Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 15 October 2008

Günay Aslan...Bir dönem Sosyalist Parti'nin merkez yöneticilerinden ve Van İl Başkanıydı. Aynı zamanda ’2000'e Doğru' dergisinin bölge temsilcisi, Doğu Perinçek'in yakın dava arkadaşlarındandı. PKK'nın yayın organı MED TV'de yayınlanan ’Panel' isimli programda Yalçın Küçük'ün partneriydi. Hem Perinçek'i hem Küçük'ü yakından tanıyor. İkisiyle de periyodik olarak ’kader arkadaşlığı' yapmış biri. Şimdi Köln'de yaşıyor, kendini ’Gazeteci-Yazar ve Politik Mülteci' olarak tanıtıyor. Kendi ismini taşıyan Web sayfasında yazmaya devam ediyor. Aslan, Şemdin Sakık'ın mektubu üzerinden Abdullah Öcalan, Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük arasındaki ilişkileri anlatan 8 Ekim tarihli yazım üzerine kendi Web sayfasında ’Şamil Tayyar'a Açık Mektup' yayınlamış.
olduğumuzu daha önce belirtmiştik.
İlkinden başlayalım. Şöyle diyor: ’Doğu Perinçek Bekaa'ya gittiğinde ben 2000'e Doğru Dergisi çalışanı ve Sosyalist Parti yöneticisiydim... (Öcalan'ın) Perinçek'le görüşmesinde yanlarında eski politikacı Ömer Özerturgut vardır.'
Yani, Şemdin Sakık'ın ’Öcalan'la Perinçek baş başa görüştü' iddiasının doğru olmadığını söylüyor. Bana sorarsanız, bu ayrıntı çok mu önemli, bence değil.
Neden görüştükleri konusundaki tezi ise şöyle: ’Perinçek, Türk Sosyalist hareketiyle Kürt özgürlük mücadelesinin Sosyalist Parti'de birleşmesini istiyordu. Bu gerçekleşmedi. Sonra da herkes kendi yoluna gitti.'
Buradaki ayrıntı dikkat çekicidir. Günümüzün sıkı kuvvacısı ve Ergenekon sanığı Perinçek'in o yıllarda PKK ile ’ittifak' çabası içinde olduğunun itirafı kayda alınmalıdır.
Aslan, Perinçek'in ’Öcalan'a İmralı'dan sonra mesafeli durmaya başladığı' iddiasına karşı çıkarken, aksine destekleyici açıklamalar yaptığını belirtiyor. Ayrıca JİTEM'in ilk kez 2000'e Doğru Dergisi tarafından deşifre edildiğini anlatıyor.
Burada bir miktar haklılık payı var. JİTEM'le ilgili kimi yayınların o tarihlerde sözkonusu dergide yayınlandığı doğrudur. Aynı yayınlar doğrultusunda Ergenekon sanığı Adnan Akfırat'ın hazırladığı ’Eşref Bitlis Suikastı' kitabı, önemli bir çalışmadır.
Unutulmamalı ki, Susurluk skandalından sonra ’JİTEM yoktur. Ergenekon vardır, tüm faili meçhul cinayetleri Ergenekon işledi' diyen emekli Deniz Binbaşı Erol Mütercimler'in röportajlarını 1997'de yayınlayan da 11 yıl sonra ’Ergenekon palavrası' diye başlık atan da aynı dergidir.
’Küçük beni aradı'
Gelelim, Şemdin Sakık'ın mektubunda yer verdiği, ’Abdullah Öcalan'a suikast girişimini Yalçın Küçük ve Mesut Yılmaz önledi' iddiasına...
Günay Aslan, iddia için ’doğrudur' deyip ekliyor: ’Bu haberi PKK'ya benim aracılığımla (Yalçın Küçük) iletmiştir. O tarihte MED TV'de her hafta Yalçın Hoca'yla birlikte Öcalan'ın da katıldığı Panel adlı tartışma programı yapıyorduk. Hoca bir gün beni Fransa'dan aradı, ’Çok acil Apo kardeşimle görüşmem gerekir, ona suikast yapılacağını öğrendim' dedi. Ben de hemen örgütün Avrupa yöneticisini arayıp haber verdim. Onlar irtibata geçtiler.'
Sonra?
Şöyle devam ediyor: ’Hocayla Brüksel'de bir araya geldik. Olayı sordum, Tansu Çiller'i kasten ’Bu kadın çılgın, bu kadın memleketimizi felakete sürükleyecek, bunlar halkımız üzerinde kanlı oyunlar tezgahlıyorlar, oyunu bozduk' dedi.'
Küçük Yalçın, bu bilgiye nasıl ulaşmış olabilir?
