Kürd Açılımı” ile ilgili Sayın Murat Dağdelen ile söyleşi
Kürd Açılımı” ile ilgili Sayın Murat Dağdelen ile söyleşiTürkiye’de son dönemlerde bir çok çevre „Kürd açılımı“ üzerine tartışıyor. Türk hükümetinin bu konuda bir projesinden sözediliyor. Öcalan, „yol haritasını“ hazırlıyor. Biz bu konuda okuyucularımıza Kürd cephesinin kısmende olsa eğilimini sunmak amacıyla bazı soruları hazırladık ve uluşabildiğimiz Kürdistanlı aydınlara ve Kürd dostlarına gönderiyoruz. Eğer bu sorularımıza yazılı olarak cevap verirseniz seviniriz. Saygılarımla, Aso Zagrosi Newroz.Com ve Kürdistan Forum Editörü Aso Zagrosi: Son aylarda Türkiye’de devletin bir kanatından “Kürd açılımından”, “Kürd sorunun barışçıl çözümümden” ve “büyük bir projeden” söz ediliyor. Kürdlerle Türklerin bu topraklarda buluşmasında bu yana yaklaşık olarak bin yıl geçti. Bazıları, “bin yıl kardeşçe bir arada yaşama” diyor buna. Türk ırkçıların kendilerine sembol olarak aldıkları Alpaslan’ın Kürd Yusuf tarafından Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1071 yılında öldürülmesi dahi (Urfalı Matieu’dan) bu buluşmanın kanlı bir zeminde yürüdüğünü gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Kürdlere karşı hayatın tüm alanlarında jenosidler uygulandı, milyonlarca Kürd fiziki olarak imha edildi ve Kürdlere ait ne varsa inkar edildi. Şimdi Kürdleri muhatap almaksızın, “bizim sizin için iyi bir projemiz var” diyorlar. Bu söylem ne kadar inandırıcı olabilir? Murat Dagdelen: Öncelikle bu özel ve özen gösterilmesi gereken konu hakkında böyle bir çalışma yürütmeyi düşündüğünüz için, teşekür ediyorum. Konu hakkında bilgi veya iddia sahibi insanların görüşlerini almak, görüşleri kamuoyu ile paylaşmak önemliydi. Önemli bir çalışma yapıyorsunuz. Ortada ciddi bir tartışma konusu var. Son derece ciddiyetle ele alınması gereken bu probleme ilişkin tartışmanın geniş çevrelerde yapılması, çözüm için katkılarda bulunabilirmi soru bu?. Sizin bu çalışmanızı önemsemekle birlikte, burada düşüncelerini yazacak arkadaşların ve düşüncelerini ifade etme zemini bulamayan aydınların, siyasetçilerin tartışılan konunun çözümüne, etkide bulunma olanaklarının çok fazla olmadığını söylemeliyim. Böyle olması, içinde bulunduğumuz nesnel gerçeklikten kaynaklanıyor. Kürtlerin, PKK dışında kalan kesimleri, ne yazık ki, siyasetin gündemine etkide bulunamıyor. Bunun nedenleri biliniyor. Bu nedenle uzatmamak için, açmaya gerek görmüyorum. Yine de çözüm için düşüncelerimizi ısrarla anlatmayı, bir çok açıdan gerekli buluyorum. Şimdi sorunuza geçebiliriz. Tarihsel olarak Kürt Türk ilişkileri incelendiğinde, iki halkın bir arada yaşadığı yaklaşık bin yıllık zaman diliminden sonra, görünen o ki, Kürtler bu birlikten pek memnun değiller. Bu zorunlu birlikteliğin, Kürtlerin gelişme dinamiklerini yok etmeğe çalıştığını, durdurduğunu ve Kürtlerin kendi kendilerini yöneten bir ulus olarak tarihsel sahnede yer almasına olanak bırakmadığı biliniyor. Bu nedenle “Türklerle Kürtler bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşıyorlar“ tezi sadece bir balondur. Dili, kültürü, geleneksel yapısı, gelişme dinamiği, bağımsız yaşama isteği, kendini yönetme hakkı vs. Elinden zorla alınan ve dumura uğratılan bir halkın, kendisine bunları mübah görenlerle “Kardeş“ olduğu fikrinin empoze edilmesi, olsa olsa en iyimser ifadeyle