Ulus mu, Millet mi?
Millet (milel), etimolojik kökeni itibari ile Arapça bir kelimedir. Sözcüğün Türkçe karşılığı olarak, manası, din, şeriat, tutulan yol demektir; bir insan topluluğunun maddi, mânevi bir unsurdan sayılıp beraber yaşayanların hepsi milleti meydana getirir. Günümüzde Türk dilinde, Türk ve Kürt solcuları ve Kemalistleri tarafından Moğolca’da, aşiretlerin birliği, bir başbuğun arkasında yer alan aşiretlerden oluşmuş topluluk manasına gelen ‘Ulus’ kelimesi ekseri kullanılmaya başlandı. “Millet” kelimesini, Osmanlı döneminde ve günümüz halk dilinde biraz da ‘ümmet’ içeriği ve kapsamında sadece Müslüman unsurların tamamı için kullanıldığını görürüz. Yeni bir adlandırma olarak milletin karşılığı olarak kullanılmak istenen “ulus” kelimesi, “millet” teriminin ilişik anlatım biçimini, “gücünü” veremez.Eski Türkçe'de -Moğolca’da-, “Ulus” ve “Budun” şeklinde iki kelime vardır. “Ulus”; aşiret, halk, kavim ya da millet manalarına gelebilen esnek kullanım alanı olan bir kelime iken, “Budun” kelimesi, muhtemelen bugün “millet” derken kastettiğimize yakın bir mânâ taşımaktadır. Türk dilini özleştirme ve sadeleştirme akımı sırasında her ne hikmetse “Budun” kelimesi tutunamazken, “Ulus” sözcüğü itibar görmüştür. Belki de “ulusal” kelimesinden kaynaklanan bir sempati sebebiyledir bu. Türkçe'de karşılığı bulunmayan bir ek olan “el-al” ekini, yine etimolojik kökeni bakımından Türkçe olmayan fakat Türk dilinde yer alan kelimelere ekleştirmek çoğu zaman mesele olabilmektedir. Ancak bu ek “Ulus” kelimesine eklendikten sonra, her nasılsa bir “sel-sal” eki peyda olmuştur. "Öz Türkçe" de ulus terimi, bütün "selli, sallı" kelimelerin anasıdır. “Ulus” kelimesinin zamanla aydınlar tarafından benimsenmesinde bu yapısal zorunluluktan kaynaklanan ekler nedeniyle de benimsenmiş olabileceği gerçeği de şüphesiz bulunmaktadır.“Ulus” kelimesinin, “Budun” kelimesine tercih edilmesi, siyasal bir tercih olarak, M. Kemal’e bir vefa meselesi de olabilir. Çünkü Moğolca’da “ulus” kelimesinin diğer manası; “bir başbuğun arkasında olanlardır.” Türkiye’de Kemalistler ile birlikte: “Millet” yerine, “ulus”; “milliyetçilik” yerine; “ulusçuluk”, “milli devlet” yerine; “ulus devlet” vs. terimleri kullanılmaya başlandı. Günlük yaşam dili Türkçe’nin sadeleştirilmeleri çalışmalarında, Kemalist resmi bir politik anlayış ile bu çalışmalar yürütüldü. Modern Türkiye devletini oluşturan insanların milli kimlikleri yok sayıldı. Herkesin Türk olduğu ileri sürüldü. Kemalistlerin dilde sadeleştirme çalışmalarında da, bu duruma uygun düşen, bilimsel olmayan yaklaşımlar içinde olundu. Yeni Türkçe dilinde ‘Millet’ kelimesine karşılık ‘Ulus’ kelimesi kullanıldı. “Ulus” kelimesinin Türkçe karşılığı tanımının etnik bir tanıma yakın olması, “millet” tanımını verememesi ve “ulus” kelimesini; halkın bu kelimeyi anlamayışı ve kendini içinde bulamadığı bir içerikte onu kavraması, ayrıca bu kelimeyi günlük yaşam dilinde hala çoğunlukla içselleştirememesi nedeniyle tarafımdan hiç kullanılmadı. İnsanların günlük yaşam dili ile konuşmanın da anlaşılır