TÜRK REJIMINDE ORDU SANAYI KOMPLEKSI: 4
Türk ordusu Cumhuriyeti kurmadan merkezileşmiş ve özerklik kazanmıştır. Dolayısıyla, T.C. kuruluşundan bu yana ordunun vesayeti altındadır. Totoliter bir cumhuriyet olarak kurulan T.C. 1923’ten 1945’e kadar devlet parti şeklinde sadece Atatürk ve İnönü gibi askerler tarfından yönetilmiştir. Çok partili rejime geçildikten sonra, ülke 44 yıl boyunca asker kökenli cumhurbaşkanlarınca yönetilmiştir. Bu süreçte, iktidarı elinden kaçırdığı sapmaları engelleyerek Türkiye’yi toplam 5 yıl boyunca direk olarak idare etmiştir. 1980 darbesi sonrasında, ordu siyasal insiyatifi bir daha elinden kaçırmayacak düzenlemeleri yaparak MGK’yi iktidarın kompozanlarından birisi olarak sistemin merkezine yerleştirmiştir. AB’ye giriş sürecinde MGK’de değişiklikler yapmak gerekmiş ve ordunun geniş çaplı operasyonları sonucunda MGK dışında, görünürde Abdullah Gül başkanlığında MGK’yı tamamlayan bir terör kurulu oluşturularak Ordunun iktidarının sürekliliği sağlanmıştır. Neticede, Türk rejimi devlet ordu rejimidir. Belirli koşullarda Ordu devletle bir çok ülkede özdeşleşmiş, fakat olağanüstü koşullar kalktıktan sonra ordu sistem içinde kendine biçilen role geri dönmüştür. Türk rejiminin özgüllüğü ; ordu devletini kurmuş ve politik, sosyal ve ekonomik sistemi kendi iktidarını kalıcılaştıracak şekilde dizayn ederek, kuruluştan bu güne ordu devlet sistemini kalıcı hale getirmiştir. Birinci dünya savaiının sonunda Mondros mütarekesi ile Osmanlı teslim olmuş ve ordu dağıtılmıştır. Dünyanın ilk profesyonel ordusunu kuran Osmanlılar, II. Mahmut döneminde Yeniçerileri dağıtmasına rağmen ordusunu belirli bölümünü profesyenollerden oluşturmaya devam etmiştir. Ordu dağıtılınca çok sayıda subay işsiz kalmış, savaş ve kriz koşullarında kendilerini üretemeyen yaklaşık 50 000 civarında subay ve asker Anadolu’ya geçerek daha sonra müdafa-i hukuk cemiyetleri adını alan oluşumları çeşitli şehirlerde kurarak kendilerini lokal ve özerk bir düzeyde üretmeye başlamışlardır. Bu arada, Osmanlını Birinci dünya savaşı boyunca yenilgi görmeyen paşası Mustafa Kemal Anadolu’ya padişah Vahdettin tarafından İngilizlere karşı geliştirilen Pontus direnişini kırmak üzere gönderilmiştir. Anadolu’ya gelince Osmanlının Sovyetlere komşu olan Kürdistan’daki ordusu istisnai olarak halen dağıtılmamıştı. Bu orduyu arkasına alan Mustafa Kemal ordunun değişik bölgelerde ki birimlerini örgütleyerek askeri bir güç yaratmıştır. 1920’ler Anadolu’su ve Kürdistan monolotik bir yapıda değildir. Bu koşullarda Osmanlını devam ettirilmesi durumunda Mustafa Kemal iktidara yerleşmesi mümkün olmayacaktır. Bir ulus olmadığından kurulacak devletin ulasa dayanması söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla, kendisi de paşa olan Mustafa Kemal orduyu 3 yıllık mücadele içinde reorganize ederek, ordusuna bir devlet : Türkiye Cumhuriyeti ve de bir millet : Türk milletini yaratacak mekanizmayı oluşturmuştur. Yani, millete ve devlete bir ordu oluşturulması değil, orduya bir devlet ve millet oluşturulmuştur. Kuruluştan gelen bu çarpıklıktan dolayı Türkiye hiç bir zaman demokrasiyi işletememiş proteryen bir Cumhuriyet olmuştur. Bu anlamda, Ordunun rejim içindeki konumlanışı ve yerinin benzeştiği tek ülke İsrail’dir.20inci yüzyıl sonunda bir viraja giren TC, AB’ye girmek veya girmemek ikilemiyle karşılaşmıştır. 