Kürt coğrafyasının insansızlaştırılması, batıya göç ettirilmesi ve Kürtleri zorla entegre etmeye yönelik politikaların iflası ile birlikte son günlerde yeni bir durumla karşı karşıyayız. Bu durum çok daha kötü sonuçlar doğuracak gibi görünüyor. Coğrafyalarından kopartılıp adeta mecburi sürgüne tabi tutulan Kürtler, şimdi batıda ırkçı-faşist saldırıların hedefindeler savunmasız bir şekilde. Zaman zaman linç hareketlerine maruz bırakılan bu insanların geriye doğru dönüşe zorlandıklarını görüyoruz. İstenmiyorlar ve her türlü kötülüğün kaynağı, potansiyel suçlu olarak görülüyorlar, gösteriliyorlar. Gizli bir güç kontrollü bir şekilde şiddeti ön plana çıkararak toplumu ikna edecek psikolojik ortamı oluşturmaya başladı sanki !
Onlarca yıldır profesyonel kurumlar eliyle dokunan ve başka güçler üzerinden uygulanan politikalarla Kürt kimliği sakıncalı bir duruma getirildi. Kürdü ulusal kimliğinden uzaklaştırmak için ne gerektiyse hepsi yapıldı. Öldürüldü, yoksullaştırıldı, eğitimsiz bırakıldı, onuru ile oynandı, ulusal birliğini bozmak için birbirine düşürüldü, yaşamı zindana çevrildi kendi coğrafyasında. Coğrafyasını terk edip batıya giderken “ yağmurdan kaçarken doluya tutuldu “ şimdi!.. Dejenere edilmiş,kafası karışık, ağır bir travma yaşayan bir Kürt tipi ile karşı karşıyayız.
Konunun daha iyi anlaşılması için yaşanmış gerçek bir olay aktarayım: “ Yer Muş merkez, 70'li yıllar, sağ-sol çatışmalarının yaşandığı dönem. Kentte bir gerginlik yaşanıyor. Yurtseverlere bir yönelim söz konusu. Bir avuç yurtsever o gün için hedefler gerici-faşist güçler için. Almanya'da psikolojik rahatsızlık nedeniyle zorunlu emekli edilen, pek de aklı yerinde olmayan fötr şapkalı Şeşo (Şemsettin) da tesadüfen Muş'tadır o gün. Şeşo çöpçünün elindeki saplı süpürgeyi eline alır bayrak gibi sallayarak kitleyi peşine takar ve “iman günüdür, vurun İslam dini elden gidiyor “ diyerek rast gele mağaza, dükkan, işyerlerine dalar. Şeşo'nun arkasında bir kitle, sorgusuz sualsiz kime ne için ve neden saldırdığını bilemez bir halde her girdiği yeri dağıtır. Yurtseverlerin yanı sıra bir çok kişi de bu saldırıdan nasibini alır“ velhasıl.
Son günlerde başta İzmir olmak üzere, bir çok yerde bu planın devreye sokulduğunu görüyoruz. Bunu planlayan güçler arada “ et-tırnak “ edebiyatı ile “ normaleşme “ den ve “kardeşlikten “ bahs etseler de görünen o ki, Kürt nüfusunun entegrasyonu- asimilasyonu sağlanamadığı için onları tekrar geldikleri bölgeye göndermek için bu tür saldırılar devam ettirilecek. Kontrollü Kürt-Türk çatışmasının gelmekte olduğunu görmemek için kör olmak gerekmiyor. Diğer tarafta da bazı grupları (bunlara fedai demek daha doğru) eş zamanlı olarak harekete geçirerek, içi insanlarla dolu halk otobüslerini molotoflama-yakma gibi tüm toplumun sabrını taşıran; nefret kat sayısını arttıran şiddete sevk ediyorlar. Mantık aynı mantık, aralarında hiçbir fark yok. İkisi de bazı “kutsallık “ lar adına bu yarattıkları şiddeti gerekçelendiriyorlar. Bununla derin plana hizmet etmediklerini kimse iddia edemez. Bu grupları yönetenler aynı porvakatörler değiller ise Şeşo gibi birileri oldukları(!) kuşku götürmez..
Kürtlere dayatılan kirli ve karanlık savaşın yarattığı genç nesil özellikle bilinçten yoksun bırakıldı. Ayetler gibi ezberletilenlerle yaşadıkları acılar birleşince ortaya şiddetle beslenen bir yeni insan tipi çıktı. Dünyayı yorumlama, yanlışı sorgulama gibi bir yetkinliği olmadığı için; denilene harfiyen uyma ve gösterilen hedefe şuursuzca saldırarak tatmin olmaya çalıştı bu tek tip fedai ordusu. Demokratik davranıştan yoksun bu nesil, ileride çok daha ağır zararlar verecek şekilde örgütsel ideoloji ile yapılandırıldı. Otoriter despotik örgütsel davranış tarzı bu nesli ulusal değerlerinden de uzaklaştırdı. Onun içindir ki, provakatif eylemler için hazır bir potansiyel konumunda kullanılıyor. İnşa edilen tabuların koruyucu fedaileri gibi yetiştirilen bu neslin Kürtlere verdiği zararlar ise ayrı bir yazının konusu.
Planın bir parçası da şu olsa gerek. Geriye göçü sağlayıp Kürtleri, kendi coğrafyalarında otoriter- despot örgütler eliyle kontrol altında tutmaktır. Ulusal demokratik hak talepleri bastırılmış, rejimin çizdiği sınırlar içinde verilmiş bir iki kültürel kırıntı ile yetinmeye zorlayacaklar. Dayatılan anlayış ve uygulanan şiddet ile bunun nesnel temelleri ve atmosferi oluşturuluyor. Nasıl olsa Kürtlerin tarihleriyle, kökleriyle, ulusal moral değerleri ile bağları kopartılmış oldu !? Ulus olmanın gerektirdiği haklar tırpanlanmış oldu, ulus olmaktan çıkarılıp; sığınmacı etnik bir topluluk yapıldı !? Onun için verilenle razı olmak zorundadır! Bu plan hem dehşet hem de tam bir felakettir Kürtler için.
Şimdi bu plana ve felakete karşı Kürtlerin ayağa kalkması lazım artık. Ulus olmanın gerektirdiği temel haklarını kimsenin insafına veya inisiyatifine bırakacak kadar zavallı kalmamalı. Bir halkın ulusal demokratik mücadelesini kişilerin özel konumlarına indirgeyen, endeksleyenlerle hesaplaşmalıdır. Ulusal değerlerine sahip çıkmalı, demokratik mücadelesine yeni bir ivme kazandırmalıdır. Eşit koşullarda hak ve özgürlük taleplerini demokratik şekilde mutlaka yeniden inşa etmelidir. Farklılıklarını iyi yönetebilmeli ve ulusal ortak paydada birliğini gerçekleştirmelidir.
03.12.09
Tevger ÇEKDAR