1988'de NELER OLDU (4)
Köln'e vardığımda ilk işim Ömer'i aramak oldu. Yolculuk süresince hep ne konuşacağımı düşündüm.
Oysa konuşmak için, Paris'e gitmiştim ama açılamamıştım. Fazla beklemeden hemen telefon açtım,
Kara Ömer (Haydar Altun) karşımdaydı. Merhaba dedim, gülerek 'merhaba' dedi. Hal hatırını sordum,
'iyiyim' dedi. O'da gülerek benim hal hatırımı sordu, iyiyim dedim. Hemen konuya girmek için acele
ediyorum. Abi'yle görüşmüşsün, Sen'de herşeyin farkındasın, bunu çok iyi biliyorum. Ama bir türlü
istediğimiz gibi konuşamadık. Abi'nin sana dedikleri doğrudur. Benle birlikte hareket eden bir grup
var, karşı çıkacağız. Paris'te bunları senle konuşmak istedim, ama olmadı. En yiğit en güçlü arkadaşlar
'ajan-provakatör' diye katlediliyor dediğimde, Ömer sözümü keserek; 'herşeyi biliyorum ve farkındayım,
bana bunları anlatmana gerek yok! başedebilirmiyiz?!' Ederiz dedim, herkes karşı,cezaevindeki
arkadaşların elinde hangi olanaklar vardı, ölümüne direndiler, bir deri bir kemik yığını halinde bile,
sömergeci-faşist mahkemelerde siyasi savunma yaptılar, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'ni
en zor koşullarda savundular. Biz neden yapamıyoruz? Üstelik elimizde muazzam olanaklar var.
Ondan (A. Öcalan) daha fazla olanaklara sahibiz. Sadece kararlıca cesur davranırsak, başarırız.
Ömer dinliyordu, hazırlıklarımızdan bahsettim; tüm araç-gereçlere el koymuşuz, Almanya orta bölge
ve Hollanda'daki kadro ve merkez üyelerinin çoğu ortak hareket ediyoruz ve sürekli dar toplantılar
yaparak hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. İstiyorsan gel beraber devam ettirelim, dediğimde, Ömer;
'burda da tepkiler var' cevabı beni çok sevindirdi, o zaman sende orda başla, Kazim'la konuşma,
(Kazim'ın eşi Rahime o zaman Bekaa'daydı) ama diğer kadroların hepsini çok iyi tanıyorum, inan
hepsi bizden yana olacak, yinede sen önce tek tek konuşmalarla başla.
Ömer; 'Mahir'lede ( Numan Uçar) konuşalım mı?' Sen bilirsin, daha iyi tanıyorsun, kendin karar ver.
'Düşüneceğim' dedi. Heyacanlıydım, bir çok şey isteğim ve kontrolum dışında gelişiyordu. Gelişmelerin
hızlı olması bir yandan sevindiriyordu, diğer yandan da düşündürüyordu. Ya başaramazsak düşüncesi
beni tedirgin ediyordu. Çünkü mevcut yapının ulusal bilinçten zayıf ve tepkisel olduğunun farkındaydım.
Arkadaşların acelece geniş çevrelere açılmaları ve daha çok nicel bir çoğunluk yaratma girişimleri,
uzun vadeli bir mücadeleğe değilde, kısa sürede sonuca gitmeye yönelikti. Başarılmazsa dökülmelerin
ve geri dönüşlerin olacağı belliydi.
Ömer'e son olarak, ilk görüşmesi gereken kadroları söyledim. Çünkü Avrupa'daki PKK kadrolarını ve
özelliklerini Ondan daha iyi biliyordum. Ayrıca Avrupa'da ( o dönem) en büyük ticari yatırımımız,
Paris'teydi. İki ayrı alandı. Bedel olarak, 20 milyon Fransız frangı üzerindeydi. Çok acele olarak
ya paraya çevrilmesi, olmazsada sağlam birilerinin üzerine geçirilmesini istedim. Kabul etti.
