Sahi ne Değiştide Son Görültüye Gerek Duyuldu?
Kürd-Kürdistan sorununun çözümüne ilişkin son dönemlere yine bir görültü koptu. Sahi ne değiştide bu görültüye gerek duyuldu? Kendilerini Türk egemenlik sistem kapısına bağlamış, Kürd aydın ve politıkacısı ismiyle isimlendiren kimi çevreler, 'bölgedeki şiddet ortamının ortadan kalkması', 'genel bir af', 'toplumsal barışın sağlanması' vs. gibi birçok ıvır-zıvır istemleri sıraladıktan sonra, 'Devlet bu adımları atarsa, bölgede yaşayanların devlete olan güveni artar ve bundan sonrada PKK’nın silah bırakması için atılacak adımlara zemin oluşturur' diye uzayıp giden tahliller.Sonuç; bu çevrelere göre devlet bu adımları atar ve PKK silah bırakırsa 'Kürt sorunu' çözülmüş olur(!)Olur mu?Aklını Afyonkarahisar 'pişmaniye'si ile yemiş olanlar için evet.Çözüm yaklaşımları böyle algılandığı müddetçe Kürd-Kürdistan sorununun çözümsüzlüğü devam edecektir.Bir kere sorunun kendisi kavranılmamıştır. Sorunun ismi konulamıyor. İsmi konulmıyan bir sorun kim, nasıl çözecektir? Sorun Kürd-Kürdistan sorunudur. Kürd milletinin kendi kader hakkının tayin edilmesi, yani ülke, millet, iktidar, dahası bağımsız devlet meselesidir. Sorun böyle konulmadıkça, bu temel de çözülmedikçe hangi çözüm biçimlerini uygularsanız uygulayın sorun orta yerde kalır. 'Çözüldü ha çözülecek' diyen çevrelere ve önerdikleri çözüm biçimlerine bakıyorum. Dağın yine fare doğuracağını görüyorum.Çünkü öneriler, samimiyeten uzak, Kürd-Kürdistan sorununu devletin bilinen inkar ve imha üzeri inşa ettikleri politıkalarla çözülmeye çalışıldığı ve yeniden sahnelendiğini görmek zor değildir.Türk egemenlik sistem sahipleri, Kürdlerin varlığını bile kabullenmiyorlar. Varlığı kabullenilmiyenin hakkı olmaz. Zaman zaman sıkıştıklarından 'Kürt realitesi'nden bahsetselerde süreçle unutulmaya konulduğu geçmiş tecrübelerle sabittir. Ama öbür taraftan kendilerindende görmüyorlar. “Sözde vatandaş” olarak nitelendiriyorlar.O halde sorun ne?Bıraksınlar Kürdlerin yakasını.Kürdlerin başına ne geldiyse kendilerine bırakın “sözde vatandaş” denilmeyi 'vatandaş' denildikten sonra oldu. Kürdler, Türk vatandaşı olmaktan çok çekti. Gönülü bir kabulleride yoktur.Mevcut durum Kürdlerin kabulü değildir. Madem Türkler de, bu durumdan rahatsız o zaman 'ne halleri varsa görsünler' deyip Kürdlerin yakasını bıraksınlar. Bu iş burada bitsin. Ama bunu yapmıyacaklarını biliyorum. Kürdistan'ın elleri altında kayıp gitmesini istemezler. Bırakın ellerindeki Kürdistan parçasından vazgeçmek, diğer parçalar üstünde hak iddia ediyorlar. Ellerinin altında Tetikçi hareketi bulundurmalarının bir nedenide budur.Türkler, dünden bu güne uyguladıkları inkar ve imhadan vazgeçmiş değiller. Vazgeçtiklerini iddia edenler, ya bilinçli bir maniplasyon misyonu yüklemişler, ya da Türk sistemini tanımadıklarındandır.Tanımadıklarından dolayıdır ki, Tetikçi harekete hiçte hak etmediği