Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 26 May 2008

Bir önceki makalemde, “Çatı Partisi/Misyonu Bitmiş Partiler/Yeni Mücadele Partisi“ gibi Kuzey Kürdistan ulusal hareketinin hayati, temel ve önemli bir konusuna yer vermiştim. Bu yazı ile ilgili, e-mailime yığınla mesaj ve değerlendirme düştü. Bu mesajlarda, belirli konuların açımlanması, derinleştirilmesi istendiği gibi, bazı konuların netleştirilmesi talepleri de vardı. Bunun yanında, temel noktalarda itirazlar, değerlendirme ve öneriler de söz konusu idi. Bu mesajlar birçok temel konuda yeniden fikir jimnastiği yapma şansını bana tanıdı. Bu mesajların çoğuna yanıt verme olanağını buldum. Yanıtladığım arkadaşların da cevaplarımdan memnun olduklarını umut ediyorum.

Bu yazıma karşı, en anlamlı ve en kapsamlı eleştiri ve değerlendirme Rizgarî'deki eski yol arkadaşım ve bulunduğumuz aşamada Rizgarî sitesindeki yeni yol arkadaşım Sedat Günçekti'den geldi. Eski bir yol arkadaşımdan böyle kapsamlı ve seviyeli bir eleştirinin yapılmış olması beni fazlasıyla sevindirdi.

Sevgili Sedat'ın yazısındaki eleştiriler, açılan ve sorulan sorular, açılımlar, bana ilgili konuda yeni açılımlar yapma, bazı kavramları yeniden açıklama ve vuzuha kavuşturma; bazı konularda da yeniden kavramlaştırma ve sentezleştirme yapma şansını tanıdı. Bu bağlamda da, Sevgili Sedat'ın kendisine teşekkür ediyorum.

En önemli konulardan biri de, Sevgili Sedat'ın eleştiride seviyeli bir dil ve üslup kullanmasıdır. Kullandığı üslup, siyasi sınıfımız açısından da yeni bir siyasi kültürün gelişmesinin temel ip - uçlarını sunmaktadır. Buda, yazının başka sevindirici bir yönü.

Sevgili Sedat'ın görüşlerini değerlendirmeden, bazı kavramlara açıklama ve açılım getirmeden, yeni kavramlaştırma ve sentezleştirme yoluna gitmeden, birkaç temel tespit yapmak istiyorum.

Yazımın amacı...
Benim kaleme aldığım yazının amacını biraz açmanın, temel konularda açılımlar getirmeme yeni bir anlam ve içerik kazındıracağını düşünüyorum. Ben Kuzey Kürdistan Hareketi'nin durumunu bütün yönleriyle analiz etme, ele alma amacı taşımadım. Kuzey Kürdistan Hareketi'nin örgütsel aktörlerini mevcut verili durumdan yola çıkarak tanımlamaya, mevcudun yerine ikame edilecek yapılanma üzerine düşüncelerimi ifade etmeye çalıştım.

Sorunu açımlamak için çok basit bir noktadan hareket etmeyi, daha realist ve rasyonalist davranmaya çalıştım. Legal ve illegal planda var olan örgütlerimizin yapısal özelliklerini genel anlamda göz önüne almaya çalıştım. Tek-tek unsurları ele alarak değil, onların hepsini gözeterek Kuzey Kürdistan Hareketinin mevcut yapılanmasıyla ilgili tespitler yaparak, günümüze ışık tutacak, Kuzey Kürdistan Hareketi'nin yeniden yapılanması için çıkarsamalar yapmaya çalıştım. Mevcut olan örgütlerimizin, içinde bulundukları konumlarını basit tanımlardan öteye, açığa çıkan ve gözlemlerimize kocamanca takılan boyutlarıyla ele aldım. Kuzey Kürdistan hareketi'nin bütün örgütsel aktörlerinin dününü (soğuk savaş dönemi) ve bugününü (soğuk savaş sonrasını) karşılaştırdığım zaman, ortaya çıkan sonuçların köklü farklılaşmaları göstermemesini bir kriter olarak ele aldım.

