Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 23 December 2008

HAKİKATLER ÖZETİ: ERMENİ JENOSİDİ
KNIGHTS OF VARTAN ERMENİ ARAŞTIRMA MERKEZİ
Michigan Üniversitesi - Dearborn
Dearborn, MI 48128

Ermeni Jenosidi Osmanlı İmparatorluğu'nun “Genç Türk“ hükümeti tarafından 1915-1916'da (tali olarak 1922-23'de) yapıldı. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki toplam iki buçuk milyon Ermeni'den bir buçuk milyonu öldürüldü.

Amerika'daki Ermenilerin çoğunluğu sağ kalanların çocukları veya torunları olmakla beraber, sağ kalanlardan hala aramızda yaşayanlar da var.

Dünyanın dört bir yanındaki Ermeniler bu büyük trajediyi 24 Nisan'da anarlar, çünkü 1915'te o günde İstanbul'da 300 Ermeni önder, yazar, düşünür ve meslek erbabı toplanıp, sürülüp öldürüldü. Yine o gün İstanbul'da, en yoksul Ermeni kesiminden 5.000 kişik sokaklarda ve evlerinde doğrandı.

Ermeni Jenosidi, Mehmed Talât [Paşa], Ismail Enver [Paşa] ve Ahmed Cemal [Paşa]nın hakim olduğu Genç Türk Partisi (İttihad ve Terakki Cemiyeti) tarafından çekip çevrildi. Onlar, ideolojileri Ziya Gökalp, Dr. Mehmed Nazim ve Dr. Bahaddin Şakir tarafından ifade edilen ırkçı bir gruptular.

Ermeni Jenosidi, İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin kurduğu, cezaevinden salıverilen şiddete bulaşmış kriminal kişilerden oluşan özel “kasap taburları“nı kuran Teşkilatı Mahsusa adında bir Özel Örgüt tarafından yönetildi.

Halep valisi Celal, Ankara valisi Mazhar ve Kastamonu valisi Reşid gibi bazı adil Osmanlı yetkilileri, kök kazıma seferberliğine uymadıkları için görevden alındılar. Ermenileri koruyan bütün sıradan Türkler öldürüldü.

Ermeni Jenosidi sistematik bir tarzda meydana geldi, bu da Genç Türk hükümeti tarafından idare edildiğini kanıtlamaktadır.

İlkin ordudaki Ermenilerin silahı alınıp, iş taburlarına yerleştirildikten sonra öldürüldü.

Sonra 24 Nisan 1915'te Ermenilerin politik ve entellektüel önderleri toplanıp öldürüldü.

Nihayet, kalan Ermeniler evlerinden çağrıldı, kendilerine başka yerlere yerleştirilecekleri söylendi ve Cerablus ile Deir ez-Zor (Suriye) kentleri arasındaki çöldeki toplama kamplarına doğru yürütülmeye başlandı, orada yakıcı güneş altında açlıktan ve susuzluktan öleceklerdi.

Yürüyüş esnasında, çoğu zaman kendilerine yiyecek ve su verilmiyordu, çok sayıda kişi “muhafızlar“ ile “çapulcular“ın vahşi muamelelerine maruz kalıp ve öldürülüyordu. Kara Deniz kıyılarındaki Trabzon'daki yetkililer bu rutinde değişiklik yaptılar: Ermenileri mavnalara yükleyip açık denizde batırdılar.

Bugün, Türk hükümeti bir Ermeni jenosidi olduğunu inkar etmekte ve Ermenilerin sadece doğu “savaş bölgesi“nden kaldırıldığını iddia etmektedir. Ancak Ermeni Jenosidi Anadolu'nun (şimdiki Türkiye) dört bir yanında meydana geldi, sadece sözde “savaş bölgesi“nde değil. Batı'da, İzmit ve Bursa civarında; merkezde Ankara'da ve çevresinde; güneybatıda Konya'da ve çevresinde ve Adana'da (Akdeniz'e yakın); Anadolu'nun merkez kısmında Diyarbekir, Harput, Maraş, Sivas, Şebin Karahisar ve Urfa'da ve çevresinde; Karadeniz kıyılarında Trabzon'da ve çevresinde. Bunların tümü bir savaş bölgesine dahil değil. Sadece doğudaki Erzurum, Bitlis ve Van savaş bölgesi dahilindeydiler.

