Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 4 March 2009

Değerli Dostlar,

Başarı ve mutluluklar diliyorum.

[b]İbrahim GÜÇLÜ[/b]

xxx

[b]URFA 3. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ TEVKURD YÖNETİCİ VE ÜYELERİNE 5 YIL 9 AY HAPİS CEZASINA KARŞILIK 105.000 LİRA PARA CEZASI VERDİ...[/b]

[u]İbrahim GÜÇLÜ/TEVKURD Eski Sekreteri[/u]

TEVKURD Kuruluş toplantılarından birini 24. 12. 2006 tarihinde Urfa'da Harran Oteli Kapalı Salonunda gerçekleştirdi. Bu toplantıya değişik görüşlerden aydınlar ve siyasetçiler katıldı. Bu toplantıya katılan onlarca kişi konuşma yaptı. Bu konuşmacılardan İbrahim GÜÇLÜ, Fuat Önen, Eyyüp Karageçi, Arif Sevinç, , M. Kemal Oğuzlu, Nadir Yektaş hakkında, 29. 02. 2008 tarihinde hazırlanan ilkel bir iddianame ile TCK'nın 301/1, 215/1, 216/1. maddelerinden, yani “HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK, SUÇ VE SUÇLUYU ÖVMEK, CUMHURİYETİ ALENEN AŞAĞILAMA“dan dolayı dava açıldı.

Adalet Bakanlığı, TCK'nın 301. maddesinden dolayı davanın açılmasına izin vermediği için, o dava bölümü anlamsız hale geldi, mahkemenin de kararıyla ortadan kalktı.

Davanın ilk duruşması 17 Haziran 2008 tarihinde gerçekleşti. Bu duruşmada Ben Kürtçe sözlü ve yazılı görüşlerimi, Fuat Önen, Arif Sevinç, Eyyüp Karageçi, Mehmet Oğuzlu sözlü ve yazılı bir şekilde Türkçe görüşlerini dile getirdiler.

Nadir Yektaş daha sonraki bir duruşmada Kürtçe görüşlerini mahkemeye sundu.

İlk duruşmada Kürtçe ve Türkçe kapsamlı savunmalar, savunmaların Kürtlükle ilgili içerikleri duruşmada savcının olumsuz tutumundan ve hâkimin tecrübesizliğinden dolayı önemli bir karmaşaya ve krize yol açtı. Duruşma 8 saat sürdü.

Davanın son duruşması 03. 03. 2009 tarihinde gerçekleşti. Bir duruşma öncesi Cumhuriyet Savcısı esas hakkındaki mütalaasını sunduğundan, son duruşmada savunmalar Kürtçe ve Türkçe sunulacaktı.

Duruşma salonuna gittiğimizde, büyük bir polis gücüyle karşılaştık. Dosyaya baktığımızda, tedbir babından polislerin çağrıldığını öğrendik. Duruşma başladığı zaman, polisler silahlarıyla duruşma salonunda yerlerini ve salonu büyük oranda işgal ettiler.

Avukatlarımız, polislerin duruşmada olmalarının adil yargılama ilkesine aykırı olduğunu, müvekkillerinin özgürce tartışma ve savunma haklarını kullanamayacaklarını, güvenlik kuvvetlerinin müvekkilleri üzerinde baskı oluşturacağını, bu nedenle polislerin duruşma salonundan çıkarılmalarını ve polislerin mahkeme salonu dışında tedbir almalarını talep ettiler.

Ben de ayrıca, “polislerin duruşma salonunda çıkmaması halinde savunma yapmayacağımı, bizim her yerde düşüncelerimizi açıkça ifade ettiğimizi, polislerin istemesi halinde salon dışında görüşlerimizi onlara açıklayacağımızı, hatta emniyette istemeleri halinde görüşlerimizi onlara sunabileceğimizi, ama ilkesel olarak polisin mahkemede bulunmasına karşı olduğumuzu“ ifade ettim.