Yıllardır Kuzey Kürdistan Hareketi açısından benim ve birçok başka Kürt siyasetçisi ve aydınının gündeme getirdiği tespitleri, biraz daha göze batırarak, başka bir ifadeyle hatırlatarak, mevcut durumdan çıkış için yollar göstermeye çalıştım.

Yazım, hiçbir zaman Kuzey Kürdistan Hareketi'nin var olan, tartışmalı, önümüzde tuzaklar oluşturan aktörlerini değersiz göstermeyi amaçlamamaktadır. Mevcut olan aktörlerin ve değerlerin yetmezliğini, eskidiğini, günümüzde bize yararlı olan aktörler olmadığını gösterme iddiasındadır.

Yazımın gerçekleştirmeye çalıştıkları....
Yazım, başkalarının düşüncelerini ifade etmesini engellemeye yönelik olmadığı bilinmelidir. Ben bu yazımda, Kuzey Kürdistan hareketinin şu veya bu bireysel ve örgütsel aktörünün karşı durma yoluna gitmediğim gibi, kesinlikle de öyle bir bakış açısını yaratmaya da yönelik değildir.

Yazım da, Kuzey Kürdistan Hareketi'nin bütün aktörlerine ve değerlerine eşit mesafede durarak, her aktörün de değişebilirliğini hesaba katarak, yeniyi yakalamaya çalışma gayreti var.

Soğuk savaş döneminin tanımında anlaşmak lazım...
Sevgili Sedat'ın yazısını incelediğim zaman, göze batan ve üzerinde durulması gereken konu, “soğuk savaş döneminin“ tanımıdır. Bu konuda farklı tanımlamaya ve algılamaya sahip olduğumuzu, soğuk savaş dönemine farklı anlamlara yüklediğimizi saptıyorum.

“Soğuk Savaş Dönemi“ dediğimiz dönem, 20. yüzyılın içinde 1950-60'lardan başlayan, 1990'larda sonlanan ve etkileri günümüze kadar devam eden bir dönemdir. Bu dönemin özelliği, ikili bir sistemin ve bu ikili sistemler içinde alt sistemlerin iç-içe geçmesidir. Bu dönem, demokratik batı/kapitalist sistem, totaliter doğu/sosyalist sistemle çerçevelenen bir dönem. Demokratik batı/kapitalist sistem, Batı Avrupa, Japonya v.b. gibi alt-sistemleri içinde barındırmakta. Totaliter Doğu/Sosyalist sistem, Çin Halk Cumhuriyeti, Arnavutluk, Yugoslavya-Romanya gibi alt-sistemlerini içinde barındırmaktadır. Demokratik batı/kapitalist dünyanın lideri ABD, Totaliter doğu/sosyalist sistemin lideri Sovyetler Birliği'dir. Bu dönem, her iki sistemin de kendi genel değerlerine, kendi rasyonellerine, kendi kültürlerine, kendi ideolojik değerlerine, kendi ideallerine göre hareket etmediği, sistem ve devlet çıkarlarının belirleyici olduğu bir dönemdir. Bu dönem, dünyanın, insanlığın, şu veya bu unsurunu siyah ya da beyaz mantığı içinde değerlendiği, demokratik olmamanın dünya genelinde genel bir tutum ve davranış olduğu dönemdir. Demokratik batı/kapitalist dünya kendi devlet bünyelerinde demokratik olmalarına rağmen, dışa karşı anti-demokratik, sosyalist dünyanın demokratik olmadığı bir dünya. Batı sisteminin, sağ faşist ve otoriter cuntaları, sosyalist sistemin sol askeri cuntaları ve totaliter sistemleri desteklediği bir dönemdir. Çatışma ve savaş kültürünün geçerli olduğu, ideolojilerin, felsefelerin başkalaştığı, kendisinden başka renkler kazandığı, farklı sonuçlara ve eylemlere kaynaklık ettiği bir dönemdir. Katı ve dogmatik tarafgirliğin olduğu bir dönemdir. Keskin düşman kampların ve kamplaşmaların olduğu dönemdir. Daha sayabileceğim bir yığın olumsuz değer, davranış, düşüncelerin egemen olduğu, iki sistemin kesin hatlarla ayrıldığı, birbirinden etkilenmeyen kapalı dere bir dönemdir. Uluslar ve halklar arasında sınırların çekildi, modern kapalı toplumlar dönemidir.