bir misyon yüklemektedirler. Türk egemenlik sisteminin lejyoner bir örgürlülüğü olduğunu göremiyorlar. Kürd tarafı olarak Kürd milletine dayatmaktadırlar. Kürd milletine yapılacak en büyük kötülükte budur.Oysa Tetikçi hareket ve ona endeksli yapılanmaların görevi Kürd milletini Türk egemenlik sistemine entegre etmektir. Sömürgeci sistemin kendilerine yüklediği görev budur. Sistem sahipleri ve ihanet odağı bunu biliyor ve ona göre programını yapmış ve onu pratikleştiriyorlar. Bir de bunu görmeyenler var. Onlar, Tetikçi hareketi ve sömürgeci sistemi farklı ve karşıt güçler olarak görüyorlar. Kürdistan sorununun bu 'taraflar' arasında çözüleceğini iddia ediyorlar. Bunların niyeti ne olursa olsun izledikleri politıkalarla Kürd milletini 'Türkiye uluslaşması' içinde eritme politıkasının suç ortaklarıdırlar. Bu keşmekeşlik ortamında Türk egemenlik sahibi ve kontra örgütü sorunu daha da anlaşılmaz kılmak için suni gündemler oluşturup gerçek planlarını uyguluyorlar. Ne diyorlar?“Biz savaştık, biz barışıyoruz kime ne?”Doğru ya; onlar savaştı, onlar barışıyor. Savaşı engeleyemediğimiz gibi, barışmalarınıda engeliyemeyiz. Fakat hesap sorma hakkımız var. Çünkü orta da tabiat ve insanı ile tahrip edilmiş ülke ve millet gerçekliğimiz var. Bunun bir hasap-kitabı yapılmıyacak mı?Sormazlar mı insana niye savaştınız, niye barışıyorsunuz?Ne değişti?Bu soruların cevabı verilmeden 'biz öyle istiyoruz' demekle bu iş olmaz. Olur diyenler yanılır.Binlerce yerleşim biriminin yerlebir edilmesi, milyonlarca göç, bilmedikleri el ülkesinin metrepol varoşlarında insani olmıyan yaşam koşullarına mecbur kılınması, binbir kriminal işe bulaşmasının koşullarına itilmesi, Kürdistan'ın insansızlaştırılması, yüzbinlerce insanın işkencelerden geçirilmesi, yıllarca zindanlardan çürütülmesi, onbinlerce ölü, akibeti belli olmıyan kayıplar, kalorifer kazanlarında ve asit kuyularında eritilen binler, onbince köykorucusu, bir o kadar itirafçı ordusu ve sonuç olarak 'biz size bir oyun oynadık, şimdi barış zamanı' deyip işin içinde çıkılması. Yok ya! Bu o kadar basit mi? Kürd milletinin verdiği bu kadar ağır bedel boşa mı gidecek? Hani bağımsız, birleşik, demokratik bir Kürdistan için yola çıkmıştık. Bu hedefimize ne oldu? 'Biz vazgeçtik' demekle kurtulmak mümkün mü? Dahası sorun yok mu oluyor? Elbette bunların hiçbirisi olmaz. Sorun orta yerdedir. Sahibide Kürd milletidir. Mücadelesi ne birileriyle başladı, ne de birileriyle bitter. Biten birileri olur, ama Kürd millet mücadelesi bitmez. Bittiğinde de Kürdistan sorunu diye bir sorun olmaz.Başından beri Türk egemenlik sistem sahipleri ve onun Kürdistandaki tetikçi kontra örgütü, Kürd milli mücadelesini bittirmek için birlikte yola çıktılar. Planlar yaptılar. Adım adım uyguladılar Kürd milletine büyük darbeler vurdular. Ve şimdi köylü köyüne, evli evine misali kol kırılır yen içinde kalır hesabı “binyıllık