Bu süreç aynı zamanda Kürd kadınlarının kendi kimliklerini arama süreci oldu. Tüm Kürd örgütlerinin bir çok yan örgütleri oldu. Bunlardan biri de “Kadın kolu“ idi. Bu kadın örgütlenmeleri kadın sorunlarından ziyade mensup oldukları örgüte kadın kadın taraftar kazanmaktı. Bunların bir çoklarının başında yönetici erkek kadroların birinin eşi yada yakın akrabası bulunuyordu.
Her ne kadar isimleri “Kadın örgütlenmesi“ olsada siyaset tarzları, pratik faaliyetleri erkekler tarafından çiziliyordu. Bunlar mensup oldukları örgütün ideolojik ve siyasal çizgisine erkeklerden daha bağlıydılar. Hem de ölesiye....Kendilerinin dışında örgütün talimatı olmasa hiç bir kadın örgütlenmesiyle aynı araya gelmezlerdi.
Kürdistan örgütleri “Kadınların kurtuluşunu“ Kürdistan Devrimine endekslemişlerdi. Onlara göre esas görev “Milli Baskıyı“ ortadan kaldırmaktı. Daha sonra diğer sorunlara çözüm aranacaktı. Fakat süreç içinde Kürd Örgütleri de büyük oranda “Bağımsız Kürdistan“ hedefinden koparak “sistem içi“ çözümlere yöneldiler.
Kadınlarda pratik tecrubeleri neticesinde Hasan'ın ismini değiştirerek Şivan olması sorunun özünü değiştirmeyeceğini gördüler. Hasan'ın hep Hasan kaldığı, kadınlara karşı yaklaşımın bir kültürel geçmişi olduğunu gördüler.Bazı kadınlar bu süreç içinde Kadınların kendilerine özgü ve bağımsız yapılarını oluşturmaları gerektiğini savunmaya başladılar ve buna uygun oluşumlara gitmeye giriştiler. Fakat kadınlarda bu kültürel sürecin dışında değillerdi. Kadınlar ve erkekler binlerce yıllardan beri “ortak kültürel hamurdan “ daha doğrusu “erkek eğemen kültürü“ ile yoğrulmuşlardı. Ortaya çıkan “gelenekler dışı“ pratiklere benzer refleksler gösteriyorlardı.
Kadınların oluşturduğu bazı kadın yapılarıda “Erkek Örgütlenmelerinin“ kötü bir kopyasından öteye gidemiyordu.
Sonuçta bu kadın yapılanmaları “Kürd Kadınlarının Tarihine“ ve kendi tarihlerine ilgi duydular.
Fakat, Kürd ve Kürdistan tarihin de olduğu gibi Kürd kadınlarının tarihine ilişkin hiç bir ciddi araştırma yoktu. Hâlâ da bu konuda ciddi ve el ile tutulur bir araştırma yok.
Bugün bizim elimize ulaşan son bir kaç yüzyılın Batılı ve İslami bazı tarihçilerin ve gezgincilerin yazılarında öğrendiğimiz kadarıyla “Kürd kadınları diğer müslüman kadınlardan farklı olduğu“ dur.
Kürd kadıni örtünmuyor, ata biniyor, silah kullanıyor, Kürd erkekleri bir çok konuda ortak karar veriyor vs.vs.
Kürd kadınlarının diğer müslüman kadınlara göre “farklı oluşları“ , Batılı ve Doğulu gözlemcilerinin dikkatlerini bu kadar çekmesinin esas kaynağı İslam öncesi Kürd kadınlarının sahip olduğu pozisyonda saklıdır.
Yoksa Kürdistan çoktan beri kendilerine müslüman diyen ülkeler tarafından parçalanmıştır. Kürdler söz konusu ülkelerin işgalı altındaydı. Kürdistan'da güçlü bir islami damar var. Kürd İslam alimleri sadece Kürdistan'da değil, tüm Ortadoğu ve İslam alemini etkilediler.. Kürd din alimlerinin Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Endonezya'ya kadar yayıldıklarını ve dinsel çalışmalar yaptıklarını bilmekteyiz.
Ayrıca Ortadoğu'da ve İslam dünyasında geniş bir şekilde yayılan Kadiri, Naxşibendi ve Nurcu tarikatların motoru Kürd din alimleriydi.. Abdulkadir Geylani, Mevlana Xalid ve Saidi Kurdi tüm islam dünyasının malı olmuş durumdalar.
Bu realite şunu açık bir şekilde gösteriyor ki, Kürd kadınlarının bu “aykırı duruşu“ daha derinlerde yatıyor.
Fakat ne yazık ki, Kürd tarihçileri bugüne kadar Avesta dönemi ve hatta Avesta öncesi döneme dair Kürd kadınları ile ilgili bir araştırma yapmış değiller.
Çünkü, Kürd kadınlarında görülen “bu bariz farklılığın“ sırı o dönemlerde gizlidir. Eğer günümüze ulaşmış o dönemlere ait belgeler ciddi bir şekilde iradelenirse “o tarihsel sır“ da çözülecektir.
Devam edecek.