olmak bakımından önemini hep gözettiğim için, özellikle Türkçe yazımlarda “millet” kelimesine itibar ettim. Kürt solcuları, Türkçe ile anlatımda bulunurken, “millet” yerine “ulus”, yine “ulusçuluk” yerine “milliyetçilik” kelimesini kullanmaktadırlar. Bu durum, Kuzey Kürdistan’lı siyasi Kürt yapılarının biraz da yetmişli yıllarda Türk sosyalistlerine karşı siyasal duruşu ile gelişmişti. Yapılan bilinçli tercih, “ulusçuluk” kelimesi yerine milliyetçilik kelimesini kullanmak oldu. Bu yaklaşım da siyasi yaklaşımdı. O yıllardaki Kürt solcuları, Türk solcularına karşı kendilerini bir savunma refleksi altına sokmuştular. Sol görüşlü Kürt devrimcileri için “Bir solcu milliyetçi olamayacağına” göre, kendi milliyetçiliğini gölgelemenin bir aracı olarak Türkçe dilinin kullanımında bir özen içinde olma gereksinimini duymuşlardı Oysa çoğu zaman “ezilen ulus milliyetçiliğini” benimseyen bu kesim, kendi farklı milliyetçiliğini ifadelendirmede zorlanmıştı. Ezilen sınıf önderliğinde kurtuluş teorilerinin, sosyalist sistem içinde yer almanın doğal bir sonucu olarak burjuva milliyetçiliğini yadsıması gerçeğinden hareket edilmişti. Halbuki insanın tarihi sosyal ve siyasal evriminin kapitalist döneminin bir olgusu olan millet yapısı, siyasal bir aksiyonu olan milliyetçiliği her zaman üretmesi doğal bir olgu olarak üretmek zorunda kalmıştır. Bu, o toplumların belli bir sınıfı için değil, tüm sınıfları için böyledir. Hele günümüzde bir işçinin ya da küçük burjuva köylünün, bir sermayedar burjuvadan daha fazla milli sorunu vardır. Bir milletin siyasi taleplerinin toplamı milliyetçiliktir. Millet, milliyetçilikle bir bütündür, hatta bu iki kavramı aynılaştıracak bir deyime dahi ihtiyaç var. Milliyetçiliğin siyasal karakterine niteliğini veren, o milletin içinde bulunduğu tarihsel, siyasal, kültürel ve iktisadi koşullardır. Bir milliyetçi siyasetin, milletin hakları üzerinden siyasi savunması, o milletin kendini üretmede karşılaştığı engeller nedeniyledir. Bir milletin hakkı olmayan politikaların adı farklıdır: Emperyalizm, Kolonyalizm, Nasyonalizm, Faşizm vs. Sosyalizm de milliyetçiliği dışlamaz, arkalar. Ezilen milletlerin milliyetçiliğini, bir siyaset olarak ayrıştırır. Onun emperyal mi, yoksa kendini savunan mı olmasına bakar. Kısacası Kürtlerin ezilen millet milliyetçiliklerini kullanmaları, sömürgeleştirilmiş bir millet olmaları sebebiyle, analarının ak sütü kadar kendilerine helaldir. Bu nedenle ne dilde ne de başka bir şeyde herhangi bir gölgeye ya da kılıfa sığınmalarına gerek yoktur.Her olguda olduğu gibi milletlerde de değişim kaçınılmazdır. Millet yapılanmasının belli bir zaman akabinde insanın gelişimini engellediği veözgürlüğünü gemlediği görülür hale gelecektir. Milletlerin aşılması sadece bir milletin özel çabaları ile oluşmaz. Bu durum insanlığın genel tarihi ve sosyal evrimi ile doğrudan alakalıdır. 