200 yıldır batılılaşmaya çalışan Türkiye tercihini AB’ye girmek yönünde yapmış ve bunu zamana yaymaya karar vermiştir. Bu süreçte de ordu sanayi kompleksi iktidarını AB’nin istediği reformları yaparak ve sisteme direkt müdahale etmeden sürdürmek amacıyla gerekli düzenlemeleri yapmakta kullanmaktadır. Yazının bu son bölümünde, ordu sanayi kompleksinin kalan kompozanları incelendikten sonra sonuca gidilecektir.KOMPLEKSIN VİTRİNİ THİNK-THANK’LAR12 eylül 1980 darbesinden sonra emekli olan generaller, ABD ordu sanayi kompleksi modelinde olduğu gibi büyük holdinglerin yönetim kurulu üyeliklerine atanmışlardır. Askeri darbelerdeki cuntacılar Ali Fethi Esener, Refik Yılmaz, Haydar Sükan, Emin Alpkaya, Bülent Ulusu, Faik Türün, Namık Kemal Ersun, Necdet Üruğ, Recai Baturalp, Doğan Özgöçmen, Memduh Tağmaç, Suat Aktulga, Semih Sancar, Turgut Sunalp, Celal Eyiceoğlu, Memduh Tağmaç ve diğerleri KİT ve Holdinglerin yönetim kurulu üyeliklerine yüksek maaşlarla yerleştirilmişlerdir.Ordu devletin en önemli organı olan parlamentoyu iki yoldan kontrol etmektedir. Bir taraftan emekli subaylar değişik partiler bünyesinde parlamentoya girerken, Genel Kurmay başkanı devlet hiyararşisinde Cumhurbaşkanı ve parlamento başkanından sonra pratikte 3. sıradadır. En önemlisi MGK vasıtası ile ülke siyasetinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Her ne kadar AB giriş çalışmaları çerçevesinde MGK’de bazı değişiklikler yapıldıysa da esasta MGK ordunun denetiminde kalmıştır. Bu değişikliklerden sonra Genel Kurmayın 2. başkanının periyodik basın toplantıları ordunun ülke siyasetini yönlendirmedeki yeni araçlarından birisi olmuştur.Tam da bu noktada, Türk ordusunun kontrol ve yönlendirmesiyle çalışan think- thanklar ordunun ülke savunması, ekonomi-politika ve stratejilerinin tartışıldığı ortamlardır. Bu ortamlarda tartışılıp olgunlaştırılan politikalar basın ve yayın yoluyla kamuoyuna benimsetilmektedir. Artık Türkiye ve bölgeyi ilgilendiren tüm önemli toplantılarda, açık oturumlarda ordunun görüşlerini açıklayan emekli subaylar vezgeçilmez aktörlerden birisi haline gelmiştir. Yani ordunun görüşleri basının tüm sektörlerinde bizzat ordu mensupları ve orduya yakın gazeteciler tarafından topluma enjekte edilmektedir. Böylece ordu Türk rejiminin legal ve meşru bir siyasetçisi haline dönüşmüştür. Aydınlar Ocağı, ASAM - Avrasya grubu gibi think-thank kurumlarının amaç ve faaliyetleri aşağıda verilmektedir ;ASAM'ın hedefi, önyargılı ve partizan bir anlayıştan tamamen uzak, disiplinler arası bir yaklaşım ile yüksek kaliteli, objektif stratejik analizler yapan uzmanları bir araya getirmektir. ASAM'ın bilimsel bir teorik temele oturan çalışmalarının amacı, gerçekçi analizler ve etkili çözümler üretmektir. ASAM'ın hedefi, siyasal ve ekonomik karar alıcılara somut bilgiye dayanan değişik karar seçenekleri üretmektir. ASAM sadece orta ve uzun vadeli araştırma ve analizlerle değişik seçenekler üretmekle kalmayıp, kısa vadede gereken