Hafta sonu, Hannover'de ARGK gecesi var, Pazar günü Berlin'de seminer vereceğim, döndüğümde
tekrar görüşürüz dediğimde, Ömer ısrarla karşı çıkmak için 'nerden, nasıl başlayacağız' diye sordu.
Bende, bizim hazırlıklar tamamlanmak üzere, sende yapabileceğin ne varsa yap, genel bir toplantıya
gidelim, ya Fransa'da ya da Almanya'da, tedbirlerimizi alırız ve başlarız dedim. İki merkez üyesinden
bahsederek (Veli ve Mızgin) A. Öcalan'a körükörüne bağlı olduklarını söyledi. Sorun değil, Toplantıya
güvendiğimiz merkez üyeleri ve kadroları alacağız, onlara gelince; başkanın talimatı var, diğerek
tutuklarız. Başlarına birini koydukmu, onlar haftalarca bile olsa yerlerinde kıpırdamazlar. Ömer çok
gülmüştü.
Aklıma H, geldi. Ömer O'nu çok iyi tanıyordu. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. Güvenlik biriminin
en sağlam üyelerindendi. 1987 sonlarında tekrar Avrupa'ya geldiğinde, 'Öndere' ve herkese kafa
tutmuştu. Kimse üzerine gidemiyordu. Paris'te olduğunu duymuştum. Ömer'e O'nunla görüşsen iyi
olur, tepkisi 'Serok' adır. Kesinlikle bizimle hareket eder, inan tamda O'nun gibilerine ihtiyaç var.
Ömer ise; 'burda olduğunu ve nerelere takıldığını biliyorum, geçenlerde iki arkadaşı peşine taktım
sadece konuşmak için, takip edildiğini fark etmiş ve arkadaşları ansızın etkisiz hale getirmiş, tehdit
ederek bir daha şans tanımayacağı söylemiş.' O zaman kendin dene, bizimle olması çok iyi olur. Hemde
O'nunla başlamış olursun. Ömer önerimi uygun buldu, 'mutlaka ulaşacağım' demişti.
Ertesi gün S'eyle görüştüm. Ömer'inde bizimle hareket edeceğini söylediğimde, çok sevinmişti.
'hemen Hollanda'daki arkadaşlara bildireceğim, onlarda çok sevinecek.' Sonra yaptığı çalışmalardan
bahsetti; 'hangi kadroya açılıyorsam, hepsi hazır, kendim bile şaşırıyorum, ikili-üçlü görüşmeler
yaptım, hepsiyle birlikte bir toplantı yapalım.' Tamam dedim hafta sonu geçsin yapalım.
Her yıl olduğu gibi, bağış kampanyası 15 Ağustos' da başlatılıyordu. Almanya'da üç ayrı yerde gece
yaparak başlayacaktık. İlk gece Hannover'de, İkincisi Diusburg, üçüncüsü ise Stuttgart'da yapılarak
kampanya başlatılacaktı. Temmuz'un üçüncü haftası olmalıydı, Cumartesi Hannovere gittim, 3000
-3500 kitlenin katıldığı bir gece oldu. Jiyan'la (Yıldız Durmuş) konuştum. Sessiz sakin biriydi, en
sıradan sorunları çözmekte bile zorlanıyordu. Şam'da bir çok acı gerçeğe tanık olmasına rağmen,
A. Öcalan'ı anlayacak, politik bir düzeyi yoktu. Kürdistan Davasının en güçlü, politik ve direnişçi
önderlerinden; M. Hayri Durmuş'un kardeşi olması nedeniyle, Partiye yaklaşımı aile tarzındaydı.
ne yazık ki bundan dolayıda, A. Öcalan'ıda bir abi gibi görüyordu ve aileye ihanet edeceğine hiç
ihtimal vermiyordu. Bu özelliklerini bildiğim için, düşüncelerimi açmadım. Berlin ve Hamburg
sorumlularıda, başlama aşamasında bizimle hareket edebilecek, niteliklerde değillerdi, güce
dayanmayı esas alan özellikleri vardı. Ancak açıktan belli gelişmeler sağlandıktan sonra,
etkilenebilecek, duruma gelebilirlerdi.