koca bir yalan olur. Burada sözüm halklara değil, halklar adında siyasal yönetme erkini kullanan yöneticileredir. Kuşkusuz Kürtlerle Türkler ve diğer halkların kardeş olduğu düşüncesi çok güzel bir söylemdir. İnsanın içini ısıtıyor. Olmalıdır da. Benim ve bizim geleneğimizden gelen bütün Kürtlerin ortak bir ütopyasıydı bu. “Halklar kardeştir“ sözü bize aittir. Ve çokta doğru dillendirilmiştir. Ben şahsen Kürtlerin siyasal kesimlerinde ve hatta ortalama bir Kürt bireyinde,Türkleri halk olarak düşman gören hiç kimseye rastlamadım. Türk halkına karşı düşmanca bir söylem kullanıldığına, hatta bunun ima edildiğine rastlamadım. Böyle bir söylem bizim için utanılacak bir şey olurdu. Biz hiçbir zaman Kürtlere yapılanlardan, Türk halkını sorumlu görmedik. Elbetteki Kürtlerle,Türkler birlikte yaşayabilirler bundan hiç kuşku duymuyorum. Hatta bana soracak olunursa, benim bireysel tercihim bu yönde olur. Kürt sorunu denilen probleme bir çözüm aranıyor ve halkların bir arada yaşaması gerçekten isteniyorsa o zaman olguyu doğru tanımlamak gerekir.. Doğrusu şudur. Kürtler, bir ulustur, kendi dilleri, kültürleri, ananeleri ve tarihleri vardır. Ülkeleri vardır ve bu ülkenin adı Kürdistan’dır. Kürtler dünyada ki, diğer bütün uluslar gibi kendi geleceklerine kendileri karar verebilirler. Bu hak devredilemez, vesayet altına alınamaz ve ortadan kaldırılamaz. Eğer birileri ile birlikte yaşamaya karar vermeleri gerekecekse, buna Kürtler kendisi özgür iradeleriyle karar vermelidir. Sorunu böyle algılamak ve ortaya koymak, sorunun çözümüne kalıcı çareler üretebilir. Bunları ben işi zorlaştırmak için söylemiyorum. Kimileri bu söylemden çözüm çıkmaz diye düşünebilir. Fakat bu gerçeklik somuttur ve benim veya başkalarının algılamalarından bağımsız reel gerçekliktir. Keşke sorun sadece bir dil sorunu olsaydı. Yada sorun marjinal bir azınlık sorunu olsaydı. Belki bu tartışmalar, arayış ve yaratılan iyimser hava sorunun çözümüne kalıcı çözümler bulabilirdi. Fakat burada söz konusu olan, bir ulusun özgürlük sorunudur. Kendi geleceğine karar verme istemidir. Kürtlere nasıl yaşamak istedikleri sorulmalıdır. Demokratik koşullarda gerçekleştirilecek bir referandumla, bunu öğrenmenin imkanı vardır. Yapılması gereken referandum için siyasal, toplumsal ve fiziki koşullarını oluşmasını sağlamaktır. Kürtleri muhatap almadan sırf güvenlik kaygısıyla, bir takım projeler oluşturmak çok gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Bu tür yaklaşımlar geçici olarak “ çözüm“ yaratabilir ama, gelecekte Kürtler “sorun“ olmaya devam edecektir. Bu nedenle olayı doğru tanımlamak, bu tanım üzerinden birlikte yaşama iradesi ortaya koymak, çözüm yönünde kalıcı imkanlar yaratabilir. Bunun dışında ki programlar sorunu algılamaktan uzak, günü kurtarmaya yönelik olacaktır. Eğer ortada çözümlenmeye muhtaç bir sorun varsa işin muhatapları olur. “Ben bildiğim gibi kimseye ihtiyaç duymadan çözerim“ dediğinizde bu sadece sizin “Çözüm“ ünüz olur. Fazla bir yaşam alanı bulamayabilir. Aso Zagrosi: Türk devletinin Kürdlere ve Kürdlerin haklarına ilişkin son dönemlerde kopardığı gürültünün asıl nedeni sizce ne olabilir? Murat Dağdelen: Kısa bir süre önce başladı sanılan bu “Çözüm“ projeleri aslında on yıl önce başlatılması düşünülen ve karar altına alınmış bir projeydi. Öcalan yakalandığında yada birileri tarafından bir konsept sonucu Türkiye’ye teslim edildiği 1999 yılında bu proje öngörülmüştü. Buna göre 1.