bilgi sağlama ve politika üretme çalışmaları da yapmaktadır. ASAM'ın araştırma sahası Türkiye dahil bütün dünya olup, araştırma alanları, politik, ekonomik, sosyal, teknolojik, demografik, güvenlik, hukuki ve tarihi altyapıları kapsamaktadır. ASAM, dünyada mevcut bir çok stratejik araştırma merkezlerinden farklı bir örgütlenme modelini seçmiştir. ASAM'ın örgütlenme şeması içinde hem bir bilgi bankası, hem de bir stratejik araştırma kurumu bir araya gelmektedir. ASAM, bir taraftan gereken veri ve malumatı toplarken, diğer taraftan da toplanan bu bilgilerin en iyi şekilde analiz edilmesini amaçlayan bir stratejik araştırma kurumudur. Diğer bir ifade ile bir bilgi yönetim merkezi olan ASAM'da, veri ve malumat toplanarak ve yorumlanarak bilimsel bilgi düzeyine ulaştırıldıktan sonra son aşamada stratejik bilgiye dönüştürülmektedir. 1994 senesinde, bir grup akademisyen tarafından AVRASYA DOSYASI ismi ile üç aylık bir stratejik araştırma dergisi Ankara’da yayınlamaya başlanmıştır. AVRASYA DOSYASI dergisi çevresinde kısa zamanda genişleyen bir aydın halkası oluşmuştur. Öte yandan 1980'li yılların sonlarında ortaya çıkan Avrasya eksenli küresel değişim ve gelişim sonrasında, özellikle Türk toplumunun maddi ve manevi yönleriyle ekonomik, sosyal ve kültürel değerlerini araştırmak amacıyla 1993 yılında İstanbul'da Avrupa Asya Birliği Türk Ekonomik-Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (Avrasya-Bir Vakfı) kurulmuştur. Avrasya-Bir Vakfı 1996 senesinden itibaren AVRASYA DOSYASI dergisine manevi ve mali destek vermeye başlamıştır. 1998 senesinden itibaren AVRASYA DOSYASI dergisi Avrasya-Bir Vakfı'nın yayın organı olarak yayınlanmaya başlamıştır. Vakıf, 1999 yılından itibaren çalışmalarına stratejik, politik ekonomik ve sosyal alanları da dahil etme kararı alarak Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi'ni (ASAM) oluşturma kararı almıştır. ASAM Türkiye'deki ilk stratejik bilgi bankası ve stratejik araştırmalar merkezi olarak Aralık 1999'dan itibaren 9 ay süren bir ön çalışmadan sonra faaliyetlerine Ankara'da kendi binasında başlamıştır. ASAM Araştırma Birimleri, Masa sisteminden uzmanlık sistemine geçilerek aşağıdaki gibi alanlara ayrılmıştır;Strateji(NATO/ESDP) Türkiye Ekonomisi Dünya Ekonomisi Ekonomik ve Politik Uluslar Arası Hukuk ABD Rusya Avrupa Birliği Balkanlar Türkiye Devlet/Din/Toplum Siyaset Psikolojisi Orta Asya Uzak Asya Kafkasya Türk-Yunan Uluslar Arası Terör Irak İran İsrail/Filistin/Lübnan BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) AYDINLAR OCAĞI'NIN AMACI DERNEĞİN AMACI, milli kültür ve şuuru geliştirmek suretiyle Türk Milliyetçiliği fıkrini yaymak, millî bünyemizi sarsan fıkir buhranı ve mefhumlar anarşisi ile mücadele ederek millî varlığımızı meydana getiren unsurları yaşatıp kuvvetlendirmektir.Dernek, amacını gerçekleştirmek için: Milli ve manevi değerlerimizi yıkıcı ve bozucu akımlara karşı, Türk Ahlâk ve geleneklerini, Türk dilini ve san'atını müdafaa eder. Memleket meselelerine ve millî davâlara Türk Milliyetçiliği açısından bakarak millî menfaatlerimize en uygun çözüm yollarını araştırıp bulur ve yayar. Fikirde ve davranışta milli ideale