Hewlêr-Bağdat Krizi ve Kürdlerin Ortak Strateji Yokluğu
Rojgar Merdoxi
Basında   izlediğimiz  kadarıyla aylardan  beri     Güney  Kürdistan’da     bir  dizi  ciddi gelişmeler  yaşanıyor.
Hatta    geçen  Newroz   sürecinde   bir  dizi  Kürd  çevresi ve   özellikle    de  bazı  Kuzey  çevreleri    Bağımsız  Kürdistan’ın  ilanını  beklemeye  koyulmuştu.
Tam da      o aralarda      farklı  yelpazelerden  gelen   bir  dizi  Kürd aydını, araştırmacısı,  politikacısı ve   gazetecisiyle  Aso   arkadaş   „Kürdistan Ulusal Kongresi“  adı altında   bir  röportaj  serisini  başlatmıştı.
Bağımsız Kürdistan  ilanı  ve  „ Kürdistan Kongresi/Konferansı“    aynı  şeyler  olmasalar  dahi  bir birlerini     dıştalayan     şeyler  değiller.
Aktüel  durumda      tüm  dünya  Kürdlerinin    kendilerini  ifade  edebilecekleri  bir  „Kürdistan  Kongresi“    olmadığı  gibi    Kürdistan’ın çeşitli  parçalarında  Kürdlerin  kendilerini  ortak  bir  şekilde  ifade  edebilecekleri   bir  karar  mekanizması da  yok.
Kürdistan   çapında     siyasal  oluşumlarının    kendilerine   göre  tespit ettikleri    siyasal istem  ve  tutumları  var.
Her  parti   yada    siyasal  oluşum   kendisine göre      „Kürdistan  halkı için“     siyasal   talepleri  formüle  ediyor/bozuyor,  siyasal  ittifakları  kuruyor/dağıtıyor,  bölgesel ve  uluslararası   ilişkilere      giriyor.
Örgütlü  Kürdler    kendi partilerinin     ileri sürdükleri    talepleri taraftar  olarak   destekliyor.     Diğer  kesimler ise      ya   çatlak    sesler   çıkarıyor   yada     seyirci  olarak    takip ediyor.
Sonuçta      Kürdistan’da     parti  liderleriyle sınırlandırılmış   karar  mekanizmalarını     etkileyecek veya   zorlayacak     kurum ve kuruluşlardan   yoksunlar.
Daha fazla uzağa gitmeye gerek yok.
Son bir kaç ay içinde Hewlêr ile Bağdat arasında yaşanan sorunlar konusunda Kürdlerin ortak bir tutumu varmıydı?
Böyle bir  soruya     olumlu bir  cevap vermek   çok zor.
Çünkü,    Bağdat’ta  karşı      ortak  bir  tutum sergileyebilmek  için     Kürdlerin  kendi aralarında   ortak  stratejik     bir  birliğe    sahip  olması   gerekir.
Fakat,  ne  yazık ki      ortak bir antlaşma  ve  strateji  yok.
KDP ve YNK  arasında bir  “Stratejik  Antlaşma” var.   Fakat  bu   antlaşmada     bir    çok   çevre tarafından  “ Bağdat ve Kürdistan’daki      koltukları   paylaşma  antlaşması”   olarak  eleştiriliyor.
Bilindiği  gibi     Saddam  sonrası  Irak’ta     KDP ve YNK’nin   başını  çektikleri    Kürdistan  listesi  ile   Maliki/Caferi  ve  El Hekim ailesinin    başını  çektikleri   Şii   Listeleri arasında  iktidar  konusunda   ittifaklar  kuruldu...    Bu  süreç  içinde   eski Baasçılar ve   El Qaide   gibi  çevreler       etkisizleştirildi.    Birinci  Maliki   iktidarı   ve  ikinci Maliki(Hewler  Antlaşması  sayesinde) iktidarı   Kürdlerin    büyük   çabası   sayesinde   kuruldu.   Maliki  hükümetlerinin  kurulmasında   Mam Celal ile  Kek Mesud’un    oynadıkları     rol    çok  önemliydi.      Hatta   Mam Celal  ile  Kek Mesud     yaptıkları  çeşitli açıklamalarda     sözkonusu   hükümetlerin   kurulmasını  “Kürd  halkının  büyük başarısı”  olarak  lanse ettiler.