Ermeni Jenosidi o zaman Britanya, Fransa, Rusya, Almanya ve Avusturya hükümetleri, yani büyük güçlerin tümü tarafından kınandı. İlk üçü Osmanlı İmparatorluğu'nun düşmanıyken sondaki iki ülke Osmanlı İmparatorluğu'nun müttefileriydiler. Osmanlı İmpartorluğu'na karşı nötr (tarafsız) olan Amerika Birleşik Devletleri de Ermeni jenosidi'ni kınadı ve Ermenilerin başta gelen sözcüsü oldu.

Amerikan halkı, yerel Protestan misyonerler aracılığıyla ölüm yürüyüşlerinin biçare kalıntıları olan yetim çocukları kurtarmak için herkesten fazla çalıştı.
Türkler inkar etse bile, Ermeni Jenosidi'nin olduğuna dair hiç kuşku yoktur. Örneğin, Alman Büyükelçisi Kont von Wolff-Metternich, 1. Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin Müttefiki, 1916'da hükümetine şunları yazdı: " [İttihad ve Terakki] Cemiyeti Ermenilerin son kalıntılarının yok edilmesini talep etmekte olup, [Osmanlı] hükümeti onun taleplerine uymak zorunda."

Türkiye'deki Alman konsülleri, 1920'lerde Adolf Hitler'ın baş danışmanı olan Erzurum Konsül Vekili Max Erwin von Scheubner-Richner da dahil, şahittiler. Hitler, Ölüm Kafaları birliklerini Polonya'ya gönderirken, "Gidin, acımasızca öldürün. . . Ermenilerin yokedilmesini bugün kim hatırlıyor."

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Tarafsız Amerikan büyükelçisi Henry Morgenthau Sr. 1915'te ABD Dışişleri Bakanlığı'na bir telgraf çekti:
"Barışçıl Ermenilere yönelik sürülme ve aşırılıklar artmaktadır ve görgü şahitleri raporlarından anlaşılmaktadır ki isyana mukabele gerekçesi altında bir ırkın kökünü kazıma seferberliği yürütülmektedir."

Morgenthau'nun Türkiye Büyükelçisi ardılı, Abram Elkus, 1915'te ABD Dışişleri Bakanlığı'na telgraf çekerek Genç Türklerin ". . . açlık, takatsizlik ve Türk tarihinde bile daha fazlasının yapılmış olması zor bir barbarlık muamelesiyle kontrolsüz yoketme politikası“nı sürdürdüğünü bildirdi.

Şimdiye kadar sadece bir Türk hükümeti, Damad Ferit Paşa'nınki, Ermeni Jenosidi'ni tanıdı. Aslında, o Türk hükümeti savaş suçları yargılamaları yaptı ve sorumlu olan belli başlı önderleri ölüm cezasına çarptı.

Türk mahkemesi Genç Türk hükümeti önderlerinin cinayet suçlusu oldukları sonucuna vardı. "Bu hakikat ispatlanmış ve doğrulanmıştır." Jenosid projesinin mümkün olduğunca gizlikle yürütüldüğüne, gizli bir şebekeyle ölümleri gerçekleştirdiklerine, Ermenilerin kökünü kazıma kararının hızla alınmış bir karar değil de “kapsamlı ve derin istişarelerin sonucu“olduğuna hükmetti.

Ismail Enver Paşa, Ahmed Cemal Paşa, Mehmed Talât Bey, ve çok sayıda başkaları Türk mahkemesi tarafından suçlu bulunup, “Ermenileri yok edip imha etmek“ suçundan ölüm cezasına çarptırıldılar.

Halklar Tribünali (Permanent People's Tribunal) 16 Nisan 1984'te Ermeni jenosidi'ni tanıdı.

Avrupa Parlamentosu 18 Temmuz 1987'de Ermeni Jenosidi'ni tanımayı oylayarak kabul etti.

Başkan Bush 1990'da bir basin bildirisiyle 24 Nisan'da bütün Amerikalıları "bir milyonun üzerinde Ermeni insanının kurban edilmesinin“ anılmasına katılmaya çağırdı.

Başkan Clinton 24 Nisan 1994'te 1915'te Ermenilerin başına gelen “trajedi“yi bir basın bildirisiyle andı.

Rusya Duması 20 Nisan 1994'te Ermeni Jenosidi'ni oylayarak kabul etti.

İsrail, Ermeni Jenosidi'ni resmen kınadı, İsrail Dışişleri Bakan Vekili Yossi Beilin Knesset zemininde 27 Nisan 1994'te Türk Büyükelçisinin iddialarıyla ilgili sorunlara yanıt verirken “Savaş değildi. Kesinlikle katliam ve jenosiddi, dünya bunu hatırlamalı," dedi.

