Daha önce Newroz.Com’da okuyucularla paylaştığım
“Şeyh Ubeydullah'ın Komünist Torunu: Dr. Aziz Şemzînî” ile ilgili yazı serisini hazırlarken ister istemez Nakşibendi Tarikatı ve Nehri Şeyhleri üzerine çıkan yazıları ve kaynaklarıda taramak zorunda kaldım. Ne yazık ki hala o yazı serisini bazı önemli belgelere ulaşmada yaşadığım sorunlardan dolayı kısa bir sure için durdurdum.
Bu araştırma sürecinde ister istemez Şeyh Ubeydullah Nehri ile ilgili bir dizi belge ve eserleri de inceledim. Fakat, dikkatimi çeken husus Kuzey Kürdistan’da ve Türkiye’de Şeyh Ubeydullah’ın düşünceleri ve ulusalcılığı konusunda çok az belge ve dokumentin mevcut olduğudur. Şeyh Ubeydullah Nehri’nin “Kürd Milliyetçisi” olduğu ve “Ulusal bilince sahip olduğunu” ileri süren tüm kaynaklar Şeyh Ubeydullah’ın Amerikalı misyoner Dr. Cochran’a yazdığı 5 Ekim 1880 tarihli mektubunu kendilerine kaynak olarak gösteriyorlar.
Şeyh Ubeydullah Nehri Amerikalı Misyoner Dr. Cochran üzerine İngiliz yetkililerine gönderdiği mektup’ta şöyle diyor:
“Buradaki durumu size sözlü ve şeffaf bir şekilde aktarmak için Mela İsmail’i size gizli olarak gönderiyorum. Özellikle sizden rıca ediyorum Kürdistan Meselesini ve oğlumun Sablaxa(Mehabad) gitmesini İngiltere Hükümetine bildirin ve açıklayınız. Kürt halkı 500 binden fazla aileden oluşuyor, ayrı bir milletir, dinleri diğerlerinden farklıdır, yasaları, gelenek ve görenekleri ayrıdır
Bütün milletler arasında Kürtler zararlı, sert ve asi olarak tasvir ediliyor.Böyle Kürdistan’dan söz ediliyor. İçlerinden biri kötü bir bir iş yapsa binlerce iyi insanın adı kötüye çıkıyor. Sizi temin ederim ki bunların hepsi Türk ve İran yönetiminden kaynaklanıyor; onlar tarafından Kürdler için uydurulmuştur.Çünkü Kürdistan bu iki ülke arasında yer almakta ve bu iki hükmet de iyi ile kötüyü ayırt edememektedirler. Bu şekilde kötü insanlar kalıyor , iyi insanlar ise lekeleniyor ve arada gidiyor. Kuşkusuz siz Şikakli Ali Ağa’nın ismini duymuşsunuz. Pratikte kötülük ve haksız şeyler yapanlar ve yabancı vadandaşlara eziyet edenler olarak isimleri çıkmış. Aynı zamanda müslümanlara ve diğer halklara da eziyet ediyorlar. İki devlette yapılan kötülüklerden haberdarlar. Fakat buna gözyumuyor ve iktidarlarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Bu halk uygarlıktan uzak tutuluyor, geri kalmış ve ilkel kalıyor. Türkiye vatandaşı olan Herki aşiretinin kötüleri açık bir şekilde bilinmektedir. Osmanlı hükümeti de İran hükümeti gibi bu halkın ilerlemesi için bir şey yapmıyor ve bu halkı küçük görüyor. Kürdistan’dan her zaman kötü söz ediliyor ve düşük görülüyor. İyi ve kötü insanlar arasında ayırım yapılmıyor.
