller kaldırılmalı, tüm siyasal cezalar ve yasaklar kaldırılarak Kürd halkının siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel talepleri için çalışan siyasi partilerine, sivil toplum kuruluşlarına, kültür kurumlarına, basın yayın kurumlarına yasal çalışma ve örgütlenme hakkı tanınmalıdır. 4. Kürdistan'daki yerel yönetim organlarının yetkileri genişletilmeli, siyasi baskılara son verilmeli, Kürdlerin çoğunlukta olduğu yerlerde seçimle belirlenecek yerinden yönetim birimleri kurulmalı, yasama, yürütme ve yargı alanındaki merkezi devlet yetkilerinin önemli bir kısmının bu organlara devredileceği yeni bir siyasi ve idari sistem oluşturulmalıdır. 5. Kürt dilinin, başta ana dilde eğitim olmak üzere yaşamın her alanında özgürce kullanımı sağlanmalı, ilköğretimden üniversiteye kadar devlet okullarında eğitim ve öğretimi desteklenmeli, bunun için bütçeden pay ayrılmalı, Kürtçe Kürdistan'da resmi dil olmalıdır. 6. İlköğretim başta olmak üzere tüm eğitim müfredatı gözden geçirilmeli, resmi ideoloji ile onun ret ve inkar politikalarının ürünü olan ırkçı, asimilasyoncu öğeler tümüyle müfredattan çıkarılmalıdır. 7. Kontrgerilla, JİTEM ve benzeri devlet güdümlü terör ve cinayet örgütleri dağıtılmalı, faaliyetleri araştırılarak yaptıkları aydınlatılmalı ve sorumlulardan hesap sorulmalıdır. 8. Koruculuk kaldırılmalı, kirli savaş döneminde ülkelerinden çıkarılan, köyleri kasabaları yakılıp yıkılan Kürt göçmenlerinin dönüşüne olanak verilmeli, zarar ve ziyanları tam olarak tazmin edilmelidir. 9. Sistemli olarak isimleri değiştirilen ve isimleri yok olmakla karşı karşıya bulunan tüm şehir, ilçe, kasaba ve köy gibi yerleşim yerlerinin ve coğrafik alanların Kürtçe ve diğer dillerdeki orijinal isimleri iade edilmelidir. 10. Kültürel ve tarihi değerlerin talan edilmesi, Kürdistan'da bulunan ve aynı zamanda insanlığın ortak değerleri olan tarih ve kültür mirasının ortadan kaldırılması politikalarına son verilmelidir. 11. Kürd halkının, kendi bölgelerindeki doğal zenginlikler ve varlıklardan, ekonomik kaynaklardan yararlanma, bunlar üzerinde söz ve karar sahibi olma hakkı sağlanmalıdır. 22.07.2009 Partîya Rizgarîya Kurdistan PRK-rizgarî
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.