Ermeni jenosidi birçok yönden Yahudi holokostuna benzemektedir. İki halk ta kadim bir dine bağlı. İkisi de ilgili devletler dahilinde dini azınlıktı. İkisinin de tarihinde baskı görmek vardır. İkisi de düşmanlarla çevrilidir. İkisi de haset ve cehaletten dolayı baskı gören yetenekli, yaratıcı azınlıklar.

3 Nisan 1996

Anonymous (not verified)

Tue, 12/23/2008 - 13:40

BEKA ENDİŞESİ . 1912-1913 Balkan Savaşları'nın yenilgiyle bitmesinden sonra Osmanlıcık ideolojisi ebediyen tarihe gömülmüş ve Türkçülüğe siyasi bir proje olarak bel bağlayanların sayısı hızla artmıştı. Türk milliyetçiliğinin sahneye geç gelmesi bu görüşün sahipleri açısından arayı kapatma telaşı yaratmış görünüyordu. Osmanlı'ya oldukça ters olan kapitalizmi ve milliyetçiliği ithal ederken ya da Batı'nın reform ısrarlarına boyun eğerken ortaya çıkan sorunlar, Batı dünyasına ve bu dünyanın doğal bir uzantısı gibi görülen gayrimüslimlere yönelik öfkeyi arttırıyordu. İttihatçıların ’dahili tümörler' dediği gayrimüslimler, hem ülke ekonomisinde Müslümanlardan daha büyük pay sahibi oldukları, hem de özerklik veya bağımsızlık talepleri ile örgütlendikleri için hedef tahtasındaydılar. RADİKAL PLAN . Balkanlardaki büyük toprak kayıplarını sindirememiş olan İttihatçılar, Batılı devletlerin 1878 Berlin Antlaşması uyarınca Ermeni vilayetlerinde yapılması gereken idari ve toprak reformlar için baskı yapmaya başlamasıyla telaşa düştüler. Bölgenin Ermenilere geçmesi, imparatorluğun bir çeşit ’yeniden doğuşu' gibi görülen ’Büyük Turan' ülküsünün gerçekleşmesinin engellenmesi demekti. Birinci Dünya Savaşı ile ortaya çıkan kaotik ortam, İttihatçıların, 1914'te Ege'de, Rumları kaçırtarak provasını yaptıkları radikal planı yürürlüğe koymaları için gerekçe oldu. Bu hafta, ’Ermenilerden özür diliyorum' kampanyası etrafında koparılan fırtınaları biraz daha iyi anlamak için, omurgasını, Turan hayallerini sona erdiren ve tehcirle ilişkisi olan Sarıkamış Faciası'nın oluşturduğu küçük bir kronoloji hazırladım. * * * 8 ŞUBAT 1914 . Osmanlı Devleti, uluslar arası baskılar yüzünden 8 Şubat 1914'de Doğu Vilayetleri için önemli bir reform planını (Yeniköy Anlaşması) imzalamak zorunda kaldı. 2 AĞUSTOS 1914 . Sadrazam ve Hariciye Nazırı Mehmed Said Halim Paşa'nın yalısında toplanan Alman Sefiri Baron von Wangenheim, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Dahiliye Nazırı Talat Paşa ve Meclis-i Mebusan Başkanı Halil (Menteşe) Bey, gizli bir ittifak anlaşması imzaladılar. Benzer bir anlaşma Avusturya sefiri Pallivicini ile de imzalandı. Bu anlaşmalar o kadar gizliydi ki, kabine üyelerinin, hatta padişahın bile haberi yoktu! Ülke maceracı bir kliğin önderliğinde makûs sonuna doğru yola çıkmıştı. ? AĞUSTOS 1914 . İTC Merkez-i Umumisi'nden Bahaeddin Şakir, Ömer Naci ve Hilmi Bey yanlarında Gürcü ve Azeri temsilcilerle Taşnak (Ermeni Devrimci Federasyonu, EDF) partisinin Erzurum'da yapılan 8. Dünya Kongresi'ne gittiler. Heyet, EDF temsilcileri Rostom, Vramyan ve Agnuni'ye “Başarımız Ermenilerin pozisyonuna bağlı. Eğer bizimle yürürseniz Kafkasları birlikte paylaşırız... Erivan, Kars ve Elizabetpol'un doğu kısmı, Van, Bitlis ve Erzurum vilayetleriyle birlikte Ermenistan'ı oluşturur“ dediler. Benzeri teklifler İstanbul, Muş ve Van'daki EDF'lilere de yapılmıştı. Uluslararası ortamı kendi lehlerine gören EDF temsilcileri teklife sıcak bakmadıklarını söyledi. Böylece, İTC ile EDF arasında 1907'den beri süren ittifakın sonu geldi. 