Mustafa Paşa Yamulki’nin Ermeni “Tehcir ve Taktil” ine katılan İttihat ve Terakki Cemiyetinin yöneticilerinin yargılanması sırasındaki konumunu tespit etmek çok zor.
Bu konuda Türk devleti, Türk Genelkurmayı ve Genelkurmayın arşivlerine giren binlerce kiralık Türk kalemin sebep olduğu bilgi kirliliğinden dolayı bu konuda ciddi bir açmaz ile karşı karşıyayız.
Aslında Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Divân-ı Harb-i Örfi mahkemelerini, reislerini ve yargılanan kişileri tespit etmek mahkeme belgelerine ulaşan bağımsız tarih araştırmacıları için çok zahmetli olmayan bir olaydır. Türk devleti ve Türk Genelkurmayı denetimleri altında bulunan tarihi arşivleri kendilerinin emrinde hareket edenlerin dışında kimseye açmadığından dolayı bu sorunları yaşıyoruz.
Çünkü, Türk devleti bir yüzyıl boyunca “yeni” bir Türk bilincini oluşturmak, yeni bir “Türk Tarih Tezini” oluşturmak için elinde bulunan tarihi belgeleri tespit edilen amacı gerçekleştirmek için kullanıyor.
Bunun içinde Türk devletinin tespit ettiği amacı gerçekleştirmek binlerce “Prof.”, “Dr.” vs. Unvânları taşıyan, Türklük ve kendi kişisel çıkarı dışında hiç bir kaygıları olmayan kiralik kesimlere ihtiyaç var.
Bu kesimlerin yüzyıl boyunca neden oldukları bilgi kirliğinden dolayı tüm bir toplum aptallaştırılmıştır. Hatta Türk Tarih Tezinin yarattığı tahribatların bilincinde olan kesimler dahi var olan bataklıktan nasiplerini alıyorlar.
16 Aralık 1918 tarihinde kurulan Divân-ı Harb-i Örfi Mahkemelerini alalım.
Bugün toplumun bilincinde bu mahkemeler “Nemrut Kürt Mustafa Paşa Divân-ı Harb-i Örfi “ si olarak yer edinmiştir.
Sanki tek bir mahkeme var ve tek bir başkan var.
Bu girişim ve çabalar planlı bir program çerçevesinde yürütüldü. Kürdleri millet olarak tarih sahnesinde silmek için harekete geçen Türk devleti, bu mahkemeleri “Nemrut Kürt Mustafa Paşa Divân-ı Harb-i Örfi “ diye adlandırarak tahrib politikasının bir parçası haline getirmişti.
Büyük çoğunluğu Müslüman olan Kürd toplumuna dünyanın tüm negatif sıfatlarını yükleyerek Mustafa Yamulki’yi “Nemrut” diye adlandırarak Hz. İbrahim’e karşı olan tutumundan dolayı prangaya yatırdı. (Urfa’daki söylenceleri düşünün!!)
Türk devleti, Mustafa Paşa Yamulki’ye “Kürt” diyerek Kürd kelimesini, Kürd milletini, Kürd milletine ait ve Kürd sıfatını taşıyan her şeyi lânetli hale getirmek istedi.
“Ah benim bu dilim olmamış olsaydı, benden daha iyi Türk mü var” diyen Kürdleri hepimiz hatırlıyoruz.
İlk Okullarda başlayarak Kürd çocuklarına “İhanet kuruluşları” adı altında “Kürt Teali Cemiyeti” gibi örgütlemeleri saydığın zaman çocukların gözünde Kürd ve İhanet kelimesini eş anlamlılaştırıyorsun demektir. Zaten Türk devletinin amacı buydu.
Türk devletinin Divân-ı Harb-i Örfiler hakkında yapmış olduğu çarpıtmaların toplumu nasıl zehirlediğini bazı örneklerle açıklamaya çalışacağım.
“Prof” unvânını da taşıyan Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI
“BİR ASKERÎ MAHKEME : İSTANBUL I. DİVÂN-I HARB-İ ÖRFÎSİ” adlı makalesinde
“Damat Ferit’in kurdurduğu Nemrut Mustafa Paşa Divân-ı Harbi Talat, Enver ve Cemal Paşaları gıyablarında idama mahkûm etti. Bu arada Divân-ı Harb-i Örfi sorgu hakimliğine 24 Mart 1919 tarihinde ünlü İngiliz mandacısı Said Molla getirildi” .(http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/divaniharp.htm)
Kısatılmış ismi ASAM olan “Ermeni Araştırmaları Enstitüsü” yazarlarından Dr. Şenol KANTARCI yazdığı bir makalede ““Patrik Zaven Efendi'nin nazarında ise, Ermeni tehciri dolayısıyla bütün Türkler suçluydu. İttihadçılar başta olmak üzere. . . O halde, bunların da cezalarını çekmeleri lazımdı.
