“Savaş,” “açılım,” “kırılma,” “gizli görüşme,” “operasyon,” “şehit,” “zafer,” “barış,” vs. kavramlarla örgülü Kürd milletine karşı bir oyun oynanılıyor.
Yeni değil, yüzyıllara sarkan bir gösterim süresi var. Kazananı var, kaybedeni var. Kazanan ve kaybedenler hiç değişmez. Kabeden Kürd, kazanan daima Türk olur.
Türk Başbakanı Erdoğan, Şemdinli de baş gösteren danışıklı çatışmalara ilişkin “Terör sorununun çözümü için” ile başlayan cümlesiyle karşılıklı kaç kişinin öldüğü dökümünü yapıyor. Türk tarafının kaybını 144, PKK tarafının kaybını 239 olarak veriyor. Ve burada zafer ilan ediyor.
Aman Allahım! Hangi ceberut mantıkla karşı karşıyayız.
Ve ekliyor. “Terör şu anda bitecek denemez.” Yani bu, demmektir ki; karşılıklı ölümlerin süreceğidir. Ölenlerde Kürd ve zavalı Anadolu halkın gençleri olur.
Daha önceleri Diyarbakır’da “Kürd sorunu yoktur, PKK ve terör sorunu vardır,” demişti.
Yani “Kürd sorununu terörle özdeş“tir demek istemişti. Çözüm yöntemi olarakta doğal olarak devletin “güvenlikçi politika“sı devreye sokmuştu.
Türk egemenlik sistemin “Kürdçüsü” Abdullah Öcalan örgütüde, “devrimci halk savaşı,” “cephe savaşı,” “alan savaşı,” “bayrak dikme savaşı” vs. ile cevap verdi.
Sonuç ortada. Yüzlerce Kürd gencinin ölümü, yöre halkının göçü.
Bu oynanan savaş-barış sarmalının savaş boyutuna işaret etmektedir. Bu arada bir oyun daha devreye sokuldu. O da barış boyutudur. Ha yanlış anlaşılmasın. Buradaki savaş-barış kavramları bizim anladığımız anlamdaki kavramlar değildir. Kastedilen Kürd milletine karşı danışıklı oynanan oyunun sadece farklı boyutlarıdır.
Erdoğan: “Ha bu arada İmralı’yla ilgili görüşmeler yine olabilir. Çünkü farklı farklı şeyler uyduruluyor. Mesela kampanyalardan bir tanesi ’İmralı öldü, öldürüldü’. Bu tür şeyler var. Geçenlerde kardeşinin oraya gitmesini istedik. Dedik ki, ’Kabul ediyorsa kardeşi oraya gitsin.’ Sonunda kabul edildi ve gitti. Görüştü geldi,“ dedi.
Arkasından Abdullah Öcalan; “Elimde çözüm yol haritası var. Devlet isterse sunayım” dedi.
Kimse kendini kandırmasın. Sanki görüşmüyorlarda, yeni görüşülecek havası verilerek soruna çözüm aradıkları mesajını veriyorlar. Bununlada ne kadar iyiliksever, samimi ve demokrat olduklarını empoze ediyorlar. Bu, bir yanılsamadır.
Abdullah Öcalan ve örgütü, bu oyunda “kötü” adam rolündedir. Türk egemenlik sistem kurumları ne kadar sistemi korumakla görevlilerse Abdullah Öcalan ve örgütüde o kadar görevlidirler. Aradaki fark birinin “iyi adam,” diğerlerinin “kötü” adamı oynamalarıdır.
Ki onlar içiçedir, yanyanadırlar, Kürd milli potansiyeli nasıl tasviye edilir ile ilgili oluşturan aynı birim elemanlarıdırlar, bunu gizlemek için böylesine bir yalana, oyuna baş vuruyorlar.
Bu güne kadar olduğu gibi bundan sonradaki sözde buluşma, görüşme komedisinin Kürd tarafı ve Türk tarafı arasındaki görüşmelerle bir alakası olmayacaktır. Olacak olan sömürgeci ile onun olmuş Abdullah Öcalan ve örgütü arasındaki rutin olağan görüşmelerden ibaret olacaktır.
Eskiden bu gizli yapılırdı. Şu an alenen yapılıyor. İhanete meşrutiyet kazandırılıyor. Olan biten budur.
Onlar, verdikleri mesajlarla ne demek istediklerini biliyorlar. Birbirlerinide anlıyorlar. Kendi aralarında yapmış oldukları işbirliği gereği farklı roller ile karşımıza çıkıyorlar.
Burada kandırılan birileri varsa, onlarda Kürdlerdir.
Kürd milletine karşı Türk egemenlik sistemi ile Abdullah Öcalan örgütünün danışıklı oyunu karşısında kimi sözde “Kürd aydın ve politikacısıda; “Kürt sorununun çözümü konusunda girişimlerin yeniden hızlandığı” ile başlayan cümleleriyle sahne alır.
Sahi bu kuş beyinli yalakalar hangi dünyada yaşıyor? Hangi sorun, kim, nasıl çözüyor diye düşünmezler mi hiç?