 İkinci Maliki  hükümetinin   önünü açan    Mart  2010  seçimleri  öncesi   Sünnilerin  içinde  toplandığı   “El Irakiye  Listesi”  ile  ilişkiye  geçmek   Kürdistan  Listesi  tarafından  “ihanet”  olarak  dahi   değerlendirilebiliniyordu.  Bu  konuda   “Gorran  Listesi”ne   yapılan  suçlamaları   hatırlamak  yeterlidir.
Çünkü   o dönem   Şii ve Kürd  listeleri  arasında     “Bahar  Havası”   vardı.
Eski  Baasçılarında     kümelendiği  “El  İrakiye”  listesi  o  dönem   “Kürdlerin  kazanımlarını  yok etmek istiyen”  bir  yapılanma  olarak  görülüyordu.
Gelinen  aşamada  ise   aylardan  beri    Kürdistan Başkanı  Kek Mesud  Barzani  Maliki’nin    başbakanlığına  son vermek  için  ciddi bir çaba  içindedir.   Kürdistan Başkanı,    El İraqiye  ittifakıyla ve Sadr(Hewlere   gelişini  hatırlayınız)  ile  Malikiye    güvensizlik   oyunu  vermeleri  için  ortak bir  zeminde    buluşmaya  çalıştı.  Sadr    bu  sürece    son verdi.
Bu  girişim    başarısız  oldu.
Kürdlerle    Bağdat  arasındaki   yaşanan  sorunlarda  Sadr ve  Haşimiler     Maliki’den   daha   iyi değiller.    Sadr  Hewlêr’de    açık bir şekilde    “Kerkük’ün   İraki  kimliğine”  vurgu yapmaktan  çekinmedi.   Haşimi   Bağdat’ta  kaçmadan  önce     Cumhurbaşkanlığı  Konseyinde    Kerkük meselesinin  çözümü  için  anayasal  sürecinin  işlenmesi  girişimlerini  sürekli veto etti.
Bunlar  bilinen  şeyler. 
Hewlêr ve  Bağdat arasında   son dönemlerde  ortaya çıkan   krizde   Kürdlerin  tek ses  halinde   hareket etmedikleri açık bir şekilde   ortaya çıktı.
Mam Celal,   Cumhurbaşkanı olarak   Maliki  meselesinde    Kürdistan  Başkanı Kek  Mesud    gibi düşünmüyor.
Irak  Parlamentosunda   bulunan   YNK   milletvekilleri    Maliki  konusunda   KDP ile  aynı   pozisyona   sahip değiller.     YNK  liderlerinden   Adil Murad’ın   3 Temmuz’da    El Şerq  El  Awsad    gazetesine   verdiği  demeçte  „KDP çevresinde   Maliki’ye  karşı   kümelenen  Iraklı  partilerden   Kürd halkına  hayır gelmez.....   Iraklı  tarafların  kendi aralarındaki   sorunlar  KDP ve YNK  ilişkilerini de  etkiliyor.     Maliki’yi  değiştirme  girişimlerine  karşı  durmak ve Şiilerle   ittifaka  zarar vermemek  gerekir „  diyor.      Her  ne  kadar  YNK   Politbürosu     bu açıkamayı  „ Adil Murad’ın  kişisel  düşüncesidir, bizi bağlamaz“  şeklinde   değerlendiriyorsada   önerdikleri   „taraflar arasında     görüşmeler yoluyla  bir  çözümdür“......
Gorran  Hareketi’de      tüm  bu  kriz  boyunca    sessiz  kalmayı  tercih   etti.
