Kürdistan'ın her karış toprağında her kepçe vurulduğunda Kürd kemikleri fışkırıyor.
Sanki doğalmış gibi herkes aval aval bakıyor.
Devlet sadece açıyor, kemikleri naylonlara doldurup eğer tespit edilmişse ailelerinin eline veriyor. Aileler şaşkın olsa da bir taraftan artık toprak olmaya yüz tutmuş ana, baba, evlatlarının cesedine kavuşmanın sevincini, diğer yanda ne yapacakları, nereye baş vuracakları çaresizliğini yaşıyor.
Hükümet kazıcılık yapmasının ötesinde bu insanlıkdışı durumu unutmuşluğa bırakıyor. Sanki bu insanlıkdışı durum başka bir gezegende olmuş gibi davranılıyor.
Genelikle açılan mezarlarda çıkan cesetler alelacele gömülüyor. DNA testi yapılmıyor. Yakınlarına teşhis etme fırsatı verilmiyor. Devlet tarafından işlenmiş bu insanlıkdışı uygulama hasıraltı edilmeye çalışılıyor. Temize çıkarılmaya çalışılıyor. Korkuları var. Çünkü çıkan her kemik Türk egemenlik sistemin soykırımcılığını belgeliyor.
Yaşananlar vahşettir. Binbir yöntemle işkence edilerek katledilen masum Kürd insanının bu korkunç durumlarını teşhir edilmesi Kürd millet onurunu rendice etme amacını taşıyor.
Yanısıra korkunç sahneler sergilenerek toplumda korku ve tedirginlik yaratılıyor. Yaratılan korku imparatorluğun neler yapabileceği beyinlere işliyor. Duyarsızlık empoze ediliyor. Toplum mezar sesizliğine itiliyor.
Devlet politıkası gereği onbinlerce Kürd insanı öldürüldü. Bu nedenledir ki, faili devlet olan bu cinayerler “faili meçhul” olarak adlandırıldı. Emir veren, uygulayan belli. Hepsi kayıt altına alınmasına rağmen kimse onlara dokunmuyor. Dokunacaklarıda yok. Dokunma sistemin doğasına aykırı. Dokunulması demek sistem sistemliğinden çıkar.
O da bir devrim sorunudur.
Bu sistemden adalet bekleyen zavalıların vah haline.
Muhaliflerine karşı toplu katliamlar her baskıcı sistemin baş vurduğu yöntemlerden biridir. Diğerlerine haksızlık etmek gerekmiyor, ama Türklerin bu konu da sicilleri oldukça kirlidir. Bu vahşet uygulamalardan dolayı “kuyucu” ünvanını alan Türk paşaları bile var.
Türk egemenlik sistemi onbinlerce kızılbaşın buynunu vurdurtup kuyulara dolduran bir mirasın sahipleridir. Şu günlerde Kürdistan'da kazılan her karış toprağında fışkıran insan kemikleri dünün uygulamalarının devamıdır.
Türk egemenlik sistemi toplu mezarcılığı siyaset edinmiştir. Varlığını sürdürmeyi başkalarını katletme üzerine kuran Türk sistemi bu uygulamalardan vaz geçmeyecektir.
Sistem sahiplerine sevdalı Kürdlerin nazarı dikkatine. Bu meyanda boşubosuna Türk sisteminden “demokrasi” dileyip nefes tüketmesinler. Bu halleriyle gülünç oluyorlar. Belki farkında değiller, ama en çok ta demokrasi diledikleri tarafından küçük görülüyorlar.
Onbinlerce Kürd kayıp edilmiş. Kimi kalorifer dairelerinde yakılmış, kimi asit kuyularına atılarak eritilmiş, kimileride tek tek veya toplu halde gömülmüş.
Sorumlusu Türk egemenlik sistemi.
O dönemin devlet yöneticileri. Cumhurbaşkanları, Başbakanları, Genelkurmay başkanları olmak üzere sivil ve resmi görevliler.
Kimse onlara dokunmuyor.
Hükümet, muhalefet, halkta da onlara sahiplenme var.
Devlet niye soruşturma açmıyor soruları soruluyor. Şahsen kişi olarak ne böylesine bir istemin, ne de beklentim var. Sistemi tanımayanların böylesi talebi olabilir. Bu kesimler belli. Türk egemenlik sistemine sevdalı Kürdlerdir.
Kürd milletine, halka ihanet eden ve etmeye soyunanlardır.
Türk devletine, bayrağına, ulusal marşına, başkentine benimdir diyen mankurtlaştırılan Kürdlerdir.
“Kürdü ve Türküyle ülke”, “Türk ve Kürt Kardeşliği“, “ayrılırsak iki ayrı faşist devlet haline geliriz”, “Türk toplumlumun kaygıları” üzeri oluşturmaya kalkılan “ortak yaşam” Kürd millet fermanıdır.