“İşgal kuvvetlerini arkasına alan Patrik, tertiplediği listeleri Damad Ferid Paşa'ya gönderiyor. O da bunları, "Nemrut Mustafa Divân-ı Harb-i" adı ile anılan idam mekanizmasına havale ediyordu. Enver, Talât ve Cemal Paşalar Türk topraklarını terk etmişler, Avrupa'ya, Kafkasya'ya, Orta Asya'ya doğru kaybolup gitmişlerdi. Onlardan, Nemrut Mustafa Paşa eliyle değil, başka yollardan intikam alınacaktı. Fakat, hiç olmazsa birkaç idarecinin kanı dökülmeliydi ki, Ermeni Komitecilerinin iştahı tatmin edilebilsin.
“Yakın günlerde, İstanbul halkı, Beyazıt Meydanı'ndaki darağaçlarında can verecek masum ve bahtsız Türk idarecilerinin kaderine hep birlikte ağlayacaktır.”[39]” (http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=Print&DergiIcerikNo=273&Yer=DergiIcerik )
Acaba gerçekten Talat, Enver ve Cemal Paşaların yargılandığı ve idama mahkum edildikleri mahkemenin başkanı Mustafa Paşa Yamulkimiydi? Yoksa Mustafa Paşa Yamulki sadece o mahkemenin bir üyesiymiydi?
Taraf Gazetesinde Tarih ile ilgili yazılarıyla tüm Kürd sitelerinin gözdesi haline gelen Ayşe Hür dahi “İstanbul Divan-ı Harb-i Örfî Yargılamaları” makalesinde Türk devletinin yaydığı bilgi kirliğinde payını almıştır.
Ayşe Hür şöyle yazıyor:
“‘NEMRUT MUSTAFA DİVANI’
Sadece İstanbul’da üç tane Divan-ı Harp vardı. Ayrıca başka illerde de mahkemeler kurulmuştu. Mahkemelerin başındaki Mustafa Nazım Paşa’nın Kürt asıllı olduğunu ve verdiği kararların haksız olduğunu ima etmek için resmî tarihçiler tarafından ‘Kürt Nemrut Mustafa Divanı’ diye adlandırılan bu mahkemelerde, mahkeme heyetlerini oluşturan yedi sivilden üçü Hıristiyan’dı. Bunlardan bir tanesi hâkim olarak görev yapıyordu. Ancak 4 Mart’ta Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın desteğiyle kurulan Damat Ferit Paşa hükümeti tarafından, Hıristiyan ve sivil üyelerin görevlerine 8 Mart’ta son verildi, geriye sadece Müslüman ve asker üyeler kaldı. “
( http://www.taraf.com.tr/ayse-hur/makale-istanbul-divan-i-harb-i-orfi-yargilamalari.htm)
Ayşe Hür’ün burada “Mustafa Nazım Paşa’nın Kürt asıllı olduğunu ve verdiği kararların haksız olduğunu ima etmek için resmî tarihçiler tarafından ‘Kürt Nemrut Mustafa Divanı’” demesi doğru değildir.
Çünkü, bir dönemler Divan-ı Harb-i Örfi’ye başkanlık yapan Mustafa Nazım Paşa, Mustafa Paşa Yamulki değildir. Mustafa Nazım Paşa Kürd değil ve Mustafa Paşa Yamulki’den önce mahkeme başkanıydı.
Ayşe Hanım “Türk resmi tarihçi”lerini eleştirirken burada kendisi onların yaydığı geniş çaplı bilgi kirliliğinin kurbanı olmuştur.
Murat Belge o süreç üzerine dururken Kürdleri “Ermeni soykırımının ortağı” ilan ettiği yazısında Mustafa Paşa Yamulki’yi İttihat ve terakkicilerin yargılaması sürecinde Mahkeme Başkanı olarak lanse ediyor.
Murat Belge şöyle yazıyor: “Evet,asılları,daha doğrusu kendileri imha edildi,ama en azından kayıtlarda var,biliniyor.Mahkemeye başkan olarak,sonradan Nemrut Mustafa adıyla tarihe geçen adam tayin ediliyor.Nemrut Mustafa pek sağlam ayakkabı değil.Ne de olsa mahkeme işgal altında yapılıyor.Red cephesi de bunlara dayanarak,"Onların kararları yanlıştır," diyor,yani bunu da tutamak yapıyor.Mesela Nurnberg'de Amerikalılar uluslararası divan kurmasalardı,Nazileri,buldukları Nazi rejimine muhalif olmuş Almanlarla yargılasalardı,yine aynı durum meydana gelecekti.Kanıtıydı,bilmem nesiydi hepsi aynı olacaktı,ama Alman mahkemesi yargılamış olacaktı.” (http://nabukednazar.blogspot.com/2011/02/ittihat-terakki-ve-ermeni.html)
Devam edecek
tarihci olsam !