Geceye gitmişim, kafam hazırlıklarımızla meşkul, kimlerle konuşabilirim? Olmadı, kimseyle konuşamadım.
Daha çok taraftarlarla sıradan konuşmalar yaptım. Gece sonrası Berlin'e geçtim. Öğlen sonrası seminer
vardı. Derneğe gitmeden A. Öcalan'ı aradım, geceye katılımın iyi olduğunu söyledim. İlk tepkisi 'benim
adıma mesaj verdiniz mi?' Hayır, göndermediniz ki, verelim. 'Kendiniz yazacaksınız' dedi. Bundan
sonraki gecelerde adınıza mesaj yazarım. Bunuda öğrenmiş oldum, nerde bir etkinlik olursa, hemen
önderlik adına mesaj hazırlamak gerekiyormuş!
Konuşmanın sonuna doğru, konu yine H. Yıldırım'dı. 'Fuat'a söyleyin O'na karşı yazı yazsın ve hemen
yayınlayın.' Tamam Köln'e döndüğümde hemen bildiririm.
Seminerin konusu silahlı mücadele, 15 ağustos'un yıl dönümü üzerineydi. Konu üzerine yoğunlaşmaktan
ziyade, önderler üzerine durdum. Önderlerin davanın teninatı olamayacağını ve onlarında ihanet
edebileceğini imalı vurgulamaya çalıştım, ancak pek anlam veren olmadı, soru soran da olmadı.
Akşam Köln'e hareket ettim. Düseldorf davasında tutuklu olanlara ziyaretçiler gönderiyorduk. Bunlar
daha çok bayanlar oluyordu. Fuat'ın yanına gidecek bayan arkadaşla konuştum. Kendisine söyle,
Başkanın talimatı var, Avukat'ın (H. Y) durumu ile ilgili yazı yazsın. Fuat kabul etmiyor; 'Avukata
karşı yazacağım bir şey yok'. Bu çok sevindirici bir cevaptı! Fuat bellikede ilk kez, bir alman
cazaevinde, A. Öcalan'a 'hayır' demişti. Hemen bildirdim. Çıldırmış gibiydi. Beklediği bir cevap
değildi. Fuat'a olmadık hakaretler yaptıktan sonra; 'burdan yazıp göndeririz.'
Bu kez A. Öcalan'ın taktiği tutmadı. O genelde, böyle durumlarda özel savaş taktiklerini kullanarak,
mühaliflere karşı, başta en yakınları, olmazsa hemşerilerini kullanıyordu. Abi Dersim'li, illede bir
Dersim'liyi O'na karşı çıkarmak istiyordu. Bu görevede Fuat'ı uygun görmüştü. Ne yazık ki, Fuat
bu tavrını sürdüremedi, biz ayrıldıktan kısa bir süre sonra, Av. H. Yıldırım'a karşı istenilen yazıyı
yazmıştı
S'eyle görüştük. Toplantılarımızı Bonn'da yapmaya karar verdik. Orda G. Kürdistanlı aileler
vardı. Türkçe anlamadıkları için, daha güvenlikli bulmuştuk. Yaklaşık on arkadaşla konuşacağız.
İki gruba ayırmayı uygun bulduk. Hollanda'daki arkadaşlarlada görüştük, onlarda grup toplantılarına
başlamışlar. Grup toplantıları bittikten sonra, ne yapacağımıza karar vereceğiz.
S, Sakine'nin (Kadah) benimle konuşmak istediğini, söyledi. Tamam görüşelim.
18.04.09
devam edecek
Salih Aras