Ana içeriğe atla
Submitted by Rêvebir_D on 9 January 2014

Her yalanın bir maksadı, her maksadın bir getirisi hesaplanır. Geçtiğimiz Aralık’ın başıydı, BDP heyeti son talimatı İmralı’dan getirdiklerinde A.Öcalan’ın verdiği metinde “PARALEL DEVLET” belirlemesini ilk defa duyuyordum; doğrusu ilgimi çekmişti. Bazı verilerden hareketle konuyla ilgili düşüncelerimi ertesi gün Ala Yekîtî’de ifade etmeye çalışmıştım. Günler sonra Türk Başbakanı R.T.Erdoğan’ın 17 Aralık’ta “Paralel Devlet” deyimini düşüncesinin odağına yerleştirdiğini görünce epey şaşırmıştım. Eğer Başbakan Abdullah Öcalan’dan alıntı yapmıyorsa, bu, her ikisinin de önüne konulmuş bir metindi. Yoksa bu kadar paralel düşünce olamazdı.

Siyasi belirlemelerle ilk tanıştığım günden bu yana – 40 yılı geçkindir- gerek içerden, gerek dışarıdan bu devlete hep bir yafta bulunur. “Derin devlet” dediler olmadı, “karanlık devlet” dediler tutmadı; “kontrgerilla devleti- Ergenekon devleti” derken “paralel”ine geldik. Bütün bu belirlemelerin altında yatan temel düşünce ve ortak payda: “devlet herkesin bildiği normal bir devlettir içindeki çeteleri temizleyince gül gibi geçinir gideriz; bütün mesele sepetteki birkaç çürük elmanın temizlenmesi”.

Bin yıllık devlet geleneğine ve dünyaya entegre olmuş bir sisteme sahip; çağdaş aygıtlarla donanımlı kurum ve kuruluşları ile işleyen bu aygıta boynunu uzatmış yığınlar hiç kötülük beklemediler. Devlet “ana” oldu, devlet “baba” oldu, “peygamber ocağ” oldu, “Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi” oldu, kul ya da köle sıfatı ile bizi koruyan otoritedir diye benimsediler. “Adaletli dağılımın” ve “toplumsal nizam” ın temsilini devlette zannettiler. Anasına güvenmedi “devletine” güvendiği kadar, hizmet bekledi kimi zaman belki gördü de. Peki, nedir Devlet denilen insanlığın bu ortak paydası, Türkiye’de nasıl işler?

Dünya ya Çete Devlet olarak doğan; Türkiye’yi Osmanlı döneminden Bizans’tan aldıkları entrika geleneklerinden itibaren ele alabilmek için zemin müsait değildir; İttihatçıların ortaya çıkışı ile birlikte devralınan mirasın eserini Türkiye Cumhuriyeti olarak değerlendirmeye çalışalım.

Devlet denilen aygıt ancak kurumları ile birlikte vardır. Kurumlar ise binlerce yıllık insanlığın kültür miraslarından esinlenerek şekillenirler. Kültür mirasına sahip olmayan toplumların başkasından edindiği kopya ile kurumsallaşmasının tekamülü kültür mirasından kaynaklanmadığından dolayı şekil bulamamıştır; dolayısıyla dünyaya ve topluma da entegre olamamıştır.

İsterseniz tepeden ve üst yapı kurumlarından başlayalım. Üç ‘Y’li formül YASAMA-YÜRÜTME-YARGI. İster tek ele alın, ister üçünü bir arada değerlendirin, Türkiye’de oluşumu, işleyişi ve ortaya çıkan sonuç açısından elle tutulur tarafı kalmamıştır. Evrensel hukuk normlarına bir şekilde uydurulmuş, emperyalistler arası çıkar ilişkisine göre 20. YY. başlarında halklara yönelik etnik temizlikten sonra şekil bulmuş, meşru zeminde kurulmayan bir ülke. 08.01.2014 tarihinde bu devletin kurucusu sıfatını taşıyan ana muhalefet partisi (CHP)’nin Kürdlüğünü ve Aleviliğini inkar etmiş genel başkanı AKP hükümetine yüklenirken, TV’ lerin karşısında ,‘’artık TC devleti uluslararası arenada meşruiyeti tartışılan bir ülkedir’’ demekten kendisini alamıyor. DOĞRUSU DOĞUŞUNDAN İTİBAREN MEŞRU DEĞİLDİR. Bu gayri meşru ülke ile yapılan ya da tasarlanan her ittifakın meşru olamayacağı çok açık değil midir?

