En Büyük Kötülük İnsanın Kendisini Kandırmasıdır
İnsanın bir başkasını kandırmasının bir izahı var, ama insanın kendi kendisini kandırmasının bir izahatı yoktur. Fakat Kürdlerde bu yaygın bir özeliktir. Belki de dünya milletleri içinde bir istisnai durumdur.
Kürd millet bireyinin kendi kendini kandırması, bu da yetmezmiş gibi bireyi olduğu Kürd toplumunu kandırmayı yaşam felsefesi edinmesi incelenmeye değerdir.
Kürd aydın ve politıkacıların ekseriyeti bu müzdarip hastalıkla heşir neşirdir. İkiz kardeş gibidirler. Onsuz bir yaşamın varolduğunu yok sayan bir mantık sahibidirler.
Ata, dede, millet düşmanlarını günde beş kez kutsamayı farz edinmişlerdir.
Kürd millet kökünü korutmayı kendi yaşam koşullu etmiş düşmanın düşünce ve uygulamalarını görmek istememe konusunda kendini koşullandırmıştır. Fakat düşmanda olmayan ne kadar olumlu sıfat varsa ona atfetmeyi görev edinmiştir.
Kürd millet düşmanın ezeli düşmanı Türk egemenlik sistemin Kürdler için düşünce ve uygulamalarını görmemek siyasi körlüktür. Görüpte düşmana sevdalanmak ise alçaklıktır.
Kürd aydın ve siyasetcisi kendine yabancılaşmamışsa, düşmanına sevdalanıp ona benzememişse Türk egemenlik sistemin Kürd milletine karşı yaklaşımının kodlarını çözmekten zorlanmaz. Sadece bununlada sınırlı kalmaz. Yüzyılık Kemalist sistem tafından beyni rehin alınmış Türk toplum bireyinin nasıl sistem sahiplerine dönüştüğünüde çözer. Yakında bakıldığında Türk egemenlik sistemin esas sahipleri ile baskı altında kalmış kesimlerin nasıl “aynı tasa, aynı kader”de tekleştiğinide.
Sistemin Kürd milletine karşı klasik tutumu inkar ve imhadır. Sürgün ve asimilasyondur. Geride kaldıklarına “ uslu vatandaş ol” hükmüdür. Bu alanların her birininde kendine özgü kodları var.
Son dönemlerde sesli olarak toplumda bazılarına göre 'Kürt' bize göre Kürd-Kürdistan sorunu tartışmalarına bakıldığında “en iyi niyetli” kesimlerin bile biz Kürdleri inceden inceye tehdit ettiklerini görmemek için aptal olmak gerekir.
Neymiş efendim, 'Kürtler ayrılırlarsa aç kalırlarmış, açlıktan ölürlermiş'. Diğer yanda 'zaten Türkler Kürtleri sırtında almak için fırsat koluyordu' blöfü gelir.
Kapkara ırkçı anlayışlarını örtmenin yolu olarak da, bu duruma 'üzüldüklerini' beyan ediyorlar. Timsah gözyaşı dökmek buna denir. Maske taksalar bile ikiyüzlülüklerini görmemek mümkün değildir.
Burada bir başka ırkçı anlayışlarını konuştururlar. 'Olacaklardan Kürt milliyetcileri sorumludur' der işin içinde sıyrılmaya çalışırlar. Mesele Kürdler arasında ayrılık tohumları ekmek, birliklerini bozup güçten düşürmektir.
Yoksa Kürdlerin aç kalması, şu veya bu sebebten ölmesi hiçte umurlarında değildir. Türk'ün algısı, 'en iyi Kürt ölü Kürt'ür. Bu sadece Türk elit tabakasıyla sınırlı olmayıp cüzi bir azınlığın dışında toplumun genel yargısıdır. İnanmayanlar, askere gidişlerde sahnelenen vahşet sahneleri izlenmesi önerilir. Ki bunlar toplumun en alt ve en çok ezilen kesimidir.
Dünyanın hiçbir ülkesinde binbir emekle yetiştirilen evlatlar davulu zurnalı halaylarla 'en büyük asker bizim asker' çığırtkanlığıyla 'kardeş' dedikleri insanları öldürmek için yolanmaz. Eski çağlarda bu tür vaşset sahneleri yaşansada bugün insanlığın geldiği seviye bunu insanlık suçu saymaktadır. Kendi evlatları öldüğünde de 'vatan sağolsun' diyen bir toplum savaş sendomuna yakalanmıştır demektir. Böyle bir toplumun acil karantinaya alınma zaruriyeti vardır.
Karşı karşıya olunan cinnet getiren bir toplumdur. İnsanlıktan çıkan bir toplumdur. Bunca 'bölünme korkusu'nun nedenide budur.
Sanki rızaya dayalı bir birlik ve beraberlik varmişta korunmaya çalışılıyor. Yok öyle bir şey. Evet ortada bir birlik var. Ama rızaya dayanı değil, zora dayalı bir birliktir. Efendi köle ilişkisi üzeri inşa edilmiş bir birliktir.
Efendi bu birliğin sürmesinde diretirken, köle özgürleşmek ister. Türklerin Kürdlere kaşı devreye koyduğu insanlıkdışı uygulamaların ve Kürdlerin buna isyanının nedeni budur.
Realite bu.
Buna rağmen Türk yazar çizerlerin yüzlerine taktıkları binbir maske ile 'ayrılığın ne kadar kötü' olduğu vaazını vermeleri Kürdleri düşündüklerinden değil, ırkçılıklarından ileri gelmektedir. Öyle bir manzara çiziyorlar ki, Türk-Kürd ilişkisini bilmeyen dışarıdaki bir insan Türkiye'yi cennet sanacak. Durumu bilenlerin ise bu Türk tosuncukların timsah olduklarını zaten bilirler.
Şu an 'Kürt sorunu çözülmelidir' deyip klavyenin tuşlarına vuran ekaliyet bu konumdadır. Hepsinin Kürdlere öğüdü 'kölesiniz öyle kalın' olmaktadır. Kürdler için bir hak yanlısı değildir. Dayattıkları 'demokratik cumhurriyettir'.
Bunu Kürdlere kabullendirmek içinde Kürdleri tasnife tutarak 'akılı' ve 'akılsız' Kürdler demekle köleliği kabullendirmeye çalışıyorlar. 'Akılı' Kürd bulmaktada zorlanmıyorlar. Kendi koydukları kod'a en uygun İmralıdaki haindir.
İkinci tayfa ise kendilerine uzatılan mikrofona Türk daha bir şey sormadan, Türk'ün işitmek istediği ne kadar cümle varsa arka arkaya dizmek için yalakalaştıkça yalakalaşanlardır.
“Sınırlara saygılıyız”, “Türk bayrağı, milli marşı, Türkçenin tek resmi dil olmasıyla bir sorunumuz yok”, “Bu ülkenin aslı unsuruyoz, çanakalede dedelerimiz yanyana yatıyor, kardeşiz”, “Türkiye'yi bölmek diye bir plan programımız yok”, “Kürdler böyle düşünüyor” sürer gider.
Adamların cebinde sanki Kürdler tarafından noterde tasdikli vekalet senedi var profilini çizerler.
Bu manzara karşısında Türk'e bıyık altında gülmek kalır.
Yargısı bellidir. 'Keko'(!)
Kürd milleti “Keko”ları sırtında atmadıkça, onlardan kurtulmadıkça Türkleride sırtında taşımaktan kurtulamaz.
22 Ağustos 2010