Ana içeriğe atla
Submitted by Aso Zagrosi on 14 September 2013

Şah Abbas’ın Mukrî Kürdlere Karşı Katliamı(2)

Aso Zagrosi

İrani kaynaklar Celalilerin Osmanlı topraklarına geri dönüşlerini o dönem Diyarbakır Valisi olan Nasuh Paşa’nın gönderdiği ajanların ikna faaliyetlerine bağlıyorlar. Kuyucu Murat Paşa’nın 1611 yılında ölmesi ardından Nasuh Paşa Sadrazam oluyor. Nasuh Paşa 1611-1614 yılları arasında Sadrazamlık yapıyor. Nasuh Paşa’nın akibeti çok kötü oluyor. Tarihçi Hammer, Sultan Ahmed, Sadrazam Nasuh Paşa’nın Sinop şehrinin tahrip edilmesini kendisinden gizlediğinden dolayı sarayda boğdurarak öldürdüğünü söylüyor. Ayrıca başka iddialara da yer veriyor. Bu öldürme olayı 17 Ekim 1614 tarihinde gerçekleşiyor. Bilindiği gibi Sadrazam Nasuh Paşa Mîr Şeref’in eniştesiydi. İran kaynakları Sultan Ahmed Mîr Şeref’den dolayı ciddi bir şekilde zenginleşen Nasuh Paşa’yı boğdurarak servetine el koyduğunu yazıyorlar. (konumuzla doğrudan ilişkili olmadığından geçiyorum...

Şah Abbbas’ın Mukrî Katliamı

Şah Abbas Dimdim Kalesi Direnişinin sonlarına doğru, hem Dimdim Kalesi’nin alınmasından hazır bulunmak ve hemde Marağ Mukri Kürdlerini cezalandırmak amacıyla Karabağ’dan yola çıkıyor.

Kendim hiç bir şeyi katmaksızın yapılan Mukri Kürdlerinin katliamıyla ilgili sözü yazara bırakıyorum:

“Şah Abbas’ın memnun olmadığı Marağ Mukrilerinin başında farklı suçları olan Qubadxan vardı. İlk önce Qubadxan Başvezir Hatem Bey’in Dimdim Kalesi kuşatması için işbirliği yapmak amacıyla gönderdiği davetiyeyi savsakladı ve dikkate almadı. Qubadxan bu itaatsızlığını tamir etmek amacıyla Karabağ’a giderek Şah Abbas’a bağlığını bildirmişti. Fakat Qubadxan Karabağ’dan Marağ’a geri döndüğü zaman adamlarını Şah’ın Karaçibuq’daki harasını talan etmeye serbest bıraktı. Qubadxan Mukrî, Marağ’daki kızılbaş vali ile sürekli bir uyuşmazlık içindeydi ve çeteleriyle bölgedeki Şiileri terorize ediyordu. Açıktır ki, Kürd şefi sınır ötesindeki Sünni dindaşlarıyla ve Osmanlılarla sürekli ilişki içindeydi. Karabağ’dan itibaren Şah Abbas’ı düşündüren Mukri Kürdlerine herkesin ders alabileceği ve unutamayacağı bir ders vermekti. Şah Abbas örnek olabilecek bu cezalandırmanın sorumluluğunu bizzat aldı.
İyi ki Qubadxan Mukrî’nin içine kapandığı Kabdol adlı kalesinin önüne varıldığı zaman, Qubadxan Şah’a bağlı olduğunu ve Şah tarafından sadık bir hizmetçi olarak Kabul edilmesini istedi. Qubadxan Mukrî, davetiyeye 150 adamıyla katlılacağını söylüyor. Qubadxan resmi olarak Saray tarafından davet ediliyor.

Her şey detaylarına kadar hazırlanmış ve düşünülmüştü. Kabul töreninin bölge Kürdlerinin hafızalarına unutulmadan yerleşmesi gerekiyordu. İlk önce Qubadxan Mukrî içeri alındı. Şah’ın çadırına Qubadxan girdiği zaman hemen Hulamlara teslim edildi ve orada boğazlayarak öldürdüler. Daha sonra yine Şah’ın huzurunda Qubadxan’ın adamları birer birer içeri davet edildi ve aynı şekilde o bir dünyaya gönderildiler. Mukriler öldürüldükten sonra cesetleri hemen başka alanlara aktarılıyordu. 30 Mukri’nin öldürülmesinden sonra 120 Mukri arkadaşlarının kaybolması hakkında kendi kendilerine soru sormaya başladılar. 120 Mukri durumu anlayınca kaçmaya çalıştılar, fakat çok geç kalmışlardı. Çünkü her taraftan Şah Kampının koruyucuları tarafından kuşatılmışlardı. Şah’ın korumaları 120 Mukri’yi son neferine kadar öldürdüler.

Şah Abbas, askeri birliklere buldukları tüm Mukri Kürdlerini getirmeleri için talimat verdi. Kabdol Kalesinde bulunan Kürdler yapılan her şeyden habersiz olduklarından dolayı, direnmeden askerleri karşıladılar ve tutuklandılar. Askerler kırsal kesimdeki Mukri kadınlarını, çocuklarını ve erkeklerini sürü gibi topladılar. Binlerce Mukri Kürdü Şah’ın Kampına götürüldükleri gibi sırasıyla katledildiler. Bu katliam günlerce devam etti. Çünkü tüm işleri yapacak fazla silahlı adam yoktu. Bundan dolayı bahçecileri ve uşak takımını da Kürdleri öldürmek için görevlendirdiler. Bunlar tutsaklara sopalarla vurup bayıltıyorlardı. Şah Abbas’ın hoşuna gitmek için onun emirlerini dahi aştılar. Zira son dönemlerde Mukri’lere katılan Uryad ve Bayi aşiretleri Mukrilerle birlikte katliamdan geçirdiler. Sonuç olarak katliam’ın 20. Gününde Şah Abbas’ın yüzünde bir gülümseme belirdi ve kasaplığa son verme talimatını verdi. Geriye kalan Mukri’lerin başına onlardan biri olan, Şah’ın Saray’ında İşik Ağası olan Maqsud Bey’in kardeşi Şir Bey şef olarak tayin edildi.

Öldürülen Mukrilerin eşleri ve çocukları köleleştirildiler.”(L.L. Balen, 1932, s. 189-190)

Devam edecek

Meme Alan destanin da gecen ve Mem'in dogdugu sehir olan Migrib (Mixríbé) sehrinin Mukri kelimesinden bozma oldugu, bir sure once bir hemserimiz tarafindan simdi hatirlamadigim bir sitede yayinlanmisti. Ayni sehir bazi diger Memé Alan destaninin varyantlarinda "Mukir Zemin" diye gecer ve "Mukirlerin (Mukrilerin) ulkesi" manasina gelir. Mem'in trajedisinin dengbéjler tarafindan deslanlastirilip dilden dile dolasmasi ve daha sonra Ahmedé Xani'nin bunu bir basyapitla (Mem ú Zin) taclandirmasinin ardinda mevzubahis katliamin bir etkisinin oldugu, bu yazi ile dahada iyi anlasiliyor. Bu yazi dizisi vesilesi ile burda hem Mukrilerin anisini hatirlamis olduk, hemde Kürd Mem'in Ziné'ye olan kutsal askinin gizledigi trajediyi hatirlamis olduk. Remo-Zani

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.