[img]http://img242.imageshack.us/img242/3055/kurtsoykirimlarist6.jpg[/img]
[color=#CC0033][b]Kelbajar - 1993[/b][/color]
[b]AHLAK-AKIL-HUKUK-SİYASET[/b]
Bazıları benim Kelbajar ve Mirov Dağı soykırımları aracılığıyla Kurdistana Sor'un tasfiye edilmesini gündeme taşımama gülmüş. Bu iş gülmeyle ağlamayla olmuyor. Ülkesi parçalanırken kürtler yine keskin milliyetçilere ve örgütlenmelere sahiptiler. Bugün, kürtlerin 4 milyonu aşkın insanı vatanlarından koparılmış olarak sürgünde yaşıyor, kürtler tarih boyunca sahip olmadıkları sayıda keskin zekalıya sahip durumdalar. Avrupa Birliğine katılım adı altında Kürdistan'ın parçalanmışlığı ebedileştirilmek isteniyor, kürtlerde ise bilgiçlikten geçilmiyor.
Kısacası ne bilgiçlik, ne gülmek, ne ağlamak, ne miting, ne de gösteri yürüyüşleri kürtlerin acılı yaşamını dönüştürmeye yetmedi.
Ermenistan; Türkiye, soykırımı tanımasa da olur diyor. Sonra vurgu yaparak Ermenistan'ın Türkiye'den toprak talebi yoktur açıklamasını devlet olarak net bir tonla açıklıyor. Ermenistan bunu yaparken, tek-tek ermenilerden yada sivil toplum örgütlerinden farklı olarak yaklaşımını bir devlet beklentisi ve tavrı olarak ortaya koymakta. Son derece tutarlı bir tavır ve hiç yanlışı yok. Soykırım gerçektir(zaten kimsenin şüphesi yok), soykırımı yapan türklerdir ama Türkiye tanımasa da olur denmesinin anlamını birileri idrak edemese bile ben idrak ediyorum.
Ermenistan şunu söylüyor; Sadece soykırım demekle olmaz, benim exilde 4,5 milyon ermenim var. Bunların yurt sorunu var. Soykırım derken ikiyüzlü davranıyorsunuz (deyim Ermenistan'ın resmi açıklamalarında yer almıştır). Hiç kimse ermenilerin yurdunun iade edilmesi gerektiğini söylemiyor. Biz tazminat ve özür beklemiyoruz. Topraklarımızı geri istiyoruz. Ermenistan yönetiminin dünyaya deklare ettiği yaklaşımı budur.
Bu yaklaşımın eşliğinde; Ermenistan, Türkiye tanımasa da olur derken, esas talebinin soykırımın Türkiye tarafından tanınması yada özür yada tazminatla işi geçiştirmek olmadığını ifade ediyor. Bir kararlılığı öne çıkarıyor. Benim esas talebim ilhak edilmiş ülkemin bana geri iadesidir diyor. Türkiye'den toprak talebinde bulunmuyor. Bu açıklamalar Türkiye'nin sınırlarını kemalistler gibi algılayanlara çelişik gibi görünebilir ama ermenilerin tavrı çelişik değil ve tam aksine son derece berrak ve tutarlı. Ermenistan, Türkiye ile Kürdistan'ın ayrı ülkeler olduğu gerçeğini iddialarına ve tezlerine esas edinirken doğru ve gerçekçi bir yaklaşımdan hareket ediyor. Ermenilerin bir milim toprağı Türkiye içerisinde değil. Ermeni toprakları Kürdistan'da. Ermeniler, istediklerini kürtlerden, toprak taleplerini Kürdistan'dan koparacaklarını ilanen duyuruyor ve uyguluyorlar. Ermeniler bu nedenle olası bir Kürdistan'a karşı gardını almış olmanın ötesinde, uluslararası resmiyet kazanmış Kürdistan parçasını bir çırpıda yokederken dünyaya gayet net ve anlaşılır bir resim sunuyorlar. Mevzilenmelerinin yönelimini, saklamaya dahi ihtiyaç duymadıkları açık soykırım ve tehcir aracılığıyla tüm dünyaya ve bu arada kürtlere bir kararlılık örneği olarak sunuyorlar.
Ermenistan, ermeni soykırımına katılmamış, o dönemde Rusya'nın siyasi sınırları içerisinde olan, bulundukları topraklarda binlerce yıllık geçmişi olan kürtleri bir çırpıda etnik temizliğe uğratıyor. Ermenistan, bizzat ermenilerin ve kürtlerin katliamlarından kaçarak Rusya'ya sığınmış ve orada eskiden beri yaşamakta olan kürtlerin arasında yer bulmuş ezdileri ayrıma tabi tutmaksızın cenderesinde öğütürken gözü karalığının boyutları hakkında kuşkuya yer bırakmayan bir profil çiziyor.