16 AĞUSTOS 1914 . Almanların Goeben gemisi ’Yavuz Sultan Selim', Breslau gemisi ise ’Midilli' adını alarak Osmanlı bayrağı çektiler ve Alman Amirali Souchon'un yönetimine teslim edildiler. ? EKİM 1914 . İmparatorluğun gayrimüslim tebaasının Amele Taburları'na alınmasına başladı. 1907 doğumlu Yozgatlı Veronika Berberyan yıllar sonra o günleri şöyle anlattı: “...Cumartesi günü, akşama doğru bütün erkekleri Türk ordusuna göndermek üzere toplamışlar; fakat orada Ermenileri Türklerden ayırmışlar. Ermenilerin haklarını savunma konusunda tam yetkili kılınmış olan dedem, Papaz Hakob Berberyan Ermenilerin silahaltına alınan Türklerden ayrıldığını görünce demiş ki: ’Niçin Ermenileri ayırıyorsunuz?' Türk binbaşı şöyle cevap vermiş: ’Papaz Efendi, Ermeniler yol yapmaya gidecek, Türkler ise Rus cephesine.' Ertesi gün pazardı. Dedem Kutsal Ayini bitirmiş ve daha yeni eve gelmişti. Nefes dahi alamadan kötü haber bize ulaştı. Artin Ağa'nın oğlu değirmenciydi; sabah kalkıp çalışmaya gitmiş, değirmenin yanında bir sürü insan kafatası, ayaklar, eller görmüş. Dili korkudan tutulmuş bir halde, nefes nefese koşarak eve dönmüş ve gördüğünü anlatmış. Artin Ağa oğluyla birlikte gelip dedeme dedi ki: ’Dün akşam askere götürülenleri gece vakti boğazlamışlar.' Dedem şöyle cevap verdi: ’Gidin, Kaymakam'a şikâyet edin.' Artin Ağa Kaymakam'a şikâyet etmeye gitmiş; ama o gece artık eve gelmemiş...“ 22 EKİM 1914 . Enver Paşa Donanma Kumandanı Amiral Suchon Paşa'ya yazılı emir verdi: “Donanmayı Hümayûn, Karadeniz'de hakimiyet-i bahriyeyi kazanacaktır. Bunun için Rus donanmasını, nerede bulursanız ilân-ı harp etmeden ona hücum ediniz.“ 29 EKİM 1914 . Karadeniz'e açılan Yavuz ve Midilli Rusya'nın Sivastopol, Novorossisk ve Odessa limanlarını top ateşine tuttu. 2 KASIM 1914 . Rusya Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. İtilaf Devletleri'nin savaşa katılma karşılığında İttihatçılara vaat ettiği paralar, Romanya ve Bulgaristan üzerinden İstanbul'a doğru yola çıktı. Rus-Kafkas ordusu, Karadeniz'den Ağrı Dağı'ndaki hudut üzerinden yedi kol halindeki saldırısıyla Pasinler'e kadar ilerledi. 9-18 KASIM 1914 . 3. Ordu, Rusları Köprüköy'de [Eleşkirt] durdurdu. Ama Kumandan Hasan İzzet Paşa, askerin giyim ve iaşesinin yetersizliğini ve kış şartlarını düşünerek çekilen Rusların peşine düşmedi. ? KASIM 1914 . Adsız bir asker günlüğünde şunları yazdı: “Bu yaz, iki alayımızla Yemen'den buraya naklolunduk. Yola koyulmamızdan dört ay sonra buraya ulaştık ki, Arabistan'ın cehennemî sıcağı Köprüköy'deki [Eleşkirt]ayaz yanında nimet-i ilâhi imiş. Burada çadırın perdesi buza kesmiş oğlak kulağı gibi kırılmakta ve kopmakta. Bölük kumandanım, beni sıhhiyeye nakletmiş ise de, tabip ve ilaç yokluğundan çaresiz kalıp tekrar takımıma döndüm. Akşam yaklaşınca Köprüköy'e civar dağlardan tipi boşanır. Kumandanımız, gelecek cuma Başkumandan Enver Paşa Hazretleri'nin teftiş ve hücum için geleceğini müjdeledi. O gelinceye kadar da yün içlik, çorap ve paltoların verileceğini ve Yemen yazlıklarını atacağımızı müjdeledi. Allah, devlete ve millete zeval vermesin. Başkumandan Paşa Hazretleri'nin gelmesi ile, Moskof'un kahrolacağından ve kâfirin, karşımızdaki tepelerde geceleri seyrettiğimiz ocaklı ve mutfaklı karargâhlarını ele geçireceğimizden subaylarımız çok emin...