bağlı nesiller yeliştirmeye çalışır. Üyeleri ile amacına uygun şahıslar ve kuruluşlar arasında sosyal dayanışma kurar. Konferanslar, seminerler, açık oturumlar ve benzeri faaliyetler yapar ve bunları temin için lokal açar. Konserler ve temsiller verdirir, sergiler açar ve bunlara benzer sanat ve kültür faaliyetlerinde bulunur. İlmî çalışmalar ve araştırmalar yapar, yaptırır ve bu gibi çalışmalara yardım eder. Neşriyat ve dağıtım yapar. Kabiliyetli gençlerin yetişmesini temin için muhtelif fonlar, vakıflar ve tesisler kurar. (Aydınlar Ocağı Ana Tüzüğü, 2. Madde)AYDINLAR OCAĞI Partiler üstü ve merkezi dışarıda olmayan, dolayısıyla dışarıya bağlı olarak faaliyet göstermeyen yerli, milli bir sivil toplum kuruluşudur. Gayesi bizi biz yapan değerleri korumak ve geliştirmektir. Milli meselelerde unvanlı unvansız hassas aydınların meydana getirdiği bir menfaat birliği değil bir gönül birliğidir. Ocağımız halka tepeden bakmayan Türk milletiyle bütünleşmiş kendi milli kimliği konusunda kendisini özürlü hissetmeyen aydınların ocağıdır. Milli tarihimize bir bütün olarak bakar. Her türlü taassubu reddeder. Ülkemizde milli mutabakatların geliştirilmesini şart koşar. Küresel rüzgarlarla beraber önü açılan milli devletlerin ufalanmak istendiğinin farkındadır. Soğuk harbin ortadan kalkmasından bu güne; asıl mücadelenin önü açılan milli devletlerle küresel güç ve bloklar arasında olduğuna inanır. Ocağımız Türkiye'nin önüne çıkarılan tuzakların farkındadır. Büyük Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" şeklindeki veciz ifadesine yürekten inanır. Türk düşmanlığının ve Milli kimlik aleyhtarlığının İslam da karşı oluş anlamı taşıdığını kabul eder. Bu iki kurum dışında, Türkiye’nin büyük gazete, dergi, TV vb kurumları sistematik olarak ordunu görüşlerini kamuoyuna yansıtmakatadır. En son olarak kompleks ordunun AB’ye girişte bir engel olmadığını uluslararası boyuta taşıyarak, AB sürecinde ordunun rolüne; Ersin Aydınlı, Nihat Ali Özcan ve Doğan Akyaz imzasını taşıyan makaleyi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Avrupa Birliği (AB) üyeliğine karşı olmadığını ABD’deki Foreign Affairs, ABD ve AB'de siyasi karar alıcıların dikkate aldığı, akademik dünyada da ilk beş yayın organı arasında yer alan bir dergi de yayınlanmıştır. Yazarlardan birisinin halen orduda görevli olması, ordunun imaj tazelediği ve uluslararası kamuoyunu da demokrasi dışı olmadığı mesajını vermek zorunda kalmış ve uluslararası düzeyde bir güç olduğu mesajını vermiştir.AB’ye entegrasyon sürecinde siyasal gücünden taviz verdiği sanılan Türk ordusunun ekonomik gücünü giderek geliştireceği açıktır. Bunun mekanizmaları önceki yazılarda açıklanmış ve bunun en iyi kanıtı ise OYAK’ın Güney Kürdistan’daki faaliyetleridir. Ekonomide vazgeçilmez aktörlerden birisi haline gelen, Türk ordusunun kendisini artık sınıflar ve siyaset üstü, yolsuzluklardan muaf pir ü pak bir kurum gibi göstermesinin imkanı kalmamıştır.Eski asker kökenli insanlarında pek çok firmada etkin roller almasının en güzel bir diğer örnegi ise Parksavsan AŞ ve ile Riva Menkul Değerler şirketleridir. Ordu’nun büyük miktarlar içeren projeleri idare etmesi, bu