Bu soğuk savaş döneminden, ABD ve S. Birliği gibi koca devletler, bu devletlerin içindeki değişik aktörler doğrudan etkilenmeden kendilerini kurtaramadıklarını göz önüne alırsak, Kuzey Kürdistan hareketinin ve onun aktörlerinin bu dönemden etkilenmemesi, bu dönemin özelliklerine göre şekillenmemesi, bir yapı kazanmaması da olanaklı değildi.

Kuzey Kürdistan Hareketi çok sesli ve çok renkli miydi?
Görünen o ki, Kuzey Kürdistan Hareketinin soğuk savaş koşullarından yeni bahara yelken açtığı, gelişme ve yeniden yapılandığı konusunda Sevgili Sedat'la bir görüş birliğine sahibiz. Kuzey Kürdistan Hareketi'nin tarihsel dönem olarak 1960 sonrasında yeniden yapılandığı genel bir kabul durumunda. Bu nedenle, soğuk savaş döneminin değerleri, Kuzey Kürdistan Hareketi'nin tümünü etkileyen ve şekillendiren bir özelliğe sahip olduğu konusunda da bir görüş ayrılığına sahip olmamamız gerekir.

Ama Kuzey Kürdistan Hareketi'nde çok sesliliğin ve renkliliğin olduğu konusunda Sevgili Sedat'ın yaptığı tespit, ayrıldığımız, daha sonraki ayrımlarımızı da belirleyen önemli bir konu oluyor.

Kuzey Kürdistan'da siyasi ve örgütsel aktörlerin, birbirlerine atfettikleri tanımlarla değil, objektif ölçülerle soruna bakabilirsek bunu rahatlıkla saptayabiliriz.

Kuzey Kürdistan örgütsel aktörlerine ideolojik olarak bakarsak: Örgütsel aktörlerin büyük bir kesimi (Rizgarî, Ala Rizgarî, Özgürlük Yolu, Devrimci Demokratlar, Kawa, Dengê Kawa, Apocular, Têkoşîn) ta başından beri sosyalist ideolojiyi benimsediler ve hatta her biri bir diğerinde daha çok sosyalist olduğunu değil, her biri diğerinin sosyalist olmadığını ileri sürdü. Bu bağlamda büyük bir rekabet ve çatışma içinde oldular. İşte bu değer, soğuk savaş döneminin en önemli ve belirleyici değerlerinden biridir. Bir devletin diğerini, bir akımın diğerini meşru görmemesi değerinin bir ürünüdür. 1965 yılında kurulan T-KDP başlarda kendisini hiçbir ideoloji ile tanımlamamasına rağmen, 1977 yılında KUK'un iktidar olmasından sonra T-KDP de kendisini sosyalist olarak tanımladı. Bu verili durumu ele aldığımız zaman, birçok örgütsel aktörün kendi başlarına çok seslilik anlamına gelmeyeceğini Sevgili Sedat da kabul eder.

Kuzey Kürdistan Hareketi'nin çok sesli ve çok renkli olması, birden fazla örgütün olması yanılsanmasına dayanmaktadır. Burada ideolojik anlamda gerçek çok seslilikten değil, farklı liderliklerden, her guruba ait olan renkten ve seslilikten bahsedilebilir.

Kuzey Kürdistan Hareketi'nin sosyalizm dışında bir aktörü olmadığı gibi, Kuzey Kürdistan aktörlerinin hepsi de yakın ve hatta aynı toplumsal projelere sahipler, Batı ve emperyalizmine düşman konumundaydılar, sosyalist sistemi stratejik müttefik görüyorlardı, Leninist modele göre örgütlenmişlerdi. Bu konumlanma, çok sesliliğin ve renkliliğin bir alameti değil, tek sesliliğin bir ifadesidir.

Saptamalarımın ne kadarı ve hangi kapsamı Rizgarî siyasi hareketini içine alır...
Kuzey Kürdistan'daki örgütsel aktörlerin tek sesliliğinden bahsederken bunların hiçbir farklılığa sahip olmadığını anlatmak istemiyorum. Bu noktada, her örgütsel aktöre ilişkin farklı alt değerler sistemi ve ayrımlar da var.