Batıda da değişen bir şey yok.
“Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü”nün korunması için dün yapılanın aynısı bugünde yapılıyor. Yarında yapılacağından kimsenin kuşkusu olmasın.
Kürd yalakacıların büyük paye biçtiği Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın; “Arjantin'de de olsa Kürtler lehine olumlu bir gelişme olursa bizi karşılarında bulur.”
Diyarbakır halkının kendi şehitlerine sahiplendiğinde; “kadında, çocukta olsa gözünün yaşına bakılmayacak. Güvenlik güçlerimiz gereken cevabı verecek” dediği bilinir. Güvenlik güçlerinin yaptığı bilinmeyenler değildir.
Asit kuyularında eritme, kalorifer kazanlarında yakma. Köprü altlarında enselere kurşun sıkma. Kol kırma. Kulak kesip tespih yapıp “ya Allah” diye tekbir getirmektir.
Hele sistemin üzerine oturtulduğu şu meşhur “tek”ler konusundaki görüşleride işin çabası.
Bu koşullarda Türklerle “ortak yaşam” öneren ister Türk, ister Kürd olsun sistemin dün Kürdlere karşı işlediği ve işlemeye devam ettiği ve edeceği tüm insanlıkdışı suçların ortağıdır.
Kimdir bunlar?
“Faili meçhulleri unutuk” diyecek kadar ruhunu Türk egemenlik sistemine satmış düşürülmüş kişiliklerdir.
Sistemin örgütlediği, her yönüyle destekleyip Kürdün yakasına bıraktığı lejyonerlerdir.
Sistemin suç ortakları Kürdlerdir.
“Türk üniter devletine, sınırlarına, bayrağına, milli marşına saygılıyız, itirazımız yok” diyenlerdir.
İhanet çeteleri “biz faili meçhulleri unutuk” dese de Kürdler bu yaşanan vahşeti beleklerine işleyecek ve unutmayacaktır.
Kimi çevreler bu düşürülmüş kişilikler topluluğundan sistem tarafından kayıp edilen Kürdler için sokağa çıkmasını istiyor. Katillerden katlettiklerine sahiplenin çağrısını yapıyorlar. Bunlar da Kürdlerin aptalları olur.
Aslında Kürdlerin kazıldıkça yer altında fışkıran kemiklerine sahip çıkarak sokağa çıkma zamanıdır. Kitleleri harekete geçirecek her yönüyle ortam müsaittir. Yalnız bir koşul eksikle. O da halka önderlik edecek bir örgütlülüğün olmayışıdır.
Fail Türk egemenlik sistemi. Kurban mazlum Kürdistan halkı. Toplu mezar demek katliam, soykırım demektir. Yer altına gömülen ve şu an yer yüzüne fışkıran Kürd kemikleri Türk egemenlik sisteminin yer altında sakladığı insanlık suçlarının somut belgeleridir.
Şu an ortaya çıkan mezarlar sadece buzdağının görünen yanı. Devletin artık inkar edemediği kadar açığa çıkan boyutu. Ya açığa çıkarılmak istenmeyen boyut ne olacak? İnsanlarımızın gömülü olduğu yerler bilinmiyor mu? Elbette biliniyor. Devletin kayıtları altında. Dahası insanlarımızın ihbar etmesine karşın devletin mezar sesizliğne gömüldüğü bilinmeyen değildir. Devletin üç maymunu oynadığı biliniyor. Sistemin selameti gereği bu politıkada israr etmeye devam edeceklerdir.
Bu insanlık suçu katil Türk devletinden beklemek akıl karı değil. Bu insanlık suçunu ancak uluslararası tarafsız bir kurum tüm boyutlariyla açığa kavuşturabilir. Zaman kaybedilmeden sorun oralara taşınmalıdır.
İhanet odaklarını anladık. Onlar işlenen suçun ortakları.
Sahi diğer Kürd kurumları niye sessiz kalıyor? Hele Avrupa'daki Kürd kurumları niye taraf olarak müdahalede bulunmuyor. Örneğin bildiğim kadariyla merkezi Almanya'da bulunan Kürd İnsan Hakları Derneği ne işlerle uğraşır?
Kürd Entüstüsü, Kürd Federasyonu, Kurdische Gemeinde, Komkar vs. işleri sadece AB fonlarında yararlanmak mıdır?
İkidebir “Kürt sorununun barışcıl çözümü” deyip Kürd millet katillerine yalvaracaklarına ve Kürdlerin kafasını ötüleyeceklerine biraraya gelerek uluslararası ilgili kuruluşlar nezdinde bir girişimde bulunamazlar mı?
Bu işin çerçevesini yapacak sayısız Kürd avukat ta varken.
Bu işin maddi bir külfeti elbette olacaktır. Bir konto açılırsa Kürd halkı bu yükü seve seve yüklenecekleri tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır.
24 Şubat 2011