kesimdeki rüşvet olgusunun daha fazla saklanamamasına yol açmıştır. Müteahhitler Birliği Başkanı ve Fenerbahçe İkinci Başkanı Nihat Özdemir'in firması Limak'ın, Muhafız Alayı Komutanlığı'nın inşaatı için andezit taşı döşemesinde 1 trilyon 21 milyar 281 milyon lira haksız kazanç elde ettiğine ilişkin ihbarın doğru çıkması üzerine bir dava açıldı. İhbarı yapan Ankaralı müteahhit Nihat Sürgüt'ün, Milli Savunma Bakanlığı içinde "ihale çetesi bulunduğunu" ileri sürmesi üzerine, Genelkurmay Başkanlığı içinde geniş kapsamlı bir soruşturma başlatıldı. Soruşturmada, Muhafız Alayı'nın inşaatının ihalesinde, Milli Savunma Bakanlığı İnşaat Emlak Daire Başkanlığı'nda o dönemde görev yapan, aralarında iki albayın da bulunduğu subayların yaptıkları işlemlerle müteahhit firma Limak'a 1 trilyon 21 milyan 281 milyon lira haksız kazanç sağladıkları belirlendi. Daha önceki dönemelerde, askerlerin rüşvet, yolsuzluk vb gibi toplum vicdanında rahatsızlık yaratan olgularin üstünün örtülmesi sağlanabilirken, rakamlarin astronomik düzeylere ulaşması bu yolsuzluk ve rüşvetlerin kamuoyuna yansımasına neden olmuştur. Bu gelişme, temiz ordu imajiyla mücadeleyi kolaylaştırmakta ve kamuoyunu orduya karşı mücadeleye sevk etmekte olanaklar sağlamasına rağmen ; bunu kitlelere anlatmakta iletişim organları ve kompleksin güdümündeki think thank lerin dezenformasyon faaliyetlerinden kaynaklanan sorunlarını da aşmak gerekmektedir. Mevcut koşullarda eşitsiz bir durum söz konusu olup, bu koşullarda ordu sanayi kompleksinin gerçek yüzünü kamuoyuna göstermek gerekmektedir. MGK VESAYETI ALTINDA SIYASET VE ORDU Savaş içinde Mustafa Kemal’in idare ve yönlendirmesi altında ulus-devlet olarak kurulan Turkiye Cumhuriyeti, genel modelden farklı olarak varolan bir ulusun devleti olmaktan çok olusturulan bir merkezi ordunun devleti olarak kurulmustur. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet olarak yaşayabilmesi için gereken Türk ulusunun yaratılması Türk ordusu ve ve devletinin esas amaçları olarak Türk yasalarına geçmistir. Türk siyasal rejiminde özel bir yeri olan MGK dönemlere göre değiştirilerek günümüzdeki son halini almıştır. Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Katipliği Dönemi : 1933-194924 Nisan 1933’te 14443 sayılı kararname ile Yüksek Müdafaa Meclisi kurulmuş ve 1949’a kadar faaliyet göstermiştir. Yüksek Müdafaa Meclisi’nin görevi, milli seferberlik bakımından vekilikleri verilecek vazifeleri tespit etmek ve gerekli esasları hazırlamaktır. Bu meclis bu görevi yerine getirebilmek için senenin muayyen zamanında birbiri ardına toplantıklar yapar. Lüzümü halinde olağanüstü toplanabilir ve Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Bakanlar Kurulu üyelerinden oluşur.Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği Dönemi : 1949-19623 Haziran 1949’da 5399 sayılı kanunla Milli Savunma Yüksek Kurulu teşkil ettirilmiş ve 1962’ye kadar faaliyet göstermiştir. Tek parti dönemi sona erdiğinden ve hükemetin muhalif partilerin eline geçme tehlikesine karşı, iktidar aygıtı içinde mevzi tutma kaygısı altında yapılan düzenleme daha kapsamlı olup, amaçlar da daha net olarak belirlenmiştir. Yalnız amaçlar genel anlamda savunmaya yöneliktir. Kurulun her ay toplanması bu dönemde kararlaştırılımış ve böylece ordunun devlet işlerine sistematik müdahalesinin yolları açılmıştır.Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği : 1962-1983Çok partili seçimlerin ikincisini 1950’de kazanan Demokrat Partisi ve Menderes, 27 mayıs 1960 darbesine kadar iktidarda kalmasını bilmiş ve bu dönemde orduyu iktidar bloku içinde marjinalize etmiştir. 1960 darbesinden sonra 11 aralık 1962’de 1961 anayasasının 111inci maddesine göre 129 sayılı kanunla Milli Güvenlik Kurulu kurulmuştur. MGK’nin görevleri ; Milli Güvenlikle ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonun sağlanmasında Bakanlar kuruluna yardımcılık etmek olarak tanımlanmıştır. Bu tarihten itibaren Genelkurmay Başkanının yanı sıra Kuvvet komutanlarıda Kurulun daimi üyeleri olmuşlardır. 1963’te bu kurulu tamamlayan bir Genel Sekreterlik Bakanlar kurulu kararıyla oluşturulmuş ve dünya konjonktüründe meydane gelen değişiklikler, ülkenin milli menfatler,n, kollayacak ve milli güvenlik ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde imkanlarla donatılmıştır.Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği : 1983-200312 eylül 1980 darbesindan sonra kabul ettirilen 1982 anayasasının 118 maddesi gerğince 01/11/1983’te 2945 sayılı yasa ile Milli Güvenlik Kurulu yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre MGK ; 1. Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini,tespiti ve uygulanması ile ilgili kararları ve gerekli koordinasyonunun sağlanması konusundaki görüş tespit eder. 2. Devletin milli güvenlik siyaseti doğrultusunda tespit edilen milli hedeflerin ve hazırlanan milli plan ve programların gerçekleştirilmesine ilişkin tedbirleri belirler. 3. Devletin milli güvenlik siyasetini etkileyecek milli güç unsurlarını ve ülkenin siyasi, sosyal, kültürel ve teknolojik durum ve gelişmeleri takip ederek değerlendirir. Milli hedefler yönünde güçlenmelerini sağlayacak temel esasları tespit eder. 4. Devletin varlığı, bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususnda zorunlu gördüğü tedbirleri tespit eder. 5. Anayasal düzeni koruyucu, milli birlik vr bütünlüğü sağlayıcı, Türk milletini Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke ve inkilapları doğrultusunda ve milli ülkü ve değerler etrafında birleştirecek milli hedeflere yönlendirici tedbirleri belirler. Sayılan bu hususlara yönelmiş yurtiçi ve yurtdışı tehdite karşı koymak, bu tehditi etkisiz kılmak için gerekli strateji ve temel esaslar ile birlikte planlama ve uygulama hizmetleri konularında görüşleri, ihtiyaçları ve ele alınması lüzümlü gördüğü tedbirleri tespit eder. 6. Olağanisti hallerde sıkıyönetim, seferberlik veya savaş hali ilanı için görüş tespit eder. 7. Olağan hal ile savaş, savaşı gerektiren ve savaş sonrası hallerde kamu ve özel kurum ve kuruluşlar ve vatandaşlara düşecek topyekün savunma, milli seferberlik ve diğer konularda hizmet ve yükümlülükler ile bu hususlarda yapılacak planlara temel teşkil edecek esasları tespit eder. 8. Devletin milli güvenlik siyasetinin ön gördüğü husular ve topluma yönelik hizmetler ile