بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 10 December 2009

İsyan Gerekçemiz
-Hüseyin Turhallı

Tarih: 9 Aralık 2009 Çarşamba- Kurdistan -Post

Mermiler Bitince başlıklı yazı için Hamza Atlı'nın babası bir mesaj göndermiş. "Xalê Hus, hastanedeki manzarayı görünce hüngür hüngür ağlamıştın. Seni teskin etmeye çalışmıştık" diyordu.

Ağlayan ben değildim ki! İnsanlık ağlıyordu.

Şırnaklı Leyla daha sekiz yaşındaydı. Diyarbakır Devlet Hastanesi'ne getirmişlerdi. Parmakları kopmuş, göz bebekleri patlamıştı. Leyla Zana ve Lord Evorbry ile birlikte görmeye gittik.

" Askerler evimizi bastılar. Baban nerede diye soruyorlardı. Bir süre sonra damın üstüne çıktılar. Soba bacasından bir şeyler bıraktılar. Annem bizi yorganın altına soktu. Sonrasını bilmiyorum. Ben burdayım. Annem nerede?" diye soruyordu. Annesiz-babasız ve kardeşsiz kaladığını bilmeyen yetim, kör ve kötürüm Leyla.

Büyük Leyla ile birlikte ağladık Küçük Leyla'ya.

Kendi kendilerini yönetebilmek için Etruş Kamp sakinlerine kurumlaşma üzerine eğitim veriyordum. Eğitime katılan 80 kişiden biri de 11-12 yaşlarında bir çocuktu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı.

-Adın ne heval?

-Delil

-Eğitime niye baban gelmedi de sen geldin?

-Heval babam..... babam!

Hüngür hüngür ağlamaya başladı, küçük Delil.

Eğitime katılanlardan biri " Heval yanlış yaptın!" deyince, daha fazla yanlış yapmamak için diyaloğu kesip Delil'i dışarı çıkardım.

Derse ara verdiğimizde yanına gittim.

- Ne oldu babana heval?

- Güney'e geçerken sınırda özel timler bizi yakaladı. Bir kayanın altında annem ve üç kardeşimin yanında babamın kafasını kesip öldürdüler. Başka kimsemiz olmadığı için annem beni eğitime gönderdi.

Ağladım! Ağlayan ben değildim ki! İnsanlık ağlıyordu.

O vahşet döneminde tanık olduğum bu türden onlarca ve belki de yüzlerce örnek anlatabilirim.

Ama biz yine de Tıltapanlı Hamza Atlı'ya dönelim.....

Hamza Atlı'nın vurulmasından sonra suç duyurusunda bulundum. Suç duyurusunda bulunurken "Asker cinayet işlemiştir" ibaresi için DGM Cumhuriyet Başsavcılığı beni ifadeye çağırdı.

Gittim. Savcı tedirgindi. Meslaktaşı sorguya çekmek zordu. Yada en azından tereciye tere satmak daha da zordu! " Halkı güvenlik güçlerine karşı isyana teşvik için "asker cinayet işliyor!" demişsiniz. Bu ibare size mi ait?"

- Belirttiğiniz ibare bana ait. Adli Tıpta ölüm nedenleri, cinayet, intihar ve kaza olarak sıralanıyor. G3 silahıyla vurulup öldürülen 5 yaşında bir çocuğun cesedi var ortada. Bir hukukçu olarak bu ölümü nasıl tanımlamam gerekiyor?

- Ama bak görüyorsun asker ve polis de öldürülüyor. Neden onlar için bir şey demiyorsunuz?

-Asker için de dağda ölen için de bir şey demiyorum. Demem de. Silah kuşanan, sonucuna da katlanır. Benim derdim, çocuklar, kadınlar ve savunmasız insanlardır.

- İyi söylüyorsunuz. Ama görüyorsunuz PKK'de masum insanları vuruyor.

- PKK'de savunmasız insanları vuruyorsa cinayet işliyor.

- Bu söylediklerinizi tutanağa geçirebilir miyim?

- Tabi tabi. Tutanağa geçirmekle yetinmeyip basın yayına da verebilirsiniz.