Öcalan Türkiye’ye teslim edilecek 2.İşkence edilmeyecek, öldürülmeyecek, adil yargılanacak 3.İdam cezası kaldırılacak 4.Kürt açılımları geliştirilecek 5.PKK, Öcalan aracılığıyla tasviye edilecek. 6.Kürtler sisteme yeniden entegre edilecek. 7.Sorunun çözümüne ilişkin siddeti esas alan politikalardan vazgeçilecek. Vs. Kanımca o tarihte Türk yöneticilerle ABD ve AB arasında genel olarak varılan anlaşmanın ana hatları bunlardır. Yapılan bu anlaşmada Öcalan’a düşen görev, PKK’nin silahlı güçlerini tasfiye etmekle sınırlıdır. Kısacası PKK’yi Türkiye için bir sorun olmaktan çıkarmaktır. Türk tarafı bu anlaşmanın Kürt açılımıyla ilgili kısmını uygulamadı. Kürtlerle ilgili geleneksel politikaları tercih ettiler. Öcalan’ı ‘’Bunu herkes kullandı şimdi kullanma sırası bizde.” Diyerek kötü bir itirafçı konumuna düşürdüler. PKK’yi Öcalan aracılığıyla kontrol ederek, kendi çıkarları gereğince iç siyasetin dizayn edilmesi için kullandılar. Güney Kürdistan’a karşı ve başka Kürt alternatiflerinin ortaya çıkmasını engellemek için kullanmaya çalıştılar. Öcalan’da yeni rolünü başarıyla yerine getirdi. Ev ödevini iyi yaptı. Bunların neler olduğunu biliyorsunuz. Anlatmaya gerek yok. Hala bilmeyenlerde zaten bizi okumayı gerekli görmüyor. Peki ne oldu da on yıl sonra tutumlar değişmeye başladı? Geçen sürede, Türk yöneticilerinin on yıl boyunca sürdürmeye çalıştığı bu siyasetin, daha fazla sürdürülemez olduğu görüldü. Çünkü bu politika sonucu, devlet, giderek devlet normlarından uzaklaştı, çeteleşti. Meşru zeminini yitirmeye başladı. Ayrıca “Türkiye 1918 koşullarını yaşıyor, ülkemiz emperyalistler tarafından, yeni Damat Ferit Paşa hükümeti olan AKP aracılığıyla işgal edilmiş, bölünüp parçalanmak isteniyor, yeni bir kurtuluş savaşına ve Kuvvay-ı milli hareketine ihtiyaç var.” diyen Devlet ve toplumsal hiyerarşide önemli bir yer edinmiş, her düşünce ve kategoriden insanların örgütü Ergenekon’un devleti bir bütün olarak ele geçirme, girişimleri giderek ciddi boyutlara ulaştı. Anti Amerikancılık ve Avrupa Birliği karşıtlığı, dünyada neredeyse hiçbir ülkede olmadığı kadar Türkiye’de yaygınlaştırıldı. Türk Kürt çatışmasının emareleri görülmeye başlandı. Bu gelişmeler tehlikelere sebep olabilir, Türkiye’yi içinden çıkılmaz kaoslara sürüklüyebilirdi. Bu nedenle ABD, AB, AKP ve Ergenekon’un yarattığı tehlikeninTürkiyeyi büyük belalara sokmasından endişe duyan kesimler ortak bir konensüs etrafında birleştiler. Ergenekon’u etkisizleştirdiler, Genelkurmay’ı hem Ergenekon, hem de Kürt açılımı konusunda ikna ettiler. Genelkurmay gönülsüzde olsa, sessiz kalmayı tercih etti. Ara sıra sesini yükseltmek istese bile, önüne Genelkurmay’da düzenlenen “Darbe” planları konulup deşifre edilerek etkisizleştirildi. “Kürt açılımı” dediğimiz projenin, gündeme bu aralar getirilmesinin kısa hikayesi kanımca budur. Kürt problemi, bir biçimde Türk devleti açısından aşılmak zorundadır. Çünkü bu sorunun varlığı, Türkiye’nin Demokratikleşmesini evrensel demokratik değerlerle buluşmasını, ekonomik, toplumsal, siyasal gelişimini engelliyor. Güvenliğini, iç istikrarını tehlikeye düşüren ciddi bir rol oynuyor.Toplumsal denglerini alt üst ediyor. Türk yöneticileri ve müttefikleri bunu anlamışlardır. Bu