“ 16 ARALIK 1914 . Alman kurmay ve generalleriyle Erzurum'a gelen Harbiye Nazırı Enver Paşa, hocası Hasan İzzet Paşa'ya bağırdı: “Hatalı davrandınız, başarılı olamadınız! Rus Ordusu burada yok edilmeliydi. Şimdi hemen harekete geçip, Rus Ordusu'nu yok edeceksiniz!“ Yaşlı asker cesaretle cevap verdi: “Olmaz! Havaları görüyorsunuz. Her yerde kar var. Karakış başlamıştır. Bu şartlar altında bir harekât faciaya dönüşebilir. Kış şiddetini kaybetsin, yollar açılsın, düşmana haddini bildiririz!“ Enver öfkeyle haykırdı: “Eğer hocam olmasaydınız, sizi idam ettirirdim!“ 18 ARALIK 1914 . 3. Ordu'nun komutanlığını üstlenen Enver Paşa cephede konuştu: “Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarık, sırtınızda paltonuz olmadığını gördüm. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda Kafkasya'ya gireceğiz. Orada her türlü nimete kavuşacaksınız. İslâm âleminin bütün ümidi sizsiniz!“ 19 ARALIK 1914 . Enver Paşa İstanbul'daki eşi Naciye Sultan'a şu satırları yazdı: “Naciye, güzel melek! Ben yakında avdeti umarken şimdi zuhur eden bir hal beni daha bir müddetçik buraya bağladı. 3. Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa orduyu idare için kendisinde cesaret göremediğini söylüyor... Hep umduğum adamlar böyle çıkıyor. Şimdilik 3. Ordu'yu ben idare edeceğim. Allah kısmet eder de şu Moskofları bir ezersem, o vakit cicimi açık alınla kucaklarım...“ 22 ARALIK 1914 . 3. Ordu'ya bağlı 9, 10, 11. Kolordular harekâta başladı. Kar kalınlığı kimi yerlerde bir metreyi geçiyordu. Zemheri denilen kışın en soğuk günleriydi. Kar kalınlığı bazı yerlerde bir metreyi geçiyordu. Sıfırın altında -39 derecelik soğuklar, düşmandan daha tehlikeliydi. Gündüz başlayan yürüyüşte yumuşayan çarıklar gece donmaya, ayakları mengene gibi sıkmaya başladı. Adım atmak neredeyse imkânsızdı. Askerler donmamak için oldukları yerde atlıyor, zıplıyor, kendilerini yerden yere vuruyordu ama nafile. Ayak parmaklarından başlayan donma, yavaş yavaş tüm vücutlarına yayılıyordu. Kimi yere çömeldi, kimi oturdu, kimi yuvarlandı, kimi bir ağaç gövdesine dayandı. Ortalık kardan heykellerle doldu. 24 ARALIK 1914 . Beyköy'le Kuruköy'e ulaşmayı 3.200 kişi başardı. “Onları teslim alamadım. Çünkü bizden çok evvel Allahlarına teslim olmuşlardı“ diye yazdı Rus Kurmay Başkanı Pietroroviç raporuna. Ama Enver Paşa inadından dönmedi. Acımasız emrini verdi: “Geri adım atanı üstü vuracaktır!“ Ardından örnek olması için 40-50 kişi kurşuna dizildi. 1 OCAK 1915 . Albay Hafız Hakkı Paşa başkumandan vekiline itiraf etti: “Bitti paşam, ordumuzun kısm-i küllisi mahvoldu.“ 3 OCAK 1915 . Her şeyin bittiğini anlayan Enver Paşa, Albay Hafız Hakkı Bey'i ’Paşa' yaparak 3. Ordu'nun başına geçirdikten sonra Erzurum'a doğru yola çıktı. Enver'i götüren araç, yolda bir Rus karakol birliği ile karşılaştı ancak Rus askerleri kendisini tanımadıkları için kurtuldu. 