-Soruşturma için görevsizlik kararı veriyorum. Ancak sarf ettiğiniz sözlerin hakaret içerip içermediğinin soruşturulması için dosyayı adli yargıya göndereceğim. Sizden bir istemimiz, hatta ricamız var. HEP İl Başkanı sıfatınız nedeniyle konumunuz ve etkiniz bu bölge için, İç İşleri Bakanından daha fazladır. Bu sorumluluğun ve etkinliğin bilinciyle hareket etmenizi istiyoruz.

Dosyam Adli savcılğa gönderilince bir kaç gün sonra ifade vermek üzere Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'na çağrıldım.

Yanında staj yaptığım Savcı Ali İspir beni odasına aldı. O da Dersimliydi. Beni gördüğü her seferinde yüzü güler, yakınlık gösterirdi. Ancak bu sefer üzgün görünüyordu. Yüz ifadesi çok şey söylüyordu. Ama dili lâldı, Savcı Ali İspir'in.

- Aslında seni çağırmadan dosyayı kapatacaktım. Ancak....... neyse. Hukuk camiası için değerli olduğunu bilmeni istiyorum. Ama bizim de gücümüz bir yere kadar. Dikkatli ol!

- İyi de Hamza Atlı'nın hakkı, hukuku ne olacak?

- Bilmiyorum. Sadece dikkatli olmanı istiyorum.

- Teşekkür ederim. O zaman ben de "Ihkak-ı hakka", adaleti kendi ellerimle" getirmeye gidiyorum, deyip çıktım.

Çıkıştan hemen sonra Baro'yu aradım " Adliye'nin önünde cübbemi yakıp dağa çıkacağımı ilan edeceğim" dedim.

"Savunma Kurumu zor duruma düşer" diyen bazı arkadaşların uyarısı üzerine Adliye Sarayı önünde cübbemi yakmadım. Ancak gazeteler " Terör, avukata cübbe yaktırdı" biçiminde manşet geçtiler.

Cübbemi yakmadım ama adaleti kendi ellerimle getirmeye gittim.

Getirebildik mi?

Tarih tanıktır. Zalimlerin başına dünyayı dar ettik. Ama.... Ama işte.

Şahıs zamirlerinden " Ben" dışında bir şey bilmeyenlerin becriksizliği Hamza Atlıların, Leylaların, Delillerin hakkını kaybettirdi.

Oysa ki biz adaleti benim, senin, onun, bizim, sizin ve onlar için getirmeye gitmiştik.

Diyarbakır'da olayların yaşandığı bu songünde eski bir arkadaşımla telefonda konuştum. " Belki biliyorsun. Belediye binası ile Mahkemeler aynı alandadır. Bir işim için Belediyeye gidiyordum. Şırnak ve Cizre'de katliam yapan Ergenekoncuları yargılamaya getiriyorlardı. Yoğun bir güvenlik vardı. Bir o katillerin yargılanasına bir de 17 santim için sokakta bağıranlara baktım. Sence bir yanlışlık yok mu bu işin içinde Xalê Hus? Bu yanlışın ne olduğunu anlatacak biri yok mu? Biri yok mu?" diyordu.

Yanlışın büyüğü, barışı ben getireceğim deyip Norkotik dosyası ile ABD'ye giden Erdoğan'dadır. Sonra da 10 yıldır hiçbir şey istemeyip 17 santimi isyan gerekçesi yapanlardadır, diyecektim, diyemedim. Felleğin sillesini yemiş bu insanları incitecek o hakkı kendimde bulamadım ki!

Sahi ya!

-DTP ve PKK, Ergenekon katillerinden Delillerin, Leylaların, Hamza Atlıların hesabını sormak için neden tek bir sözcük bile sarfetmeyi gerekili görmedi, görmüyor? Daha da ötesi Tanrı bile "Benim kul hakkından vazgeçme yetkim yoktur" derken bunlar "17 bin cinayetin dosyasını kapatırız " deme yetkisini nereden alıyor?

Geçmişte zaferle sonuçlanabilecek bir savaşı "Ben" dışında şahıs zamiri bilmeyenler kaybettirdi.

Bu gün de gerçekleşebilecek olası bir barışı da "O" dışında şahıs zamiri bilmeyen beceriksizler kayıp ettiriyor.

Sokaklarda görülen bu bağırış, Hamza'nın, Leyla'nın, Delil'in feryadı değil!

Ve bu belirsiz uğultu, benim İsyan gerekçem hiç değil.

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.