Aydınlanma çağında Avrupa’dan -özellikle Fransa’dan- esinlenerek ortaya çıkan Jön-Türk hareketi daha sonra farklı milliyetlerdeki aydınları uzaklaştırarak bir askeri örgütlenmeye dönüşmüş, işe Padişaha karşı komplo ile darbeler devrini saraydan devralmıştır. 150 yıldır elinde silahı bulunduranların vesayetinde, bir taraftan Ermenilere-Kürdlere-Rumlara-Çerkezlere-Lazlara vb. onlarca millete katliam-soykırım- imha- inkar ile yok ederken, diğer taraftan M.Kemal örneğinde olduğu gibi Hindistan’da vagonlarla gelen yardımı şahsi zimmetine geçirmiş saltanatını sürdürmüştür. Hamasi nutuklarla atılan palavralarla halklar Türklük ve Müslümanlık adına katledilirken perde arkasında mallarına şahsı ya da gurubu adına el konulmuş, talan edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti bir tanedir; Asker – Sivil kanatlı olmak üzere çeşitli çetelerden oluşmuş bir denge iktidarıdır. Alanları, kendi aralarında bankaları – kentleri – farklı ticari sektörlerini – devletin kurumlarını, camiileri-cemaatleri paylaşmışlardır.

Parlamentolarında farklı parti olduklarına bakmayın, onlar aslında farklı çıkar guruplarının bu sistem için pay sahibi olan kesimleridir. Artık BDP de dahil hiç birisi farklı değildir. Aynı yemine bağlı, aynı çarkın dişlileridirler.

Siz hangi paralel devletten bahsediyorsunuz? Devletiniz birdir kime hizmet ettiği de bellidir; suç ortaya çıkınca bu devlet temizdir bunun bir paraleli var, kirli işleri o yaptı diyorsanız. Son olaylarda her iki kesimden biri birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya serenlerin tarafları, yorumsuz size sunmaktan öteye gitmeyeceğim.

17 Aralıkta yapılan yolsuzluk olayı ile milyar dolarlar ortalığa saçıldı. Ayakkabı kutusunda olanlar tespit edilebildi, banka ve kasalarda olanlara her nedense ulaşılamadı. Dünyanın en büyük müteahhitlerinden, arazi ve arsa spekülatörü Ağaoğlu’nun Başbakanla ilişkilerini deşifre eden Savcıya yine Ağaoğlu’nun Rüşvet verdiği binlerce dolar harcayarak tatil masrafları ödediği belgelerle ispatlandı. Cemaat-Tarikat (AKP) çatışmasında ortaya çıkan Ergenekoncu-Cuntacı Çete kanadı mağduriyetlerini sıralayarak önce hapisten çıkmanın sonra vesayet altında iktidara oturmanın hesaplarını yapmaya başladılar. Ergenekoncu-Cuntacı kanadın siyasi temsilcileri CHP ve bağlı barolar adına pazarlık masasında boy gösteren zatın kaç gündür medyada süren şovlarını takip etmekteyiz.

Başbakanın başdanışmanı vekil – köşe yazarı Yalçın Akdoğan yolsuzluklarda nemalandığı ithamı ile canı yanarcasına feryatları oldukça ilgi çekicidir. ‘’Milli Ordumuza Kumpas kurulmuştur’’ diyerek katil çete gurubu Ergenekon’u aklayarak imdada çağırıyordu. Bu çağrı ile cesaret bulan ‘’Milli Ordu’’ mahkemeleri Roboski’de uçak bombaları ile katledilen 34 Kürd gencinin dosyalarını rafa kaldırıyor. Öldüren biziz ancak biz ceza almayız diyerek bu halkın gözlerinin içine baka baka suç işlemeye devam edeceğini adeta beyan ediyordu. Yine CHP’li vekiller ‘’devlet çökmüştür’’ diye olayı nitelerken BDP’lilerin ağıt gösterileri ile yetinmeleri ’’sürece’’ ve de seçimlere zarar gelmemesi için sarf ettikleri çaba gözden kaçmamıştır.

Yalnız Devletin korunması için var olan Yasama-Yürütme-Yargı güdülecek koyun gibi Türk halkını karşısına almışken Kürd ve diğer halkları yok saymıştır. Adımızla güdülecek koyun mertebesine ulaşmak için Türkiyeliliği savunan Kürd aydınlarının çabası bu hengamede bir anlam ifade etmeyecektir.

Bugün El Kaide’nin safında yandaş niteliğini kazanan TC’nin giderek Saddam Irak’ı derekesine düştüğünü ve uluslararası resmi meşruiyetlerini kaybettiklerini n görünebilmesi kazanımımız olacaktır. Ancak o zamana kadar daha kaç Kürd yitirilecek ve kaç tır bomba Suriye sınırlarından dışarıya akacak bilinmez.

Sonuç olarak unutulmaması gereken şu; paralel yalanlara karnımız tok, bunlar bu devletin yaptıklarını gizleyemez, ortada bir ÇETE DEVLET vardır. TC olarak ifade edilir. En hafif tabiri ile burası bir kanun devletidir. Bizim idealimizde ise Bağımsız Birleşik Kürdistan için bir hukuk devleti vardır. Kanun devletlerinin bir diğer adı faşizmdir, kendisine evrensel meşruiyet aramayın, bulamazsınız.

09/01/2014

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.