işin silahla, güvenlik önlemleriye çözülemeyeceğini görmüşlerdir. Geçtiğimiz yüzyıllarda olduğu gibi, bir ulusun tümüyle ortadan kaldırılmasının olanakları da yoktur. Öyleyse başka başka alternatiflerin, çözüm arayışlarının devreye girmesi kaçınılmaz olacaktır. Olan budur. Aso Zagrosi: Bazılarına göre aslında bu açılım, “Kuzey Kürdlerine değil, çeşitli uluslararası güçlerin baskısı altında Güney Kürdlerine, petrol ve doğal gaz gibi zenginliklere yönelik yapılan bir açılımdır” söylemine dair yaklaşımız nedir? Murat Dağdelen: Bu perspektif’ten de olaya baktığımızda, Kürt sorununu kabul edilebilir bir çözüme bağlamış, Rejimi güvencede olan dolayısıyla ABD ve AB liğinin çıkarlarının da güvence altına alındığı, siyasal ve ekonomik olarak istikrara kavuşmuş bir Türkiye’ye, Güney’e ”Abi“ lik rolünün verilmesi mümkündür. Sonuçta Batının çıkarlarının korunmasının, bu bölgelere coğrafik, tarihsel, kültürel olarak uzak olan batı yerine, hem batının hemde bölgenin yerel değerleriyle uyumlu bir bölgesel güce tevdi edilmesi daha akılcıl olabilir. Bu coğrafya’ya baktığımızda bu güç Batı’nın değerleriyle uzlaşmayan ve batı için tehlike olarak algılanan Iran’la ve bölge güçleri için düşman olarak algılanan ve dinsel nedenlerle burayla farklı bir konumda olan Israil’le olmayacağı anlaşılır. Bu konuda en uygun aday, Kürt problemini çözmüş, kendisiyle kelimenin geniş anlamıyla barışık olan, Türkiye’nin en uygun ülke olduğu görülüyor. Ben şahsen bölgeyi bilen, görmüş, gezmiş birisi olarak Türkiye’ye buralarda ve hatta Ortadoğunun genelinde bir sempati olduğunu biliyorum. Ortadoğulu bir insanın Türkiye’ye bir Türkün İsviçre’ye baktığı gibi baktığını söylersem abartmamış olurum. Türkiye’nin bölge açısından bir potansiyeli var ama bu potansiyelin pratik bir kazanıma dönüşmesi ancak, Türkiye’nin Kürt sorununun çözümüne ilişkin, gerçek, kabul edilebilir ve güvencelere bağlanmış adımlar atmasına ve Güney Kürdistan’ının siyasal statüsünü kabul edip saygı duymasına bağlıdır. Güney Kürtlerinin de Türkiye ile karşılıklı saygı temelinde iyi ilişkilere ihtiyacı vardır. Aso Zagrosi: Son dönemlerde yoğun bir şekilde Öcalan’ın 15 Ağustos’da sunacağı “Yol haritası”ndan söz ediliyor. Öcalan yakalandığından beri Kürdlere sayısız “yol haritaları” sundu. Kürdlerin ulusal taleplerini “Bağımsız ,Birleşik Kürdistan”dan “kültürel haklar” derekesine indirdi. Hatta “Anayasa’da Kürdlerden sözedilmesi dahi gerekmiyor” diyor/diyorlar. İmralı’dan Kürdlere yol haritası olabilir mi? Murat Dağdelen: Ben genel hatlarıyla anlatmaya çalıştım. Öcalan’ın “Yol Haritası“ nın açıklandığında göreceğimiz üzere, Kürtler için kalıcı ve güvencelere bağlamak isteyen talepler olmayacaktır. Öcalan‘ın “Yol Haritası“ 99’da yakalandığında önüne konulan fakat daha sonra kesintiye uğratılan, PKK’nin silahlı güçlerinin tasfiye edilmesi planıdır. Öcalan’dan yapmasını istedikleri “Bu işi sen başlattın sen bitireceksin.“ sözünden ibarettir. Öcalan buna soyunmuştur. Gerçekleştirilmek istenen budur. Diğer yandan „“Bir şeyler yapmak“ zorunluluk haline gelmiştir. Artık ertelenemez bir hal almıştır. Bu anlamda doğru bakıldığında Öcalan Türk devleti için iyi bir şanstır. Ortaya şimdiye kadar koyduğu taleplerde Kürtler için sorunun esasına ilişkin bir talepte bulunduğuna şahit olmadık. 