’Kesin bir bilgim yok' diyen Aslan, şu değerlendirmeyi yapıyor: ’Eski MİT'çi Mehmet Eymür bu bilginin Genelkurmay'dan sızdırıldığını iddia ediyor. Ama eğer bu bilgi sizin de iddia ettiğiniz gibi Yalçın Hoca'ya Mesut Yılmaz'dan gelmişse bence Türkiye bugün Yılmaz'a teşekkür borçludur. Siz ya da bu tür şeyleri yazanlar farkında olmayabilir ancak, Öcalan'ın öldürülmesinin Türkiye için, Türkler ve Kürtler için ne tür sonuçlar doğuracağını bilenler iyi bilir.'
Aslan, ihbarcı konusunda bilgi sahibi olmadığını belirtmekle birlikte ’Genelkurmay' ve ’Mesut Yılmaz' arasında gidip geldiği anlaşılıyor. Mektubun ilerleyen bölümünde kanaatlerini açıklarken ’Bence Mesut Yılmaz' demekten kendini alamıyor.
O bölümü okuyalım: ’Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde sonuçlarının kestirilmesi mümkün olmayan iki talimat vermiştir. Bunlardan biri Öcalan'a suikast, diğeri İran'a hava saldırısıdır. İlkini bence Mesut Yılmaz, ikincisini ise son anda dönemin Cumhurbaşkanı Demirel önlemiştir.'
Bu gelişmede devlet içi çatışmaların önemli rol oynadığını öne süren Aslan, ’Öcalan suikastini de İran operasyonunu da daha bilmediğimiz birçok şeyi de bunların çatışması engelledi.'
’Küçük devlet sözcüsüydü'
8 Ekim tarihli yazımda; Abdullah Öcalan'a atfen Mesut Yılmaz ve Yalçın Küçük'e ithamda bulunmayı doğru saymadığımı yazmıştım ama gelişmeler gösteriyor ki, olayın çap büyüklüğü kanaatlerimizin dalga boyunu aşmış vaziyette.
Ayrıca Yalçın Küçük, hem MED TV hem Hulki Cevizoğlu'nun sunduğu Ceviz Kabuğu programında mesaj trafiğindeki rolünü anlatmış!
Küçük'ün hem PKK'nın yayın organı hem Ulusalcıların simge programının ortak paydası haline gelmesi ayrı bir tartışma konusudur.
Ancak Aslan'ın mektubun son bölümünde yer verdiği şu analiz dikkatle okunmalıdır: ’Perinçek ideolojik sapkınlığı yüzünden JİTEM'le aynı dalga boyuna geldi. Yalçın Küçük'ün devlet içindeki bir kesimin sözcüsü olduğu biliniyordu. Öcalan bunu dün de söylüyordu, bugün avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde de söylüyor. Bu durum, karşı tarafla bir kanalı açık tutma, ilişkilenme veya yönlendirme amacıyla yapılan ve benzeri çok olayda örneklerine rastladığımız bir durumdur.'
Yani Aslan'a göre; Perinçek ve Küçük, Öcalan için ’karşı tarafla (devlet) kanalı açık tutma aracı'ndan ibaretti.
Kimin kimi kullandığı konusunda Aslan'la aynı kanaatte değilim. Hatta bu şahısların aynı yolun yolcuları olduklarını düşünüyorum.
İmralı-Silivri hattı asla yabana atılmamalıdır.