Devlet erkanı, onun güdümündeki yansımaları ve ihanet çevreleri ne söylediklerini ve ne yaptıklarını biliyorlar. Fakat Kürd milletine karşı danışıklı oynanan bu oyununu kendilerine Kürd aydın ve politikacısı diyen çevreler, politikasının merkezine alıyorsa bunların mercek altına alınması bir zorunluluk arzediyor.
Yurtsever Kürd aydını ve politikacısı bu kanıdaysa bu demektir ki, Türk egemenlik sistemini tanımıyor demektir. Düşmanını tanımamak onun karşısından başından kaybetmiş demektir.
Türk egemenlik sistem sahipleri ve onun Kürdistan’daki “Kürdçü” yapılanması Abdullah Öcalan örgütünden Kürd-Kürdistan sorununun çözümünü beklemek beyhude bir yaklaşımdır.
Bunun tersi bir düşünce, Kürd-Kürdistan yurtsever ve milliyetçilerin düşüncesi olamaz.
Kürd-Kürdistan sorunu düşmanın olmuş ihanetin çözeceği bir sorun değildir. Zaten teori ve pratikleri bunu ispatliyor. Dahası Kürd-Kürdistan sorunu bir dil/diş sorunu değildir. Sadece Kürdistan’ın kuzeyi baz alında bile 20/25 milyonluk bir milletin sorunudur.
Sorunun çözümü Kürd milletinin devletleşme sorunudur. Yoksa Türk egemenlik sahiplerinin kapı arasında uzatığı ki, onuda dil ucuyla ifade ettiği kırıntılar sorunu değildir.
Kürd aydını ve politikacısı kendini bu zeminde hapsedemez. Kendini dilenci konumuna sokamaz.
Bunun en basit örneği, “seçmeli ders” mi olsun, “ana dilde eğitim mi olsun?” ikilemi başlı başına Kürd aydın ve politıkacılarının sefaletinin göstergesidir.
Yanısıra Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Leyla Zana ile görüşmesinde: “Yürüttüğümüz Milli Birlik ve Kardeşlik projesine katkı sağlamanızı bekliyoruz,” demesi sorunun çözümü konusunda sistemin zeminini göstermektedir.
Kimi Kürd ve Türk çevrelerin büyük bir umutla beklediği AKP Genel Başkanı ve Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’nın AKP’nin olağan 4. Kongresinde yaptığı konuşmasında bu zemini net olarak dile getirdi. “Dostları”nı yanıltlarken bizi yanıltmadı. Umarım “dostları” bunu doğru okurlar.
"Bizim yolumuz Atatürk'ün yoludur, Bizim yolumuz merhum Adnan Menderes'in yoludur, bizim yolumuz merhum Turgut Özal'ın yoludur bizim yolumuz merhum Necmettin Erbakan'ın yoludur. Yani bizim yolumuz tevazunun kardeşliğin yoludur. Ne diyoruz büyük devlet büyük millet büyük güç hedef 2023. Ama bugün buradan bir şey daha hatırlatıyorum. O günleri biz göremeyeceğiz kuvvet kudret sahibi Allah'tır ama 2023 hedefinden sonra inşallah cumhuriyetimizin 100. yılının dışında bir hedefimiz daha var o da bu kuruluşun 1000. yılı olacak hedef 2071 gençler, 2071 .Rabbim lütfederse bizler 2023'ü inşallah sizlerde 2071'i inşa edeceksiniz," dedi.
Evet kimi yalaka Kürd aydın ve politikacı çevrelerin kendisinden “Kürd sorunu”nu çözmesini bekledikleri Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın durduğu zemin budur.
Hafızamızı bir yoklayalım. Bu zeminde ne var diye.
Bu zeminde işgal, ilhak, sömürgeleştirme, talan, gasp, inkar, imha, katliam, soykırım, göçertirme, asimilasyon vs. var.
Malazgiriten Lozan’a, oradan bu güne uzaman Türk egemenlik sistemin Kürd milletine karşı uygulamalarının toplamı var.
Türk egemenlik sistemi bu zemin üzerine oturtulmuş. Varlığını Kürd milletini yok sayma ve imha etme üzerine inşa etmiştir. Bu zeminin yıkılması demek Türk egemenlik sistemin yok oluşu demektir. Bu nedenle sistemin hangi kanadı iktidarda olursa olsun bu zemini korumayı politika edinmiştir.
Bu kanat kötüdür, bu kanat iyidir yanılgısına düşmemek gerekir. Kendini Türk egemenlik sistem kapısına bağlamış ve bağlama çabasında olan kimi Kürd çevrelerin sistemin farklı kanatlarından “Kürd sorunu”nu çözüm beklentisi beyhude bir çabadır.
Kürd-Kürdistan sorununun çözümü bu politikalarla olmaz.
Kürd millet kurtuluşu bu zeminde uzaklaşmayı zorunlu kılar.
Sorunun çözümünün zemini Roboski’de katledilen Kürd çocukların ailelerinin Türk sömürgeci işgal ordusuna "Alın kimliğinizi başınıza çalın. Bu ülkenin vatandaşı olmaktan utanıyoruz" diyerek, kimliklerini çamur içine atmaları ve daha sonra kimliklerin üzerine basma zeminidir.
Anlayana!
02 Ekim 2012