15 Ağustos!ta da olacağını zannetmiyorum. Kanımca 15 Ağustos 1984 gerilla savaşının başlatıldığı yıldı. 15 Ağustos 2009 da bitirildiği yıl olacaktır. Bu gelişmeler ilk bakışta olumsuz gibi görünebilir ama “Her müsibette bir hayır vardır.“ sözünden hareketle PKK’nin mevcut pozisyonuyla silahlardan arındırılmasının, Kürtler için hayırlı olacağına inanıyorum. PKK’nin silahlarının, Kürtlerin dertlerinin çözümüne hiç bir katkı sunmadığını, sunamayacağını, gelişmenin önünde engel olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki yıllarda yürütülmesi gerekecek Barışçı, Demokratik ve Sivil bir mücadele için, PKK’nin silahsızlandırılması yararlı olacaktır. Çünkü yürünmesi gereken daha çok yol olacaktır. PKK’nin silahsızlandırılması sonucunda, genel bir affın çıkması, siyaset yapma kanallarının açılması, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün yasal güvencelere kavuşturulması, kısacası durumun „“Normal“ e dönmesi, Kürtlerin yara berelerini sarması, huzurlu bir nefes alması önemli bir gelişme olacaktır. Ayrıca silahların gölgesinde düşünemez olmuş insanların, silahların vesayetinden kurtulduklarında daha sağlıklı düşünecekleri ve kararlar alabilecekleri de bilinmelidir. Kürt toplumunda da, silahların susmasına ilişkin toplumsal talep ve istem güçlü olarak bulunmaktadır. Kürtler aslında Öcalan’ın ve onun PKK’si nin çözümleyici bir güç olmadığını anlamıştır. İfade edilmese de Kürtlerin toplumsal bilincinde bu düşünce sanırım güçlü bir biçimde yer etmektedir. PKK’nin Kürtleri mutlu edebilecek her hangi bir toplumsal projesi yoktur. Biraz egemen oldukları alanlarda, ön gördükleri yaşam modeli insanları korkuya, endişeye sevk etmektedir. Kürtlere düşmanca yaklaşan devletle, PKK arasında seçim yapmak zorunda kalan Kürtler namus belasına PKK’yi tercih etmek zorunda kalmaktadır. Başka bir Kürt alternatifinin olmaması da bu tercihi kolaylaştıran temel etkendir. Sözün kısası,umarım gelişmeler Kürtler için iyi şeylerin başilangıcı olur. Aso Zagrosi: Kuzey Kürdistan’da tüm Kürd siyasal yapıları yıllar boyunca “Bağımsız, Birleşik ve hatta sosyalist Kürdistan'ı” savundular. Şimdi hiç kimseden bir ses yok. Herkesin Kürdleri yeniden devlete entegre çalışmaları içine girdiği bu ortamda, neden Kürdistan’ın bağımsızlığını, özgürlüğünü ve hatta Türklerle eşit haklar temelinde birliği savunan örgütler, kurumlar ve bireyler bir Kürd Konferansını toplayamiyorlar? Var olan sorunlarını tartışmıyorlar? Murat Dağdelen: Kürd konferansı oluşturulması konusunda aslında bir takım girişimler oldu fakat hepsi sonuçsuz kaldı. Olsa ne olurdu? Sürece müdahale edebilirmiydi? Gündemi belirleyemese bile, gündemin aktörlerinden biri olabilirmiydi? Çok emin değilim. Ülkede yoksan bu nasıl mümkün olur ki? İyi niyetli çalışmalar yapıldı ama, yaşamın gerçekliğiyle pek uyuşmadı sanırım. Bunu PKK dışı çevrelerin içinde bulunduğu durumla anlatmaya çalışmak mümkün. Orta da, kısmen PSK’yi muaf tutarsak örgüt diyebileceğimiz yada en azından kısmi de olsa örgüt normlarına sahip olduğunu söyleyebileceğimiz her hangi bir Kürt örgütlenmesi mevcut görünmüyor. (PSK’de gücünden çok şey yitirmiş gibi görünüyor. Ülke bağlamında onlarında ciddi olanaklarının olduğunu sanmıyorum.) Bu gerçek durum ne yazık ki, çok uzun zamandan beri böyle devam ediyor. Bunun tarihsel ve siyasal nedenleri var. Aslında bir çok siyasal Kürt örgütü, on iki