Ermenistan, kürtlerin varlığını inkara, zazaların kürt olmadığına, kürt dilinin inkarına ve yasaklanmasına dair azami baskıyı uyguluyor. Bu konudaki politikaları İran ve BAAS baskıcılığını geride bırakıyor. Kolonyalist inkarcılığı ve ilhakı, soykırım uygulamaları ve tehcirleriyle İran, Türkiye ve BAAS'la ayniyet gösteren bir kürt politikası izlediğinin inkar edilemez kanıtlarını ortaya koyuyor.
Ermenistan'ın kürtlere uyguladığı soykırım ve tehcir İran ve Türkiye'nin açık desteği ve fiili yardımları ile gerçekleşiyor. Öyleki türk çeteciliğinin örnek isimleri Türkeş ve Demirel bile bu dönemde Ermenistan'la mutabakat sağlıyor, Azerbaycan'da darbe örgütlüyorlar.
Sizin gibi düşünmeyenler, bu gelişmeleri alt-alta sıralayarak aslında fazla kurcalamaya hiç ihtiyaç hissettirmeden ayan-beyan ortada duran niyetleri ama hepsinden önce kürtlere katliam ve ilhak şeklinde yansıyan gelişmelerin ilerde varacağı merhaleyi pekala görüyor ve anlayabiliyorlar.
Bazıları gülmeyi seçmiş. Eviniz yanarken tam-tam çalmak yangını söndürmeye yetecekse davulu boynunuzdan indirmeyin derim. Fakat burası acı bir gerçekki çaldığınız davulun önünde ancak türk ve ermeni devletleri halaya durur. Baksanıza, ermeni soykırımının tanınması türkler arasında bile girişim olarak imzaya açıldı. Kabak kimin başına patlıyor sorusu sizlerin sorununuz olmasa bile benim ilgi alanıma giriyor.
Bilgisizliğin ve umursamazlığın bu türlüsüne gülemediğim gibi katılamıyorum.
[b]"Kürt çapulcuları"[/b]
Kurdlerden çıkan çapulcular her milletten çıkmıştır. Batıdan gelerek, karadeniz kıyılarından gelerek çapulculuğunu sınayan binlerce insan ermeni katliamında diş payı aramıştır. Ancak bu, muazzam ordularla, yine o güne kadar eşine az rastlanır bir hazırlıkla, idari kurumlarıyla, hacısı, hocası, papazıyla, iki koca imparatorluğun mutabakata varıp dev ordularını ermenilerin üzerine sürmekte gösterdikleri acımasızlığın ve çapulculuğun yanında devede kulak kalır. Kelbajar'ın yanında da öyle..
İkincisi, bu çapulcular devletin paramiliter güçleri olarak devletin silahlarını omuzlamışlardır. Sonuçta araçtırlar. Silahların sahibinin kim olduğu, cinayeti kimlerin planlayıp yürürlüğe koyduğu çok önemlidir. Osmanlı devleti almanların da askeri katılımıyla açıkça ve var gücüyle soykırımın içindedir. Yeryüzünde hiçbir hukuk, hiçbir mahkeme bir cinayet eyleminde silahı tutuklayıp tetiği çeken parmağın sahibini serbest bırakmaz. Akli olduğu kadar hukukun ve yaygın teamülün gereği olarak her yerde her cinayette tetiği çeken parmağın sahibi yargılanır.
Kürtlerin çapulcusu o gün vardı bugün de var. Her ne hikmetse her dönemde birileri her iki dünya savaşı öncesi ve sonrası herkese parmak ısırttıran Alman-Osmanlı soykırımcılık suçunu devletlerden ve paşalarının sırtından alarak "çapulcu" kürtlere yıkmayı vazife edinmiştir.
Lozan'a gelinmeden önce İngiliz-Fransız ittifakının çöl bedevilerine devlet vadedip, kürtlerin ülkesini "yönetime gelmeyen, asi, çapulcu" suçlamaları eşliğinde parçaladığı hafızalardadır. Kürdistan'ın zorla, hile ile, asılsız suçlamalarla parçalandığını unutanlar çoğu kez bu propagandif teranelerin etkisinde kalarak dönemin kürtlerini suçlar pozisyona düşmüşlerdir. Oysa aklı başında olan her insan kürtlerin yönetim geleneklerinin eski olduğunu, devletçiklerinin yüzlerce yıl yaşadıktan sonra Osmanlı'nın ancak avrupalı güçlerle itifak oluşturarak tasfiye edebildiğini bütün detaylarıyla bilir.
