Kêleşîn, Mavi/Yeşil Mezar Taşı
Kêleşîn, Mavi/Yeşil Mezar Taşı
Aso Zagrosi
Son bir kaç haftadan beri HDK-İ ile PKK arasında yaşanan çatışmadan dolayı Kêleşîn ismi Kürdlerin gündemine oturdu. Kêleşîn’deki çatışmaya bağlı olarak siyasal partilerin, aydınların, Güney Kürdistan Parlamento ve Hükümet kurumlarının ve sosyal medya da çatışmayı gündeme getiren herkesin dilinde Kêleşîn vardı.
Kêleşîn nedir ve bu isim nereden geliyor?
Kısa bir süre önce Sayın İsmail Beşikçi,
Sayın Hüseyin Kaytan’ın , “Kürtlerin, Kadının ve Mülkün Garip Hikayesi” başlıklı yazısını kaynak olarak göstererek şunları yazıyordu:
“Ferdinand Justi, 1879’da, Zagros geçitlerinin olduğu yüksekliklerde, Sîdeka yakınlarında, Rewandûz ve Şîno arasında, bir kaide üzerinde 6 ayak yüksekliğinde (180 cm’den fazla) koyu mavi taştan bir dikili taş olduğunu ve Kürtlerin bunu Kêlî Şîn olarak adlandırdığını yazmıştı; bu taşın geniş Doğu yüzünde 41 satırlık bir çivi yazısıyla Med dilinde yazılmış bir kitabe bulunmaktaydı; ondan 5 saat uzaklıkta, Sîdeka üstünde, ikinci bir Kêlî Şîn daha vardı. Bu kitabeler bugün yoktur. Ama yol hâlâ vardır ve o, Şîno yakınlarındaki Sîrgan’da Doğuya ve Güneydoğuya yönelir, Sinê üzerinden Ekbatana’ya (Hemedan) gider( Ferdinand Justi, Geschichte des Alten Persiens, Leipzig, 1879, ss.2-3).”
Sayın Kaytan’ın sözünü ettiği “Mavi Taşlar” ın hikayesi çok uzun.
Aslında “Mavi Taştan” ziyade bu taşa Kürdler “Kêleşîn” diyor.
Fransız arkeolog J. DE Morgan 1890 yılında Kêleşîn’e gidiyor. J. Morgan 8 Ağustos 1892 tarihinde yayinladığı “La Stele de Kel-i-chin” anabaşlığı altındaki makalesinde “Kêleşîn” terimi üzerine duruyor. J. Morgan “Kürdçe’nın Mukrî lehçesinde “KEL” mezarların başına konulan taştır, ŞÎN îse Mavi renktir” diyor.
Bilindiği gibi nasıl Mela Mehmudê Bazîdî, Aleksander Jaba’ya, Mela Saîd Qazîyê Kurdistanê B. Nikitine yardımcı olmuşsa Serdarê Mukrî ise J. Morgan’a Kurdoloji çalışmalarında yardımcı olmuştu..
Her halde “Kêleşîn” teriminin Kürdçe anlamını Serdarê Mukrî J. Morgan’a anlatmıştır. Ayrıca Serdarê Mukrî J. Morgan’ın Mukrî lehçesi üzerine olan çalışmalarına doğrudan katılan hoca gibidir.
C. F. Lehmann 1902 yılında Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft 56. Sayısında yayınladığı “Zwei unveröffentlichte Chaldische İnschriften” adlı makalesinde “Kêleşîn” e 2 yada 3 uzaklıkdaki Kürdler sadece gökyüzüne “ŞÎN” demiyorlar, yeni yeşil yaprak ve otlara da “ŞÎN” diyor. Ona göre “Kêleşîn” yazıtı daha çok koyu Yeşile çalıyor.
1800’lerden başlayarak bir dizi Batılı araştırmacı Kürdistan’daki tarihi kalıntıları merak ediyor ve bölgeye akın ediyor. Fakat, Kürd Mirleri ve Kürdler onların bölgeye girmelerinin önünde engel durumdadır. Dikkat edilirse bunlardan bir çoğu Kürdlere düşmandır. Madame Bell,(Kürdistan’ın bölünmesinde ve Güney Kürdlerini Araplara bağlama konusunda ciddi bir rol oynadı) Layard ve Ressam gibi.. şahsiyetler.
Bazı kaynaklara göre KÊLEŞÎN kalıntılarına ilk ulaşan batılı Alman asılı Friedrich Eduard Schulztur. Aslen Darmstadtlı olan F. E. Schulz Almanya’nın Gießen ve Göttingen ‘de Felsefe okuyor ve doktorasını yaptıktan sonra Gießen üniversitesinde felsefe profesörü oluyor. Belli bir dönem sonra F. E Schulz Doğu dillerini öğrenmek amacıyla Paris’e geçiyor ve orada Journal Asiatique’I çıkaran kadronun içinde yer alıyor.