Bu talebimiz mahkeme tarafından ret edildi. Bu talep red edildiğinden dolayı bizler ve avukatlarımız da mahkemeye savunma sunmadık.

Bunun yanında soon sözlerimizde de esasa ilişkin bir açıklama yapmayacağımızı ve görüş belirtmeyeceğimizi ifade ettik. Ayrıca, “ Savunma hakkının mutlak bir hak olduğunu, mahkemeye, devlete, hiçbir devlet yetkilisine ve temsilcisine devredilmeyecek kadar değerli olduğunu, bu nedenle savunma hakkımızın gaspına yol açan tutumlara onay vermeyeceğimizi, birçok askeri sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandığımızı, bu mahkemenin Polis Sıkıyönetim Mahkemesi haline geldiğini, daha önceki duruşmalarda Mahkemenin Kürtleri temsil etmediğini, meşru olmadığını ve bizleri yargılamayacağını belirttiğimi, ama bunu mahkeme heyetinin şahsından bağımsız dile getirmediğimi, mahkemedeki önemli gelişmelerden sonra, bu görüşümü mahkeme heyetinin kişiliğine dair de ifade ettiğimi, bu nedenle hakimi de red ettiğimi; polislerin Türkiye'deki tecrübesi ve cinnet hali bilindiğinden, mahkemede Kürtlüğe ve Kürdistan'a dair dile getireceğimiz görüşlerin onların psikolojisini bozmaya neden olacağını, o durumda da silahlarını bize yöneltebileceklerini, bir van güvenliği sorunu ile karşı-karşıya olduğumuzuz“ ifade ettim.

Mahkeme bu görüşlerimizi hiçe sayarak ve usulsüzlük yaparak, hakim reddi talebimizi de ciddiye almadı, duruşmayı ertelemedi, bu talebin Ceza Usul Yasasına göre bir üst mahkeme tarafından görüşülmesi yoluna gitmedi ve kanun ihlalini seçti.

xxxx

Mahkeme, savunmalarımızı almada cezalandırma yoluna gitti. Mahkeme, Ben'i, Fuat Önen'i, Arif Sevinç'i, Nadir Yektaş'ı TCK'nın 216. maddesinden her birimizi 1 yıl hapis cezasına karşılık 18. 250 para cezasıyla; Eyyüp Karageçi ve Mehmet Oğuzlu'yu 10 Ay hapis cezasına karşılık 15.000 lira para cezasıyla; ayrıca Fuat Önen'i tekrardan TCK'nın 215. maddesinden dolayı 1 aylık hapis cezasına karşılık 1.500 lira para cezasıyla cezalandırdı.

xxx

Son duruşmada da Ben Kürtçenin Kirmancî lehçesinden, Nadir Yektaş Kürtçe'nin Dimilîce lehçesinden görüşlerini ifade. Bana, her zaman ki gibi Avukat Sabahattin Korkmaz, Nadir Yektaş'a Sait Aydoğmuş tercümanlık yaptı.

xxx

Bizim cezalandırmamıza neden olan toplantıdaki konuşmaların hiç biri ve bizlerin konuşmaları, şiddeti içermiyordu. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin “ifade özgürlüğü“ kapsamında, belki de şok edici ve sarsıca, resmi düşünceye muhalif ve aykırı, Kürtlüğe, Kürt Ulusunun hak ve özgürlüklerine, Kürtlerin örgütsel yeniden yapılanmalarına, Kürtlerin birliğine, Kürdistan'a dair düşüncelerdi.

Buna rağmen düşüncelerimizin cezalandırılması yoluna gidilmesi, AB'ye aday üye olan Türkiye'nin, evrensel çoğulcu demokrasi standartları, düşünce ve ifade özgürlüğü, Kürt sorunu, azınlık hakları açısından bulunduğu olumsuz noktaya işaret etmektedir.

Kürtlere yönelik düşmanlığın devam ettiğini, Kürtlerin bireysel ve kolektif hak gaspının devamından yana devletçi bir iradenin olduğunu ortaya koymaktadır.

Diyarbakır, 04. 03. 2009

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.