Daiş ve Caş
Kamuran Melikendi
Son bir kaç aydan beri Kürdistan’da çeşitli çevreler ve özellikle aydınları arasında “Daiş ve Çaş” meselesi tartışılıyor.
Güney Kürdistan basınında yer alan haberlere göre İŞİD’ın son Kerkük’e yönelik saldırıları sırasında “180’e yakın Kürd asılı İŞİD üyesi öldürülmüş” deniliyor.
Pêşmerge Hûcam Surçî’nin başını kesen de bir Daiş-Caştır.
Farklı kaynakların verdiği bilgilere göre bu gün Kürd kazanımların yok etmeye çalışan İslami faşistlerin saflarında birlerce Daiş-Caşı Kürdlere karşı savaşıyor.
Son Kerkük çatışması ile birlikte daha önce Hewler’e bağlı bir cami de Cuma hutbesini okuyan Melle Şiwan , Melle Şiwan Kurdî lakabıyla Kerkük’ün güneyindeki çatışmaları yönetenlerden biriydi.
Aktüel olarak Kürdlere karşı psikolojik savaşı yürütenlerden biridir.
Güney Kürdistan’da devlet memuru yada diyanet işleri kadrosu olarak çalışan yüz civarında insanın Daiş’ın saflarına katıldığı biliniyor.
Araplar, dün krallık adına ve bu gün İslam adına Daiş olarak, yarın başka kılıflar adı altında yeniden Kürdlere saldıracaklar..
Araplar İslam adına Arabistan yarım adasından çıktıkları günden biri başka halklara İslami kabul ettirdikleri gibi Araplaştırdılar. Yoksa bugün Bağdat, Suriye ve Kuzey Afrika’da Arap yoktu... Bu gün Arap olarak kendilerine kabul eden bir dizi halk Arap değildi.. Kuzey Afrika’daki Berber ve Kabili halklarının feryatlarına biraz kulak verirsek süreci daha iyi anlarız.
Bugün Selefi olarak karşımıza çıkan İslami çevrelerin amacı İslam’ın ilk dönemindeki iktidarı yeniden tesis etmektir. Bu çevreler dört halife dönemini “İslam’ın altın çağı” olarak görüyor.. Aslında esas iktidar kavgalarının yaşandığı dönemlerden biri de o süreçtir.. Abubekir zaten hastaydı ve kısa bir süre iktidarda kaldı... Diğer 3 Halife de, Ömer, Osman ve Ali Arapların iç iktidar kavgalarında öldüler yada taraftarlarının söylemiyle İslam için şehit oldular.
Şehit kavramına gelmişken aslında bu terim İslam dini ile doğrudan ilişki halindedir. Geçenlerde Güney Kürdistan’da “Komelay İslami Kurdistan”ın Emiri Ali Bapir’e “Daiş’a karşı savaşan Peşmergelerin şehit olup olmaması “ sorulmuştu... Ali Bapir: “İslam dini için savaşıp ölenler şehittir” demişti.
Aslında Ali Bapir’in söyledikleri yanlış değil. Bu gün Kürdistan’da Daiş’a karşı savaşan Kürdistanlılar,(Şafi, Hanifi, Êzîdî, Kakayi, Şebek, Feyli, Yarsan, Alevi, Hıristiyan ve ateistler) din için değil, Kürdistan’ı işgale karşı savunuyorlar ve Kürdistan’ın bağımsızlığı ve özgürlüğü için ölüyorlar.. Türkçe üzerine daha geniş anlamlar yüklenerek Kürdlerin de diline giren “Şehit”in yerine daha kapsamlı bir terim bulmak lazım. Güney Kürdlerin kullandıkları “Pakrewan” terimi var.
Yeniden konumuza dönersek Kürdistan ciddi bir şekilde Selafistlerin tehlikesi altındadır. Amed’te yüzbin insan Charlie Hebdo karikatürleri yüzünden sokaklara yığılıyorsa İslami fasitlerin burada devşirecekleri gençleri düşünmek bile istemiyorum. Türkiye, Kürdlerin Kürd ve Kürdistan için değil yeniden din ve mezhep için seferber olması çok eskiden beri özel çalışmalar için de olduğu biliyor. Amed merkezli dinsel yürüyüşler ve gösteriler Kürd düşmanları tarafından bilinçli bir şekilde tezgahlanmaktadır.. Eğer Kuzey Kürdistan’daki bu sürecin önüne geçilmese Kuzey Kürdleri ciddi bir tehlike bekliyor. Türk devleti hem Alevi Kürdü ve hem de Şafi Kürdü Kürdlüklerinden arındırarak birbirlerine karşı kılıç olarak kullanmaya çalışıyor. Bilinçli yada bilinçsiz bir şekilde TC’nin bu tezgahına girenler Kürd ve Kürdistan davasına zarar veriyorlar.
Selafistlerin esas finansman güçlerinden olan Suudi Arabistan “1978’den 2000 yılına kadar 75 trilyon dolar, cami inşası, Selafist din adamlarının finansmanı, okullar ve diğer faaliyetler için ayırmıştır”(Ahmed Mirawdeli)
Yine sayın A. Mirawdeli’nin verdiği bilgilere göre “Geçen yüzyılın 60’lı yıllardan Güney Kürdistan’ın Suleymaniye şehrinde 10’dan fazla cami yoktu ve bugün Güney Kürdistan’da 5000 den fazla cami var.”