Ama Sevgili Sedat'la Rizgari'nin de en genel anlamda soğuk savaşın rasyonelleri içinde olduğuyla ilgili bir uzlaşmaya sahip olmamız gerekir. Rizgarî'nin Sovyetçi ve Çinci olmadığı doğru. Ama Sovyetçiliğin ve Çinciliğin en genel planda her yönüyle etkilediği, ana değerler olarak da genel sosyalist sistemin etkileme ve belirleme alanı içinde olduğu göz ardı edilemez. Rizgarî'nin sosyalist sistemi stratejik müttefik seçmesi, Leninist modele sahip olması, Batıyı ve emperyalist ülkeleri düşman kabul etmesi, sosyalist sisteme egemen olan aktörlerin genel ideolojik, örgütsel, toplumsal modellerinden yola çıkarak, kendisine yol bulması bunun en önemli göstergelerinden biridir.

Sosyalist sistemin, Sovyetçi, Çinci, Arnavutlukçu sistemlerin, kendi içlerinde farklılaşan alt sistemleri de var. Sovyetçi, Çinci, Arnavutlukçu sistemden bağımsız düşünce ve davranış sistemi, en genel anlamda sosyalist sistemin en alt- sistemlerinden birine göre davranma özelliğidir. Bu nedenle, Rizgarî içinde Sovyetçi ve Çinci damarın zaman-zaman ortaya çıkması tesadüf değil, sistemin ana karakterinin bir yansıması ve doğal dışa vurumudur.

Rizgarî Hareketinin, Kürt yurtsever kesimlerini açıkça karşı almadığı, onları meşru gördüğü, anti-sömürgeci cepheyi savunduğu, bu cephe içinde bütün Kürt yurtsever kesimlerinin yer almasını istediği. KDP'yi dış ideolojik saldırılara karşı savunduğu (sahiplendiği demiyorum. Çünkü bu farklı kategorik ve sorunlu yaklaşımdır. Sevgili Sedat KDP'yi ve yurtsever kesimleri sahiplendi tanımını kullanıyor), onların meşruiyetini öne çıkardığı da atlanılmaz bir durumdur. Ama diğer örgütsel aktörler de, Sovyetçi ve Çinci aktörler de, benzeri şeyleri savunuyorlardı. Hatta 12 Eylül öncesinde, Sovyetçi Kürt aktörlerle (Özgürlük Yolu, Devrimci Demokratlar), KUK'la Ulusal demokratik Güç Birliğini (UDG) oluşturdu. Bu durum, soğuk savaş değerlerinin dışında olunmasının bir göstergesi değildir. Çünkü cephe modeli, tam da Sovyetçi ve Çinci paradigmasının örgütsel modelidir.

Ama bundan daha ötesi önemlidir. Bu öte alan, sorunun başladığı ve soğuk savaş döneminin değerlerinin devreye girdiği alandır. O da Rizgarî'nin Kuzey Kürdistanlı siyasal ve örgütsel aktörlerle anlaşma sağlamaması, onlarla herhangi bir şekilde güç ve eylem birliği, cephe birliği yapmamasıdır.

Rizgarî'nin “demokrasisi“ ve liderlik anlayışının da diğer Kuzey Kürdistanlı örgütsel aktörler kadar katı, tekçi değildi. Bunda Rizgarî'nin Sovyetçi olamaması, soğuk savaş döneminin değerlerinin dışında olması etkili ve belirleyici olmamıştır. Bunda, Rizgarî'nin geleneksel bir parti yapısına sahip olmaması, bir genel sekreter ve genel başkana sahip olmaması, bir liderler topluluğuna sahip olması, bu liderlerin birbirini dengeleyici olmaları, bir aydın hareketi olmasının yarattığı, aydınların özerk ve otonom davranmasının doğallığından kaynaklan, bir ayrımdan, elbette önemli ir ayrımdan bahsedebiliriz.