Kürdistan'ın zenginliklerini ele geçirmeyi 18. yüzyılın sonlarından itibaren akıllarına koyan batılı devletler ülkemizde 1100 civarında misyoner okulu açmışlardır. Vilayet-i Sitte (altı vilayet) olarak isimlendirilen o dönemin Kürdistan vilayetlerinde sayısı 1100'e varan misyoner okullarının varlığı her köye kaç misyoner okulu düştüğünü hesaplamayı zorunlu kılarken, diğer yandan "acaba ermeniler yeniden hristiyanlaştırılmakmı isteniyordu" merakına hatta hayretine vesile olacak ironik bir sorgulamayı gerekli kılmaktadır. Misyoner okullarının hemen tümü batılı devletlerin istihbari karargahları olup buralardan her türlü yeraltı faaliyeti yönlendirilmiştir. Çoğu din görevlisi adı altında istihbari faaliyet yürüten "misyonerlerin" raporları incelenirse sömürgeciliğin gerçek talancılık ve çapulculuk olduğu gerçeğinin saklandığını ve bunun yerine zenginlikleri yağma edilmek istenen kürtlerin "çapulcu" olarak tanımlanıp teşhir edildiklerini görürsünüz. Zaten her sömürgeleştirme eylemi "uygarlık götürmeye, çapulcuları hizaya getirmeye" yönelik bir işgal ve ilhak eylemi değilmidir? Her sömürgeci devlet istila öncesi elinde İncil'i ile papazları yada elinde Kur'anı ile mollaları öncü güç olarak gödermemişmidir? Kendi başlarına bırakıldıklarında zenginlikleri ve kendine yeterlilikleri olan sömürge halkların elinde sonuçta Kur'an ve İncil'den başka hiçbir şey kalmayıp zenginlikleri yağma, talan, soygunla el değiştirmemişmidir? İşgal ve ilhak sömürgelere kan ve gözyaşından başka ne vermiştirki?
Kürtler Osmanlı tarihi boyunca "celalidirler". Misyonerlerin dilinde "çapulcu" olurken, Cumhuriyet döneminde "eşkiya-şaki-mürteci" sayıldılar ve sanatları "şekavet" olarak lanse edildi. Daha sonraki dönemlerde "anarşist ve terörist" olarak damgalandılar. Biz bu filmi 18. yüzyılın başından beri izleyegeldik.
[b]Siyaset hukuka ölçü alınırsa?[/b]
ABD, Irak işgali dönemide tecavüz suçları işledimi?
İşledi?
Ayrım gözetmeksizin yaşlı, kadın, sivil katlettimi?
Etti.
Bu saydıklarım bütün uygar dünyada infial uyandırdımı?
Uyandırdı.
Niçin sesiniz çıkmadı?
Çıkarınıza uygun olduğu için değilmi?
ABD'nin Irak'a girdiği günden beri katledilen sivillerin sayısı 150 binin üzerindedir. Burada savaşmayı seçen arap milliyetçisi, BAAS mensubu, köktenci v.s. değil, sivilleri konuşuyoruz. Sivil insanların ölümlerini konuşuyoruz.
Siz de konuşabilirmisiniz?
Yada bu insanların kürtten, ermeniden farklı bir türe mensup olduklarını söyleyebilecek birileri bulunabilirmi?
İnsan!
Evet insanı haklarıyla birlikte ve bu hakların en başlıcası olan yaşama hakkıyla ele almanın gereklerini konuşuyoruz.
Ermenistan yönetiminin Saddam yönetiminden hiç farkı yok. Benim dikatörler için sivil halk ölsün demeye getirdiğim yok, ancak katillerimizin hukukunun savunulması bir insan hakları sorunu olsa bile bunu hararetli bir şekilde yapmak kürtlere düşmez. Düşer diyenlerin tavrı Saddam'ın idam kararını imzalamam diyen Celal Talabani'nin gösteriş itkili insancıllığının düzeyine iner.
Ermenistan bir devlet, kürtlerin soykırımlara uğratılmasına tavır aldığını gören varmı?
Diaspora ermenileri İngiltere, Fransa, Amerika'da devlet içinde devlet konumunda. Bugüne kadar kürtlerin haklarını savunmalarını bir yana bırakınız, soykırıma uğratılmalarını kınamışlıklarının bir tek ifadesini bulup buraya aktaracak olan varmı?
