Dine Karşı Mücadele Kişiyi Değil Üreteni Hedef Almalıdır!
Dindar: Siz din ve politikanın insan yaşamını olumsuz etkilediğini ve insanın beyinsel özgürlüğe kavuşmasının ancak bu düşüncelerin savunuculuğunu bırakmasıyla gerçekleşeceğini savunuyorsunuz... Ben size katılmıyorum. İnsan bu dünyaya sadece eğlenmek, gezmek, bir takım zevklerini tatmin etmek için gelmemiştir.
Filozof: Peki ya ne için gelmiştir? Diğerlerine eziyet çektirip dünyayı cehenneme çevirmek için mi? Objektif baktığımızda bir tek dünyamızı görüyoruz. Cennette cehennem de burada. Biz şu an emekleme cağında olduğumuz için yasamasını bilmiyoruz o başka. Ben ideolojilerin bizi sadece yabancılaştırıp birbirimize düşman etmesinden bahsetmiş ve ideolojilerin mutlak olmadığını, tartışılması gerektiğini söylemiştim.
Dindar: Yanlış da olsa insan bir şeylere inanma ve bu doğrultuda fikrinin uyuştuğu topluluklara katılmak ihtiyacı hisseder. Bu insanın doğasında vardır.
Filozof: İnsanın doğası mıdır? Yani ekmek ve su gibi olmazsa olmaz gibi bir mecburiyet midir, yoksa ekmeği ve suyu çalındığı için istenilmediği halde yapılan bir zorunluluk mudur? Din ve politika amaç mıdırlar, yoksa belli bir amaca ulaşmak iççin kullanılan araçlar mıdır?
Dindar: Bu yüzden de bu konular hep tartışıla gelmiştir ve gelecektir de.
Filozof: Hep mi? Yoksa birkaç bin yılından beri mi? Sorunlar çözüldükten sonra bunlarda ihtiyaç duyar mıyız acaba? Astronomlar evrenin 13,5 Milyar yıl yaşlı olduğu söylüyorlar. İşte 100 bin yıl evveli insanlar Allah’a inanıyorlar mıydı? Allah mı insanı yarattı, yoksa insan mı Allah’ı buldu?
Dindar: Ama bu fikirler saptırılmadan açık bir şekilde yorumlanırsa sorun yaşanacağını sanmıyorum.
Filozof: Tamamen katılıyorum. Fakat bu fikirlerin saptırılmamasını kim engelleyecek?
Dindar: Siz bir takım yorumlarda bulunmuşsunuz. Mesela Allah’ın varlığı ispatlanamaz ve ispatlanamadığı için bu konuda fikir beyan etmenin ancak kafa karıştıracağını söylüyorsunuz.
Filozof: Yanlış anlaşılmıştır. Her konuda makul, akla uygun fikir beyan edile bilinir, buna hipotez diyoruz. Bilindiği gibi bazı hipotezler yanlış beyan edilemediği gibi doğru olduğu da beyan edilemiyorlar.
Bir de insanların bazı olguları kavrama gücü az. Örneğin Einstein’ın deyişiyle: Üç boyutu, X:Y:Z’i kavrıyoruz, fakat ondan yüksek boyutları, örneğin dört, beş vs. kavrayamıyoruz. Objektif, yani gördüğümüz, ya da elimizin değdiği her şeyi anlıyoruz, fakat bu anlama, algılama eylemi olan sübjektif şeyleri anlayamıyoruz, daha doğrusu laf ile açıklayamıyoruz. Örneğin sevgiyi, ölüm sonrasını, doğayı veya evreni.... vs... vs...
Eğer herhangi bir insan örneğin doğayı ve evreni kavrayıp bize anlatmasını bilseydi bu problemler de kuskusuz olmayacaktı. Sokrates şunu söylüyordu: "Bildiğim bir tek şey var o da hiçbir şey bilmediğimdir!"
Dindar: Allah’ın varlığını Hz. İbrahim (as) sadece tabiata bakarak anlamıştır. Hiçbir bilimsel araştırma yapmadan ki yapması da düşünülemez o şartlarda. Şimdi o günün şartlarında bir insan Allah’ın varlığını kavrarken nasıl oluyor da her alanda araştırma yapılmış birçok konuda hala insanlar inkâra sapabiliyor, ben de bunu anlayamıyorum.