19.yy da Osmanlılar döneminden kalma Milel-Millet kelimesi Türkiye’de kullanılmaya devam edildi. Her kavram gibi tarihsel süreç içerisinde içeriği değişmiştir. Mesela, “İbrahim’in milletindeniz” derken, kitabi dinler birliğinden olma aidiyetini çağrıştırır; “Türk milleti”, “Kürt milleti” derken, etnikliği-kavmiyetçiliği çağrıştırır. Aynı zamanda millet terimi, etnikliği içerir ve temel kılar ama farklı azınlık bir etnik kökenden olmasına rağmen içinde bulunduğu çoğunluk etnik yapı ile tarih içinde özdeşleşmiş belli bir insan kümesinin oluşturduğu bir yapıdır. Bu nedenle etnik kökenine rağmen bu topraklarda yaşayan Ermeni, Rum, Asuri olup ta Türkleşen ya da Kürtleşenleri, Türk olup ta Kürtleşenleri ve Kürt olup da Türkleşenleri “Türk milleti” ve “Kürt milleti” terimleri kapsar. Yani “Kürt milleti” deyince, akla sadece Kürt etnik yapısından olanlar gelmemeli. Kendini Kürt hissedenlerin olabileceğini de anlamalıyız. Bunun tersi de doğrudur. Millet sözcüğü ayrıca ümmetçi bir çağrışım yapmasından dolayı halk tarafından tercih edilmiş olabilir. Zira millet kavramı, Osmanlı döneminde tebaanın -halkın- dinlerine göre ayrımı ile anlam bulurdu. Örneğin; İslam milleti, Rum milleti, Ermeni milleti, Yahudi milleti gibi. Ulus kavramı ise, bir başbuğun arkasındaki topluluk, manasında topluluğun önderliğini öne çıkarmakta, ayrıca kan bağı birliği olan aşiretlere dayanmakla ve ırk çağrışımı yapmaktadır. Bu açıklamalara ek açıklamalar birçok bakımdan getirilebilir. Türkiye Devleti bile Lozan'da azınlıklar meselesinde ümmet anlayışına dayanmış ve "bizde esas unsur Müslümanlar ve azınlık olarak Gayri-Müslimler vardır" argümanını kullanmıştır. Tabi bu pragmatist ve taktiksel bir yaklaşım olarak milli devlet kurma sürecinde o zaman kendilerini kuşatan dünya ülkelerine ve egemenlikleri altında bulunup da asimle ve absorbe etmek istedikleri Kürtlere ve diğer Türk olmayan Müslüman unsurlara karşı bu argümanı kullanmak Kemalistler için mantıklıydı. Bu antlaşmaya göre, Türkiye'de Gayri-Müslimler hariç azınlık yoktu. Bu olayların peşi sıra Türkiye’de tarihi kırılma, dilde sadeleştirme çalışmalarında oluşmaya başlar. Her şeyin Türkleştirilmesi çalışmalarına hız verilir. Türkiye’yi oluşturan nüfusun ekserisi Müslüman olması da göz önüne alınarak, dini içeriği olan “millet” kelimesine ihtiyaç kalmadığı, merkezileşmenin öne çıkarılması gereği ve putlaştırılan liderlik –M. Kemal Atatürk- geleneği etrafında “ulus” kelimesine baş vurulur.Evet, bu Türklerin tarihidir, dilde de kendilerine yakışık olanı yapmaya çalışıyorlar. Anlaşılmaz gelen; sorunlarının milli çerçevede olması nedeniyle, bu sorunları Türkçe ifade ederken Kürt milliyetçilerinin kullandıkları dilde “ulus” kelimesini kullanmalarıdır. Şaşkın kaldığım, Kürt milliyetçilerinin Kemalistlere olan bu hizmetidir. Ulus kelimesini kullanarak, herhangi bir bilinçli Kürdün, M. Kemal gibi bir başbuğun arkasında bilinçsizce gitmesini kimseye yakışık bulmam. Gerçi Türkçe’yi doğrultmakta bize düşmez. Lakin biz, Kürtlerin dilini dahi yok etmeye çalışan, ona saygısı olmayanlara, bizlerin de saygısı ve hizmetinin olmayacağını düşünüyorum. Sadece tepki olsun diye değil, bilimsel olarak ta “ulus” kelimesinin “millet” kelimesinin yerine kullanımının bilimsel olmadığını ileri sürüyorum.