Van Kuli'lerin, günümüzdeki koruculuğa denk düşen bir Osmanlı örgütlenmesi olarak yalnızca ermenilerden teşekkül ettiğini Garo Sasuni yazar. Ermenilere "teba-i sadık" denmesinin nedeni bu kurumun sadece kürtlere değil ortadoğunun diğer halklarına karşı silahlı bir baskı gücü şeklinde kullanılmış olması nedeniyledir.
Osmanlı Paşası Bedirhan'ın emrine verilen özel muhafız birliği Revanduz'dan Hakkari'ye kadar Moltke'nin yapmadığını, yapamadıklarını yapmıştır. Süryanilerin Osmanlı adına katli, ezdilerin katliamlardan bizar olup Ermenistan'ın (o dönemde devlet değildiler) Rusya kontrolündeki yörelerine ve Çukur Sad-Şirvan-Şadili kürtlerinin arasına sığınmaları o dönemde gerçekleşmiştir.
1850 yılına kadar Osmanlı-Alman ittifakı kürtleri mükerrer soykırımlara maruz bırakırken infaz mangalarının ön saflarında ermeniler vardı. Buna rağmen Kürdistan'da önemsenecek türk nüfusu yoktu. Türklerin kürt mireliklerini tasfiyesinden sonra bölgede ilk defa yerleştirmeye başladığı idari kurumlarına dayanak olacak türk nüfusu ancak bu dönemden sonra Kürdistan'a sızdırılabilindi.
Nasılmı?
1840'ların sonunda Osmanlı'nın kolonileştirme eylemine karşı çıkıp asker ve vergi vermeyi reddeden Akçadağ kürtleri diğer yöreler gibi ayaklandılar. Üzerlerine gelen Osmanlı güçlerini iki kez yenilgiye uğratan kürtler seferber edilen ermeniler tarafından yenilgiye uğratıldılar. Malatya, Afşin, Maraş, Gürün, Darende, Sürgü, Besni, Arapkir, Ağın, Erzincan, Erzurum, Oltu, Aşkale, Gümüşhane, Bayburt, Nizip, Antep, Hatay ilk defa bu şekilde türk nüfusun akınına uğradı, daha sonra orduların himayesinde Harput'a hatta Palu'ya kadar uzanacaktı.
Osmanlı'nın Almanya ile birlikte Kürdistan'ı işgali ve ardından ilk defa sömürge statüsünden daha geri bir statüye düşürerek iç sömürge bile denemeyecek bir şekilde ilhak etmesi ruslarda tedirginlik yarattı. Ruslar, 1820 Rus-İran savaşı sonunda üçüncü ilhakçı güç olarak ellerinde bulundurdukları Ermenistan parçasının avantajlarını da kullanmak suretiyle kendileri gibi ortodoks olan ermenileri daha yoğun şekilde manipule etmeye etmeye başladılar. Ermenilerin rus yanlısı tutum takınmaları "talihin dönmesine", ermenilerin Osmanlı ile Almanya yanındaki ayrıcalıklı ve özgün pozisyonunun değişmesine neden oldu. Ardından 1855 Zeytun direnmesi ve 1877 Osmanlı-Rus harbi öncesi ermeni direnişleri ve kırımları yaşandı.
1890'larda kurulan Hamidiye Alayları, Van Kuli örgütlenmesinin yerine ikame olundu. Ancak Hamidiye alaylarına hiç bir zaman top gibi ağır silahlar verilmedi. Van Kuli'ler aynı zamanda ağır topçu birliklerine sahip düzenli askeri örgütlenmeye sahiptiler. Hamidiyeler ise hafif süvari alayları olarak örgütlendiler.
Kendi bilgisizliğinizi başkalarına çifte standartlı diyerek suratlarına çarpmamanızı tavsiye ederim. Şayet bilmiyorsanız gidiniz öğreniniz. Kürtlerin ve kürt ermeni ihtilaflarının tarihi geçmişine ilişkin bilgileriniz egemenlerin yazdığı tarih bilgileriyle sınırlı. Konuya objektif yaklaşabilecek birikimden yoksunsunuz. Kaldıki kürtler bu konuda taraftırlar. Ülkelerinin önemli bir bölümü ermeniler tarafından yutulmuş durumda. Ermenistan'da BAAS-Kemalist uygulamalara taş çıkarttırır baskı türleriyle cendereye alınmış vaziyetteler. Bunun insan hak ve hukuku önünde taşıdığı anlamı ve ehemmiyeti idrakten acizmisiniz?
Kelbajar çoklarına batar oldu, Mirov kelimesini bir kez olsun yazamayanlar ermenilere payanda olma madrabazlığını kimseye kaptırmaz hale geldiler. Kürt milletinin hukukunu, varlığını bunlarmı savunacak yada savunulmasını millete öğretecek?