15 Ekim 2008

PKK ve Genel Kurmay Başkanlığına karşı sivil itaatsizlik! Bêzele (Aktütün) Karakolundaki gelişmelerden sonra, 5. 10. 2008 tarihinde Gelawêj sitesinde yazdığım yazıda şunları söylüyordum. “PKK, Genel Kurmay Başkanlığının vizyonunun dışına çıkmak zorundadır... Abdullah Öcalan, Genel Kurmay Başkanlığı ile temel konularda bir görüş ve vizyon ortaklığına sahiptir. A. Öcalan'ın bu vizyonu da doğrudan PKK'yi yönetmekte ve yönlendirmektedir. Ayrıca, bu görüş ve vizyon ortaklığı da, ortaklaşan politikalara, davranışlara, çözümlere, eylemlere, projelere yol açmaktadır. “Bu nedenle PKK'nin ve özellikle de Öcalan'ın tutumundan vazgeçmesi gerekir. Tezkerenin çıkacağı ve Genel Kurmayın tezkereyi aşan amaçları için hükümeti teslim almaya çalıştığı koşullarda, Genel Kurmayın işine gelen eylemlerin yapılmasının hayra alamet olmayacağının görülmesi gerekir. Bu eylemler, birlikte oturulup kararlaştırılan eylemler olmazsa bile (ne yazık ki birlikte oturulup eylemin kararlaştırıldığı konusunda önemli raporlar ortaya çıktı-İG), devlet iktidarının amacına hizmet ettiği herkes tarafından hem görülmekte hem de dile getirilmektedir. “PKK'nin bu tutumu Kürt ulusunun genel çıkarlarına aykırı olduğu gibi, Kürdistan Federe Devletine doğrudan zarar veren bir tutumdur. “PKK bu tutumlarından vazgeçerek, devlet iktidarının planlarına hizmet etmekten kurtulabilir. Yoksa her zaman devlet iktidarının politikalarına altlık olmak zorundadır. “PKK, Kürtlük adına Kürt halkını acıtamaz, Kürdistan Federe Devleti'ne zarar veremez. “PKK, amaçlarıyla kullandığı araçlar arasında bir uyumluluk sağlamak zorundadır. PKK, eğer federalizm, bağımsız devlet istemiyorsa, silahlı mücadele stratejisini sürdürmekte ısrarlı olamaz. PKK'nın ve Öcalan'ın talepleri, demokratik ve sivil bir çerçevede, Kürt ulusal demokratik güçlerinin demokratik kararlı tutumu ve mücadeleleri, uluslararası demokratik güçlerin ve Avrupa Birliği'nin desteğiyle gerçekleştirilebilir taleplerdir. “Bundan dolayı da PKK, tahrip edici mücadele yönteminden vazgeçmek zorundadır.“ Benzer görüşleri, Oramar (Dağlıca) Karakolu baskınından sonra da dile getirmiştim. Daha önceki birçok temel gelişme sonrasında ve özellikle de 5 Kasım 2007 yılından sonra Türkiye'nin ABDD'nin onayını almasından sonra Güney Kürdistan'da hava ve karar operasyonlarına, işgal hareketine girişmesinden sonra da, Güney Kürdistan'daki operasyonun Abdullah Öcalan ve Genel Kurmay Başkanlığı Ortak Operasyonu olduğunu açıkça yazmıştım. Açık olan bir şey var ki, PKK ve Genel Kurmay'ın ortak operasyon ve konsepti devam ediyor. * * * Taraf Gazetesi dün (14.10.2009) bu söylediklerimi Genel Kurmay açısından doğrulayan bir başlıkla çıktı. Taraf Gazetesi 1. sayfasında “Aktütün'ü itiraf edin demiştik...Biz açıklıyoruz“ diyor. Taraf Gazetesi, konuya ilişkin detaylı açıklamalarla birlikte, askeri ve sivil birimlerin ciddi raporlarını sunuyor. Taraf yazılarının bir bölümünde şöyle diyor: “17 askerin şehit olduğu Aktütün saldırısı öncesinde Genelkurmay Başkanlığı'nın anlık istihbarat paylaşımı uyarınca elde edilen görüntüler ve istihbarat bilgilerle baskının hangi tarihte, kaç kişiyle ve nereye yapılacağı hakkında detaylı bilgiye sahip olduğu ortaya çıktı. “Askeri yetkililerin canlı olarak izledikleri İnsansız Hava Aracı'ndan elde edilen görüntülerde PKK'lı gruplar, baskın öncesi koordinatları ayrıntılı olarak verilen Aktütün etrafındaki tepelerde hazırlık yaparken görülüyor. İstihbarat raporları da görüntüleri doğruluyor.“ Taraf Gazetesi PKK'lı grubun kendi arasındaki telsiz konuşmalarını detaylı verdikten sonra şöyle yazıyor: “Bu telsiz konuşmaları 3 Ekim 2008 Cuma günü 17 askerin şehit olduğu Aktütün Saldırısı sırasında baskını düzenleyen PKK'lı grubun arasında gerçekleşti. “Telsiz konuşmalarını dinleyenler arasında Aktütün Karakolu'nun da bağlı olduğu Van'daki Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı'na bağlı birimler de bulunuyordu. “Beklenen Aktütün saldırısı başlamıştı. Beklenen bir saldırıydı bu. Çünkü ABD ile yapılan anlık istihbarat paylaşımı işbirliği uyarınca bölge üzerinde keşif uçuşları yapan İnsansız Hava Araçları (İHA) bundan bir ay önce, 5 Eylül 2008'de Kuzey Irak'ın İran sınırına yakın bölgelerinden, Hakkari-Şemdinli bölgesine doğru harekete geçmiş 80 kişilik bir PKK'lı grubun kordinantları ile net görüntülerini vermişti. “Bu hareketlilikle ilgili olarak GES (Genelkurmay Elektronik Sistemleri) Komutanlığı, bölgedeki dinleme ve İstihbarat birimlerinden gelen günlük raporlarla Genelkurmay'ı ve komutanlıkları sürekli uyardı.