Kürdistan lider ve önderleri ister Osmanlı ve ister İran vatandaşı olan ve Kürdistan’ın tüm vatandaşları kendilerini tanzim ederek artık bu iki devletin denetimi altında yaşamaya tahamülleri kalmadığı kararına varmışlardır. Avrupa devletleri Kürd meselesini görmeli, anlamalı ve sorşturmalıdır.Biz parçalanmış bir milletiz ve kendi kendi işlerimizi kendimiz yönetmek istiyoruz, böylelikle suçlularımızı cezalandırırken güçlü ve bağımsız oluruz ve diğer milletlerin sahip oldukları haklara sahip olmak istiyoruz; suçlularımız konusunda, diğer uluslara hiçbir zarar gelmeyeceği sözünü üstlenmeye hazırız. Amacımız bu dur. Oğlumun Mehabad’a gitmesinin nedeni Kürdistan’ın durumunu daha yakından görmek ve soruşturmaktır. Hiç bir kötülük olmaz Kürdistan’da baştan başa meseleleri ele aldığımızda. Çünkü milletin artık bu iki devletin kötülüklerine ve insafsızca baskılarına tahamülleri kalmamıştır”. .(Le Tarikewe bo ronaki, sayfa 84-85)
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin Dr. Cochran aracılığı ile İngiltere elçisine gönderdiği bu mektup Kürdler ve Kürd Milliyetçiliği üzerine çalışma yapan yerli ve yabancı araştırmacılarının büyük bir kesimi tarafından “Bağımsız Kürdistan deklerasyonu”, “İlk Kürd milliyetçi girişimi”, “Ulusal içeriği olan bir mektup” ve “Ulusalcı ve milliyetçi” bir girişim olarak değerlendiriliyor.
Şeyh Ubeydullah’ın bu mektubu “Bağımsız ve Birleşik Bir Kürdistan’ın Manifestosu” olarak almak doğrudur. Şeyh Ubeydullah bu mektubunda hem Kürd olmanın tanımını, hem Kürdlerin Farslar ve Türklerle olan farklılıklarına, hem de Kürdlerin Türk ve Fars devletlerinin denetimi altında yaşayamacaklarını , dünyanın diğer milletlerinin sahip oldukları hakları istediklerini ve kendi kendilerini yönetme iradesini ortaya koyuyor. Ayrıca Şeyh Ubeydullah Kürdlerin içinde bulunduğu geri konumunun sorumluluğunu Türk ve Fars devletlerinin politikalarına bağlıyor ve iktidara geldikleri zaman Kürdistan’da asayiş ve güvenliği sağlayacaklarına dair güvence veriyor. Şeyh Ubeydullah’ın Avrupa devletlerinin yardımına başvurması Fars ve Osmanlı din kardeşlerinden tam kopmadır. Şeyh Ubeydullah’ın Bağımsız ve Birleşik Kürdistan için gerçekleştirdiği bu kopuş, 21. Yüzyılda dahi Kürd hareketleri tarafından açık bir şekilde formüle edilemiyor. 21.yüzyılda en çok ileri sürelen savlar “ulusal devletlerin zamanı geçmiştir” , “şairleri rüyası” yada “Kürdlerin hakkıdır, fakat………” diye açıklamalardır. Şeyh Ubeydullah Nehri önderliğinde gerçekleşen 1880 Devrimi hakkında yapılan “ İlk bağımsızlık deklerasyonu”, “ilk ulusal ve milliyetçi” girişim gibi tespitlerden kaçınmak lazım. Çünkü, Kürdlere ilişkin “İlkleri” tespit etmek için Kürdlere ilişkin var olan tüm bilgi ve belgelere sahip olmak lazım. Kürd düşmanı çevreler sürekli olarak kendi işlerine gelen ve Kürdlere ilişkin araştırmaları çıkmaza sokan belgeleri sunuyorlar. Kürdlerin millet olarak taleplerini seslendirdikleri belge ve bilgileri ise gizliyorlar. Çünkü, Kürdlerin ulusal haklarını ve Kürdistan’ın bağımsızlığını hedefleyen her hangi bir belge yada bilgi Kürd milletinin “Ulusal Kollektif Hafızasının” inşasına katkıda bulunuyor ve sömürgeci güçlerden kopuş sürecini hızlandırıyor.
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin bu mektubu “ Bağımsız ve Birleşik Kürdistan Manifestosu” olarak almak doğrudur. Fakat, “ilk” olduğunu ve “Kürd Milliyetçiliğinin ilk ve açık girişimi” olarak ileri sürmek sakıncalıdır.
Devam edecek