Oysa Rizgarî'nin bir demokrasi projesine sahip olduğu söylenemez. Proletarya Diktatörlüğünü savunan tüm hareketler gibi, gerçek anlamda bir demokrasisinden bahsetmek de olanaklı değildir. Üstelik iç sistem açısından, tek-tek lider kadronun iç sisteminin ayrıştırılmasında, Rizgarî'nin bir demokrasiye sahip olduğu da söylenemez.

Rizgarî'nin Kuzey Kürdistanlı diğer siyasal ve örgütsel aktörlerden farklı, ciddi, tarihi sorumlulukla Kürdistan'daki ulusal direniş hareketlerine sahip çıkması da, soğuk savaş döneminin değerlerinin dışında olduğu anlamına gelmez. Sosyalistler, en güçlü “yurt savunması“ tezini dogmatik bir şekilde sahiplenmişlerdir.

Farklı parti kategorilerinin varlığı gerçeği...
Sevgili Sedat, partinin karakteri ve yapısı konusunda görüşlerimi eleştirirken, yine belirtmek istiyorum ki soğuk savaş döneminin parti yaklaşımı, kategorisi içinde sorunu ele almakta. Bu nedenle de, bir partinin ideolojisiz olmayacağını ileri sürüyor. Partilerin hepsinin ideolojik olacağı, bir parti kategorisinden bahsediyor. Geleneksel yaklaşıma göre, bir parti ya sosyalist, ya da burjuva olur. Elbette sosyalist partilerin farklı türleri, burjuva partilerinin de farklı türlerinde bahsedilebilir. Faşist parti, burjuva partisi kategorisi içinde, Bonapartist, Baasisit, Kemalist, Neronist, Nasırist, Castroist partiler herhangi bir kategori içinde ele alınmazlar. Bazılarına göre bu partiler burjuva ve faşist, bazılarına göre de sol parti olabilirler.

Bu noktada söyleyeceğim şey şudur ki, partilerin farklı kategorileri var, bu farklı parti kategorilerin yapılandırılması, iradi olarak şekillenir ve bir tercihle tanımlanır. Bu nedenle, sadece sosyalistlerin içinde yer aldığı bir parti de kurabilirsiniz. Ya da tüm sosyalistlerin de için de yer aldığı bir parti değil, sosyalizmin belirli bir yorumuna sahip olanların partisini kurarsınız. Ya da sadece burjuvaların, işçilerin, köylülerin, anarşistlerin, faşistlerin, aydınların, kadınların partisini kurabilirsiniz. Ya da bir toplum projesinde ve programda birleşenlerin partisini, kitlesel demokrat bir parti kurarsınız. Bu partinin ideolojisi yoktur, üzerinde anlaştığı ve gerçekleştirmeye çalıştığı bir toplumsal projesi ve programı vardır.

Benim önerdiğim böyle bir parti. Bu önerdiğim parti de, Kürdistan'ın özgürlüğü ve bağımsızlığı dönemiyle ilintili verili bir durumun yapılandırılmasıdır. Bu partide, hiçbir ideolojinin egemenliği söz konusu olmadığı gibi, bütün ideolojilerin meşruluğu da vardır. Ama ideolojiler, partinin yolunu ve yapacaklarını tayin eden ana faktörler değildir, yardımcı ve destekleyici faktörlerdir. Bu parti, çoğulcudur, tekçi ve monolitik değildir. Farklı eğilimlerin ve düşüncelerin varlığına, meşruluğuna dayanmaktadır.

İllegalite ve meşruiyet ilişkisi...
Sevgili Sedat'ın, benim, Kürdistanlı mevcut illegal örgütlerin misyonlarını tamamladığı konusundaki saptamamı doğru algıladığı ortada. Bu tespitimi, Kuzey Kürdistanlı illegal örgütlerin meşru olmadığı gibi, bana ait olmayan bir görüşle bütünlemesi doğru değildir. Başka bir şekilde ifade edersem, verili durumda Kuzey Kürdistanlı illegal örgütler misyonunu tamamlamışlardır, ama meşru olduklarına da söylediğim bir şey yoktur.