Filozof: Allah dediğiniz gibi anlama ve kavrama eylemi değil inanç eylemidir. Objektif değil, sübjektiftir. Allah’ın varlığı yokluğu bilim yolu ile araştırılır. Fakat soru su olmalıdır: insan neden Allah’a ve dine ihtiyaç duyuyor? Eğer varsa Allah, o bize göz vermiş, gör diyor. Kulak, vermiş duy diyor, el vermiş yap diyor, dil vermiş konuş diyor, sevgi vermiş sev diyor, yaşam vermiş, yaşa diyor! Allah daha da ne yapsın? Uzayda bir sürü büyük isleri varken gelip bizim ufak tefek işlerimiz ile mi uğraşsın? Bu yüce varlığın kimseye ihtiyacı olmadığı halde nasıl oluyor da problemini bize kendisi açıklamıyor da pes peşe Peygamberler gönderiyor? Ve bu Peygamberlerin hepsinin erkek olması tesadüf mü acaba? Ya da bu Yahudi, Hristiyan ve İslam âleminin birbirine karşı azılı düşmanlığına ne demeli? Hepsi de Abraham, Hagar ve Sara'nın torunları değil mi? Bu gözünü kırpmadan kelle kesenler ayni Allah’a inanıp ayni kitabi biraz farklı okuyanlar değil mi? Allah birdir, Âdem ve Hava'nın çocuklarıyız denilmiyor mu? Birisi sinagoga giderken, diğeri kiliseye veya camiye gidiyor. Kitap ve inançlarının özü ayni olmasına rağmen siz bana dünyada Müslüman ve Hristiyanlar tarafından Yahudilere olanları açıklar mısınız? Peki ya Humeyni? Saddam! Talibanlar! Kadınları sünnet etmenin veya başına kadar yere gömüp taşlayarak öldürtmenin nedenlerinin açıklanması gerekmiyor mu sizce? Tüm bu olaylar örneğin bize uzayda herhangi birilerin olmadıklarını, olsa müdahaleye dahi gerek duymadan bizi terbiye etmesi gerektiğini düşünemez miyiz?
Bu elma ağacı davasın da ayni keza. Allah seni yalnızlığından, yani can sıkıntısından cennete yerleştiriyor, sonra elma ağacı dikiyor bahçene ve ondan sonra elma yemene yasak koyuyor. Fakat güdülerine hâkim olman hakkında gerekeni yapmıyor. Bu bir çelişki değil mi? Seni adeta elma yemene teşvik ediyor. Şimdi nasıl inanacağız böylesi bir masala? Dünya gibi bir cehenneme gönderiyorsan, elma ağacına ne gerek var? Eğer burada bir sınav vermeye gelmişsek, bunca işkence, eziyet ve acılardan sonra yeter artık diyemez miyiz? Yani sadece bir elma yüzünden bu kadar acı çektirilir mi insana hiç? Allah’ın merhameti nerede?
Kaldık ki biz değil “Hava ve Âdem” yaptı o da yeterince cezasını çekmiştir. Ya da söyle düşünelim. Bu dünyadan başka cehennem olabilir mi? Tüm bunları söylemek sadece insanlara gözdağı verip burada hep beraberce cennet içerisinde yaşamak için değil mi? o halde aynisini komünistlerde istiyor. Yani birisi öbür dünyada cennette sonsuz yasamaya inanırken, bu dünyada “doğru” yaşamanın gerektiğini söylüyor. Komünistler de hemen burada cennetti yaşayalım diyor. O halde neden hak ve hukukta buluşmuyoruz? Şeriat veya proletarya diktatörlükleri, örneğin kendi başına bir haksızlık değiller mi? Birinin hakkini savunayım derken diğerine haksızlık yapılmıyor mu acaba?
Bu bağlamda Hz. İbrahim neyi anlamıştır veya kavramıştır öğrenmek istiyoruz? Olsa olsa inanmıştır. İnanmanın devreye girdiği her yerde bilmediğimiz soyut varsayımlardan bahsediyoruz. Var mı? Yok mu? Diye haklı olarak soruyoruz, fakat bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir şeye inanmanın herhangi bir anlamı var mı?
Dindar: Çok basit bir örnek: Bir masa nasıl marangozuz, bir kitap nasıl kâtipsiz olmuyorsa bu kâinatın da bir yaratıcısı olduğu düşünülemez mi?
Filozof: Tamamen katılıyorum. Bir şeyler olmuş veya oluyor. Ama ne, ne zaman, kimler tarafından ve nasıl? Felsefe zaten bunu detaylı tartışıyor, araştırıyor. Bu sorular dünya ve insanlar dünyada olduğu müddetçe var olacağına inanıyorum. Ama bunun için şimdilik Allah adına insan öldürmenin, kıyamet koparmanın hiçbir anlamı yoktur. Allah kendiişlerini kendisi görecek kudrettedir. Sonuçta hepimiz aynı gemide yaşıyoruz. Allah adına insan başka düşünüyor veya yaşıyor diye öldürmek Allah’a yapılacak en büyük hakarettir. Biz doğmalardan uzak durmalı ve her türlü tartışmaya açık olmalıyız. Bu bağlamdatoleransın sınırı şiddet başlayınca son bulmalıdır.
Alan Lezan - Berlin, 23 Ekim 2002
evet dogru soz