Ana içeriğe atla

Keldani Başpiskoposun Anlatımlarıyla Revandiz Mîr´i Paşayê Kore ve Mîr Alî Begê Êzîdî(2)

Aso Zagrosî

Mîrê Kor, Alqoş’dan ayrıldıktan sonra kardeşi Resul Bey, kardeşi Mele Yahya(Mele Yahya Muziri olacak-Aso)nın teşvikiyle bölgeye dönüyor, sığınakları bulmak amacıyla halka eziyet veriyor.

1833 yılında Mîrê Kor, Akrê şefi Suleyman Ağa’ya karşı savaş açıyor ve onu yendikten sonra Zibar ve Akrê’yi ele geçiriyor. Paşayê Kor, daha sonra Amediye’ye saldırıyor, şehri ele geçirdikten sonra kardeşi Resul’u vali olarak görevlendiriyor.

Addaî Şêr’in anlatımlarına göre Mîrê Soran saldırılarını Zaxo’ya ve hatta Cizire’ye kadar sürdürüyor. Mîrê Soran bu saldırı esnasında durumu kritik olan meşhur Bedirxan Bey’e yardım etmiştir. Siirt geleneği ve Botan köylülerinin anlatımlarına göre Bedirxan Bey iktidarının ilk yıllarında otoritesinin gün geçtikçe zayıfladığını görüyor ve yeğeni Seyfeddini(Kürdler Sewdîn diyor) Paşayê Kor’den yardım almaya gönderiyor. Mîrê Kor, Botan’a geliyor, Bedirxan’ın düşmanları olan ağaları yenerek müşterisinin iktidarını sağlamlaştırıyor. Bu çatışmalarda Mîrê Kor, başkalarının yanında meşhur Mustafa Paşa Mîrînın babasını da öldürüyor .

Bu arada Êzîdîler Mîrê Kor’e karşı ayaklandılar ve oradaki yetkili adamını öldürdüler. Mîrê Kor, Said Hasan ve Reşwan’ı bölgeye gönderiyor. Êzîdîler Musul’a sığınmaya çalıştılar, fakat Musullular onları şehire bırakmadılar. Bu sefer Êzîdîler, Dicle’nin sol yakasında bulunan Nebi Yunus’a çekilmeye çalıştılar ve oradan da geri püskürtüldüler. Bunun ardından Êzîdîler eski Sennaşerib sarayının bulunduğu Qoyençak tepesine sığınmaya çalıştılar, fakat orada hunharca katledildiler.

Bu Kürd Emiri’nin bağımsızlığı Bab-i Ali’nin dikkatını Kürdistan üzerine çekti.

Osmanlı devleti biri Bağdat’tan Ali Paşa’nın komutasında ve diğer ise İstanbul’dan Reşid Paşa’nın komutasında iki orduyu Rewandiz üzerine gönderdi. İki ordu Rewandiz’ı kuşatılar, bir savaş oyunu sayesinde onu yakaladılar ve esir olarak İstanbul’a götürdüler.(1836)

Anlatılanlara göre Sultan 2. Mahmud Reşid Paşa’nın ricası üzerine Paşayê Kor’u af ediyor ve bir Ferman ile memleketine geri gönderiyor. Bağdat’ta bulunan ve Paşayê Kor’den nefret eden Ali Paşa bu haber alır almaz, İstanbul’a ders alınacak bir masalı içeren bir mektup yazıyor.

Sultan’a yazdığı bu mektupta Ali Paşa:

Zamanında İstanbul’da yaşlı bir çift vardı. Bu çiftin kendilerini sürekli olarak rahatsız eden bir kedileri vardı. Çift kediden kurtulma kararı alıyorlar. Fakat, kedi evde büyüdüğünden dolayı kendi elleriyle kediyi öldürmek istemiyorlar. Çift bir kaç defa kediyi şehrin dışına bıraktı, fakat her seferinde kedi geri döndü. Sonuçta söz konusu olan yaşlı çift kedinin ayakları ziftleyerek denize atıyorlar. Sultan bir gün Bosfor’un kenarında gezerken deniz üzerine yüzen kediyi görüyor. Sultan hemen adamlarına kediyi kurtarmak amacıyla emir veriyor ve kurtulan kediyi kendi himayesine alıyor. Sultan hemen bir Ferman yazarak kedinin boynuna bağlıyor ve kediyi sahiplerine gitmesi için serbest bırakıyor. Kedi sahiplerine vardığı zaman, sahipleri kedinin boynunda bulunan kutuyu açtıklarında gördükleri Sultan’ın Ferman’ı karşısında hayrette düşüyorlar. Kedi sahipleri kendi kendilerine “biz ne bahtsız insanlarız, bizim kedimizin eskide Fermanı yoktu biz onunla başa çıkmadık, şimdi ise Fermanı var kim ona karşı bir şey söyleyebilir? diyorlar”

Sultan verilen mesajı anlıyor ve Mîrê Kor’u öldürtüyor.

Rewandiz Miri , zeki, cesur, fakat acımasız biriydi.

Küçük bir hata onun tarafından çok acımasız bir şekilde cezalandırılıyordu.

Onun hakkında şu anekdot anlatılıyor:

“Erbil bölgesinde bir köylü Rewandiz’a gidiyor. Bir bağdan geçerken şansızlığından olacak bir narı koparıyor. Bahçeci narı koparan köylüyü Paşayê Kor’e şikayet ediyor. Mîrê Soran hemen adamlarını gönderiyor, narı koparan köylünün sağ kolunu kestiriyor. Fakat, Mîr aynı zaman da küçük bir hatadan dolayı köylüyü şikayet eden bahçecininde dilini kestiriyor.

Kürdlerinde çok ihtiyaç duydukları bu sert cezalandırmalardan dolayı Mîr’in hanedanlık alanında hırsızlara rastlanmazdı.

Bir ihtiyar adam bana şu olayı anlatmıştı: ‘Bir gün ben Şaklawa’dan Rewanduz’a gittim. Ben yolda para dolu bir kutu gördüm. Mîr’in korkusunda kutuya dokunamadım. Ben beraberimde Rewanduz’da bulunan arkadaşlarıma ve akrabalarına bir torba hurma götürmüştüm. Yolda hurma torbasını kaybettim/unutum. Rewanduz’dan geri dönerken para kutusu ve benim hurma torbam yerinde duruyor. Kimse korkusunda onlara dokunmamıştı.

Ben yaşlı adama : ‘sen parayı kimse seni görmeden alabilirdin’ diye sordum.

Yaşlı adam: ‘ Hayir Mîr’in adamları pusu kurabilirlerdi. Eğer ben paraya dokunmuş olsaydım, hemen beni Mîr’e götürürlerdi ve Mîr beni orada öldürürdü.

Mîrê Kor, hanedanlığının sınırları içinde hiç kimsenin zengin olmasını istemiyordu. O herkesin eşit olmasını istiyordu. Mîr’in bölgesinde birilerin zenginliğinden söz edildiği zaman, hemen Mîr harekete geçer sefalete düşürmeksizin var olan servete el koyardı. Mîr bahtsız zenginleri tutuklatır, işkenceye tabi tutar ve gereken parayı alır ve fakirlere dağıtırdı.

Mîrê Kor’ın iktidarı döneminde Erbil’den bir saat uzaklıkta kuzeyde bulunan Einkawa köyünde iki Keldani şehidlik nişanını aldı.

Bir kaç yıl önce bölgede kıtlık baş gösterdi. Çok zaruri ihtiyaçlardan dolayı bazı Keldaniler islamı kabul ettiler. Fakat, sonradan bu yaptıklarından pişman oldular. Mîrê Kor, 1831 Eylül’ünde Einkawa’dan geçerken bunlardan biri olan Elia Abdoka’yı tutuklattı ve yeniden İslam’a dönmesi için işkenceye tabi tutu. Fakat, Elia yeniden Müslüman olmak etmediğinden dolayı öldürüldü.

İki yıl sonra 1833’un Ekim ayında Mîr’in Erbil sorumlusu Bekir Beg Buya Soura’yı yeniden din değiştirdiğinden dolayı öldürtü.

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.