4 OCAK 1915 . Hafız Hakkı Paşa geri çekilme emri verdi ve Sarıkamış Harekâtı sona erdi. 10 OCAK 1915 .Erzurum'dan otomobille Refahiye-Suşehri üzerinden İstanbul'a ulaşan Enver Paşa ’cici karısı' Naciye Sultan'a sarıldı. Ardından da Cercle d'Orient Kulübü'nde verilen ziyafete katıldı. İstanbul gazeteleri Genel Karargâhın zafer bildirisini yayımladı: “Ordumuz Sarıkamış'a dek ilerleyerek kesin başarı kazanmıştır.“ Ancak, Enver Paşa basına öyle bir sansür uyguladı ki, yıllarca Sarıkamış Faciası hakkında gazetelerde tek satır, tek resim çıkmadı. Kendisine, 3. Ordu mıntıkasında zayi olmuş asker sayısının aslında 600 bin civarında olduğunu hesapladığını söyleyen Harbiye Nezareti'nin Ordu İkmal Dairesi Müdür vekili Miralay Behiç (Erkin) Bey'e şöyle dedi: “Bunlar nasıl olsa bir gün ölecek değiller miydi!“ 15 ŞUBAT 1915 . Hafız Hakkı Paşa, tifüse yakalandı ve Erzurum'da hayata veda etti. 19 ŞUBAT 1915 . İtilaf Devletleri donanması, mayın ve lağım bölgelerini koruyan bataryaları susturduktan sonra açılan geçitten Marmara'ya girmek üzere Çanakkale Boğazı'nda harekâta başladı. 25 ŞUBAT 1915 . Harbiye Nezareti ordu birliklerine gönderdiği bir yazıyla, Ermeni askerlerin silahsızlandırılmasını ve karargâhlardan uzak tutulmalarını emretti. 26 ŞUBAT 1915 . Adana Valiliği, Erzin'deki Ermenilerin sahildeki İngiliz savaş gemileri ile ilişki kurma faaliyetinde olduklarını tespit ederek, “o bölgede hiçbir Ermeni kalmamak üzere Dörtyol'daki Ermenilerin tümüyle Osmaniye Ceyhan ve Adana'ya sevk edilmesine“ karar verdi. 25 MART 1915 . Zeytun'daki (bugün Kahramanmaraş'ta Süleymanlı) Aziz Astvatsatsin Manastırı'na sığınan 500 kadar Ermeni asker kaçağı, Binbaşı Hurşit Bey kumandasındaki 3 bin kişilik birlik tarafından teslim alınmaya gelindi. Sabahtan akşama kadar devam eden çarpışmalar sonucunda kaçaklar teslim oldu. 26 MART 1915 . 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa Dahiliye Nezareti'ne isyanın bastırıldığını haber verdi. Bölge valisinin itirazlarına rağmen Zeytun'daki Ermenilerin üçte ikisinin Müslüman halkı çok olan ovalık bölgelere (örneğin Konya'ya) göç ettirilmesini önerdi. Sonra sürgünlerin yönü Der Zor'a çevrildi. Onların boşalttığı evlere Müslüman muhacirler yerleştirilmeye başladı. 19 NİSAN 1915 . Van bölgesindeki Ermeniler isyan etti, hükümet birlikleri ile çeteler karşılıklı katliamlar yaptı. 24 NİSAN 1915 . Yabancı basından ve kaçan esirlerden Sarıkamış faciasının aslını öğrenen halkı yatıştırmak için gazetelerde ’Ermenilerin düşmanla ittifak yapıp orduyu arkadan vurduğu'na dair yazılar boy göstermişti. Bu konuda başı çeken Harb Mecmuası'nı çıkaran Albay Seyfi'nin de içinde bulunduğu gizli komite tehcir kararını aldı ve İstanbul'daki Ermeni cemaatinin önde gelenlerinden oluşan 235 kişilik ilk kafile Ayaş ve Çankırı'ya doğru yola çıkarıldı. Bu kişilerin çoğundan bir daha haber alınamadı. 18 MAYIS 1915 . Van şehri Ermeni isyancıların yardımıyla Rusların eline düştü. Rusların kurduğu Antranik'in komutasındaki 1. Ermeni gönüllü birliği ile Osmanlı Meclisi'nde Erzurum milletvekili olan Armen Garo namlı Karekin Pastırmacıyan'ın örgütlediği 2. Ermeni gönüllü birliği bölgedeki Müslüman köylerini ve kendilerini desteklemeyen Ermeni köylerini yağmaladı, katliamlar yaptılar. Karekin Pastırmacıyan'ın kardeşi Vahan Pastırmacıyan ise, Sarıkamış'taki Osmanlı ordusunda Binbaşı Ziya (Yergök) Bey'in komutasında Ruslara karşı savaşmıştı. 