Kurumların dokunulmazlığı, olumsuzluklardan bazı şahısların sorumlu tutularak kurumların temize çıkarılması, eleştiriler karşısında ’şehitlerin kemikleri sızlıyor', ’fedakârlıklar yok sayılıyor' türünden karşı eleştirilere başvurularak “hain“, “ajan“ gibi suçlamalarda bulunulması PKK ile TSK'nin ilk etapta göze çarpan ortaklıklarıdır.
-------------------------xxx--------------------
Türkiye'de asker ve polislerin karıştığı olaylardan sonra devletçilerden sıkça duyduğumuz “milletimizin göz bebeği olan kurumlarımızı yıpratmaya çalışıyorlar“ siteminden sonra söz konusu kurumların fedakârlığından, cesaretinden ve halk için nasıl “şehit“ verdiklerinden söz edilerek halkın duyguları ipotek altına alınır.
Kurum(lar) kutsanıp gerekli dokunulmazlık sağlandıktan sonra “içindeki birkaç çürük yumurta“ günah keçisi seçilerek tüm olumsuzluklar onlara yüklenir. Böylece kurumlar tüm kötülüklerden arındırılarak “kusursuz“ ve “lekesiz“ bir şekilde halka hizmet etmeye(!) devam ederler.
Ortadoğu düşün(me)me biçiminde önemli bir yere sahip olan dinsel fetişizm, somut/dünyevi kurumların mistisizm ile yoğrulup kutsal, dokunulmaz olmasında önemli bir işlev görür.
İnanç kökenli fetişizm, sanıldığı gibi sadece inancın toplumsal yaşamı biçimlendirdiği ve iç içe geçtiği toplumlarda karşımıza çıkmaz. Bir paradoks gibi görünse de, ateistlerin de inanç kökenli fetişizmin etkisine girebildiklerine sıkça tanık oluyoruz.
DHKP-C'nin, Ölüm oruçlarındaki ’dinsel ayinleri', “ilkel“ topluluklara özgü yansılama törenlerini andıran görüntüleri oldukça düşündürücüydü.
Aynı şekilde PKK'nin “şehit“ söylemi, ölümü kutsayan ve ona mistik anlamlar yükleyen tutumunda da inanç fetişizminin izlerini bulmak mümkündür.
Başta ordu olmak üzere tüm Kemalist kurumlar da inanç kökenli fetişizmden fazlasıyla yararlanmaktadırlar...
Modern çağın en saldırgan, en vahşi ordusuna (TSK) kutsallık atfedilip “Peygamber Ocağı“ gibi tanımlamalarla anılmasına neden olan da yine dinsel fetişizm ve inancın egemenlik ilişkileri için araç olarak kullanılmasıdır kuşkusuz. AKP'nin isteyerek ya da istemeyerek de olsa yüklendiği ’demokrasi' misyonu'nu gerektiği gibi yerine getir(e)memesinde de dinsel fetişizmin önemli bir rol oynadığı açıktır.
Hükümet hala “ kurumlar arasında çatışma varmış gibi bir görüntü verilmeye çalışılıyor“, “ TSK içindeki çürük yumurtaları atmak askerin itibarını arttırır“ türü açıklamalarla TSK'nin kurumsal yapısından kaynaklanan ırkçılığa, halk düşmanlığına ve saldırganlığa vurgu yapmaktan kaçınmaktadır; ya da bu özellikler hükümeti rahatsız etmemektedir.
Gerçek demokrasi, Kemalist/ırkçı kurumların tamamıyla tasfiyesiyle olanaklı olabilir. Bu kurumların hükümete karşı olan Kanatlarını etkisiz hale getirmekle gerçek anlamda demokrasi inşa edilmez. Olsa olsa Hükümetin söz konusu kurumlar üzerinde etkili olmasını sağlar sadece.
AKP, üzerinde geliştiği düşünsel mirasıyla, bileşenleriyle gerçek bir demokrasiyi inşa etmeye uygun değildir. Tarihsel gelişim, dış dinamikler ve AKP'nin kendi varlığını sürdürebilmesinin koşulu ona ’zoraki demokratlık' rolünü yüklemiştir. Bu rol, demokrasiye geçişin değil, demokrasiye giden yolda bazı engellerin aşılmasıyla sınırlıdır.
Mevcut durumda AKP'den daha ileri ve etkin bir siyasal gücün olmadığı gerçeği, tüm eksikliklerine karşın AKP'nin zoraki de olsa girdiği demokrasi yolunda desteklenmesini gerektiriyor. Bu destek AKP'nin genel politikalarına verilecek bir destek değildir/olmamalıdır. Sadece atılacak demokratik adımlarla sınırlı bir destek olmalıdır. Başka bir deyişle sadece atılan adım, adımın kendisi desteklenmelidir.
CİA tarafından kurulan ve yine önemli ölçüde aynı güçler tarafından dağıtılmasına veya ıslah edilmesine karar verilen “özel harp dairesi“ ile ilgili gelişmeler, demokrasinin gelişimi açısından çok önemlidir kuşkusuz. Bu tür karanlık odakların dağıtılmasında rol oynayanların niteliği ve amacı ne olursa olsun atılan adıma destek vermek demokrasiden yana olmanın doğal sonucudur. Eleştiriler, bu tür operasyonların yapılmasına değil, ’neden daha ilerisine gidilmiyor'a yönelik olmalıdır.
Kemalist Kürdler ve PKK fetişizmi
PKK ile TSK arasındaki çirkin ilişkiler, ortak eylemler gizlenemeyecek kadar alenileştikçe, iki kurum arasındaki anlayış birliği de daha çok üzerinde durulmayı gerektiriyor.