Bu bağlamda, bir paradokstan değil, paradoks gibi görünen ama birbirin tamamlayan bir tanımdan bahsedebiliriz. Eğer Türkiye'de Kürdistan ve Kürt ismiyle parti kurulması serbest olsaydı, Kürdistan özerk ya da federal bir bölge olsaydı, herkese ve her görüşü de örgütlenme hakkı tanınmış olsaydı, buna rağmen illegal örgütlenmede ısrarlı olunsaydı, o zaman illegal örgütler meşru olmaz. Örneğin, günümüzde Bask'ta ETA'nın örgütlenmesi bu bağlamda tartışmalıdır. Kürdistan Federe Devleti'nde bütün düşüncelere ve etnik gruplara örgütlenme hakkı tanınmışken illegal örgütlenmek, meşruluk sorunun tartışma gündemine getirir.

T.C Devleti'nin soğuk savaş koşullarında yaşamakta olması, hangi alanda bizim için belirleyicidir? Bizim davranışlarımızı ve stratejilerimiz hangi ölçülerde etkiliyor? İllegal örgütleri dağıtmak mı, yoksa dönüştürmek ve çalışmalarını dondurmak mı?, soruları da önemli. Kürdistanî yeni mücadele partisinin çoğulculuğu ne anlama geliyor? Cephe ve çoğulcu parti ilişkisi nedir?, konuları önemli konular.

Bu konuların tümü üzerinde durmak, makalemin kapsamı bakımından olanaklı değil. Ama tartışmaya değer konular olarak okuyucuma ifade ederken, fırsat buldukça bu konulara dönmeye çalışacağım.

Ama bir noktanın altın çizmek istiyorum. Sevgili Sedat'ın Türkiye'nin soğuk savaş koşullarında yaşamakta olduğu konusundaki saptaması doğru, ama Türkiye gerçeğinin bir yönünü açıklıyor. Türkiye gerçeğinin diğer yönü, bir ayağının da Osmanlıdan başlayan ve bu aşamada da somut hale gelen, batı içinde olması. Yani Türkiye iki arada bir derede konumunda.

Türkiye'de 1946'da çok partili sistemin benimsemesiyle başlayan şekli demokrasi sürecinden sonra, Türkiye hep ikili hal yaşadı. Yarı-totaliter, yarı-demokrasi hali. Bazen açık askeri diktatörlük, bazen sivil iktidar dönemlerini yaşadı. Kürtler o süreçten sonra siyasete kendi tarzlarıyla katıldılar. 1960'tan sonra utangaç kimlik tanımlarıyla, 1969'dan sonra açık Kürt kimlikleriyle sistem dışı ve içi siyaset yaptılar. Legal ve açık alan, Kürt Hareketi'nin önemli gelişen ve geliştirilen alanı oldu. Bu bağlamda, Türkiye açık diktatörlüklerden bir farklılığa sahip. Bulunduğumuz aşamada, Kürt parti yapılanması konusunda gündeme gelen parti yapılanmaları, açık, legal, ittiasız Kürdistani Yeni Mücadele Partisi'nin örgütlenmesi koşullarını daha da olgunlaştırmış durumdadır.

Amed, 27. 05. 2008

İbrahim GÜÇLÜ
[email protected])

Asagiya aktardigim satirlar yukaridaki Sayin Ibrahim Güclü'nün yazisindan. Bence güzel düsünceler. Ideolojiler insani köreltir. Eger böylesi bir Parti özgürlügü ve bagimsizligi hedefine koyarsa PKK'ya karsi güzel bir alternatif olabilir. Siz ne düsünüyorsunuz? [b]"Ya da bir toplum projesinde ve programda birleşenlerin partisini, kitlesel demokrat bir parti kurarsınız. Bu partinin ideolojisi yoktur, üzerinde anlaştığı ve gerçekleştirmeye çalıştığı bir toplumsal projesi ve programı vardır."[/b]