kardeşlik” türküsü seslendiriliyorlar. Zoraki olarak Kürd milletine dinletilmeye çalışılıyorlar. Ama yemezler.Türk tarafın durduğu yer eskidende, şimdide belli. Sömürgeci, inkarcı, imhacı, katliamcı, soykırımcıdırlar. Dünden bu güne bir değişim yok. Varolan görecelidir. Kimseyi yanıltmasın. Trt 6 gibi yasal bir güvencesi olmadığı gibi.PKK'ye gelince, sömürgeci sistemin kontra örgütü. Kürd millet kökünü kazımayla memur edilmiş tetikçi bir harekettir. Teori ve pratiği ile orta yerde. Kral çıplaktır!Şimdi bu katil sürülerin dilinde, “Kürt açılımı” sakız oldu.Sahi nedir bu “Kürt açılımı?”Devletin etkili ve yetkili kişileri, 'şimdiye kadar denenmemiş şeyler denenecek' demekle yetiniyorlar.Peki ne olacak?Bir bilen var mı?Sahi şu meşhur 'akıl adamlar' ne düşünüyor?Onlarda ortalıkta yok. Anlaşılan kaderimizi belirliyorlar. Bize sormadan, rızamız alınmadan bir kez daka çizilecek kaderimiz.Eh biz de kabullendik(!)Allah aşkına, bu koşullarda, 'Doğrusu artık hiç kimsenin, ülkenin bu sorun nedeniyle bedel ödemesine tahammülü yok' demenin alemi ne?Peki sorun ne? Bu dile getirilebiliniyor mu? Dile getirilemiyen bir sorun nasıl çözülecek diye düşünülmesi gerekmiyor mu? Hal böyleyken kimi Kürd ve Türk çevrelerin aynı telden çalmalarının ne kiymeti harbiyesi var? Olmasa da, beslendikleri ideolojik zemin öyle davranmalarına uygundur. Fakat işin realitesi farklıdır. Şöyleki;Tetikçibaşı efendilerinin 'yuvaya dön' çağrısına uyup çıktığı Ankara'ya geri dönünce her iki taraf açısından da cevabı mualak sorular vardı. Tetikçibaşı, 'bunca hizmetten sonra öldürürler mi?' korkusunu yaşarken, efendileri, 'ölüsü mü, diriri mi faydalı?' diye muhakeme yürütüler. Tetikçibaşını dirisini kullanmayı daha yararlı olacağına karar verdiler. Tetikçibaşıda 'hizmete hazırım' sözünü verdi. Sonuç olarak Türk egemenlik sistemin tüm kurumları, muhalefet ve iktidarı, resmi ve sivil erkanı anlaştılar. Tetikçibaşının kullanım sorumluluğunu orduya havale edildi. Fakat ordu kendisine verilen görevi 'kötüye' kullandı. Tetikçibaşını Kürdlere karşı kullanılmasından bir sorun yoktu. Fakat onu hükümete karşıda kullandı. Hükümet çevrelerinin dananın kuyruğu koptu dedikleri buydu, işte. Dövmeye basıldı. Batının desteği alınarak Ergenekon operasyonları başlatıldı. Türk Genelkurmayı köşeye sıkıştırıldı. Kürd ayağı ortaya çıkarılacaken ordu ve hükümet arasında hükümet lehine bir uzlaşı sağlandı.Dünya eski dünya değildi. Mevcut hükümet eskileri kadar zapt-ı rapt altına alınacak gibi değildi. Hem dünya güç odaklarından, hem de hükümetten itiraz sesleri yükselince yeni bir ayarlama, onların tanımlamasıyla yeni bir 'balans ayarı' verilmesi noktasında anlaştılar. Tetikçibaşı'da bu noktaya çekildi. Son ulak görüşmelerinde bunu görmek mümkün. Hükümete yaltaklanması, Ergenekon'a yüklenmesi boşuna değildir.Anlaşılan bundan böyle Tetikçibaşı'nın kullanımı konusunda ordu kadar hükümette tasaruf