“ Açıklanan raporlar gösteriyor ki, Genelkurmay ve Komutanların baskını engellemeleri olanaklı iken, bu baskını engellemiyor. Sonuç olarak Bêzele (Aktütün) Karakolu baskını gerçekleşti, teknik sonuçlar ve ölüm sayısı bilinmekte. * * * “Genel Kurmay bu baskını ne zaman engellemiyor ve bu baskının gerçekleşmesine olanak sağlıyor?.“ Meclis'te Tezkere'nin geçmesinin kesinlik kazandığı koşullarda. Buna rağmen insan “neden böyle bir baskının gerçekleşmesine yol açıyor, ya da böyle bir baskını planlıyor?“ diye soru sormaktan kendini alıkoyamıyor. Buna karşı da verilecek cevap da, Genelkurmayın ve Türk Devleti'nin hem Kuzey Kürdistan'da ve hem de Güney Kürdistan'la ilgili olarak daha büyük amaçlara, projelere sahip olduğunu, bu amaçlara varmak için bu baskına imkan sağladığı en iyimser bir yorum olarak karşımıza çıkıyor. Genelkurmay bu tehlikeli yaklaşımını 1. Tezkerenin Meclis'ten geçmesinden önce de Oramar (Dağlıca) Karakolu konusunda gösterdi. Genelkurmay'ın kendi amaçlarına ulaşmak için baskını engellemediği gerçeği karşısında, PKK cephesinden görülmesi gerekenleri göz ardı edemeyiz. Bu eylem, Genel Kurmay'ın amaçlarını gerçekleştirmek için pusuya yattığı, ortaya çıkan bir gelişmeden yararlanması olarak ele alınması, oldukça safdilli bir yaklaşım olur. Açık olan bir şey var ki, gelişmeler, ortaya çıkan raporlar ve bilgiler, Genelkurmay Başkanlığı ve PKK arasındaki ortak vizyon ve yaklaşımın kapsamı içinde, Genelkurmay'ın kendi büyük amaçlarına ulaşmak için, Abdullah Öcalan'la ortak bir eylem birliği ve ortak bir planlama içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Genel Kurmay Başkanlığı'nın OHAL durumunun Kürdistan'da gerçekleşmesi, geçmiş günlere yeniden dönülmesi için kanun değişikliklerini talep etmesi bunun güçlü ipuçlarını ele vermektedir. * * * Genelkurmay Başkanlığının yaptığı planın büyük amacının ayrıntıları başka düzlemde de ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu planın en önemli amaçlarından biri, Güney Kürdistan'daki karar sürecine katılım koşullarını yaratmak, Güney Kürdistan yönetimi ve liderliğinin PKK konusundaki zaafından ve PKK sorununu iç sorunu olarak ele alıp çözümlememesinden yararlanarak, yeni Kürt çatışma alanlarını yaratmaya çalışmasını hedeflediği görülmektedir. Güney Kürdistan yönetimi ve liderliğinin bu konuda oyuna gelmeyeceğini umut etmenin ötesinde, Güney Kürdistan liderliğinin Kürt ulusunun genel çıkarlarını gözetmesi, bunun için Genel Kurmay Başkanlığı ve Abdullah Öcalan ortaklığını görerek, o ortaklık dışında PKK'nin dağdaki yöneticilerini içine alan bir çözüm konusunda harekete geçmesi gerekir. * * * Bêzele baskınından sonra takke düşmüş kel görünmüştür. Kralın çıplak olduğu herkes tarafından görülmüştür. Diyebilirim ki, sözün bittiği yere gelinmiştir. Kürtlerin ve Türklerin iki güç odağının ortak eylemliliği ve planlaması içinde büyük oyunların ötesinde büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğu ortadadır. Bu tehlikeli oyunlara ve planlara karşı, Türklerin Genel Kurmaydan Kürtlerin PKK'den hesap sorma sürecini başlatmaları, sivil itaatsizlik ruhunun geliştirilmesi ve sistemli hale getirilmesi için öncelikle, anlayış birliği ve genel bir çerçeve anlayış üzerinde ortaklık sağlanması gerekir. Ayrıca, PKK'ye Kürdistan'ın kurtuluşu ve Kürt halkının özgürlüğü için katılım gösterenlerin, bu oyunları ve tehlikeli konsepti görmesi ve sorgulaması yanında; bu gelişmelere karşı, açık tavır koymaları da gerekir. Amed, 15. 10. 2008 İbrahim GÜÇLÜ [email protected]

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.