Selafistlerin Güney Kürdistan’a yönelik faaliyetleri esas olarak 1991 Raperin’den sonra oldu. Daha önceleri bazı Kürd din adamlarının Selafistlerle ilişkileri olabilir, ama ciddi bir güçleri yoktu.. 1991 sonrası Güney Kürdistan sürecini doğrudan yaşayan herkes biliyor, ki halkın aç olduğu ve Güney Kürdistan’ın dört bir yandan ambargo ile kuşatıldığı bir ortamda her tarafta camiler mantar gibi üremeye başladılar.
Güney Kürdistan iktidarı Selafistlere göz yümdü. Selafistlerin “ bizim siyasetle ilişkimiz yok, biz sadece dinsel çalışma yapıyoruz” girişimlerini serbest bıraktılar ve “iktidarı kendilerine toplumu selafistlere teslim ettiler”(Dr.Meriwan Urya Qaneh)
İŞİD İslami faşistlerin Kürdistan’a ve özellikle “tartışmalı” denilen ve aslında işgal altındaki bölgeleri ele geçirmesinden sonra bir hayli Kürdün onlarla ilişki içinde olduğu biliniyordu. Peşmergeler işgal altındaki bazı bölgeleri İŞİD’ın denetimi altından çıkardıktan sonra bu Kürdlerin bir kesimi inanarak ve bir başka kesimide korkularında İŞİD ile birlikte geri çekildiler.
Kürdistan Parlamentosu İç Güvenlik Komisyonu Başkanı Çawdêr gazetesine yaptığı açıklamada “ İki ay önce Komisyonumuz Kürdistan Bölgesi Güvenlik Komisyonu ile bir araya geldi ve kendilerine 3 öneri sunduk. Birinci önerimiz Kürdistan Din Alimleri ile Diyanet İşleri Bakanlığından aktif bir komisyon oluşturarak İŞİD’ın saflarındaki Kürdlerle ilişkiye geçmek için. Aileleriyle de ilişkiye geçerek geri dönmelerini sağlamak için. Kürdistan Din Alimleri geri dönenlerin yeniden topluma entegre etmek için kendileriyle ilgilenmelidir. İkinci önerimiz de İŞİD’ın onlardan yararlanmaması için İŞİD’ın saflarında ölenlerin ailelerini geri Kürdistan’a getirmek içindi.”
Kürdistan Parlamentosu İç Güvenlik Komisyonu Başkanı Eyüp Abdullah 3. Öneri olarak ta “ Camilerin Güvenlik güçleri tarafından gözetlenmesi ve hangi cami de din adamları şiddet yanlısı açıklamalarda bulunuyorsa tespit edilmesi ev işlerinden uzaklaştırılması içindi” diyor.
Fakat, Güney Kürdistan’da şiddet yanlısı Cuma hutbelerini okuyan bazı din adamlarının çeşitli siyasi partilerle ilişkileri olduğundan dolayı gereken tedbirler alınmadı..
Din adamları açık bir şekilde çağdışı düşüncelerin propagandasını yapıyorlar. Doktorası olan bir Melle açık bir şekilde “sakalı olmayan erkek çıplak kadın gibidir” diyor. Bir başka din adamı “ Namaz kılmayan birine namaz kılmasını söyleyiniz, eğer kılması ikinci defa söyleyin, yine kılmıyorsa 3. Defa söyleyin... Yok 3.defa da yapmadıysa kolunu kesin” diyor.(A. Miraweli)
Bu tip propagandalar farklı din ve mezheplerin olduğu Kürdistan’da ortak barışçıl yaşamı zehirleyen açıklamalardır. Kürdistan halkının tüm dinleri ve dinsizleriyle, herkesin birbirinin inançlarına saygılı olduğu bir ortamı zehirlemeye çalışan bu tip açıklama sahiplerini görevlerinden almak ve soruşturmaya tabi tutmak lazımdır.
Yıllarca Güney Kürdistan’da yüzlerce Peşmergenin kanına giren Ensari İslami şefi Melle Krekar 3 yıla yakın Norveç’te hapishane kaldıktan sonra serbest bırakıldı.. Güney Kürdistan’da bazı çevreler Güney Kürdistan’a dönmesini açık bir şekilde dillendiriyorlar.
Melle Krekar El Cizire televizyonuna yaptığı ilk açıklamasında : diyor. “İslami halifelik, bizim umudumuz, istemimiz ve çektiğimiz tüm acıların sebebidir... Burada yabancı bir şey yok” diyor.
Kürdistan toplumunun Daiş-Caşlarını üretme zemininden çıkarmak için ciddi, uygar , çağa uygun, farklı din ve mezheplere karşı akseptanslı ve erkeklerin sahip olduğu tüm hakları kadına da tanıyan bir eğitim sistemine ihtiyacımız var.
Yoksa Selafistlerin el attığı Kürdistan toplumu yeni Daiş ve Caşları üretecektir.
Kamuran Melikendi