Kurumların dokunulmazlığı, olumsuzluklardan bazı şahısların sorumlu tutularak kurumların temize çıkarılması, eleştiriler karşısında ’şehitlerin kemikleri sızlıyor', ’fedakârlıklar yok sayılıyor' türünden karşı eleştirilere başvurularak “hain“, “ajan“ gibi suçlamalarda bulunulması PKK ile TSK'nin ilk etapta göze çarpan ortaklıklarıdır.
PKK dışında kalan çoğu Kürd, PKK'den ayrılanların önemli bir kesimi ve PKK içinde “kerhen“ kalan bazı insanlar, Öcalan konusunda ortak bir anlayışa sahiptirler. Bu ortak anlayış, ’Öcalan'ın devlet tarafından piyasaya sürülmesi, PKK ’nın her zaman Öcalan vasıtasıyla devlet tarafından kontrol edilmesi, Öcalan'nın mutlak hâkimiyeti için PKK içindeki yurtsever/devrimci insanları organize bir şekilde yok etmesi, Öcalan'ın hala devlete hizmet etmesi' gibi çok temel konulardan oluşuyor.
Bu ortak düşüncelere rağmen, özellikle PKK ’den şu veya bu şekilde ayrılan bazı insanların söylemleri kafa karıştırıyor. Bu insanlar, Öcalan'ı eleştirirken PKK ’yi kurumsal olarak aklama çabasına girmektedirler. Bu tutum, bilinçli bir politika gereği birilerine verilen bir mesaj değilse, psikolojik bir savunma mekanizmasıyla açıklanabilir ancak.
Yaşadıkları hayal kırıklıkları, ödedikleri bedel ve verilen mücadelenin boşa gittiği düşüncesi onları PKK'yi sahiplenmeye sevk ediyor olabilir. Bu durum anlaşılır ve insanidir. Ancak bu savunma mekanizmasının anlaşılırlığı onu doğru kılmıyor. Tam tersine karşı oldukları, eleştirdikleri (PKK=Öcalan) anlayışa istemeden de olsa bir kez daha hizmet ediyorlar. Ayrıca bu anlayışın ömrünü uzatarak yeni yeni insanlara yeniden hayal kırıklıkları yaşatma zemini hazırlıyorlar. Çünkü bu yaklaşım hem Öcalan'ın söylemleriyle örtüşüyor hem de Öcalan'a meşruiyet kazandırıyor...
Ergenekon-PKK işbirliğini gizleme olanağı kalmayınca Öcalan, başta Şemdin Sakık olmak üzere birkaç “çürük yumurta“yı işaret ederek PKK'yi (kendisini) aklamaya çalıştı. ’Öcalan devletin adamıdır, o ve ekibi kötü ama PKK iyidir/bizimdir' yaklaşımı da tıpkı Öcalan'ın yaklaşımı gibi Kurumu aklamaya hizmet etmektedir. İki görüş arasındaki tek fark, “çürük yumurtalar“ın kimler olduğu noktasındadır sadece; mantık ise aynıdır. PKK'yi aklama çabası içinde olanlar, PKK'nin Öcalan şahsında şekillendiğini, bu şekillenmeye karşı çıkan yurtsever/devrimci unsurların yok edildiğini/tasfiye edildiğini ve devletin bilinçli politikasıyla PKK=Öcalan algısının başarıya ulaştığını göz ardı ediyorlar.
gelinen aşamada PKK'yi kurumsal olarak sahiplenmek, aklamaya çalışmak Öcalan'a, dolayısıyla devlete (bilinçli yapılmasa da) hizmet etmekten başka bir anlam ifade etmiyor.
PKK'nin yarattığı değerlerden sıkça söz ediliyor. Devlet tarafından kurulmuş bir hareketin halk adına değer yaratması mantıken olanaklı değildir. PKK tarihine, pratiğine bakıldığında da zaten mantıken olanaklı olmayan ’değer yaratma' dan ziyade birçok değer harcandığını görüyoruz.
Değerlerden söz edilecekse, PKK içinde yer almış ve hala yer alan dürüst insanların bireysel duruşlarıyla yarattığı değerlerden söz edilebilir ancak.
Cesaret, onurlu duruş, fedakârlık, direnme, boyun eğmeme ve ezilen bir halkın haklı taleplerini savunmada ısrarcı olma özelliklerini PKK saflarında yer almış/alan çoğu insanda görmemek körlük olur. Bu özelliklerin, değerlerin (PKK adı altında) Öcalan'ın diktatörlüğünü sağlamlaştırmada ve Kemalizm potasında eritilmede kullanıldığını da görmemek başka bir körlüktür.
PKK ile duygusal bağlarını koparamamış veya psikolojik nedenlerden dolayı PKK'yi aklama çabasında olanlar, PKK içinde yer almış/alan yurtsever, devrimci, fedakâr insanlara ve kendi emeklerine sahip çıkmak istiyorlarsa ilk olarak PKK fetişizminden kurtulmaları gerekiyor. PKK'yi aklama çabasında ısrar, dürüst yurtseverlerin/devrimcilerin yarattığı bireysel değerleri Öcalan'a ve onun bağlı olduğu karanlık güçlere peşkeş çekmektir.
Amaç PKK içinde yer almış insanlara sahip çıkmak, ölenlerin anısını yaşatmak ise yapılması gereken öncelikli şey, onları PKK bağından/bataklığından soyutlayarak değerlendirmek ve yurtsever/devrimci kimliklerine bireyselliklerine vurgu yapmaktır.
Nasıl ki TSK ve diğer Kemalist kurumları kutsayanların Kemalizm eleştirileri anlamsız kalıyorsa, Öcalan ile özdeşleşmiş PKK ve türevi kurumları kutsayarak Öcalan'ı eleştirmek de anlamsız kalır.
31 Aralık 2009