Prof. Schulz 1828-29 yıllarında Kürdistan’da bazı araştırmalar yapıyor ve KÊLEŞÎN kalıntılarına ulaşıyor. Anlatımlara göre Prof. Schulz kalıntılardaki yazıları defterine not ediyor/ kopyalıyor. Schulz Kuzey Kürdistan’ın Başkale şehrine geldiği zaman notlarını çevresine gösteriyor. O sıralarda Hakkari Miri, Nurullah Bey durumdan haberdar oluyor ve Schulz’u “Osmanlı Ajanı” olduğu kuşkusuyla 1829 yılında öldürtüyor. Prof. Schulz’un üzerindeki belgelere de el koyuyorlar.
İngiliz Asurolog Henry Crexwicke Rawlinson 1849 yılının kışında KÊLEŞÎN’i ulaşıyor. Fakat havaların 20 derece sıfırın altında karın her tarafı kapladığı bir ortamda fazla bir şey yapamıyor. Ama, bu arada İngiltere müzesi için paha biçilmez bazı kalıntıları yağmalıyor.
Fransız Arkeolog J. De Morgan sözünü ettiğim makalesinde Kêleşîn’e varışını, bölgenin coğrafyasını geniş geniş anlatıyor. J. De Morgan (1890 yılında bölgeye gidiyor) Kêleşîn’de Alman asılı Dr. Rosch ve 30’dan fazla adamının mezarlarına rastlıyor. Bilindiği gibi Dr. Rosch ve arkadaşları bölgenin Kürdleri tarafından öldürüldüler.
Alman asılı Waldemar Belck und Lehmann-Haupt’un 1891 yılının başlarında KÊLEŞÎN’e yönelik bir girişimleri var, fakat bu girişim başarılı olmuyor. Daha Waldemar Belck bir girişimde bulunuyor, Kürdlerin saldırısına uğruyor ve yanındaki adamların bir çoğu öldürülüyor. Belck Kürd Alixan’ın sayesinden canını zor kurtarıyor. Bu olaya ilişkin olarak Alman Kaiser’i Wilhelm II ile Sultan Abdulhamid arasında sorunlar baş gösteriyor. Sultan Abdulhamid Waldemar Belck’e 60.000 Altın Mark tazminat ödüyor. Sayın Serdar Eroğlu Kêleşîn üzerine yazdığı bır makale de “Kevrê Naletê”diye adlandırıyor. Bu tezini de Yazıtın 1950’lilerdeki tercümesine dayandırıyor.
Fransız Arkeolog J. De Morgan makalesinde Kêleşîn’in 2860 metre deniz yüksekliğinde olduğunu Rewandiz ile Şino arasında Osmanlı ve İran sınırında bulunduğunu söylüyor. J. De Morgan Makalesinin devamında Ararat ile Suleymaniye arasında Kürdistan’ın yol vermeyen dağları olduğunu büyük orduların bu bölgelerden birinden başkasına geçişi ancak KÊLEŞÎN gibi biraz kolay olan bölgede mümkün olduğunu söylüyor. Urartu Krallarının Asurilere ve Asurilerin Urartulara karşı bu geçiti kullanmaları kadar daha doğal bir şeyin olmadığını söylüyor.
Anabasis tarihinin yazarı Ksenefon’da KÊLEŞÎN geçitini kullanmıştı.
J. De Morgan Doğu Kürdistan’ın BANÊ ve MAHABAD arasında KALİKAN Dağında da bir KÊLEŞÎN var. Fakat buradaki Tarihi Kalıntı tahrip edilmiş. Suleymaniye’den Azerbeycan’a yada Azerbeycan’dan Suleymaniye’e gelen bir işgalci güç bu tarihi kalıntıyı tahrip etti diyor.
KÊLEŞÎN’de bulunan Tarihi Yazıtlar Nairi Krallarından olan İŞPUİNİ ve oğlu Menua’ya aittir. (M.Ö 820-810) KÊLEŞÎN Yazıtları Urartuca ve Asurice olmak üzere iki dilden yazılmıştır. Urartuların Tanrısı Xaldi’nin tapınağı da Ardini/ Müşaşir şehrindeydi. Bu şehrin kalıntıları bugün Miçêser köyünde bulunmaktadır.
İsmail Beşikçi Hoca’nın makalesinde sayın Hüseyin Kaytan’dan verdiği alıntıda yazıların Med dilinden kaleme alındığı tezi doğru değildir. Çünkü, hala Nairi/Xaldi Kralığı ve Asuri Kralığı alanda hakim. Bölgede MANA’lardan söz edilebilinir. Fakat, bugün açık bir şekilde biliyoruz ki KÊLEŞÎN Yazıtlar Urartuca ve Asurice yazılmıştır.
Kêleşîn adlı tarihi eser 1980’den sonra başlayan Irak ve İran savaşı sırasında İran 1,6 tondan fazla ağır olan taşı çalarak götürüp Urmiye müzesine koydu. Bu tarihi eser bugün Urmiye’dir. 1980 sonrası Güney Kürdistanlı Kakayî Kürd aydınlarından sayın Felakeddin Kakayi ve arkadaşlarının Kêleşîn taşının yanında çektikleri bir resmide yayınlayarak hürmetle anıyorum.
Kêleşîn tarihi bir geçit, demokratlarda bu geçiti kullanmak istediler.
01. 06. 2015