27 MAYIS 1915 . Ülkenin dört bir yanındaki Ermenileri Der Zor çöllerine gönderecek geçici tehcir kararnamesi çıkarıldı. ? HAZİRAN 1915: Bursalı Aşot Ohanyan zorlu yolculuğu şöyle anlattı: “1914'te Türk Hükümeti gençlerimizi toplayıp, silah altına aldı; ondan sonra da ailelere ’araba kiralayın, yakın bir yere gideceğiz' denildi. Parası olan yük arabası kiraladı, parası olmayan da yayan gitti. Biz de çocuktuk; annemizin eteğinden tutup yürüyerek gittik. Uzun süre yolculuk ettik. İlk durağımız Konya idi. Orada, bizi şehre sokacaklarına, dağlarda jandarmaların gözetimi altında aç susuz bıraktılar... Günlerce, haftalarca yürüyorduk. Ayaklarımız kanlar içinde yürüyorduk. Zaptiyeler kamçıyla vuruyorlardı. Birçokları buna dayanamayıp, yolda öldü. Cesetler yerde kalıyordu ve geceleri kurtlar onları yiyordu. Yayan gidiyorduk. Zaten çok az kişi kalmıştık, çünkü birçok insan ölmüştü. Bir de İğde diye bir köyün yakınlarına ulaştık. Orada ’Paranız yok mu? Paraları çıkarın!' diyerek üstümüze saldırdılar ve soygun başladı...“ 17 HAZİRAN 1915 . Almanya Büyükelçisi Wangenheim merkeze gönderdiği rapora “Ermeni tehcirinin sadece askerî nedenlerle yapılmadığı çok açık“ diye yazdı. Talat Paşa “Dünya Savaşı'nı bahane ederek, dış ülkelerin diplomatik müdahalelerine aldırmaksızın, ülkeyi iç düşmanlardan tamamen temizlemek“ istediğini ve bunun “Türkiye'nin müttefiki Almanya'nın da çıkarlarına“ olduğunu söylemişti. Talat'a göre devlet böylece güçlenecekti. 9 TEMMUZ 1915 . Amerikan Büyükelçisi Morgenthau, hatıratına, şu notu düştü: “Talat bana, meseleyi [tehciri] son derece etraflıca tartıştıklarını ve sonuçta bağlı kalacakları bir karara ulaştıklarını söyledi. Dünya tarafından suçlanacaklarını söylediğimde, kendilerini nasıl savunacaklarını bildiklerini söyledi. Başka bir deyişle umurunda bile değildi.“ 31 AĞUSTOS 1915 . Talat Paşa elinde bölgelere yolladığı bazı telgrafların çevirileri olduğu halde Alman Büyükelçiliği'ne gitti ve tarihe geçecek ünlü sözünü söyledi: “Ermeni meselesi hallolunmuştur!“ 15 ARALIK. 1917 . Sarıkamış Harekâtı sırasında Osmanlı Genelkurmay Başkanı olan General Bronsart von Schellendorf raporuna “Memleketin en güzide kuvvetleri harbin ilk senesinde harcandı“ diye yazdı. 14 MART 1919 . Savaş suçlarını soruşturmak üzere 1918'de Mustafa Arif (Deymer) başkanlığında kurulan Osmanlı Dahiliye Nezareti Komisyonu'nun raporuna göre Birinci Dünya Savaşı sırasında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerinin sayısı 800 bindi. SARIKAMIŞ HAREKATININ BİLANÇOSU “Askeri kırdıran Enveri Paşa“ (Bir Sarıkamış türküsünden) Yıllardır tartışılır, Sarıkamış'ta cepheye kaç kişi sürülmüştü, kaç kişi şehit olmuştu? 1933'te yine Genelkurmay tarafından yapılan açıklamaya göre ’zayiat' yani ’kayıp' sayısı 109.274 idi. Bu kayıpların ne kadarı ’şehit', ne kadarı ’yaralı', ne kadarı ’esir', ne kadarı ’firar' hâlâ bilinmiyor. Daha sonra halk arasında yaygın kanaate uygun olarak “90 bin şehit verildi“ dendi, ama sonra bu sayının Enver'in prestijini sarstığı görülünce sayı düşürülmeye çalışıldı. Ordunun tüm mevcudu 75 bin kişiyken, nasıl 90 bin şehit verilebilirdi ki? Tüm arşivler elinin altında olduğu halde yıllardır bu konuda bilimsel bir araştırma yayınlamamış olan Genelkurmay 18 Aralık 2007'de Internet sitesine koyduğu ’bilgi notu'yla rakamı sessizce revize etti: Sarıkamış'ta tek kurşun atmadan şehit olanların sayısı 60 bindi! Peki, bu sayılar doğru muydu? Sarıkamış'taki 9. Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Köprülülü Şerif (İlden) Bey hatıratında şöyle yazmıştı: “9. Kolordu bölgesinde en bol olan şey erler idi. Gerçekten askere alma dairelerinden toparlanılmış cetvellere göre redif, usta ve acemi erlerin toplam sayısı 130.000 ve yaş sınırına varmamış yedek usta ve acemi erlerin toplamı 43.000 ki tümü 173.000 er ediyordu... Harekât başlayacağı zaman, 3. Ordu'nun mevcudu 190.000 insan ve 60.000 hayvandı. Bu mevcudun altı aylık iaşesi için yaklaşık 88 milyon kg. buğday, çavdar ve arpaya gereksinim varken, ordu ambarlarında yalnız 1.250.000 kg yiyecek ve tahıl vardı...“ Anlaşılıyordu ki, Sarıkamış'ta çarpışan 3. Ordu, 75.000 kişilik değil, 173 bin kişilik orduydu. SUÇLU AYAĞA KALK! . Peki, 1933'de itiraf edilen 109.274 ’zayiat' kimin suçu? Harekâta karar veren, bunu komuta kademesine zorla kabul ettiren, askerleri giysisiz, iaşesiz -39z derecede cepheye süren Enver Paşa'nın suçlandığını sanıyorsunuz değil mi? Yanılıyorsunuz. Kimi İttihatçılar gibi Ermeni çetelerini suçladı, kimi Köprüköy'de düşmanı takip etmeyen Hasan İzzet Paşa'ya attı suçu, kimi en az Enver Paşa kadar hırslı ama strateji ve taktik cahili olan Hafız Hakkı Paşa'ya, kimi Osmanlı Genelkurmayı'nın başındaki Alman generali General Bronsart von Schellendorf'a attı suçu. 2007'de Genelkurmay, "Sarıkamış Kuşatma Harekâtı; düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan başarılı bir plandı. Ancak stratejinin faktörlerinden zaman ve iklim şartları iyi değerlendirilemediği için bu sonuç kaçınılmaz olmuştur“ diyerek durumu idare etmeyi seçti. Halbuki, Enver'le düştüğü anlaşmazlık yüzünden Irak'a gönderilen Goltz Paşa günlüğüne şöyle yazmıştı: “Kafkasya'da maalesef Napolyon Bonapart olduğunu iddia eden ve cahil yetişen birçok adam var. Bunlar, ordularına güçleriyle bağdaşmayan görevler vermişler ve bu yüzden ordularını büyük zarara uğratmışlardır.“ Birinci Dünya Savaşı'nda kaç şehit verildiği de hala bilinmiyor. Resmi rakamlara gör 400 bin şehit var. Bunların hesabının da İttihatçı Paşalara sorulması gerekiyor. Hal böyleyken, birileri hatalarına hala günah keçileri arıyor. Onlar güneşi balçıkla sıvamaya çalışsın, noktayı ’vatan şairi' Mehmet Akif (Ersoy) koysun: “Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım/ Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım/ Ne yapıp yeisimi kahreyleyeyim, bilmem ki/ Öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki!/ Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan yatıyor şimdi...“ Özet Kaynakça: Köprülülü Şerif (İlden), Sarıkamış, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2003; Alptekin Müderrisoğlu, Sarıkamış Dramı, Kasdaş Yayınları, 1988; Bingür Sönmez, Reyhan Yıldız, Ateşe dönen dünya:Sarıkamış, İkarus, 2008; Metin Tekin, Birinci Dünya Savaşı Anıları-Sarıkamış'tan Sibirya'ya, Timaş Yayınları, 2006; Taner Akçam, Ermeni Meselesi Hallolunmuştur, İletişim, 2008; a.g.y., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, İmge Yayınevi, 2002; Vergine Svazlian, Ermeni Soykırımı, Hayatta Kalan Görgü Tanıklarının Anlattıkları, http://www.ermeni.org/turkce. Taraf

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.