topyekün savunma hizmetlerinin gerektirdiği mali, ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer konulara ilişkin tedbir ve ödeneklerin kalkınma plan, program ve yıllık bütçelerde yer almasını sağlamak üzere gerekli esasları tespit eder. 9. Devletin milli güvenlik kapsamına giren konularda yapılan ve yapılacak milletler arası anlaşmalar hakkında görüş tespit eder. Devletin milli güvenlik kurulu tespit ettiği bu görüş, tedbir ve esasları Kurul kararı halinde Bakanlar Kuruluna bildirir ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ; MGK’nın görevleri ile ilgili olarak gerkli her türlü çalışma araştırma inceleme ve değerlendirmeyi yaparak bunların sonuölarını teklifleriyle birlikte Cumhurbaşkanı Başbakan ve MGK’ya sunar.ŞGK kararlarının hazırlanmasında bu kararlara ilişkin Bakanlar Kurulu karalarının uygulanmasında Bakanlar ve ilgili kurumlar ve Kuruluşlarla müşterek çalışmalar yapar, uygulamaları kontrol eder ; düzenleyici yönlendirici ve koordine edici işbirliğinde bulunur. Bakanlar Kurulunun milli güvenliğin saptanması sorumluluğuna ilişkin olarak ; Devletin savunma siyaseti dışında milli güvenlik siyaseti siyasetinitayini tespiti uygulama ve gerektiğinde düzeltme ve değiştirme görevlerini doğrudan veya bakanlık kurum ve kuruluşlarda yapılacak müşterek çalışmalarla araştırır inceler planları hazırlar ve bu konudaki uygulamaları takip ve koordine eder yönlendirir sonuçları değerlendirir ve diğerleri...Cumhurbaşkanı, Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Adalet, Milli Savunma, İçişleri ve Dışişleri Bakanları ile Genel Kurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından oluşan MGK her ay toplanmış ve Bakanlar Kuruluna yaptığı tasviyelerin hiç birisi red edilmemiştir. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği : 2003-..........1982 Anayasasının 118. maddesi (Değişik: 3/10/2001 – 4709/32 md.) ve 2945 sayılı kanunun 3 ncu maddesi (Değişik : 15/1/2003 – 4789/1 md.) gereğince reorganize edilen MGK ; Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli kooedinasyonunun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunmasıhususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulunca değerlendirilir. Bundan böyle, MGK’nin 2 ayda bir toplanır. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine ilk defa bir sivil (General çocuğu) atanmış ve Sekreterlik bünyesinde askerlerin sayısı azaltılarak AB kriterlerine uyulma yönünde adımlar atılmıştır.Türk ordu sanayi kompleksinin politika ayaiında darbeler sonrasında generaller Türkiye’yi geçici sürelerle direkt olarak idare etmişler, devamında generallerin kurdukları partiler siyasette başarılı olamadıklarından (AP haricinde) kısa sürede siyaset bsahnesinden silinmişlerdir. Emekli subaylar ve eski polis şefleri parlementoyo girerek zaman zaman ordunu hassasıyetlerini dile getirmelerine rağmen, kompleksin politik ayağını MGK oluşturmaktadır. Özellikle 1980 darbesinden sonra MGK bir gölge hükümet gibi hareket etmiştir. Yukarda verilen MGK ve Genel Sekreterliğin amaçları ve işleyişi dikkatle incelendiğinde ikinci bir hükümetin varlığı açıkca görülmektedir. 