Sevgili kardesim Alan. Senin Kurt sorunun nasil bir örgutlenme veya nasil bir cikisla örgutlenecegi konusunda samimi ve icten oldugunu biliyorum,en azindan yazilarindan okuyorum. Gecen gunku yazinin altina sosyalistlerin nasil yaklasabilecekleri konusunda acik bir yaklasim sergiledigim kanisindayim. Sorun degil bir kez daha aciklayabilirim. Kurdistanda öncelik sömurgecilige son vermek ve onun tahribatlairini demokratik devrim diye adlandirilan devrimle sonuca göturmek asli bir görevdir,bu görev kitle partisi veya cephe tipi örgutlenmelerle yerine getirilebilir demistim. Sayin I.Guclu buna cati örgutlenmesi diyor,bu cati örgutlenmesinin ideoljik degil politik hedeflere yönelen bir eylem örgutlenmesinden bahs ediyor. Bence dogru ve yerinde bir yaklasim. Sosyalistlerin surecin disinda degil icinde olmalari gerektigini,kendi mevzilerini koruyarak bu kavgada yer tutmalari gerektiginden bahs etmistim. Sayin I.Guclu cati örgutlenmesinden bahs ederken aslinda bir cephe örgutlenmesinden bahs ediyor,burda sorun adin ne oldugu degil tabii bu örgurlenmenin bir ideolojik örgutlenme degil somut hedeflere kilitlenen bir programdan bahs ediyor ve katilan her kesimin kendini tanimlamaktan yana bir kisitlanmaya ugramamasi gerektigini söyluyor. Yani bizden farkli bir sey söylemiyor,yaklasimi dogrudur katiliyorum. Soguk savas dönemi ve sonrasiyla ilgili yaklasimlarinda farkli dusunuyorum ve yine Kurdistanda cok seslilik konusundada farkli dusundugumu belirtmek isterim. Sonuc olarak Kurdistanda demokratik devrimi hedefleyen bir konsepte her kese esit yaklasan her dusuncenin kendini özgurce örgutleyebidigi ve tartistigi Kurdistani Konsensus neden olmasin. Selam ve Saygilar