eylül öncesinde veya hemen sonrasında örgüt olma niteliğini büyük oranda kaybetmiştir. Ülke zeminide dayanaklarını yitiren bu yapılanmalar, yurt dışına çıkıp büyük oranda mülteci diyebileceğimiz örgütlenmelere dönüştüler. Toparlanma, güce dönüşme yönünde çabaları oldu ama bana göre gerek sahip oldukları ideolojik şekillenme, örgüt modeli ve insan bileşimiyle miadlarını doldurmuşlardı. Değişip, dönüşme gerekliliğini iyi algılayamadıkları için de fiili olarak tasfiye oldular. Zaten ülke zemininden, halktan koptun mu erime, dağılma süreci başlamıştır. Aslında PKK’yi de bekleyen akibette buydu. Diğerlerinden farklı olarak varlığını sürdürmesi iki nedenle mümkün olabildi. Birincisi Diyarbakır cezaevi direnişi. İkincisi ısrarla ülkede kalmaya çalışmaları oldu. Hatta 1988-90 yıllarına kadar bile tasviye olabilirlerdi. Legal zemin de HEP (Halkın Emek Partisi) nin ortaya çıkmasıyla ile birlikte kitleselleşme imkanı yakaladı ve gelişmesini sürdürdü. Kısacası, ortada PKK dışında gündemi zorlayabilecek örgüt veya örgütler bulunmuyor. Bu nedenle iyi niyetli çabalar ve düşünceler olsa bile, ulusal bir konferans toparlanamıyor. Ayrıca gerçekçi olmakta fayda var. Tut ki böyle bir konferans toplandı tartıştı ve çeşitli kararlar aldı. Bu kararların uygulanması için bu konferansı oluşturanların yaptırım gücü var mıdır? Ülke de temsil gücü olmayan bir konferansı kim dinler ve ciddiye alır? Böyel bir konferansın yapılması, belki ileride, koşulların normale dönmesiyle Diyarbakır’da toparlanabilir. Aydınlara gelince, önemli bir kesimi PKK’nin ekseninde bulunuyor. Bir çoğu olan bitenin farkında olsa da, farklı düşünse de bir çok nedenden ötürü sessiz kalıyor. Toplumsal ve örgütsel kuşatılmışlık içindedirler. Yanlız kalmayı, dışlanmışlığı göze alamıyorlar. Bir çoğu da, Öcalan’cı görünmenin toplumda imtiyazlı bir konum yarattığını görüyor ve böyle davranıyor. Ekonomik ve siyasal rant peşinde koşan bazıları da, bunun ancak Öcalan ile mümkün olduğunu biliyor. Özellikle Belediyeler aracılığıyla ortaya çıkan yerel iktidar olanaklarının bağımlı bir aydın grubu yarattığını söyleyebilirim. Bir çoğunun milletvekili, belediye başkanı olma hayalini de buna eklemliyebiliriz. Bu nedenle buralardan şimdilik kaydıyla, PKK resmi görüşü dışında bir görüşün ortaya çıkması ve güçlü bir sese dönüşmesi pek olası görülmüyor. Bize gelirsek, bizim gibi örgütü, parası, olanakları olmayan her biri bir yerde yaşamın zorluklarıyla uğraşmak zorunda kalan aydınların, sesleri çıkıyor ama sağır kulaklara ulaşmakta yetersiz kalıyor. Aydınların bütünüyle sessiz kaldıklarını söylemek haksızlık olur. Aslında aydınları bir araya gelse, tartışsa, bir çözüm projesi ortaya çıkarılabilseydi fena olmazdı. Ortaya çıkan bu proje doğrultusunda iyi çalışmalar yapılabilirdi. Ama olmadı olmuyor. Bütün bu olumsuzluklara rağmen ben gelecekle ilgili umutlarımı asla kaybetmiyorum. Daha yapabileceklerimizin olduğuna inanıyorum ve yakın gelecekte bu imkanların oluşabileceğini düşünüyorum. Benimkisi boş bir inançtan kaynaklanmıyor. İnsanlar silahlardan yoksun despotik bir PKK’ye boyun eğmezler. Farklı seçenekler bu nedenle ortaya çıkabilir. Ben şahsen bunun emarelerini görüyor ve böyle olacağına inanıyorum. Çünkü demokrasi ve özgürlük istemi bu kadar canlı olan bir topluluğun mücadelesinin bir zaman sonra içe dönmesi kaçınılmaz olacaktır. Aso Zagrosi: Yüzyıllardan beri Kürdlerin bir özgürlük ve bağımsızlık savaşı var. Bu kadar savaş ve kandan sonra Kürdlerin millet olarak üzerinde anlaştıkları bir ulusal projeleri var mı? Eğer böyle bir projeleri yoksa ne yapabilirler? Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Murat Dağdelen: Millet dediğimizde soyut bir kavramdan bahsetmiş oluruz. Millet kavramı içinde somut olarak yer edinen sınıflara, katmanlara baktığımızda ise bunların çıkarlarını temsil etmek iddasında olan çeşitli örgütler görürüz. Bu mana da ele aldığımızda milletin tümünün onayını alan bir projeden bahsetmemiz olanaklı olmaz. Çünkü bir millet içinde değişik programlar ve bu programları yaşama geçirmeye çalışan idda sahibi değişik örgütlenmeler olur. Öyleyse geçmişte ve bugün kısmen de olsa Kürtler adına siyaset yapma iddasında bulunan örgütlerin kendi çözüm projeleri vardır. Örneğin geçmişte Kawa’nın bir çözüm programı vardı. Kısa bir zaman önce, Rızgari’nin ve PSK nin çözüm programları yayınlandı. Kürdistan’da çeşitli sivil toplum örgütü ve mesleki örgütlerde çözüm olarak benimsedikleri çeşitli projeleri açıkladılar. Bireysel olarakta açıklanmış çeşitli çözüm projeleri var. Sorunuza yanıt olması anlamında somut olarak söyleyebileceğim, Kürt siyasetçileri, aydınları akademisyenleri vs. Bir araya gelebilir görüşebilir, tartışabilir ve ortak müştereklerde buluşmanın olanaklarını arayabilirler. Ulaştıkları sonuçları kapsamlı olarak kamuoyuna ulaştırabilir tartışılmalarını sağlayabilirler. Bunlar mümkündür yapılabilir. Türkiye’de siyaset yapılabilmesinin koşulları olanaklı hale gelirse, orada bir şeyleri zorlamak mümkün olabilir. İmkanlar her zaman vardır ama önümüzde ki süreçte daha fazla olacağı görülüyor. Buna şimdiden hazırlanmak için, neler olabileceğini iyi kestirmek gerekiyor. Ben şahsen Kürt probleminde kapsamlı bir çözümü, yeni bir neslin gerçekleştireceğine inanıyorum. Bizim ise eğer geçmişten doğru sonuçlar çıkarmışşsak deneyimlerimizi ve birikimlerimizi aktarabileceğimiz zeminlerde yapabileceklerimizin olduğuna inanıyorum. Aso Zagrosi: Sizin konuya ilişkin özel olarak söylemek istediğiniz başka bir söyleyeceğiniz var mı? Murat Dağdelen: Konuya ilişkin söyleyebileceğim kısaca bir şey daha var. Ben sorunların yanlış, eksik vs. Tartışılır hale gelmesini olumluyorum. Neyin iyi neyin kötü olabileceğini insanın ihtiyaçları belirler. Örneğin çocuğu on beş yıldır cezaevinde tutsak olan ve daha da on beş yıl yatacak bir anneye Genel Af’ın Kürtleri kandırmak için çıkarıldığını, bu nedenle kötü bir şey olduğunu, red edilmesi gerektiğini söyleyemem. Yada dağda ki çocuğunun ölüm haberini, her gün endişeyle bekleyen bir ana’ya silahlar susmasının iyi bir şey olmadığını söyleyemem. PKK’nin silahlarını bırakmasını ve silahların susacak olmasını çok önemsiyorum. Kürtler için yeni bir dönemin başlangıcı olarak görüyorum. Öcalan’a ve onun önderlik ettiği silahlı bir örgüte baktığımda bu fikrimin çok isabetli olduğunu düşünüyorum. PKK’nin silahlardan arındırılmasıyla, hiç kuşkunuz olmasın ki kazanan Kürtler olacaktır. Kısacası Kürtler için yarın’ın, dünden daha iyi olacağına inanıyorum. Umudumu koruyorum. Aso Zagrosi: Bize zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Murat Dağdelen: Bende size teşekkür ediyor çalışmalarınızda başarılar diliyorum