Ört ki ölem..
[b]Ahlak-akıl-hukuk[/b]
İnsanların öldürülmesine karşı çıkmanın ahlaki kriterleri Azerbaycan ve Irak'ta öldürülenlerin, sürülenlerin de insan nesline mensup oldukları gerçeğini esas alır. İnsanlığın ölçüleri yeryüzünün bütün insanlarını kapsar. Bir tek insan için dahi olsa sessiz kalmak konunun lafzıyla ilgilenildiğine delalet eder.
Azerbaycan ve Irak halkları kürtlere ne kadar karşıt ve uzaksa Ermeniler de o ölçüde karşıt ve uzaktırlar. Azerbaycan ve Irak Kürdistan'a ne ölçüde yakınsa Ermenistan da aynı ölçüde yakındır.
İnsan hukukunun temelde eşit olduğu ve eşitçe ele alınması gerektiği önce uygar hukukun ölçüsüdür. Diğer bir yandan da insan yaşamıyla ilgili olması bağlamında ahlak ve vicdan ölçülerini gerekli kılar.
Bunun dışında insan hukukunu milletlerin çıkarlarına, siyasi beklentilerine uygun olarak ele almak yada almamak yaklaşımı vardır. Uluslararası hukuk bugünkü haliyle güçlünün hukuku olmak ve güçlü olanın çıkarlarını savunmaya müteallik bir görünüm vermek durumundadır. Bu ölçüler "akli" olmakla birlikte ahlaki ve vicdani ölçüleri, insani sorumlulukları, hepsinden daha önemlisi eşitlik ve adalet prensiplerini gözetmeyen bir tarzı temsil etmektedir. Kürtlerin temel zorlukları da bu anlayışın egemen olmasıyla yakından ilgilidir.
Herkese hukukun emrettiği ölçülerde eşit ve hakkaniyet temelinde yaklaşmak belki o gün için izlenen siyasetle uyuşmayabilir, bu durumda sorgulanması gereken siyasetin ahlakiliği ve akılcılığı olmalıdır.
Meseleyi böyle anlamayanlar madrabazlardır. Siyasetler değişebilir ama insanın hakları daha bir gelişme ve genişleme göstererek ebediyete kadar baki kalacaktır.
Kürt siyasetçileri arasında hiç kimse ermeni soykırımını inkar etmedi, tartışmaktan da kaçınmadı. Kürtlerin bugün bile devam eden soykırıma ve tehcire uğratılması sözkonusu. Bunun faili ve müsebbibi Ermenistan. Bu sorunu ermenilerin soykırımını tartışırken tartışmayıp ne zaman ve nerede tartışacaksınız? Kurdistan'a Sor'un tasfiyesini ermenilerin vatanlarından sürülmesiyle kıyaslamayacaksanız hangi soykırım ve tehcirle kıyaslayacaksınız? Hepsi biribirine benzer ve kıyas teşkil eder durumdadır. Kıyasa değer eşitleri yada benzerleri karşılaştırmak bilim yönteminin de gereğidir. Bunu burada, bu aşamada yapmayıp nerede yapacaksınız?
Ermeniler masaya kendi hukukları ile geliyor. Yeryüzünün en çok bastırılmış, en çok istismar edilmiş, en çok katledilmiş milletini suçlayarak geliyor, kürtler üzerinden talepte bulunuyorlar. Kürtlerin masaya koyacakları neler olmalıdır? Kürtlerin bir hukuku yokmudur? Maruz bırakıldıkları ve hala bırakılmaya devam edildikleri soykırımlar önünde hakları ve söyleyecekleri yokmudur? Neyle kıyaslayacaksınız, masaya kendi hukukunuz olarak ne koyacaksınız?
İşte kürt aydınının görev ve sorumlulukları burada ortaya çıkıyor. Farz olan ve aslolan önce senin hukukundur. Sünnet olanı öne geçirmeyin ve bu tutarsızlık için ensemizde boza pişirmeyin lütfen.
Avukatsız bir millet olan kürtlerin avukatlarını dinlemeye ihtiyacımız var. Dünyanın neredeyse tümü bizim katledilmemiz önünde susarak ve susmaya devam ederek ermenilerin avukatlığını üstlendi, bizler de yeterince dinledik. Şimdi kürtlerden başlayarak bütün dünyaya kürtlerin uğratılmakta oldukları vahşetin anlatılması gerekiyor.
[b]20 Aralık 2008
Kenan Fani Doğan[/b]
Re: AHLAK-AKIL-HUKUK-SİYASET