2003’te yapılan değişiklikler MGK’nın görünürde AB kriterlerine uymasını sağlamak kaygısısnın yattığı görülmektedir. Bu anlamda başarı sağlanmış ve Sanayi ordu kompleksi iktidar içindeki yerini sağlamlaştırmiştır.SONUÇNeticede Türkiye’de Ordu-sanayi kompleksi devlet içinde devlet olarak Türk köleci rejimi yartarak rejim içindeki yerini bugüne kadar koruyarak AB’ye giriş koşullarına uyumlu hale getirmiştir. Bu kompleks dünyadaki gelişmeleri dikkatle izleyerek stratejisini uluslarararsı demokratik kamuoyu ve AB kriterlerine uyumlu kılmıştır. Yani iktidarını kalıcılaştırmak ve açık müdahalelere gerek duymadan sürdürmek için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca, sistemini çıkar grupları ve klientelizm gibi araçlarıda kullanarak otonom ve kendini yeniden üretebilir bir hale getirerek iktidarını sürekli hale getirmesini başarmiştır.Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü ÇİN seddi gibi kapatan bu kompleksin günümüzde ulastığı devasa ekonomik ve silahlı gücü bir iki rotüş ya da bir iki kurumun kaldırılması ile aşılabileceğini düşünmek abesle iştigaldır. MGK sekreterinin sivilden seçilmesi üzerine sevinç çığlıklarıkları atanlar ve AB nin kriterlerine yaklaşıldığı yanılsamalarına kapılanların çığlıklaklarının Yiğit Alpagon’un bir general çocuğu olduğu haberinden sonra nasıl kesildiğini hatırlamakta yarar vardır ki bu kurumun ve ordu sanayi konseptinin ulastığı yönetim denetim örgütlenme ve istihbarat düzeyinden sonra çok dar bir grupla bile olsa ordu ve sanayi konsepti sağlam yapısı ile Türkiye’de siyaseti ekonomiyi ve toplumu belirleme gücüne ulaşmıştır. Bu anti-demokratik komplekse karşı, halkın bıkmadan usanmadan bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu konsepti aşabilmenin yolu ulus- devlet – cumhuriyeti (devlet-ordu) konseptini aşmaktan geçmektedir. Zira devletin ülkesi ve milleti ile bölünmezliğinin T.C. anayasasının temel maddesi olması orduya bir tehlike anında her an ve her zaman müdahale olanağı vermektedir. Bundan dolayı, bir ulus- devlet temelinde örgütlenen cumhuriyetin demokratik olamayacağı gibi bu boyutlarda kurumlasmış bir ordu iktidarının orta-doğu ve yakın asya ölçeğinde bunca hazırlığı kullanmadan halim selim yaşayıp gidecegini ummak icin siyasi acz içinde olmamız gerekir. Asker sayısının ve süresinin bile siyasi iktidarlarca belirlenemediği bir parantez içi demokratik rejimde reformlarla bu sistemin aşılmasının olanaksızlığı açıktır. Ayrıca, yakın dönemde, Afrika’ya, Afganistan’a asker gönderen ve halihazırda da oralardan çekmeyen ordunun asker ve silah ihracatını hedefine koyduğu açık ve nettir. Dolayısıyla tarihsel ve etnik temellerde oluşturulacak bir federal devlet Türk Ordu sanayi kompleksinin iktidarına son verilmesi için bir adım olabilir. Yalnız federalizmin varyantları incelenmeli ve bu anlamda; Yugoslavya federasyonunuda ayrılık çok zor ve kanlı gerçekleşirken, Çekoslovakya’nın Çek ve Slovak Cumhuriyetleri olarak ayrışması kansız ve sorunsuz gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, Türk Sanayi ordu kompleksinin etkisinin kırılması bu rejimin çiftliği olan Cumhuriyetin rejim olarak aşılmasından geçmektedir.Ahmet ALİMFransa, 01/02/2006