Çünkü  Gorran  çevresi    Kürdistan Başkanı Kek Mesud’un  Maliki’yi   Başbakanlıktan  alma    girişimine  sıcak bakmıyor.
Maliki’de     Kürdler  arasında  yaşanan  sorunları ve yaraları     kaşıyarak     sonuç almaya   çalışyor.  Maliki bir  açıklamsında  „aslında  biz   hükümette  Gorran’a  da  bir  bakan vermek  istiyorduk.  Fakat,  Mesud Barzani   ‚eğer  Gorran’a   yer verirseniz  biz  hükümete  katılmayacağız’  dedi“  diyor..
Bağdat’taki  pastadan  herkes   kendi  oyuna  göre    payını almıştı..  Gorran’da  kendi   payını  alsaydı   dünyanın  sonu mu  olurdu?
İran devleti resmi olarak Gorran Hareketinin lideri Nawşirwan Mustafa’yı İran’a davet etti. 1 Temmuz günü Nawşirwan Mustafa İran Dışişler Bakanı, Ali Ekber Salihi ile görüştü. 2 Temmuz’da İran Parlamento Başkanı Ali Laricani ile bir görüşme yaptı. Yine aynı gün İran Yüksek Ulusal Güvenlik Encümanın Sekreteri Said Celil ile görüştü.. Basına yansıdığı kadarıyla bu görüşmeler „ ilişki ve düşünce alış verişi“ içindi.
İran’ın desteğini alan Maliki’nin başbakanlıktan alınması için tartışmaların dorukta seyrettiği bir ortamda yapılan bu ziyaret beraberinden bir dizi tartışmaları getirdi.
Gorran’a yakın olan basında Nawşirwan Mustafa bu davetiye kabul etmeden önce Gorran Hareketi içinde tartışıyor ve sonuçta bu yönde bir karar çıkıyor.
Kürd siyasal partilerinin Kürdistan’ı işgal eden devletlerle bu tip ilişkilere girmelerini doğru bulmadığımı defalarca yazdım. Bir Kürdistani parti kendisine yakın bir parti ile görüşmeler yapabilir. Fakat, Güney Kürdistan’daki diğer partilerde, Yekgirtu, Komel, KDP ve YNK’de bu tip ilişkileri sürdürüyorlar.. Birine „haram“ diğerlerine „helal“ demek pek mantıklı bir şey değildir.
Ulusal bir konsept, strateji ve gerekli kurumlar olmayınca bu tip girişimleri hep yaşıyacağız..
Başka bir boyut 26 Haziran günü Hawlati gazetesinde Neçirwan Barzani son Türkiye ziyareti esnasında T.P.A.O ile Güney Kürdistan’da petrol çıkarmak için gizli bir antlaşma yaptığına dair uzun bir yazı çıktı. Kürdistan Parlamentosunun haberi yok.. Neçirwan Barzani ile Türkiye giden Kürdistan hükümetinin tüm üyeleri KDP’den gelen Kürd şahsiyetleridir.
Hawlati’nin haberinde yapılan antlaşmada „Türkiye Irak’ın Kürdlere karşı saldırısı olursa Kürdleri destekleyecek“ gibi değerlendirmelerde var.
Karşılıklı açıklamalar ve suçlamalar ortalığı dahada bulanıklaştırıyor.
Şimdi yeniden Osmanlı ve Sefewi dönemine mi döneceğiz. Tüm dünya Kürdlerinin büyük umutlarla destekledikleri Güney Kürdistan kazanımları Sünni Türklerle Şii Farsların etki alanları olarak mı şekillenecek?
Sonuç olarak son Irak krizinde Kürdlerin parçalanmış hali açık bir şekilde görüldü. Bu süreci aşmak Bağdat, Ankara, Şam ve Tahran’a ilişkin politikalarda ortak bir Kürd pozisyonunu oluşturmak görev olarak duruyor.
 
        
     
 
     
       
       
       
       
       
      