IBRAHIM GÜCLÜ ve “LAY-LAY-LOM PARTISI“! ****************************************** Sevgili Alan, Hemen bir alttaki zincirde de belirttigim gibi, bizler icin zaman, isiktan daha hizli ilerliyor... Buna ragmen, Ibrahim Güclü'nün kismen kisiye özel (Sedat Güncekti'ye) yazdigi yaziyi degerlendirme istemine elbette ki seni kirmamak icin, icabet etmek zorunda kaldik... Önce, bu Forumlarda haspelkader kalem oynatan ve ilgi alani tarihten siyasete, sanattan kültüre varana dek hayli dagilmis ve kendini dagitmis(!) bir kardesiniz olarak, $unu itiraf etmeliyim ki, Kuzey Kürdistan'daki siyasî olusumlar ve partiler konusunda ilgim ne kadarsa, bilgim de o kadardir... Neden derseniz(?); kimilerinin “cok renkli/cok sesli“ olarak gördügü durumu, bendeniz sahsen ayni göremiyorum! Pek de büyük diyemeyecegimiz bir bölgede bu kadar cok partili, cok örgütlü ve cok dernekli olmayi, “cok bencillik/ benmerkezcilik“ , “cok kariyeristlik“ ve hatta “düsmanin oyununa cok gelmislik!“ olarak görüyorum... Zaten basimiza gelen bunca belâlarin ve katakullilerin baslica sebeplerinden birisi de, hep bu siyasî necillik-kariyerizm düskünlügü ve cok parcaliliktir !.. I$te biz, bu nedenden ötürü, Kuzey Kürdistandaki eski ve yeni legal ve illegal olusumlari pek ciddiye alamiyoruz...Hele ki ugradigimiz “Büyük Ihanet“ten sonra !... Ibrahim Güclü'yü “derin“lemesine pek tanimiyorum; tanimaya calisiyorum... Bu konuda bazi düsüncelerim $öyledir: 1- Sayin Güclü, sadece yukaridaki yazisinda bile hayli celiskili ve oporünistce yaklasimlar sergiliyor.. Örnegin; sayin Güclü, a$iri bir öznellik sergileyerek “(benim) yazim“ kelimesini defaatle kullandigi yazisindan alintiladigim asagidaki üc paragrafta $öyle diyor: “Yazım, hiçbir zaman Kuzey Kürdistan Hareketi'nin var olan, tartışmalı, önümüzde tuzaklar oluşturan aktörlerini değersiz göstermeyi amaçlamamaktadır. Mevcut olan aktörlerin ve değerlerin yetmezliğini, eskidiğini, günümüzde bize yararlı olan aktörler olmadığını gösterme iddiasındadır. “Yazımın gerçekleştirmeye çalıştıkları.... ********************************* “Yazım, başkalarının düşüncelerini ifade etmesini engellemeye yönelik olmadığı bilinmelidir. Ben bu yazımda, Kuzey Kürdistan hareketinin şu veya bu bireysel ve örgütsel aktörünün karşı durma yoluna gitmediğim gibi, kesinlikle de öyle bir bakış açısını yaratmaya da yönelik değildir. “Yazım da, Kuzey Kürdistan Hareketi'nin bütün aktörlerine ve değerlerine eşit mesafede durarak, her aktörün de değişebilirliğini hesaba katarak, yeniyi yakalamaya çalışma gayreti var.“ diyor... Simdi, bir taraftan, cekindigi “mâlum“ birilerine “yazim, hiçbir zaman Kuzey Kürdistan Hareketi'nin var olan, tartışmalı, önümüzde tuzaklar oluşturan aktörleri“ diyeceksin, sonra da “(Yazim) önümüzde tuzak olusturan o aktörleri değersiz göstermeyi amaçlamamaktadır“ diyeceksin(!) ve daha sonra asagidaki paragraflarda ise onlara karşı durma yoluna gitmediğini ve onlara karsi esit mesafede durdugunu belirteceksin !.. Peki, lütfen bizi bagislasin ama, böylesi belirgin bir celiskiye ve bu tavra “oprtünistlik ve ödleklik“ denmez de ne denir ?!... 2- Sovyetler Birligi'ni, ABD empraylizmine alternatif görmesi, sayin Güclü'nün, onca ya$ina, tecrübe ve deneyimine ragmen, “Soyvyetler Birligi“ denilen ve mazlum halklarin ba$ina getirilmis o en büyük mûsibetin aslinda ABD'nin “sosyalist“ maskeli ikizi oldugunu, hâlâ anlamamis oldugunu gösteriyor !.. Nitekim öyle olmasaydi ABD, 1945'te cifte Atom bombasini, zavalli milyonlarca savunmasiz Japon siviin ba$inda degil, dünyaya güya “amansiz düsmani“ olarak lansettigi Sovyetler Birligi'nin ba$inda patlatirdi, degil mi ?!.. 3- Sayin Güclü'nün Kuzey Kürdistan'da kurmayi düsündügü “ideolojisiz“ partinin adi ACP yani “A$ure Corbasi Partisi“ olmalidir ve basari $ansi koca bir “SIFIR“dir !.. Cünkü karsinda kendi capinda, “kurt“ gibi vahsi ve güclü ideolojileri savunan TC destekli fa$ist-gerici-dinci CHP-MHP-ASkP gibi partiler; veya legal ya da illegal ideolojik Kürt partileri varken, senin onlarin karsisina alternatif bir idelolojiye sahip bir parti veya örgütle cikman, ÖDP gibi bir “A$K ve Özgürlük“ ya da “Lay-lay-lom partisi“ kurmaya kalkisman “iyi niyet“ten öte “baska“ bir seydir !!! .............. Bu konuda nâcizane görüs ve düsüncelerimiz kisaca bunlardir... Hosca kalin ! Selam ve sevgiler. OZAN BABO 27.5.8

1- Ikinci paragrafta alelacele, "Zaten basimiza gelen bunca belâlarin ve katakullilerin baslica sebeplerinden birisi de, hep bu siyasî necillik-kariyerizm düskünlügü ve cok parcaliliktir !.." diye yaziyoruz, kalles tu$ "bencillik" yerine "necillik" yaziyor ! 2- Ikinci maddede "ABD emperyalizmi" yazmak istiyoruz, o kalkip "empraylizmine" yaziyor ! "Sovyetler Birligi" yerine “Soyvyetler Birligi“; milyonlarca zavalli ve savunmasiz Japon sivil" yerine "siviin" yaziyor ! Hem acele i$e, hem de bu gâvur icadi Internete "seytan" karisiyor, ne yapalim !.. Selamlar

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.