hakkına sahip olacaktır. Son dönemlerde dillere pelezenk yapılan 'görüşme', 'silah bırakma', 'af veya pişmanlık yasasından yararlanma', 'Kürt açılımı', 'toplumsal barış' vs. süren argümanlarla ortalığın toz-dumana katmalarının nedeni budur.Kimi aklıevel de bundan hareketle 'Kürt sorunu çözülüyor' havasına girdi. Alırlar havalarını. Fazla beklemeleride gerekmiyecektir. Yarın öbür gün sipariş eylemler peşpeşe uygulanır. Şimdi sorun çözülmüş mü oldu? Eh top artık hükümete. En aşağı orduyla eşit şansa sahip diyelim. Sahi ne yapacaklar? Eski inkar ve imhadan vazgeçeceklerini kimse heveslenmesin. Hele Kürdler hiç heveslenmesin. Türk egemenlik sistem sahiplerinin Kürd sorununu çözmek diye ne bir dertleri, ne de bir plan-programları vardır. Bunu anlamak için günlük olarak Kürd halkına karşı uygulamalarına bakmak yeterlidir.Dünya kamuoyunun gözü önünde Kürd çocuklarının kafasını parçalayan, kolunu kıran bir devletten çözüm beklemek deyim yerindeyse ahmaklıktır. Kimse bu günlük uygulamaları 'hadini bilmez bir devlet memuru'na fatura çıkarmaya kalkmasın. Devlettin resmi politıkasının bu olduğu açıktır. Tersi bir savunu devletin kendisi ve onun gönülü avukatlarıdır. Kürd yurtseverlerinin bunu onaylama lüksleri yoktur.Çözüm üretmeyen tekrarlarda ısrarcı olmak devletin resmi politıkasıdır. Hiçbir hükümetin bunu değiştirme cesareti yoktur. Bu anlaşılır bir şey, ama anlaşılması kimi çevrelerce zor olanın kendilerine Kürd aydın ve politıkacısı diyen kimi kesimlerin son suni gündemi ciddiyete alıp Kürd milletini olmıyacak bir beklentiye sevketmeleridir. Oysa gündeme damgasını vuran 'çözüm biçimi'ni ciddiye almak; düşman gündemine endekslenmektir. Düşmanın minderinden göreşmektir. Bu, zaman kaybından başka bir şey değildir. Dahası yenilmeyi ve teslim olmayı peşinen kabullenmektir. Zaten şimdiye kadar önerilen çözüm biçimlerinin esas amacı da buydu. Devletin ve ihanet odağının esan amacı, kamuoyunu bu ıvır-zıvırlarla meşkul etmek, sömürgeci hakimiyeti pekiştirerek sürdürmektir.Dikkat edilirse bu güne dek önerilen tüm çözüm biçimlerinin Ankara kaynaklı olması tesadüfi değildir. Aslında Türk derin devletinin kendi gündemini pratikleştirirken, kamuoyunuda böylesi suni gündemlerle meşkul etmeleri yeni değildir. Sorun bunu görebilmektir. Görmek elbette yetmiyor. Buna karşı alternatif politıkalar üretebilmek ve onları pratikleştirmektir. Kuzey bazında olmıyanda budur. Mesele bu olunca düşman ve düşmanın yedek gücü ihanet odağının dayattığı 'çözüm biçimleri' gündeme damgasını vurmaya devam edecektir.Türk egemenlik sistem sahipleri ve ihanet odağı danışıklı-döğüşlü olarak Kürd millet dinamikleri yok etmeye çalışacaklardır.Burada soru şudur:Kürd yurtseverlerinin bunu engeleyecek bir plan-program ve güçleri var mıdır? İşte aranan çözüm burada saklıdır. Yoksa adım adım tasviyedir.17 Mayıs 2009
Re: Sahi ne Değiştide Son Görültüye Gerek Duyuldu?